Bölüm 105: Sağ Gözde Açan Zehir

avatar
11298 23

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 105: Sağ Gözde Açan Zehir


 

Bölüm 105: Sağ Gözde Açan Zehir



Güney Diyarının merkezinde, Şark Doğuşu Eyaletinin sınırında geniş bir ova vardı. Orada, ışınlanma büyüsü belirdi ve ardından kayboldu. Işınlanma portalının dışında 7-8 tane Qi Yoğunlaştırma Gelişimcisi bacaklarını çaprazlamış oturuyordu. Meng Hao oraya çıktığında ayağa kalkarak onu selamladılar.



Bu Gelişimciler oraya ışınlanma portalını savunmak ve ziyaretçileri karşılamak için gönderilmiş kişilerdi. Meng Hao ortaya çıkınca ve onun Gelişim Merkezinin derinliğini hissettiklerinde, ona saygıları büyük ölçüde arttı.



Meng Hao ışınlanma portalından çıktı, bakışlarıyla Gelişimcileri süzdükten sonra geniş ovanın üstündeki gökyüzüne doğru yükseldi. Her şey yabancı geliyordu gözüne. Portal büyüsüne dönüp baktı, onun ışınlama menzili şaşkınlık vericiydi.



Etraftaki Gelişimcileri görmezden gelen Meng Hao gökyüzüne doğru fırladı. Uçmak için ne büyük yeşil yaprağı, ne değerli yelpazeyi, ne de bir uçan kılıcı kullanıyordu, kullandığı şey kendi Gelişim Merkeziydi. Vücudu prizmatik ışık ışınına dönüşerek uzaklarda kayboldu.



7-8 Gelişimci onun gidişini izlerken, Meng Hao’ya karşı hissettikleri saygı da artıyordu.



Acaba ben de bir gün güçlü bir Temel Kurulumu uzmanı olabilecek miyim…



Hayal kurmayı bırak, Temel Kurulumuna ulaşsan bile en fazla Kırık Temele sahip olabilirsin. Bizim gibi insanlar ancak bunu hayal edebilir. Sadece büyük Tarikatlar tarafından yetiştirilen kişiler bir Temel Kurulum Hapı elde etme şansına sahiptir. Hatta Tarikatların içinde bile onu alabilen kişi sayısı bellidir. Çoğu insan hayatı boyunca ona dokunamaz bile.



Temel Kurulum Hapı olsa bile, bizim gibi saklı yeteneğe sahip kişilerin başarma şansı oldukça düşük. Ah, Temel Kurulumu aşaması… O gerçek güç!” Gelişimciler iç geçirdi. Burada nöbet tutma görevi verildiğinden, nadiren Temel Kurulumu aşamasında olan Gelişimci görme şansları oluyordu. Meng Hao’yu görmek kalplerini kıskançlık ve saygıyla doldurmuştu.



Günler geçti ve tüm bu süre boyunca Meng Hao ruhsal gücünü biraz harcamış olsa da herhangi bir uçma becerisi bahşeden eşya kullanmamıştı. O her zaman ihtiyatlıydı; burası Güney Diyarının merkeziydi ve her an dikkatli olması gerektiğini biliyordu.



Burada çok fazla insanı kızdırmıştı; Mor Felek Tarikatıyla birlikte Tuhaf Song ve Wang Tengfei ile arası kötüydü. Zaman geçti ve kısa bir sürede Şark Doğuşu Eyaletinin sınırına yaklaştı. Sınıra yaklaştıkça daha da ihtiyatlı bir hale geliyordu.



Geçen son bir ay boyunca neredeyse her gün Sekizinci Şeytan Mühürleme Nazarını kullanma girişimlerinde bulunmuştu. Fakat ne yaparsa yapsın ihtiyacı olan aydınlanmayı elde edememişti. Her şey onun için bulanıktı.



Işınlanma portalından ayrıldıktan on gün sonra, Meng Hao uçarken aniden yüz ifadesi değişti. Vücudu titreyerek yere düştü, yüzü soluktu. Hemen yakınlardaki bir ormana daldı. Elini üç tane insanın kollarıyla ancak sarabileceği kadar büyük bir ağaca doğru salladı. Ağaç çatlayarak açıldı ve havaya ağaç kıymıkları savruldu. Meng Hao zıplayarak ağacın içinde oluşan yarığa girdi ve bacakları çaprazlayıp oturdu. Yüzü koyu mor bir renge dönüyor ve vücudu titriyordu. Meng Hao hemen Yıldırım Bayrağını tükürerek etrafında koruyucu yıldırım sisini oluşturdu.



Meng Hao bir ağız dolusu kan tükürürken içinde alevlenen zehri kontrol altına almaya çalıştı.



Bu seferki alevlenme üç gün sürmüştü. Meng Hao bu süreyi bacaklarını çaprazlayıp oturmuş ve ağzı sımsıkı kapalı halde geçirmişti. Bu zehrin acısı tıpkı içinde böcekler onu yiyip bitiriyormuş gibi hissettirmişti. Gözleri kıpkırmızı ve vahşiydi, onu o an biri görse şok olurdu. Aniden, sağ göz bebeğinde hem gülüyor hem de ağlıyor gibi duran şeytani bir yüz belirdi. Onun görünüşü bir şekilde yeni açan bir çiçeği andırıyordu.



Meng Hao bunun farkındaydı. Bu zehirden kurtulmayı her zamankinden daha çok istiyordu.



Üçüncü günün akşamında, bölgede gezinen bir kurt kan kokusunu aldı. Gözlerini Meng Hao’nun bulunduğu çukura dikti ve ardından oraya atıldı. Tam ağaca ulaşmak üzereyken bir el fırladı ve kurdu boynundan kavrayarak onu sıktı.



Bir çatlama sesi duyuldu. Kurt ölmeden önce inleme fırsatı bile bulamamıştı. Bir süre titredikten sonra hareketi kesmişti. Meng Hao’nun gözleri öldürme aurasıyla parlıyordu. Zehir her alevlendiğinde öldürme arzusu daha da güçleniyordu. Titreşen, hem gülen hem ağlayan şeytani göz sanki Meng Hao’nun vücudundaki Qi’yi tuhaf bir şekilde etkiliyordu.



Meng Hao elinde tuttuğu ölü kurda bir bakış attı. Elini fiskeledi ve ceset alevler tarafından tüketildi. Küller Meng Hao’nun eline yavaş yavaş aktı. Yüzünde alev titreşti. Şu an bir bilginden çok vahşi bir Gelişimciye benziyordu.



Son iki yılda zehir dokuz kez alevlendi. Ama bu sefer farklıydı. Sağ gözümde neden şeytani bir yüz belirdi?” Meng Hao elini uzattı ve sağ gözünü yokladı. Şeytani yüz yavaş yavaş kayboluyordu. Ardından Meng Hao deneme amaçlı Gelişim Merkezini deveran etti. Bunu yapınca şeytani göz tekrar ortaya çıkmıştı. Meng Hao’nun vücudu parlak bir ışık ışınına dönüşerek Şark Doğuşu Eyaletinin sınırına doğru ilerledi.



Burası ölümlüler ve Gelişimcilerle dolu ve Zhao Ülkesinden on kat büyük bir ülkeydi. İçinde barındırdığı en büyük Tarikat, diğer tüm Tarikatların lideri gibi davranan Mor Felek Tarikatıydı.



Şark Doğuşu Eyaletinin Mor Felek Tarikatı için harekat üssü olduğu kesinlikle söylenebilirdi.



Meng Hao bunu biliyordu ama başka seçeneği yoktu. Bir ülkenin etrafından dolanmak büyük bir mesafe demekti. Meng Hao Siyah Elek Tarikatının içinde bulunduğu Mavi Bulut Eyaletine gitmek istiyordu ki orası aslında Zhao Ülkesine daha yakın bir yerdeydi, ama Şark Doğuşu Eyaletinin diğer tarafındaydı.



Neyse ki Şark Doğuşu Eyaleti çok büyüktü, yani dikkatli olursa gizlenmek zor olmayacaktı. Burası Zhao Ülkesi gibi bir insanı kolayca arayabilecek kadar küçük değildi. Dahası, artık Qi Yoğunlaştırma aşamasında değildi. Artık kendini çok daha kolay bir şekilde koruyabilirdi. Meng Hao kararını vererek Şark Doğuşu Eyaletine girdi.



Eğer bu yönden gitmeye devam edersem, bir Gelişimci şehriyle karşılaşacağım.” Meng Hao havada uçarak sınırı geçti. Üzerinde uzun, siyah bir cübbe ve kafasında geniş bambu şapka vardı. Meng Hao’nun gözleri Şark Doğuşu Eyaleti topraklarını incelerken titreşti. Çok az sayıda dağ vardı, çoğunluk düz ovalardan oluşuyordu. Bir çok ölümlü şehri vardı ve birbirlerine üzerinde at arabaları giden ticaret yollarıyla bağlanmışlardı.



Buradaki hareketlilik Zhao Ülkesine göre çok daha fazlaydı. Meng Hao havada uçarken başka Temel Kurulumu Gelişimcileri de uçarak onu geçiyor, her biri farklı yönlere gidiyordu. Bu Zhao Ülkesinde nadir görülebilecek bir sahneydi.



Burada aynı zamanda bir çok Qi Yoğunlaştırma Gelişimcisi vardı. Şark Doğuşu Eyaletinin herhangi bir yerindeki ruhsal enerji, Zhao Ülkesinde bulunan bazı ünlü dağlara göre bile daha fazlaydı. Aslında bazı yoğun ruhsal enerjili yerler vardı ki Meng Hao’yu bile kaygılandırmıştı.



Günler sonra Meng Hao ufukta yükselen görkemli bir şehri gördü!



Ölümlüler için elli kilometre mesafeyi kat etmek saatler alacaktı ama Meng Hao oraya bir tütsü çubuğunun yanma süresinden daha kısa zamanda varmıştı.



Şu an akşam olmak üzereydi ve güneş şehrin üstünde batarken şehir, kafasını göklere doğru kaldırmış devasa sarmal bir ejderhayı andırıyordu.



Meng Hao şehre yaklaştığında gökyüzünden üstüne gelen bir baskı hissetti. Yere indi ve yürüyerek yoluna devam etti, kafasını kaldırarak şehre bir bakış attı. Daha önce de şehirler görse de ilk defa bir şehirden etkilenmişti. Etrafta kimisi grup halinde kimisi yalnız olan başka Gelişimciler de vardı.



Yukarıda gökyüzü tamamen berraktı. Yukarıda uçmayı önlemek adına kısıtlayıcı büyü yerleştirilmişti ve görülebilen tek şey rengarenk bir parıltıydı. Bu her şeye doğal bir göksellik katıyordu.



Kapı nöbetçileri sekizinci seviye Gelişimcilerdi. Aynı zamanda şehir duvarlarında da nöbetçiler vardı ve onlar Dokuzuncu seviyede, Temel Kurulumun eşiğindelerdi.



Burası Güney Diyarının büyük Gelişimci şehirlerinden birisi…” Meng Hao bunu düşünürken Mor Felek Tarikatının bu büyük ülkede kullandığı gücü daha da net anlamaya başlamıştı.



Meng Hao ileri doğru baktı ve şehir kapısında Gelişimcilerin girebilmek için Ruh Taşı verdiğini fark etti. Tam o da aynısını yapacakken havada yaklaşan tiz bir uğultu duyuldu.



Bu ses çok ani olmuştu ve bölgedeki bütün Gelişimcilerin ona bakmasına neden olmuştu. Uzaklardan bir ışık ışını şehre doğru ilerliyordu.



O mor renkliydi ve aşağı yukarı üç metre genişliğindeydi. Tıpkı göz alıcı bir kayan yıldız gibiydi. Onun ortasında görkemli bir elbise giymiş olan orta yaşlı bir adam vardı. Adamın yüzü ifadesizdi ve şehre doğru uçarken içeriden yayılan kısıtlayıcı büyü ona hiçbir şey yapamamıştı.



Onun vücudundan yayılan baskı yerdeki Gelişimcilerin yüzlerinin şaşkın ifadelere bürünmesine neden oldu. Bir rüzgar peyda oldu ve hortuma dönüşerek bütün alanı silip süpürdü.



Nüve Formasyonu tuhafı. Sadece onun gibileri şehrin kısıtlayıcı büyüsünü görmezden gelip uçabilir.



Sesini alçalt. O Mor Felek Tarikatından Muhterem Bi Hong. Söylenene göre yıllar önce Bulut Benzeşimi Tarikatından biri ona saygısızlık yapmış, bunun ardından o bütün Tarikatı katletmiş. O adam zalim ve acımasız.



Konuşma uğultuları yavaş yavaş dindi. Meng Hao uzaklara bakıyordu, ifadesi sakindi ama kalbi güm güm atıyordu. Kafasını eğerek şehre girdi.



Burası şimdiye kadar gördüğü en büyük Gelişimci şehriydi. Şark Doğuşu Eyaletinin bu büyük şehrine girmek sanki Meng Hao’nun dünya görüşünü aniden genişletmiş gibi oldu. Gelişim için kullanılabilecek eşyalar her yerde vardı ve binalar göz alabildiğince uzuyordu. Qi Yoğunlaştırma ve Temel Kurulumu Gelişimcileri etrafta dolanıyordu ve hatta Meng Hao biraz önceki Muhterem Bi Hong gibi iki tane Nüve Formasyonu Gelişimcisi bile görmüştü.



Meng Hao bambu şapka takan tek kişi olduğundan bir çok insan dönüp ona bir kez daha bakıyordu. Meng Hao bir an tereddüt ettikten sonra rastgele bir dükkana girdi. Çıktığında ise şapka yoktu. Ardından bazı dolambaçlı ara sokaklardan yürüdü. Aniden vücudu geriye doğru otuz metre fırladı ve eli yıldırım hızıyla hareket etti. Bu el 15-16 yaşlarında bir oğlanın boynunu tutmuştu. Meng Hao onu kaldırdı ve bir duvara bastırdı.



Çocuğun Gelişim Merkezi çok yüksek değildi, altıncı seviye civarındaydı. Vücudu zayıftı ama gözleri akıl ve kurnazlıkla parlıyordu. Meng Hao onu kaldırdığında oğlanın yüzü değişmişti. Oğlan biliyordu ki eğer Meng Hao ruhsal gücünün birazını bile dışa vursa onu küle çevirebilirdi.



Neden beni takip ediyorsun? Kendini ifade etmen için bir cümle hakkın var.” Titreyen genci tutan Meng Hao’nun ifadesi her zamanki gibiydi. Genç adam onun siyah cübbesine ve bağlanmamış uzun saçlarına baktı ve sanki karşısında ölümün kendisi süzülüyormuş gibi hissetti.




 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr