Bölüm 49: Zorlu Dağ Sınavı

avatar
12167 27

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 49: Zorlu Dağ Sınavı


Çeviri: RassNt  Düzenleme: Fullbringer

Benim Mor Felek Tarikatım Güney Diyarının en büyük Tarikatlarından biridir. Onlar belki Dış Tarikat öğrencileri olabilir ama Tarikata girerken her biri dokuz zor testten geçti. Her ay vücutlarını Ruh Kaynağına daldırıyorlar. Bitip tükenmez değerli materyallere sahipler. Hepsi de diğer Tarikatlarda nadir görülen sıra dışı saklı yeteneğe sahipler.


Bu öğrenciler senin boktan dağını ellerinin tersiyle dümdüz edebilirler. Senin Şeytani Hayvanların ise benim öğrencilerim tarafından yenmeye bile layık değil. Onlar dönüşmüş hayvan değil, kokuşmuş hayvanlar!” Wu Dingqiu’nun gözleri kocaman açıldı. Onun arkasındaki öğrenciler utanarak başlarını eğdi ve Tuhaf Song’a baktılar.


Tuhaf Song bir süre bakakaldı, şaşırmıştı. Elbise kolunu fiskeledi ve tam bir şey söylemek üzereyken Wu Dingqiu aniden ayağa zıpladı ve öğrencilerine döndü.


Mor Felek Tarikatı öğrencileri.” diye kükredi. “İlk defa Tarikatın dışına çıkıyor olabilirsiniz, ama ölüm ve yaşamaya dair kaderiniz bu dağda yazılı, aynı zamanda burası İç Tarikat terfisi için bir eğitim mekânı. Her kim dağa adım atar ver yarı yol noktasına ulaşırsa ismi hatırlanacak. Dağın zirvesine ulaşanlar ise daha fazla hatırlanacak. Ayrıca her kim o boktan bayrak direğini kırarsa benim kişisel çırağım olacak ve İç Tarikata doğrudan yükselecek! Ne diye hala bekliyorsunuz!? Hadi!


Bunu duyunca öğrencilerin yüzleri ilhamla doldu ve gözleri parladı. Bu Tarikatın dışına ilk çıkışlarıydı. Bazıları İç Tarikat Öğrencisi olma arzusuyla yanıp tutuşurken bazısı ise hazinelerin peşindeydi. Tarikatta duydukları bazı söylentilere göre Zhao Ülkesinin bu hazine dağında çok miktarda Ruh Taşı, tıbbi hap ve büyülü eşyalar saklıydı.


Yaklaşık yüz kadar vücut aniden ileri doğru fırladı, bu şok edici bir görüntüydü.


Dağın zirvesi son derece yüksekti ve dağın kendisi bir orman tarafından sarılmıştı.


Neredeyse hemen ormanlık alandan gürleyen sesler yükseldi. Vahşi hayvanların kükremeleri dingin gecenin sessizliğini paramparça etti.


İki saat geçtikten sonra acınası feryatlar sürekli Şeytani Hayvan Ormanında çınlamaya devam etti, özellikle sınır bölgesinden. Aniden 7-8 tane öğrenci ormandan dışarı kaçtı, yüzlerinde korku vardı. Kafası ejderha, vücudu kaplan olan üç tane kudretli hayvan tarafından takip ediliyorlardı. İleri doğru hücum ederken ayaklarının altındaki zemin sallanıyordu.


Bu üç hayvanın hayat kuvveti sınırsız gibiydi, kudretleri sıra dışıydı. Kürkleri uzun ve siyahtı ve bu onların sıradan Şeytani Hayvanlardan tamamen farklı görünmesine neden oluyordu, son derece vahşi ve öfkelilerdi. Nefes aldıklarında auraları Sis Yılanlarına dönüşerek vücutlarını sarıyordu, bu tecrübesiz, toy öğrencileri ölümüne korkutuyordu. Öğrencilerin yüzü bembeyazdı ve en hızlı şekilde kaçmışlardı.


Öğrenciler ormanın sınırını geçince Şeytani Hayvanlar takibi bıraktı. Öğrencilere zalimce baktıktan sonra arkalarına dönüp ormanın içinde kayboldular.


Düz platoda Tuhaf Song iştahla güldü. “Bak, Wu Dingqiu, onlar benim yetiştirdiğim Ruh hayvanları. Ne düşünüyorsun? Öğrencilerin Ruh Kaynaklarının içinde büyüse de hiçbir yararı yok. Hazine dağındaki en güçlü Ruh Hayvanlarını geçtim, Mor Felek Tarikatının öğrencileri Ruh Hayvanı Ormanını bile geçemiyor!


Orada beyaz cübbesiyle oturan Wu Dingqiu’nun yüzünde nahoş bir ifade vardı. 7-8 Gelişimciye öfkeyle baktı. Fakat konuşurken ses tonu her zamanki gibi kibirliydi ve sakince konuştu: “Bu öğrenciler sadece beşinci ve altıncı seviyedeler. Benim Tarikatımın Gerçek Seçilmişleri hala ormanın içinde. Dağa adım atmaları çok uzun sürmeyecektir, ondan sonra senin oraya sakladığın bütün hurdaları temizleyecekler!


Zaman yavaşça geçti, iki saat sonra...


Şu ana kadar hiç kimse ormanı geçip dağa adımını atamamıştı. Sürekli olarak acınası feryatlar ve iniltiler ormanlık alandan yükseliyordu ve çok geçmeden ormanın sınırında bir kargaşa sesi yükselerek on ya da daha fazla öğrencinin korku içinde kaçtıkları görüldü. Yüzlerinde dehşet vardı ve bazıları yaralıydı. Onların Tarikatın dışına ilk çıkışıydı ve bu durum kapalı kapılar ardından büyüyen bir çiçeğin yağmur ve rüzgârla yüzleşmesi gibiydi. 5 tane uluyan Şeytani Hayvan tarafından takip ediliyorlardı, onlardan biri vahşi, simsiyah bir kaplandı. Diğeri yaklaşık altı metre uzunluğunda devasa bir tavus kuşuydu. Diğerlerini tespit etmek zordu ama sıra dışı oldukları kesindi.


Platoda bir kez daha Tuhaf Song’un halinden memnun gülüşü duyuldu. Keyfi son derece yerindeydi. Wu Dingqiu’nun hüzünlü yüzünü gördükçe daha da zevke geliyordu.


Wu Dingqiu, bunlar gerçekten de Mor Felek Tarikatının sıra dışı öğrencileri mi? Görünüşe göre Ruh Kaynaklarının içinde yetiştirmek pek bir şey değiştirmiyormuş. Korkarım ki değerli materyallerden yapılma yemekler bile yeseler bir faydası olmayacaktır. Benim hazine dağım Güney Diyarında nadir görülen eşyalarla doludur. Son yıllarda bütün enerjimi bu projeye harcadım. Yıllar sonra yaratıklarım büyüyünce artık dağım hazır hale geldi. Senin Mor Felek Tarikatının buraya gelip zorlu sınavdan geçmesini uzun zamandır bekliyordum.


Wu Dingqiu’nun yüzü iyice sertleşti, tıpkı bir volkan gibi her an patlayabilirdi. Katı bir sesle konuştu, “O sadece boktan bir dağ, övecek bir tarafı yok. Elimi bir kez sallayarak onu dümdüz edebilirim. Dışarı kaçan bütün öğrenciler işe yaramaz olanlardı. Asıl Seçilmiş olanlar daha…” Tam bu sözler ağzından çıkarken aniden gözleri kocaman açıldı. Bir avuç öğrenci ormanın sınırına doğru kaçıyordu. Hemen ayağa fırladı ve gürleyerek konuştu, “Oraya geri dönün! Eğer kaçmaya yeltenen olursa onu Tarikattan atarım!


Onun bu kükremesi tüm bölgede yankılandı, ama çok uzağa ulaşmadı. 50 kilometre ile sınırlıydı. Ormandan biraz önce kaçan öğrenciler bunu duyunca titremeye başladı. Kaçmaya cüret edemediler. Dişlerini sıktılar ve tekrar geri döndüler. Onları takip eden Şeytani Hayvanlar da korkmuştu ve saldırmaya cüret edemediler.


Daha önceden kaçmış olan 20 civarı öğrencinin ise yüzü bembeyaz oldu ve tereddüt ettiler. Geri dönüp dönmemekte kararsızdılar.


Mor Felek Tarikatı olsun, diğer Tarikat öğrencileri olsun yedi gün boyunca herkes Ruh Hayvanı Ormanına girebilir.” Tuhaf Song gülerek konuştu.  “Her kim dağa girme yeteneğine sahipse girebilir ve hazineleri alabilir. Ne onları durduracağım ne de kaşlarımı çatacağım. Hatta zirvedeki bayrak bile adil bir oyun halinde. Oraya dağları ve nehirleri bile içinde tutabilecek bir Kozmos çantası yerleştirdim.


Onun kahkahasını duyunca Wu Dingqiu’nun yüzü iyice çirkinleşti. Bu Tuhaf Song’un iyice hain biri olduğunu hissetmeye başladı. Dağı hazinelerle doldurmuştu ve onlara kimsenin dokunamayacağı konusunda kendinden emindi. Wu Dingqiu elbise kolunu fiskeleyerek oradan ayrıldı. Şimdiye kadar yeterince aşağılanmıştı ve artık buna katlanamıyordu. Ama o daha gidemeden Tuhaf Song ayağa kalktı ve onun önüne geçti.


Yoldaş Taoist Wu, bir anlaşmamız vardı. Go oyunumuz bitmeden ikimiz de ayrılamayacaktık. Sen Güney Diyarının en büyük Tarikatlarından birinin kıdemlisisin. Sözünden dönmeyeceksin değil mi?” Güldü ve sakalları birazcık havaya kalktı. Yüzünde kesin bir gurur vardı ve onun gitmesine izin verecekmiş gibi görünmüyordu.


O sırada Meng Hao bir kaç bin kilometre uzaktaydı ve dağ ormanı boyunca hızla uçuyordu. Etrafında uçuşan son bahar yaprakları ve arkasında ise öldürme niyetine sahip Shangguan Xiu vardı.


Bu Ülke Kalkanı Sıradağları sonsuza kadar uzanıyor, Meng Hao.” dedi Shangguan Xiu, sesi uğursuzdu. “Onun derinlikleri zehirli atmosfer ile dolu! Bu yoldan gitmek ölüme gitmekle aynı şey!


Çeneni kapat.” dedi meng Hao. Kaşlarını çattı. Bu ilk konuşmasıydı. Shangguan Xiu cidden can sıkıcı olmaya başlamıştı. İlgili olduğu sürece onu takip etmesinde bir sorun yoktu ama sonu gelmeyen gevezeliklere gerek yoktu.


Shangguan Xiu’nun gözleri parladı ve ellerini önüne kaldırarak birbirine vurdu.


Meng Hao bu çarpma sesiyle birlikte göğsüne bir acının saplandığını hissetti. Sanki keskin bir kılıç kalbini doğruyor gibiydi. Yüzü acıyla doldu ve kan tükürdü.


Sonunda konuştun, küstah velet! Tuzağıma düştün! Bu benim ailemden gelen, kalbe ve kan damarlarına hasar vermek için tasarlanmış özel bir büyü.” Uğursuz bir gülümsemeyle birlikte hızını artırdı. Sağ elini kaldırdı ve beş renkli bir inci ortaya çıktı. Onu ileri doğru itti ve Meng Hao’ya doğru fırladı. Meng Hao’ya ulaşmadan önce aniden patladı ve çok renkli bir sis akıntıları haline dönüşerek ardından çirkin bir kötü ruh şekliyle bütünleşti. Bu şey uğuldayarak Meng Hao’ya saldırdı.


Meng Hao yüzünde sert bir ifadeyle arkasına kilitlendi. Ağzından kan tükürmeye bile zamanı yoktu, elleri hızlı hareketlerle büyü işaretleri yaptı ve vücudu ileriye doğru inanılmaz bir hızla ilerledi. Beş renkli Sis Ruhu yaklaştığında sol elinde el büyüklüğünde bir Su Küresi şekillendi. Sağ elinde ise otuz metre uzunluğunda kükreyen bir Alev Pitonu çıktı. İlk önce Su Küresi ileri fırladı, patlayarak bir Su Oku yağmuru oluşturdu.


Alev Pitonu da ileri doğru uçtu ve daha sonra havada patladı, gecenin karanlığında yuvarlanan kavurucu ateşler saldı. Bu ateş, su damlalarının sise dönüşmesine neden olarak Meng Hao’nun Gelişim merkezinin de rehberliğiyle etrafını sardı ve Sis Ruhunun karambole düşmesine neden oldu. O artık Meng Hao’nun pozisyonunu teşhis edemiyordu.


Shangguan Xiu’nun bile görüşü engellendi ve bu onu şok etti. Sis ortaya çıkar çıkmaz daha şaşkınlığı bile üzerinden atamadan iki tane soğuk ve sessiz ışın ona doğru fırladı.


Bir gürleme sesi çınladı ve bunun ardından Meng Hao hafif bir rahatlama nefesi aldı. Hiç tereddüt etmeden yönünü değiştirdi ve ilerlemeye devam etti. Aynı zamanda bir Şeytani Çekirdek yutarak kendini yeniledi. Ama arkasında öfkeli bir kükreme yükseldi ve coşkun bir hortum tarafından sis anında dağıtıldı. Shangguan Xiu ilerledi, yüzünde öfkeli bir ifade vardı ve sağ elindeki yaradan kan damlıyordu. Sis Ruhu ise hiçbir yerde görünmüyordu.


Daha önce olanları düşününce, gözleri kısıldı. Eğer hızlı tepki vererek Sis Ruhunu patlatıp o iki tahta kılıcı engellemeseydi, şu an sağ elini kaybetmiş olabilirdi. Buna rağmen yine de sağ eli kesilmişti. Daha da endişe verici olan vücudundaki ruhsal enerjisinin yara yoluyla sızdığını hissetmesiydi. Dahası bu yara normal yaralar gibi hızlı iyileşmiyordu. Kan akışını durdursa da, ruhsal enerji akışına bir şey yapamadı.


Bu domuz çok kurnaz. Bir kaç düşük seviye tekniğe sahip ama onları çok sayıda kurnazca yolla kullanıyor. Onunla baş etmek cidden zor!” Shangguan Xiu kaşlarını çattı, ama inatçı takibine devam etti.


İkili ilerlemeye devam etti ve zaman geçti. Çok geçmeden şafak söktü. Bir gecelik kovalamaca ve uçuşun ardından ikisi de yorulmuştu. Meng Hao biraz daha iyi durumdaydı. Herhangi bir dinlenme fırsatı olmasa da, böylesine bir kovalamacayı siyah dağda tecrübe etmişti. Tek kötü tarafı, bu vahşi dağların herhangi bir Şeytani hayvan barındırmıyor olmasıydı. Eğer onlar olsaydı Shangguan Xiu ile baş etmek biraz daha kolay olurdu.


Shangguan Xiu ise Meng Hao gibi birçok tuzaklı yönteme sahip olan bir Gelişimciyle ilk defa karşılaşıyordu. Özellikle iki tahta kılıç büyüleyiciydi; en başta ruhsal enerjisi bitene kadar Meng Hao’yu kovalamayı planlamıştı. Fakat o hala bir ejderha ya da kaplan gibi canlı ve enerji dolu görünüyordu. Üzerine sınırsız sayıda tıbbi hap kaynağı falan mı vardı?


Eğer Qi Yoğunlaştırmanın 7.seviyesinde böyle baş etmesi zor ise daha yüksek seviyede olsa ne olurdu?” Shangguan Xiu çenesini kenetledi, bir tane hap yuttu ve daha sonra takibe devam etti. O, Qi Yoğunlaştırma aşamasının 9.seviyesindeydi, Meng Hao ile aynı aşamadaydı. Onun hafiften daha hızlı olmasının dışında, hala takip etmekten başka elinden ufak da olsa bir şeyler gelebilirdi.


Tabii ki Meng Hao 7.seviyede olsa da, onun gelişim yönteminin Reliance Tarikatında kullanılan sıradan yöntemlerden değil, Yüce Ruh Yazıtının Qi Yoğunlaştırma El Kitabı yöntemi olduğundan haberi yoktu. Meng Hao saldırı tekniklerine dair herhangi özel bir metine çalışmamış olsa da, ruhsal enerjiyle alakalı konularda, normal Gelişimcilere göre daha uzun süre devam edebilirdi.


Şeytani Çekirdeklerinde yardımını ekleyince Shangguan Xiu’nun ona kısa bir sürede yetişebilmesine imkân yoktu.


Şafak sökerken, ikili uzun mesafe boyunca seyahat etmişti. Meng Hao’nun karşısında son derece yüksek bir dağ belirdi, zirvesi gökyüzüne uzanıyordu, tepe kısmı karla halkalanmıştı. Bir bakışta buranın sıradan bir yer olmadığı anlaşılıyordu.


Fullbringer Notu: Serinin tüm olayı sürekli kaçan ana karakter ve gördüğüm en iyi item olan Kıç Patlatan Kutsal Ayna. Adam komple ikisi üzerine koskoca seri yazmış la :D








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44301 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr