Bölüm 838: Önündeki Yol Bu Gezegende Değil Yıldızların İçinde Uzanıyor

avatar
4422 14

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 838: Önündeki Yol Bu Gezegende Değil Yıldızların İçinde Uzanıyor


Bölüm 838: Önündeki Yol Bu Gezegende Değil Yıldızların İçinde Uzanıyor

Ruh İmhası Felaket Rüzgarı, gerçek Ölümsüz Felaketinin ikinci formuydu ve Felaket Yıldırımına nazaran çok daha güçlüydü. Rüzgar estiğinde dünyevi vücut paramparça olacak ve ruh ortadan kaybolacaktı.   Hap Şeytanının vücudu yok olmaya başladığı anda Meng Hao hiç tereddütsüz ileri doğru fırladı. O anda yüzleşeceği tehlikeyi yada bu hareketinin gelecekte nelere sebep olacağına dair düşünmeye zamanı yoktu. O sırada tek düşündüğü şey... ustasının kendisine nasıl hep iyi davrandığıydı.   Bu iyilik Mor Felek Tarikatı günlerinde başlamış ve bunun ardından gelen yıllarda azar azar büyümüştü. Bu bir usta ile çırağın ilişkisiydi.   Eskiden anne babasının nerede olduğunu bilmediği zamanlarda, Ke Yunhai ile baba-oğul tecrübesi yaşamadan önce hayatındaki tek ebeveyn figürü Hap Şeytanı olmuştu.   Bu yüzden Meng Hao hiç tereddüt etmeden harekete geçti.   Ruh İmhası Felaket Rüzgarına girdiği anda dünyevi vücudu yok olmaya, ruhu bulanmaya ve yavaş yavaş ortadan kaybolmaya başladı. Fakat bu umurunda değildi.   Zaman uzamış gibi göründü ama Meng Hao kararlılıkla doluydu ve Hap Şeytanına yaklaştığında bütün gücüyle ölümcül rüzgarın getirdiği acıya karşı koydu. Ardından Hap Şeytanını yakaladı ve kendisini Ölümsüzlük Kapısına doğru vurdu!

GÜM!   Yok olmanın eşiğine gelmiş olan Ölümsüzlük Kapısı o anda titredi. Açılmamış olan ufak aralık şuan tamamen kaybolmuştu! Kapı tamamen açık durumdaydı! Hava gümbürtüyle doldu ve görkemli Ölümsüz ışığı dışarı aktı. Meng Hao elinden gelen bütün gücü kullanarak Hap Şeytanını Ölümsüzlük Kapısına doğru itti!   Meng Hao'nun ağzından kan saçıldı ve tüm vücudu neredeyse yok olma seviyesine gelene kadar kurumuştu. Şuan aşağı doğru hızla düşüyordu.   Bu olup bitenler o kadar hızlı gerçekleşmişti ki aşağıdaki insanlar tepki verecek zaman bulamamışlardı. Meng Hao yere çarptı ve bir kaç kez takla attı. Vücudu neredeyse paramparça olmuş, eti çürümüş ve aurası inanılmaz zayıflamıştı. Fakat gökyüzüne doğru bakan gözlerinde en ufak bir pişmanlıktan yoksun bir parıltı vardı.   Yukarı Ölümsüzlük Kapısının içindeki Hap Şeytanı görüldü. İlk başta gözleri biraz boş olsa da kapıdan içeri girdiği anda tüm vücudu sonsuz Ölümsüz Qi'si ile taştı. Qi hızla etrafında dolanarak onun vücudunu yeniden şekillendirdi. Aynı sırada yukarıdaki felaket sisi artık aşağı felaket göndermek yerine Ölümsüzlük Kapısına doğru fırladı.   Ayrıca sonsuz Ölümsüz ışığı gökyüzüne doğru yükseldi. Ölümsüz Qi'si kabardı ve Tao müziği süzüldü. Etrafında bir gerçek Ölümsüz aurası oluşan Hap Şeytanı ışıklarla sarıldı.   "Önceki hayatımda Mor Doğu idim ve bu hayatta Hap Şeytanı oldum. Bir ömür boyunca sadece simya Tao'su gelişimine odaklandım.... Şuan bir gerçek Ölümsüzüm ve gerçek Ölümsüz hap qi'si şekillendirdim.... Bu qi benim hayat kuvvetimi barındırıyor ve onu içimde kısıtlamayacağım. Aksine onu çırağıma vereceğim...." Hap Şeytanı aşağıdaki Meng Hao'ya baktı ve yüzünde nazik ve minnettar bir ifade belirdi. Sağ elini uzattı ve aniden yeşil bir qi ışını Meng Hao'ya doğru fırladı.   Işın havada süzülürken çiçekler açtı, uyuyan hayvanlar uyandı ve gökyüzü gökkuşaklarıyla doldu. Bütün topraklar görkemli bir tıbbi aroma ile doldu. Bu, Hap Şeytanının gerçek Ölümsüz olmasıyla şekillenen hayat kuvveti hap qi'si idi ve hatta bir ölümsüz hapı aşamasına aşmıştı!   Meng Hao istese bile bu hapı reddedemeyecekti. O vücuduyla kaynaştığı anda bütün yaraları iyileşti. Dahası tamamen yenilenmemiş olan Sonsuz sınıfı şuan tamamen tam potansiyeline ulaşmıştı.   Sonsuz sınıfının geri dönmesiyle birlikte Meng Hao'nun vücudu gürleme sesleriyle doldu. Yaraları tamamen iyileşti ve ayağa kalktı. Gökyüzündeki ustasına baktı ve ardından ellerini kenetleyerek baş selamı verdi.   Hap Şeytanı Ölümsüzlük Kapısının içinde dururken toplanan Ölümsüz Qi'sinin miktarı giderek artıyordu. Orada bulunan herkes adeta bir vaftiz gibi bir çeşit qi ile yıkandığını hissettiler ve gelişim merkezlerinde ilerleme olduğunu fark ettiler. Hatta bu olay yüzünden gelişim merkezi atlaması tecrübe edenler bile oldu.   Hap Şeytanının etrafındaki gerçek Ölümsüz aurası giderek yoğunlaştı. On nefeslik sürenin ardından hava gürleme sesiyle doldu ve Hap Şeytanı Meng Hao'ya benzer bir kudretli baskı yaymaya başladı.   Gerçek Ölümsüz!   Enerjisi taşarken gerçek Ölümsüz iradesi daha da belirginleşti ama bu Meng Hao'ya göre farklıydı. Hap Şeytanından sonsuz ışık saçıldı. Ruhu bir gerçek Ölümsüzün ruhu oldu ve Tao'su bir gerçek Ölümsüzün Tao'suna dönüştü.   Vücudu... bir gerçek Ölümsüzün vücudu oldu!   O anda Hap Şeytanı her anlamda bir gerçek Ölümsüz olmuştu!   Ölümsüzlük Kapısı da gümbürdedi. Görünüşe göre onun içinde koca bir dünya vardı, diğerlerinin göremeyeceği bir dünya. Meng Hao bile detayları zar zor çıkartabiliyordu. Orayı net bir şekilde görebilen sadece Hap Şeytanı idi ve kapının içindeki dünyaya baktığında vücudu titredi.   Daha sonra kapının içinden bir Ölümsüz ışık ışınıyla birlikte bir tomar dışarı fırladı. Tomar açıldığında tek görülebilen şey üzerine yazılmış olan sayısız isimdi.   Bu isimlerin bazıları sanki o kişiler şuan ölüymüş gibi sönüktü. Ama diğerleri güneş gibi parlıyordu. Orada kaç ismin olduğunu tam olarak bilmek imkansızdı. Bunlar... yüce Dokuz Dağlar ve Denizlerin engin tarihinin var olmuş bütün gerçek Ölümsüzlerdi.   Çok fazla sayıda olsalar da aslında Dokuz Dağlar ve Denizlerin engin popülasyonuna kıyasla gerçek Ölümsüzler bir anka tüyü yada qilin boynuzu kadar nadirdi.   Ne de olsa Dokuz Dağlar ve Denizler her on bin yılda sadece her Dağ ve Deniz bölgesinde bir tane olmak üzere toplam dokuz gerçek Ölümsüz çıkartıyordu.   Tabii ki Ölümsüzlük Aydınlatma Asması ile gerçek Ölümsüz olanlar da vardı ve bunun anlamı sayılarının bu hesaptan çok daha fazla olmasıydı. Buna rağmen  Dokuz Dağlar ve Denizlerde her on bin yılda bir çıkan gerçek Ölümsüzlerin sayısı yüzü geçmeyecekti.   Ve o sırada tomarın üzerinde yeni bir isim ortaya çıktı.... Hap Şeytanı!   Bunun anlamı şuan Hap Şeytanının her anlamda bir gerçek Ölümsüz olduğuydu!   Dahası, sonraki on bin yılda Dokuz Dağlar ve Denizlerde Ölümsüzlük Aydınlatma Asmasını kullanarak gerçek Ölümsüz olan Seçilmişler çıkacaktı. Onların isimleri de tomara yazılacak ama buradaki hiç kimse bu olaya şahit olamayacaktı. Ancak on bin yıl geçtikten sonra başka birisi Ölümsüz kaderini elde ettiğinde ve gerçek Ölümsüzlüğe Yükselişi kazandığında herkes bu isimleri görebilecekti.   Ölümsüzlük Kapısı sessizce kaybolurken bir ışık ışına dönüştü ve gökyüzüne fırlayarak uzaya doğru ilerledi. Yıldızlı gökyüzündeki gezegene girmeye çalışan kalabalık ise artık iç geçirdiler ve durdular. Hiç kimse bir şey söylemedi ve üzüntülü bir şekilde arkalarını dönerek oradan ayrılmaya başladılar.   Tabii ki onların Fang Xiufeng'e ve aşağıda gerçek Ölümsüz olan kişiye karşı kızgınlık hissetmediklerini söylemek imkansızdı.   O anda aniden yıldızlı gökyüzünde devasa bir ışınlanma portalı belirdi. Sonsuz ışık yayılarak her yeri kapladı ve beyaz bi geyiğe binmiş olan yaşlı bir adam cisimleşti.   Yaşlı adamın görünüşü sıradandı ve yüzünde bir gülümseme vardı. Binmiş olduğu beyaz geyik yırtıcı boynuzlara sahipti ve gözlerinde vahşi bir parıltı mevcuttu. Bu sadece bir beyaz geyikti ama yine de tam anlamıyla şok edici bir aura yayıyordu. Yaşlı adam ortaya çıktığında her yer titredi ve yıldızlı gökyüzü sönükleşti. Ayrılan kalabalıktan yaşlı adamın tanıyanlar aniden şaşkına döndüler.   "Kunlun Toplumundan Taoist Kunlun!"     "Kunlun Toplumu Üç Kilise ve Altın Tarikat içinde en gizemli olanıdır ve Taoist Kunlun onların Tarikat Lideridir!!"   "Onun burada kendini gösterdiğine inanamıyorum.... Bu beyaz geyik elli bin yıl önce Dokuzuncu Dağ'da karmaşaya neden olan habis geyik olmalı!"   Fang Xiufeng'in gözleri pırıldadı ve göz bebekleri biraz büzüldü.   "Selamlar Taoist Kunlun." Meng Hao'nun babası ne kadar güçlü olsa da ellerini kenetledi ve Taoist Kunlun'a baş selamı verdi.   "Xiufeng," diye cevapladı yaşlı adam gülümseyerek, "buraya çırağımı geri almak için geldim. O benim öğretilerimi rüyam yoluyla miras aldı ve onun ismi Mor Doğu. Şuan o gerçek Ölümsüzlüğü elde etti, artık geri dönme vakti geldi." Bölgedeki herkes şaşkındı. Bir çok kişinin gözleri kocaman açıldı ve biraz önceki gerçek Ölümsüz olan kişiye karşı nefretleri tamamen kayboldu.   Kunlun Toplumu Üç Kilise ve Altı Tarikattan biriydi ve gizemle doluydu. Onlar sırlarını kendilerine saklıyorlardı. Dahası, Kunlun Toplumu bir Kutsal Toprak olmak için Gökleri değiştirirken Lord Ji'ye yardım etmişti ve şuan beş Kutsal Topraklardan çok daha fazlasıydı.   Fang Xiufeng'in gözleri şaşkınlıkla açıldı ama hiçbir şey söylemedi. Taoist Kunlun ona baskı yapmak yerine sadece gülümsedi.   Bir an sonra Fang Xiufeng'in Güney Gök Gezegeninin dışında cisimleşmiş olan görüntüsü bir adım kenara çekildi ve ardından Taoist Kunlun'a girmesi için yol gösterdi. Taoist Kunlun gülümsedi ve başıyla onayladı.   "Bu iyiliği unutmayacağım," dedi. Herkesin bakışları altında beyaz geyik Güney Gök Gezegenine yaklaştı ve ardından Güney Diyarındaki Mor Felek Tarikatında ortaya çıktı.   Meng Hao geyiğin üstündeki yaşlı adamın gördüğü anda ağzı şaşkınlıkla açıldı.   Yukarıdaki Hap Şeytanı yaşlı adamı gördü ve sanki aniden bir şey anımsamış gibi yüzünde dalgın bir ifade belirdi. Yaşlı adama doğru yaklaştı, ellerini kenetledi ve saygıyla selam verdi.   "Şuan beni hatırladın mı?" dedi yaşlı adam gülümseyerek.   "Hatırladım. Selamlar, usta!"   "Önceki hayatındaki çocukluğunda, rüyanda sana gelişim yolunda tavsiye vermek, simya Tao'su solunda yol göstermek için ortaya çıktım. O hayatta, Nirvanik Yeniden Doğuşunun öncesinde ben ayrıldım ve sen bana tekrar ne zaman karşılaşacağımızı sordun.   "O zaman sana gerçek Ölümsüzlüğe Yükselişe ulaştığın zaman benim Miras Çırağım olacağını söyledim.     "Bugün seni kabul etmek için buradayım." Yaşlı adam gülümsedi.   Hap Şeytanı derin bir nefes aldı, ardından bir kez daha baş selamı verdi.   "Usta benim kendi çırağım var, o...."   "Onun kendi yolu var. Gel, gitme vakti geldi. Kim bilir belki ilerde tekrar karşılaşırsınız. Fakat kurduğun tarikatta gerekli gizli yeteneğe sahip olan bir kaç kişi var. Onları da yanımızda götürebiliriz." Bir bakışın ardından Meng Hao'ya doğru başını aşağı yukarı sallayan Taoist Kunlun'un gözleri geri kalan Mor Felek Tarikatı insanlarını baştan aşağı süzdü. Elini kaldırdı ve Chu Yuyan da dahil yedi yada sekiz kişi yüzlerinde afallamış ifadelerle yavaşça havaya yükseldiler.   "Gidelim. Kunlun'un yolundan yürüyecek ve Kunlun Tao'sunu konuşacaksınız. Şuandan itibaren, sizin gelişiminiz Kunlun'un önünde secde etme arzusuyla gidecek."   Taoist Kunlun güldü, ardından elbise kolunu sallayarak Hap Şeytanı, Chu Yuyan ve diğerleriyle birlikte ayrılmaya hazırlandı.   Hap Şeytanı Meng Hao'ya dönerek gözlerinde yüreklendirici bir bakışla baktı.   Chu Yuyan da döndü ama ama gözlerinde her zamankinden daha karmaşık bir ifade vardı. Meng Hao'ya bakarken karmaşık duygulara bürüdü ama sonra gözleri sakinleşti. Başını Meng Hao'ya doğru aşağı yukarı salladı ve ardından arkasını döndü.   Meng Hao şaşkınlıkla Taoist Kunlun tarafından alınan Hap Şeytanı, Chu Yuyan ve diğerlerine baktı. Yavaş yavaş onların yıldızlı gökyüzünde kaybolmalarını izledi.   Ardından yanında babası belirdi.   "Güney Gök Gezegeni çok küçük," dedi yumuşak bir tonla. "Senin ve ustanın, ve hatta o küçük kızın... bu gezegende değil yıldızların içinde yürümesi gereken kendi yolları var.   "Onları özlemekle vakit kaybetme. Dokuzuncu Dağ da çok büyük bir yer değil Onlar bir gün tekrar göreceksin."






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr