Bölüm 836: Demek Sen de Bir Hırsızsın!

avatar
4330 12

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 836: Demek Sen de Bir Hırsızsın!


Bölüm 836: Demek Sen de Bir Hırsızsın!

"Hao'er!" Hap Şeytanı endişeyle bağırdı ve tam ona yardım etmeye hazırlandı.   Meng Hao kafasını kaldırarak uzun ve derin bir nefes aldı. Bununla birlikte Dharma İdolü onu içine emdi. Meng Hao bir büyü hareketi uyguladı ve ardından kırmızı yıldırıma doğru işaret etti.   Gökyüzünde ve yeryüzünde renkler parladı; dağlar yıkıldı ve yer parçalandı. Meng Hao aşağı doğru bir kaç adım itilirken hava muazzam gümbürtülerle doldu. Ağzının kenarlarından kan sızdı ama kırmızı yıldırım yok oldu.   "Ceza bu muydu?" dedi Meng Hao kafasını kaldırarak. "Usta, beni merak etme. Sen Ölümsüzlük Kapısına vurmaya devam et. Çırağın... sana Dharma Koruyucusu olacak!"   Hap Şeytanı çırağının çok güçlü olduğunu biliyordu. Ne de olsa Kuzey Menzilinin bütün uzmanlarını bastırmıştı ve yüz binden fazla gelişimciyi suçlu vatandaşa çevirmişti. Kuzeyin Günahı adını verdiği dağ hala ruhsal enerjileri Güney Diyarını besleyen beş tane zirve Tao Arayışı uzmanını içinde barındırıyordu.   Hap Şeytanı derin bir nefes aldı. Meng Hao'nun gözlerindeki kararlılığı gördü ve kalbi bir sıcaklıkla doldu. Gülümsedi, ardından ifadesi kararlı bir hal aldı. Vücudu titreşerek bir kez daha iki ömürlük gücüyle Ölümsüzlük Kapısına saldırdı.   Hap Şeytanı Meng Hao'yu biliyordu ama grubun içinde Hap Şeytanına saldıran iki kişi onunla ilk defa karşılaşmışlardı. Yüzleri düştü ve kafa derileri uyuştu. Biraz önce düşen kırmızı yıldırım Ölümsüz Felaketi boyunca düşen diğer yıldırımlardan net bir şekilde çok daha güçlüydü. Eğer onlar böyle bir saldırıya maruz kalsalar kesinlikle ölmüş olurlardı.   Yine de karşılarında duran genç adam böylesi bir güç karşısında kendi kudretiyle direnmişti. Büyülü eşya bile kullanmamıştı ve en önemlisi saldırı sonucunda sadece ağzından biraz kan gelmişti. Onların bakış açısına göre Meng Hao tam bir canavardı ve nefeslerinin kesilmesine neden olmuştu. Fakat geri çekilmediler. Çünkü katılımcılardan Ölümsüz Felaketini aşamayanların sonu ölüm olacaktı.   "Eğer ustama müdahale etmeyip normal bir şekilde Ölümsüz kaderini elde etmeye çabalarsanız ben de bir şey yapmayacağım," dedi Meng Hao. Havada durarak karşısındaki iki yaşlı adam ve yakınlardaki diğer dördüne baktı.   Altı adam birbirlerine baktılar. Engin Doğu Topraklarından gelen ve Meng Hao'yu tanıyanlar bile bunu şuan önemsemiyorlardı.   "Ölümsüz kaderini elde etmek için normal mücadele mi...? Şanslı olanı öldürmek ve onun kaderini almak normal yol zaten. Artık geri dönüş yok!"   "Aramızda bir düşmanlık yok ve sen bizim Ölümsüzlük yolumuza mı çıkıyorsun? Bu bizi artık uzlaşmaz düşmanlar yapacak!"   "Artık geri dönüş yok! Yenilgi ölüm demek! Ancak bu iki ömre sahip adamı öldürerel Ölümsüzlüğe Yükselişe ulaşma şansı elde edebiliriz!"   Hepsinin de kalbinin felaketi aşma arzusuyla dolu olduğunu düşününce ölümden korkmalarına imkan var mıydı? Altı adamın gözlerinde öldürme arzusu alevlendi ve Meng Hao'ya karşı olan korkularını bastırarak ona doğru fırladılar.   Meng Hao olduğu yerde sessizce kaldı. Onların yolunu engellemek istedi ve hiçbirini öldürme niyetinde değildi. Fakat iş Ölümsüzlük yolu olunca doğru yada yanlış diye bir şey yoktu. Ölümsüzlük yolunu engellemek gerçekten de onları uzlaşmaz düşmanlar yapmıştı.   Meng Hao Hap Şeytanının etrafında dolandı. Onun bu şekilde durmaması yapılacak yanlış şey olacaktı. Fakat diğer altı adamın bakış açısına göre Meng Hao'nun hareketleri affedilemez günahlardı!   "Aramızda düşmanlık yada nefret yok," dedi Meng Hao engin bir tonla. "Belki de sizin Ölümsüzlüğe Yükseliş yolunuzu engellemem ve Ölümsüzlük yolunuzu kesmem... Karma ile sonuçlanacak. Eğer öyleyse, onu kabul etmek için elimden geleni yapacağım." Gözlerinde soğuk bir parıltı titreşti.   Altı adam yaklaşırken Meng Hao'nun vücudu titreşti ve aniden sonsuz bir altın ışıkla parladı. Altın ankaya dönüşerek uğultular eşliğinde düşmanlarından birine doğru fırladı.   Uzaktan bakınca altın ankanın metali bile dilimleyebilecek keskinlikteki pençeleriyle ileri atıldığını görmek mümkündü. Anka yaşlı adamlardan birine çarptı ve adam da bu sırada çağırabileceği bütün kutsal becerileri ve büyülü eşyaları kullandı. Ama bunların hiçbiri fark yaratmadı. Meng Hao ile onun arasında fark çok büyüktü. Sadece bir kaç nefeslik sürede adam ciddi biçimde yaralandı ve ölümün eşiğine geldi. Bu kritik anda gözleri delilikle doldu ve aniden içinde yeşim bir kayış olan sağ elini uzattı.   Yeşim kayış Ölümsüz Qi'si ile dalgalandı ve Meng Hao'nun gözlerinin kocaman açılmasına neden olan isimsiz bir tehlikle hissi verdi.   "GEBER!" diye bağıran yaşlı adam yeşim kayışı kırdı. Bu, felaketi aşarken kritik bir anda kullanılması gerekn bir nesneydi. Fakat köşeye sıkıştığını gören yaşlı adam onu kullanmakta tereddüt etmemişti. Yaşlı adamın önünde güneş gibi bir şey cisimleşirken bir gümbürtü dört bir yana yayıldı. Sonsuz kör edici ışık ışınları güneşten fırlayarak Meng Hao'ya doğru yayıldı.   Meng Hao olduğu yerde sessizce kaldı. Yıldırım Kazanıyla Form Değiştirme Aktarımını kullanabilirdi. Fakat bu insanlara ve onların Ölümsüzlük mücadelesine saygısından onları öldürecek hileler kullanmayı istemiyordu.   Yeşim kayıştan bir sahte Ölümsüzü bile şaşırtacak seviyede inanılmaz bir güç serbest bırakıldı. Meng Hao eskiden sadece gerçek Ölümsüz gücünün yüzde ellisine sahipken olsa bundan kaçınmaktan başka çaresi olmayacaktı. Fakat şuan o gücün yüzde seksenine sahipti. Güneş patlamaya başladığı anda sağ elini kaldırarak etrafında büyülü ışığın kabarmasına neden oldu. İleri doğru fırlayarak doğruca güneşe saplanmak için ilerledi. Güneş patladığında Meng Hao parmağını yaşlı adamın alnına doğrulttu.   Yaşlı adamın gözleri gördüğü şey karşısında şaşkınlıkla kocaman açılmıştı. Felaketi aşma yolculuğunda özel olarak hazırladığı eşya beklenmedik şekilde... karşısındaki bu korkunç figüre herhangi bir etki bırakamamıştı.   Yaşlı adam acı acı gülerken bulanıklaşmaya başladı. Fakat aniden gözlerinde bir kez daha bir parıltı görüldü, sanki Meng Hao'ya bakarken aniden bir şey fark etmiş gibiydi. Gözleri kocaman açıldı ve gürültülü bir kahkaha attı.   "Demek sen de bir hırsızsın."   Güneş patlarken bir gümbürtü duyuldu. Daha dalgalar yayılmaya bile başlamadan Meng Hao tekrar eski pozisyonuna geri dönmüştü. Yaşlı adamın ise aurası artık hissedilmiyordu.   Meng Hao elini salladı ve yaşlı adamın cesedi huzurlu bir şekilde yere doğru süzüldü.   Yukarıdaki Ölümsüz sisi gürültüyle çalkalandı ve öncekinden bile daha büyük bir kırmızı yıldırım düşmeye başladı. İnanılmaz bir hızla hareket ederek Meng Hao'ya adeta tepki verecek zaman bırakmamıştı.   Meng Hao'nun altı ankası paramparça olurken bir gümbürtü koptu. Meng Hao'nun kendisi tekrar ortaya çıktı ve bir ağız dolusu kan tükürdü. Ardından derin bir nefes aldı ve bakışlarını üzerine gelmekte olan diğer yaşlı adamlardan birine çevirdi.   Yaşlı adamın yüzü bembeyaz oldu ve mutlak bir hayretle doldu.   "Onca yıldır kapalı meditasyondaydım, Güney Gök topraklarında böylesine bir canavar nasıl ortaya çıkmış olabilir!" diye bağırdı. "Bu adam kim böyle!? Felaket Yıldırımı onu öldüremiyor ve daha şimdiden kişi kişiyi ortadan kaldırdı! Bizim Felaketimiz böyle bitemez!!!" Yaşlı adam vazgeçmeye istekli değildi. Gözleri delice bir nefretle parladı ve kaçmanın yada saklanmanın imkansız olduğu bilinciyle depolama çantasına vurarak bir şişe kan çıkarttı. Şişeyi dudaklarına götürdü ve hepsini içtikten sonra enerjisi aniden tersine akmaya başladı. Aynı sırada kafasının üstünden kanlı bir sis yayılmaya başladı.   Yüzü burkuldu ve adeta vahşi bir hayvan gibi kükrerken yüzündeki damarlar şişti.   "Ölümsüz yolumu engellemek hayattaki şansımı kesmek ile aynı şey! Eğer Ölümsüzlüğe Yükselişi elde edemezsem, kesinlikle öldüm demektir. Bu nedenle... Ölümsüz Felaketiyle yada senin elinde ölmek bir şey ifade etmiyor. Hiçbir fark yok!" Adamın yüzü acıyla doldu ve Meng Hao'ya doğru hücuma geçti.   Eş zamanlı olarak yıldırım çatırdarken Ölümsüz Felaketi Yıldırımı arka arkaya düşmeye başladı. Yıldırımlar giderek güçlendi ve her yerin sarsılmasına neden oldu. Hap Şeytanı bir kez daha Ölümsüzlük Kapısına yaklaştı. Etrafı gümbürtü sesleriyle sarılmış halde iki ömürlük gücünü odakladı, Ölümsüz Felaketine karşı kendisini güçlendirdi ve Ölümsüz Kapısına tekrar saldırdı.   Hap Şeytanı'nın ağzından kan saçıldı ve Ölümsüz Kapısı titreyerek biraz daha aralandı. Fakat o anda geriye kalan dört yaşlı Hap Şeytanına doğrudan bir saldırı yapmak için kutsal becerilerini ve büyülü tekniklerini serbest bırakmışlardı.   Bu tam bir kriz anıydı. Hap Şeytanı zaten ciddi biçimde yaralanmıştı ve elinden geldiğince direnmeye çalışıyordu. Sadece dört kişiyle dövüşmek zorunda kalmıyor, aynı zamanda hepsinin üzerine yıldırım düşmeye devam ediyordu. Meng Hao hayvani yaşlı adamla savaşırken her şey sarsılıyordu.   Yaşlı adam kükreyerek saldırıyordu. O Meng Hao'ya rakip olacak seviyede değildi ama içten içe ölmeye hazırdı ve kendini savunmayı umursamıyordu. Onun bütün gücüyle saldırması Meng Hao'nun iç geçirerek sağ elini kaldırmasına ve Yıldız Koparma Büyüsünü kullanmasına neden oldu. Havada bir anda devasa bir el belirdi ve yaşlı adamın üzerine doğru inerek vücudunun çığlıklar içinde ezilmesine neden oldu.   Meng Hao onun vücudunun bütün halde kalmasına dikkat ederek yavaşça yere doğru süzülmesini sağladı, ardından Hap Şeytanına saldıran diğer dört yaşlıya doğru ilerledi. Yukarıda kaynayan bulutların içinde üçüncü bir kırmızı yıldırım belirmişti. Bu seferki yıldırım içinde bir siyahlık barındırıyordu ve bu durum tüm yıldırım mor renge boyamıştı. Meng Hao'ya doğru düştüğünde Meng Hao'nun vücudu titredi ve iki ağız kan tükürdükten sonra ilerlemeye devam etti.   Altın ankaya dönüşerek Hap Şeytanına saldıran gelişimcilere doğru fırladı. Aynı sırada Hap Şeytanının üzerine yıldırım düştü. Ağzından kan geldi ve ayaklarının altındaki dağ adeta yıkılmanın eşiğine geldi.   Yaklaşırken Meng Hao'nun etrafında büyülü ışık girdap gibi dolanarak bir hortuma dönüştü. Gümbürtüler eşliğinde dört yaşlıya saldırdı, onları geri çekilmek zorunda bıraktı ve ağızlarından kan getirdi. Adamlar acı acı gülümsediler ve aynı zamanda öldürme istekleri daha da güçlendi.   "Beni zorlamayı bırakın!" dedi Meng Hao ustasının yanında durarak. Hap Şeytanının yüzü soluktu ve sanki yıkılmanın eşiğine gelmiş gibiydi. Biraz tıbbi hap kullandı ve ardından bütün gücüyle tekrar Ölümsüzlük Kapısına saldırdı.   Kapı titredi ve açıklık daha da genişledi. Daha fazla Ölümsüz Felaketi düşmeye başladı.   Pırıldayan yıldırım her yeri kapladı ve Hap Şeytanı ile dört yaşlı arasında duran Meng Hao adeta devasa, geçilmez bir uçurum gibiydi!   "Bizim için geri dönecek bir yer yok! İki hayatlı gelişimciyi öldürüp kaderini çalmadıkça kapıyı açmamıza imkan yok!"   "Ölüm her yanımızı sardı. Hayat sadece yolumuzun ilerisinde devam ediyor! Eğer öleceksek dövüşerek öleceğiz!"   "Bu günü çok uzun zamandır bekliyoruz. Ve şimdi geldi çattı... o gerçekten de bir felaket...." Dört yaşlı adam gürültülü kahkahalar atmaya başladılar. Kalpleri Tao'ya olan açlığa odaklanmıştı, şuan bile azalmayan bir arzuya.   Kahkahalarla rengarenk ışık ışınlarına dönüştüler ve gelişim merkezlerini yakmaya başlayarak mutlak zirveyi elde etmek için Meng Hao'ya doğru fırladılar.   Meng Hao'nun ifadesi karmaşıktı. Dört gelişimci üzerine doğru gelirken sessizce derin bir nefes aldı. Dharma İdolü aniden genişlemeye başlayarak bir deve dönüştü ve dört yaşlı adam doğru yürüdü. Dev aniden yaşlı adamların önüne bir duvar olmuştu.   Çarpmayla birlikte büyük bir gümbürtü koptu ve hayret verici şok dalgaları yayılırken her yer sallandı. Fakat Dharma İdolü sayesinde bu dalgaların hiçbiri Hap Şeytanını rahatsız edemedi.   Hap Şeytanı sessizce Meng Hao'ya doğru baktı. Hiçbir şey söylemese de şuan olup biten her şey kalbine derince kazınmıştı.   "Eğer bu Karma ekerse," diye mırıldandı, "çırağımın onu taşımasını reddederim! Onların ruhlarının gelecek nesiller boyunca benimkiyle dolaşmasını sağlarım!" Bununla birlikte vücudu parladı ve tekrar kapıya saldırdı. Ayaklarının altındaki heykel artık yıkılmanın eşiğindeydi ve kendi vücudu da sınırına gelmişti. Fakat saldırı kapıyı sarstı ve daha da açılmasını sağladı. Fakat aynı sırada Felaket Yıldırımı da giderek güçleniyordu!   Bu esnada Dharma İdolünün diğer tarafındaki yaşlılar adeta son demlerini yaşayan lambalar gibiydi. Acı acı güldüler, hepsi aniden doğruca yukarıya uçtular. Meng Hao'nun elinden ölmektense Ölümsüz Felaketi tarafından ölmeyi seçmişlerdi!   Havaya yükseldiler ve Ölümsüz Felaketi düştü. Gümbürtü sesleri yankılandı ve hepsi de hem ruh hem bedenen yok oldular.   Meng Hao onları bizzat öldürmemiş olsa da ölmelerine sebep olmuştu. Onlar öldükleri anda gökyüzündeki sis kaynadı ve öfkeli bir kükreme yankılandı. Çok miktarda kırmızı yıldırım bir araya toplanarak bir yıldırım denizine dönüştüler ve ardından Meng Hao'ya doğru fırladılar.   Uzaktan baktığında bu çok miktarda yıldırım adeta Meng Hao'yu ezmek isteyen bir eli andırıyordu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr