Bölüm 826: Yenilmez!

avatar
4306 16

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 826: Yenilmez!


 

Bölüm 826: #####    

 

Fan Dong'er'in göz bebekleri ufacık nokta gibi küçüldü ve geriye doğru çekilirken iki eliyle bir büyü hareketi uyguladı. Aniden arkasında sayısız gök cismi ve hatta ay ve güneşten oluşan sınırsız bir deniz belirdi.

 

"Dokuz Deniz Tanrısı Dünyası!" diye bağırdı. Bunun akabinde arkasındaki devasa deniz çarpıcı biçimde büyüdü. Göz açıp kapayıncaya kadar tüm alanı kapladı. Daha sonra gök cisimleri Meng Hao'ya doğru fırlamaya başladı.

 

Aynı sırada sekiz Seçilmiş Meng Hao'ya doğru yaklaştı.

 

"Bir yüz olmadan, tek bir kelime, savaş alevleri bütünleşsin!" Meng Hao altın ankaya dönüşüp ileri fırladığında rengi değişmeye başladı. Şuan parlak kırmızı renkteydi. Etrafında ortaya çıkan Kan Şeytanı Yüce Büyüsü devasa bir burgaç şekillendirdi.

 

Burgaç daha sonra dört bir yana şok edici kan renginde dalgalanmalar yayan bir yüze dönüştü. Üzerine doğru gelen grup aniden etkilendi. Adından yüzün ağzı açıldı ve sessiz bir çığlık atarak herkesin zihinlerinin sarsılmasına neden oldu.

 

Aniden kafalarının üzerinden duman çıkmaya başladı ve adeta savaş alevleri gibi yükseldi! Hava gümbürtüyle doldu.

 

Aniden kanları geriye doğru akmaya başladı ve ardından vücutları parçalanmaya başladı. Göz açıp kapayıncaya kadar kan ve pıhtı kütleleriyle kaplandılar. Yüzleri hayretle dolarken kan tükürdüler ve geri çekilmek zorunda kaldılar.

 

"Parçalanmış bulutlar, kanlı bir yağmur, gökyüzünü kaplayan denizler!" Meng Hao devasa, kızıl bir ankaya dönüşerek Fan Dong'er ve Dokuzuncu Denize doğru fırladı. Onlar birbirlerine doğru ilerlerken yukarıdaki bulutlar parçalandı ve kanlı bir yağmur yağarak bir kan denizine dönüştü! Şaşırtıcı şekilde şuan gökyüzünde iki tane muazzam deniz görülüyordu.

 

Birisi Dokuzuncu Deniz diğeri ise bir kan deniziydi. Dokuzuncu Denizin üstünde, Tanrıça Fan Dong'er sınır tanımayan bir ışıkla parladı. Kan denizinin içinde Meng Hao'nun Dharma İdolü şok edici bir dev gibi durdu. İkisi birbirlerine çarptılar ve muazzam bir patlama yankılandı.

 

Gökyüzü sarsıldı ve aşağıdaki yer sallandı, yarılmaya başladı. Herkes gördükleri şey karşısında şaşkına dönmüş halde geri çekildi.

 

İki deniz birbirine çarptığında Meng Hao'nun anka formu doğruca Fan Dong'er'e fırladı ve keskin pençeleriyle ona saldırdı.

 

Güüümm!

 

Fan Dong'er bir çift elli büyü hareketi uyguladı. Etrafında dokuz deniz ejderhası cisimleşti ve kükreyerek Meng Hao'yu engelemek için harekete geçtiler. Fakat deniz ejderhaları gerçek ejderha değillerdi, sadece devasa yılanlardı. Altın ankanın yırtıcı pençeleri onları paramparça etti. Onların tiz feryatları hala havada yankılanıyorken Meng Hao en sonunda Fan Dong'er'e ulaştı.

 

Keskin pençeler ona doğru savruldu ve ağzından kan aktı. Yine geriye doğru çekilirken saçı başı dağılmış haldeydi. Meng Hao'ya bakarak çift elli bir büyü hareketi uyguladı ve deniz kabuğunun tekrar ortaya çıkmasını sağladı. Tam kutsal becerisini serbest bırakmaya başladığında Meng Hao ve onun Dharma İdolü kükredi, ve gelişim merkezini tam gücüyle deveran etti.

 

Şaşırtıcı gümbürtüler alanı doldurdu ve gökyüzü karardı. Deniz kabuğundan gelen ses... beklenmedik şekilde bastırıldı ve şiddetle titremeye başladı. Fan Dong'er bir ağzı dolusu daha kan tükürdü.

 

Geri çekilmeye başladığı anda Meng Hao'nun sağ eli Yıldız Koparma Büyüsüyle uzandı.

 

Fan Dong'er'in yüzü tekrar düştü ve elini sallayarak alanın sayısız hayali, hisli deniz kızıyla dolmasını sağladı. Bir an sonra bütün deniz kızları büyük bir büyü formasyonu şekillendirerek Meng Hao'yu engellemeyi amaçladı.

 

Meng Hao soğukça güldü ve havaya kanlı, parlak bir ışıltı yükseldi. Kan Şeytanı Yüce Büyüsü tüm gücüyle serbest bırakılmıştı. Göz açıp kapayıncaya kadar üç yüz metre genişliğinde kan renkli bir burgaç ortaya çıktı. Fakat Meng Hao ileri doğru kabardığında tek görülen şey devasa bir Kan Şeytanı kafasının doğrudan deniz kızı büyü formasyonuyla çarpıştığıydı.

 

Bunun sonucunda oluşan patlama tüm dağ silsilesini doldurdu. Büyü formasyonu yerle bir oldu ve deniz kızları çürüyüp gitti. Meng Hao'nun Kan Şeytanı kafası yok oldu ama o ileri doğru yoluna devam ederken vücudu kanlı bir ışıkla parlıyordu. Bir yumruk indi ve büyük bir gümbürtü koptu. Fan Dong'er ağzında kanlarla şaşkın bir halde tekrar geriye doğru çekildi.

 

Meng Hao'nun bu versiyonu herkesi şok etmişti. Meng Hao'nun ivmesini durdurmak imkansız görünüyordu!

 

"Geber!" diyerek eliyle Fan Dong'er'in boynuna doğru kesme hareketi yaptı. Tam temas edecekken Fan Dong'er acınası bir feryat koparttı. Vücudu bozlup çarpılmaya başlayarak mavi bir sel ejderhasına dönüştü. Ağzını kocaman açarak altın ankayı yutmak istiyormuş gibi ileri fırladı.

 

Bir patlama oldu ve sel ejderhası yerle bir oldu. Meng Hao'nun altın ankası da titredi ve ortadan kaybolarak Meng Hao'nun kendisi geri geldi.

 

Fan Dong'er bu süreyi fırsat bilerek gizli bir büyü kullandı. Vücudu aniden hızlı bir zayıflama tecrübe ederken karşılığında bir hız patlaması kazanarak aradaki mesafeyi artırdı. Ardından elini sallayarak bileğindeki mavi bileziğin havalanmasını sağladı. Bilezik havada parçalandı ve gök cisimlerini andıran bir parçacık duvarı yarattı. Sanki Meng Hao ile onun bulunduklaır iki alan şuan birbirinden devasa bir ayrımla bölünmüş gibiydi.

 

Fan Dong'er Meng Hao'ya sanki onun yüzünü aklına kazıyormuş gibi bir bakış attı.

 

"Tekrar karşılaşacağız," dedi dişlerini sıkarak. "O zaman seni öldüreceğim!" Çift elli bir büyü hareketi uyguladı, bunun ardından arkasında devasa bir kapı gümbürtülerle ortaya çıktı.

 

Bu kapı doğrudan Dokuz Deniz Tanrısı Dünyasına açılıyordu!

 

Meng Hao'nun gözlerinde öldürme arzusu titreşti ve tam gök cisimlerinden oluşan ayrımı parçalamaya hazırlanırken Fan Dong'er'e tapan yedi yada sekiz Seçilmiş onun yolunu kestiler.

 

İnanılmaz bir hızla ilerleyerek kutsal becerilerini serbest bıraktılar. Bir gerçek ejderha ve alevli anka ile birlikte yırtıcı bir altın kaplan görüntüsü ortaya çıktı. Seçilmişlerden birisi elini sallayarak bir metre uzunluğundna devasa bir karınca çıkarttı; bunlardan bin tanesi Meng Hao'nun yolunu kesmek için gökyüzünü doldurdu.

 

"Bir dahaki sefer diye bir şey olmayacak!" dedi Meng Hao soğukça homurdanarak. Gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Arkasındaki Dharma İdolü boyut olarak küçülmeye başladı ve ardından kendi vücuduyla üst üste bindi.

 

Bir anda içindeki Ölümsüz Qi'si dışarı patladı. O anda Meng Hao Dharma İdolü, Dharma İdolü ise Meng Hao olmuştu!

 

Ona doğru yaklaşan sekiz kişi aniden içten içe sarsıldılar. Kalpleri şiddetli bir kriz hissiyle doldu ve aniden Meng Hao'ya yaklaşmanın çok tehlikeli olacağı hissinin altında ezildiler.

 

Yüzleri düşerken Meng Hao uzun adımlarla yürümeye başladı. Hava titreşti ve Meng Hao'ya en yakın olan Seçilmiş ağzında kanlarla geriye doğru devrildi. Ona saldırmamıştı bile. Sadece enerjisindeki yükselme onu yaralamış ve ona duyulan korkuyu daha da tırmandırmıştı.

 

Bütün bu insanlar şaşkına döndüler ve Meng Hao'ya ağızları açık kalmış halde baktılar. Vücutları oldukları yerde duraksadı ve bir santim bile hareket etmeye cesaret edemediler. Alandaki herkes şuan gerilemeye başlamıştı, Meng Hao'nun ne kadar güçlü olduğunun farkındalardı.

 

Fan Dong'er'in bile yüzü tamamen düşmüştü.

 

Meng Hao ilk adımını attı ve içindeki hayali Ölümsüz meridyeni deveran oldu, Meng Hao'nun etrafında dönen göz kamaştırıcı bir ışık yaymaya başladı. Havada ikinci adımını attı ve ayrımın içine tamamen girmişti. Onu geçerken vücudu biraz titredi ama üçüncü adımını yine de atabildi!

 

O anda çevredeki gelişimcilerden sayısız şaşırma sesi yükseldi.

 

"Dharma İdolü ile bütünleşti! Bu sadece Ölümsüz Aleminde olanların yapabileceği bir şey! O son derece yakın olsa da hala Ölümsüz Aleminde değil ama yine de onunla bütünleşmeyi başardı!"

 

"O gerçekten de Güney Gök topraklarından mı...?"

 

"Bu Meng Hao çok güçlü! Eğer bu savaşta ölmezse Dokuzuncu Dağ'da tamamen ünlü bir gelişimci olacak!"

 

Meng Hao üçüncü adımını atarken tüm bu bağırışlar geldi. Adımını atmayı bitirdiğinde ayrım titreşmeye başladı; belli ki Meng Hao onun içinden çıkmak üzereydi.

 

Bu sırada Fan Dong'er'in arkasındaki devasa kapı artık tamamen görünür hale gelmişti. Kapı açılmaya başladı ve Fan Dong'er rahat bir nefes alır gibi oldu. Meng Hao'ya son bir soğuk bakış attı ve ardından devasa kapıya girmek için döndü.

 

"Zifiri!" Meng Hao aniden bağırdı.

 

Sesi ayrımın içinde yankılandığında Fan Dong'er'i takip eden cesedin bitkin gözleri aniden titreşti. Uzun siyah saçları havalandı ve onun etrafını sarmaya başladı.

 

Fan Dong'er'in yüzü şok ve telaşla doldu ve neredeyse bir ağız dolusu kan tükürecekti. Tam kapıdan adımını atacakken hava gürültüyle doldu. Meng Hao dördüncü adımını attı ve ayrımın içinden çıktı. O anda Ölümsüz Qi'si tam hızıyla dönüyordu ve elini pençe biçiminde Fan Dong'er'e doğru uzatarak onun tiz çığlık atmasına neden oldu.

 

Fan Dong'er görünme kağının yarısını geçmiş durumdaydı ve yok olmaya yakındı. Meng Hao kaşlarını çattı. Kapının ötesinde inanılmaz bir tehlike hissetse de tereddüt etmedi. Yıldız Koparma Büyüsünü serbest bıraktı ve devasa, hayali bir el ortaya çıktı. Fan Dong'er tam ortadan kaybolacağı anda... devasa el onu saçından kavradı.

 

El onu şiddetli bir şekilde geriye çekti. O anda Fan Dong'er'den boğuk bir homurdanma sesi geldi. O ortadan kayboldu ve hayali kapı gümbürtüyle yok oldu. Meng Hao'nun elinde sadece köklerinden kan damlayan bir tutam saç kalmıştı ve bu onun ifadesinin kararmasına neden oldu.

 

Meng Hao bir an saça baktı ve ardından antik Şeytan Ölümsüzü Tarikatında öğrenmiş olduğu büyülü tekniklerden birisi aklına geldi. Bu lanet büyüsünü hemen serbest bırakarak elindeki saçın yeşil alevlerle yanmasını sağladı. Ardından alevlerle üfledi ve bir büyü hareketi uygulayarak önünde tek bir siyah saç telinin cisimleşmesini sağladı. Hemen saç telini bir kenara koydu. Artık bir sonraki karşılaşmalarında Fan Dong'er'e karşı kullanabileceği güçlü bir silah vardı elinde.

 

Her yer sessizdi. Bütün gözler Meng Hao'nun üzerindeydi ve kimse konuşmuyordu. Seçilmişlere göre Meng Hao son derece korkutucuydu. Dahası Tao Koruyucuları gelişim merkezi mühürlerini açamadıkları için... onlar da rakip olamayacaklardı.

 

Bu şok özellikle Meng Hao'nun daha önce dövüşmüş olduğu kişiler için geçerliydi. Hepsi de kalplerinde korkuyla geeiye çekilmeye başladılar. Meng Hao'nun bakışları kalabalığı taradı ve en sonunda uzak bir dağ zirvesinde oturmakta olan Ji Yin'in üzerinde durdu.

 

Başından sonuna kadar Ji Yin hareket etmemiş Meng Hao'nun bir gerçek Ölümsüzün gücünün yüzde seksenini elde etmesini ve yenilmez gibi görünmesini izlemişti.

 

"Ji Yin, bana ait olan bir şey aldın," dedi Meng Hao sakince. "Gerçekten de aramızda bir Karma ekmek istiyor musun?"

 

"Sen de bana ait bir şey aldın," Ji Yin ona doğru bakarak yavaşça cevapladı.

 

Meng Hao Ölümsüz Qi'si ile taşan bir ankaya dönüşürken gözleri soğukça titreşti. Havaya uçtu ve doğruca Ji Yin'e yöneldi.

 

Etrafı kanlı bir parıltıyla sarılıydı ve inanılmaz bir hızla hareket ediyordu. Bu bir altın anka değil kızıl ankaydı!

 

"İşini halletmek kolay olacak!" dedi Meng Hao yaklaşırken. Bu kelimeler basitti ama içinde ezici bir derinlik barındırıyordu. Bu sözleri duyan herhangi birinin kalbi şok ile dolacaktı.

 

Ji Yin'in Ji Klanı Tao Çocuğu olma mücadelesinde yenildiği söylense de o hala bir Ji Klanı Seçilmişiydi!

 

Ve Ji Klanı... Dokuzuncu Dağ'ın hükümdarıydı!

 

"Komik!" dedi Ji Yin soğukça.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44255 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr