Bölüm 810: #####

avatar
4271 17

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 810: #####


 

Bölüm 810: #####

 

Meng Hao'yu gördüğü anda duraksayan ondan fazla Seçilmiş vardı. Zaten buraya kendilerinden önce birisinin gelmiş olabileceği kanısına varmışlardı. Ama Meng Hao'yu gördüklerinde bu düşünceleri artık sona ermişti.

 

"O...."

 

"O genç görünüyor ama verdiği hissiyat sanki antik zamanlardan beri varlığını sürdürüyormuş gibi! Kim bu!?"

 

"Elbiselerine bak! Belli ki çağlar görüp geçirmiş gibi. Onlara bir bak! O kılık değiştirmek için üzerine rastgele bir harap olmuş cübbe giymiş gibi görünmüyor. Bu elbiseler onun üzerindeyken çürümüşler!"

 

"Acaba.... acaba o bu Ölümsüz Antik Taoist Ayin Tapınağının Tao Koruyucusu olabilir mi!?"

 

"Onun sahip olduğu kadim hava sahtesi yapılabilecek bir şey değil. O kesinlikle gerçek!"

 

Gerçekten de Meng Hao'nun verdiği hissiyat sanki şu anki çağa ait bir gelişimciye benzemiyordu. O sırada Dokuzuncu Dağ ve Denizin çeşitli tarikat ve klanlarının kıdemli üyeleri olay yerine varmışlardı. Meng Hao'yu antik tapınağın önünde otururken görünce ister istemez şaşırmışlardı.

 

"Bu adamın aurası tıpkı antik tapınak gibi! Yoksa... o gerçekten de bir Tao Koruyucusu mu!?"

 

"Bir seferinde Dokuzuncu Dağ ve Denizde duyduğum hikayeye göre diğer dört Ölümsüz Antik Taoist Ayin Tapınağının mühürleri açıldığında hepsinde de daima garip taraflar vardı. Birinde ise Tao Koruyucusu olan bir figür ortaya çıkmıştı!"

 

"Ama o... çok genç görünüyor! Ya buraya bizden önce geldiyse ve sadece bizi kandırmaya çalışıyorsa!?"

 

Çeşitli yorumlar yükseldi. Bazı insanlar şaşırırken bazıları şüpheyle doldu. Seçilmişler onların arasındaki en zeki kişilerdi ve kandırma sanatına oldukça aşinalardı. Ne de olsa bir kişi sıra dışı bir Seçilmiş olmak için sadece yeteneğine bel bağlayamazdı.

 

Onlar biraz şaşkın olsalar da hemen Meng Hao'yu dikkatlice gözlemlediler ve gözlerinde garip ışıklar belirdi.

 

Meng Hao'nun yüzünde her zamanki ifadesi vardı ama içten içe şok olmuştu. Onların tartışmalarını duyunca kalbi hevesle atmaya başladı ve ardından gözlerinin derinliklerinde utangaç bir ifade belirdi. Fakat bir an sonra ciddileşti ve hissiz bakışlarıyla kalabalığı süzdü.

 

Harap olmuş elbiseleri rüzgar olmasa da dalgalandı ve antik aura daha da güçlendi. Bilerek yüce Tao müziğinin güçlenmesine neden olurken yavaşça antik bir sesle konuşmaya başladı.

 

"Ölümsüz Antiğin mührü açıldı ve yüce Tao kendini gösterdi. Bu miraslar alanında hangi yolun doğru olduğuna karar vermelisiniz.... Küçük nesil gelişimciler, bir adım öne çıkın.... Sizi... uzun süredir bekliyorum...." Sağ kolunu kaldırdı ve ardından elbise kolunu fiskeledi. Fakat elbise kolunu fiskelemesi hiçbir şeye sebep olmadı.

 

Kalabalık etrafında temkinli bir şekilde gözleri titreşerek baktı. Hiçbir şeyin olmadığını görünce Taiyang Zi soğukça güldü.

 

"Sen bir sahtekarsın!" dedi ileri doğru yürüyerek. "Yalancı bir baş belası!" Fakat daha üç adım attığı sırada aniden yerinde duraksadı ve önüne doğru gözlerinde benzersiz bir şaşkınlıkla baktı.

 

Kalabalık bunun olduğunu görünce gözleri titreşti. Fang Xianshan bir adım ileri attı ve onu Fang Yunyi ile Fang Donghan da takip etti. Üç adım sonra hepsi de titredi ve duraksadı, ardından önlerindeki bir şeye bakarak nefesleri hızlandı.

 

Yüce Akıntı Kılıcı Mağarasından Zhao Yifan'ın gözlerinde garip bir parıltı görüldü. Onunla birlikte Wang Mu ve Song Klanından Song Luodan da ileri doğru çıktı. Onlar da üç adım sonrasında duraksadılar.

 

Gözleri titreşen Li Ling'er, vücudunun etrafında Ji Klanı Karması dolanan Ji Yin ile birlikte öne çıktı. Onları Dokuzuncu Deniz Tanrı Dünyasından Fang Dong'er takip etti.

 

En sonunda Tao Koruyucularıyla birlikte bütün Seçilmişler öne çıkmıştı. Geride sadece tapınağın önünde oturan Meng Hao'ya şok olmuş gözlerle bakan Zhixiang kalmıştı. Gözlerini inanamamış gibi birkaç kez kırptı ve ardından... neredeyse kahkaha atacaktı.

(R.N: Hatırlamayanlar için Meng Hao Zhixiang'a antik Şeytan Ölümsüzü Tarikatında yardım etmişti. Kadın bunun ardından yeni Şeytan Ölümsüzü Tarikatının ona bir iyilik borçlandığını söylemişti.)

 

Şuan neredeyse herkes öne çıkmış durumdaydı. Tapınağın etrafındaki üç yüz metrelik alanın içine girdikleri anda Meng Hao'nun ilk defa buraya geldiğinde tecrübe ettiği şok edici görüşün aynısını tecrübe etmişlerdi.

 

Bu yeşil kireç taşından yapılma görkemli bir meydanın görüşüydü. Sayısız figür gelişim pratiği yapıyor ve uzun bir sunağın üstünde yaşlı bir adam Tao ile ilgili ders anlatıyordu. Onun sesini net bir şekilde duymak imkansızdı ama elbise kolunu salladığında devasa bir "Ölümsüz" karakteri ortaya çıktı.

 

Gökyüzünde bir yıldız nehri altı ve ay ile güneş doğup battılar. İnsanlar gökyüzünden yıldız kopardılar ve ayaklarını yere vurarak ruhları dışarı çıkardılar. Gümbürtülü bir savaş alanı görüldü ve insanlar Tao aydınlanması kazandılar. Bir adam kahkahalarla ayağını kaldırdı ve vücudu sadece baş parmağı görünebilecek derecede inanılmaz bir büyüme yaşadı. Vücudunun geri kalanı.... görülmüyordu.

 

Gördükleri karşısında herkes sarsılmıştı. Adeta antik zaman ışınlanmış gibi hissettiler ve başları döndü. En sonda ise önlerinde bir figürün oturuyor olduğunu gördüler ve o kişi tıpkı Meng Hao'ya benziyordu!

 

Daha dikkatlice bakamadan görüş kayboldu ve her şey normale döndü. Herkesin nefesi ağırlaşmıştı. Taiyang Zi bile Meng Hao'ya doğru titreyerek baktı. Artık önceki gibi konuşmaya cesareti yoktu.

 

Şimdi onlar için Meng Hao'nun önceki fiskeleme hareketi gerçekleşmeyen bir kutsal beceri değildi. O hareket onların anlaması imkansız olan bir Taoist büyüsüydü.

 

Kalabalıktaki insanlar birbirlerine baktılar. Inanmak istemeseler de biraz önce şahit oldukları şok edici görüntüler gerçek gibiydi.

 

Rastgele bir kadın öğrenci ellerini kenetledi ve Meng Hao'ya doğru baş selamı verdi. "Kıdemli... siz buranın Tao Koruyucusu musunuz?"

 

Onun sorusunu duyunca herkes beklenti içinde Meng Hao'ya baktı. Zhixiang'ın ise yüzünde garip bir ifade belirdi.

 

Seçilmişler tamamen ona odaklanmışlardı. Biraz önce bir şok geçirmiş olsalar da gözleri tıpkı tıpkı önceki gibi hâlâ pırıldıyordu. Zhao Yifan Meng Hao'ya dikkatlice baktı ve gözlerinde kılıç parıltıları görüldü.

 

Fang Dong'er'in ifadesi sakindi ama Meng Hao'nun arkasındaki tapınağa bakarken gözlerinde keskin bir bakış belirdi.

 

Ji Yin'in yüzünde buz gibi bir bakış vardı. Durduğu yerde hiçbir şey söylemedi ama ondan garip bir baskı yayıldı ve etrafında Karma dolanmaya devam etti.

 

Herkes Meng Hao'ya bakıyordu. Meng Hao o anda Dokuzuncu Dağ ve Denizin bütün Seçilmişlerinin odak noktasındaydı. Birçok kişi gözlerini hafiften kısmıştı.

 

"Ben bu Taoist ayin tapınağının Tao Koruyucusu değilim," dedi Meng Hao sesi titreyerek. "Ben sadece bekçiyim." Yüzünde hatıralarla dolu bir bakış belirdi. Bu tapınaktaki deli yaşlı adamdan öğrendiği bir şeydi.

 

Onun bu sözleri insanların aniden keskin bir nefes almalarına neden oldu.

 

"Bekçi mi? Duyduğum bir hikayeye göre buna benzer birçok antik yerde en güçlü insanlar Tao Koruyucusu değil mütevazı bir bekçi olurmuş!"

 

"Aynısını ben de duymuştum...." İnsanlar bu konuyu tartışırken kibirli görünen genç bir adam yüzünde karanlık bir ifadeyle ileri adım attı. Üzerinde görkemli süslemelerle dolu elbiseler vardı ve taç giymişti. Kalabalığın içinden öne çıkarken adeta yıldızların gücü etrafında dolanıyordu.

 

"O İmparator Ölümsüz Kilisesinden Yarı-Tao Çocuğu!"

 

"Onun bir seferinde sahte Ölümsüz katlettiğini duymuştum! Tabii ki bu sırada yaralanmıştı ama bu sıradan bir Ruh Aleminin yapabileceği bir şey değil!"

 

Genç adam Meng Hao'ya doğru yürürken konuşma sesleri daha da arttı. Onun peşinden düzinelerce İmparator Ölümsüz Kilisesinden öğrenciler ve gelişim merkezlerini mühürlemiş olan birçok yaşlı adam geldi. Tüm bu insanlar soğuk bakışlara sahipti ve belli ki Meng Hao'nun söylediklerine inanmamışlardı.

 

"Senin Tao Koruyucusu, bekçi ve hatta düzenbazın birisi olman umurumda değil. Kenara çekil! Tapınağa gireceğim!"

 

O yaklaştığında Meng Hao'nun yüzü karardı. Elini kaldırdı ve bölgede rüzgar olmasa da elbiseleri dalgalandı. Şaşırtıcı şekilde elinde ortaya çıkan Siyah Beyaz İnciler antik, kadim bir güce dönüşürken dört bir yana yayıldı.

 

Meng Hao ardından yıllar önce gemideki yaşlı adamın nasıl göründüğünü hatırladı ve onu taklit etti. Gözleri kadim bir aurayla dolarken İmparator Ölümsüz Kilisesinden gelen genç adama baktı.

 

"Orada dur bakalım!" dedi soğukça. Siyah Beyaz İnciler canlı bir parıltı yaydı ve göz açıp kapayıncaya kadar Meng Hao şiddetli bir kadim irade saçıyormuş gibi göründü.

 

İmparator Ölümsüz Kilisesinden gelen Yarı-Tao Çocuğu yüzü titreşerek duraksadı. Ardında gözlerini Meng Hao'ya dikti.

 

Onun peşinden giden insanlar ve aslında orada bulunan herkes Meng Hao'ya gözünü dikmişti. Herkes Meng Hao'nun tam olarak ne yaptığından emin değildi ve ona karşı aceleci bir hamle yapmak istemiyordu.

 

"Ölümsüz Antiğin mührü açıldı ama bu herkes içeri girip bu Taoist ayin tapınağında aydınlanma kazanabilir anlamına gelmiyor. Tao'larını elde etme vasfı bulunanlar yaklaşabilirler."

 

Genç adam tereddüt etti. Meng Hao'ya bakınca onun bir çeşit gizemli enerjiyle dolu olduğunu ve bunun tam olarak ne olduğunu anlamanın zor olduğunu hissetti. Arkasındaki kalabalığa baktı ve diğer insanların da yüzlerinde benzer ifadeler gördü.

 

Hiç kimse konuşmadı. Şuan gökyüzü kararıyordu ve ay yükseliyordu. Aniden bir rüzgar esti ve inleme sesleri duyuldu. Karanlık her yeri sarmaya başladı. Tam o anda Fang Donghan soğukça güldü ve ileri çıktı. Enerjisi kabardı ve gelişim merkezindan şiddetli bir güç yükseldi.

 

"Kim olduğun önemli değil. Bana savaş yeteneklerim konusunda dönüş vereceksin!" Hızlandı ve tam Meng Hao'ya saldırmanın eşiğine geldiğinde Meng Hao kendi kendine bir şeyler mırıldandı. Gökyüzü kararmaya devam ediyordu ve rüzgar iniltisi ona bir fikir vermişti. Meng Hao aniden gözlerini Fang Donghan'a dikti.

 

Oturur pozisyondan ayağa kalktı ve aniden bütün izleyicilerin dikkatini üstüne topladı. Onların bir çoğu bu konuda şüpheciydi ve onun doğruyu söylediği konusunda tam olarak ikna olmamıştı.

 

Fang Donghan'ın gözleri kocaman açıldı. Görünüşte onun eylemleri fevri görünebilirdi ama o aslında son derece temkinli biriydi.

 

Herkesin bakışları altında Meng Hao aniden kafasını geriye doğru attı ve gürültülü bir kahkaha koparttı.

 

"Yanlış bir yol... Miras kesildi mi...? O savaştan beri çok uzun zaman geçti...." Kahkahaya devam etti ve kısa süre sonra kahkahası bir parça delilikle süslendi.

 

"Hepsi öldü! Topraklar parçalandı! Yıldız nehri kesildi...." Aniden ağlıyormuş gibi göründü ve ileri geri dolanmaya başladı.

 

"Kesildi! Ben canlılığı baskılayamam, sadece hayaletleri baskılayabilirim...."

 

"Gitti, her şey gitti...."

 

Onun bu sözleri çevresinde bir tepki uyanmasına neden oldu. Rüzgar soğuk ve güçlü esmeye başladı ve bir yerlerden bir kadının ağlama sesi geldi. Yer titredi ve karanlık tamamen çöktüğünde herkesin yüzleri titreşti. Tam bu sırada....

 

"Kurtar beni, eve gitmek istiyorum.... Paragon, kurtar beni. Beni kurtar, Paragon...." Kasvetli ses yerden yükseldi ve şok edici bir soğukluk havayı doldurdu. Tapınağın içindeki kuyudan siyah saçlar kıvrılarak dışarı çıktı. Asmalar aşağı sarktı ve ileri geri sallanmaya başladı. Ağlama ve gülme sesleri havayı doldurdu.

 

Bronz yaş lambasının titrek alevinden gelen zayıf bir ışık görülüyordu.

 

Buna Meng Hao'nun sesini de ekleyince her yer insanın tüylerini diken diken eden bir oyun alanına dönmüştü. Daha önce Meng Hao'dan şüphe eden bütün Seçilmişler tamamen şok içindeydi. Fang Donghan ürperdi ve hemen geriledi. İmparator Ölümsüz Kilisesinin Yarı-Tao Çocuğu şaşırdı ve hayretler içinde geriye doğru sendeledi.

 

Meng Hao tapınağın önünde ağlayıp gülerken kendiyle gurur duydu.

Bölüm 810: Ben Bekçiyim

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44307 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr