Bölüm 761: En Derin Sevgi

avatar
5226 16

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 761: En Derin Sevgi


Bölüm 761: En Derin Sevgi   Wang Klanının 10. Patriği zaten delirmiş bir haldeydi ama o anda deliliğe daha da batmıştı. O delirmişti ama vücudunu yada bilincini kontrol edemese de hala biraz sağduyuya sahipti. Tek yapabildiği şey sürekli Wang Klanı yıkımını yeniden yaşamaktı.   O anda unutmak istediği şeyleri unutamaz bir haldeydi.   Meng Hao'nun kullandığı yöntemlere bakınca ondan ne kadar nefret ettiği anlaşılıyordu.   İşini bitirdikten sonra Meng Hao mutluluk yerine derin bir yorgunluk hissi kazandı. Bu onun kalbinden doğan ve iç geçirmesine neden olan bir yorgunluktu.   Ayrılmak için arkasını döndü. Oradan olabildiğince uzaklaşmak istiyordu. Artık Wang Klanının 10. Patriğini görmek istemiyordu. Daha fazla intikam aramak anlamsızdı. Xu Qing'in yeraltı dünyasına reenkarnasyon için gitmeden önce yüz yıldan az bir süresi vardı.   Meng Hao kendini bomboş hissetti. Tam ayrılmaya hazırlanırken gözleri kararlılıkla dolan Wang Tengfei acı acı gülümsedi ve derin bir nefes aldı. Aniden ellerini başının arasına almış bir halde gözyaşlarına boğulmuş olan havadaki Wang Klanının 10. Patriğine doğru uçtu.   "Ölümsüzlüğe Yükseliş.... Öldür.... Öldür...." Kendi yoldaş klan üyelerini katlettiği anıların içinde boğulmuş bir durumdaydı. Ruhu adeta o günde hapis kalmış gibiydi, sonsuz kadar o sahneleri tekrar tekrar yaşamaya itilmişti.   "Patrik!" diye bağırdı Wang Tengfei. O yaklaştığı anda Wang Klanının 10. Patriği habis bir parıltıyla aydınlandı.   "Ruh.... Ruh.... Ruhum...." dedi gözlerini Wang Tengfei'ye dikerek. Ona göre yoldaş klan üyelerinin ruhları direnilmez bir çekiciliğe sahipti. Onlara içgüdüsel bir seviyede cezbedilmişti, kendi ruhunu tamir etmek için onlara ihtiyacı olduğuna inanıyordu.   Bu onun kontrol edemediği bir içgüdüydü. Vücudu aniden harekete geçerek Wang Tengfei'ye ilerledi ve elini uzatarak onu kafasının üstünden yakaladı.   Wang Tengfei bundan kaçınmaya çalışmadı. 10. Patriğin yaklaşıp kafasını eliyle kavramasına izin verdi. Parmakları kafatasına batarken bir çatırdama sesi bile duyulmuştu.   Wang Tengfei için şiddetli acı önemsizdi.   Gözleri habislik ve delilikle parlayan Wang Klanının 10. Patriği Wang Tengfei'nin ruhunu çıkartmaya ve onu kendi ruhunu onarmak için kullanmaya hazırlandı.   Meng Hao'nun zihni allak bullak oldu ve arkasına döndü, gözleri yıldırım gibi parladı. Sağ elini kaldırdı ve ikinci gerçek benliği hemen Wang Tengfei'ye doğru fırladı.   "Meng Hao!!" Wang Tengei bağırdı, yüzü bembeyaz olmuş ve burkulmuştu. Çürümeye başlarken vücudu sarsıldı; belli ki bütün hayat kuvveti özü ruh besini olarak emiliyordu. "Bu benim seçimim! Patriğin onca zamandır aramamın tek nedeni buydu!   "Karışma! Bu Wang Tengfei'nin seçimi!" Bacakları kururken vücudu titredi. Wang Klanının 10. Patriğinin gözleri garip bir ışıkla parladı ve sağ elini daha da sıktı.   "Benim hayatımın bir anlamı yok. Başka birinin ellerinde can vermektense Patriğin elinde ölmeyi yeğlerim. Ruhumun ruhunu yenilemesine izin ver!   "Meng Hao, beni kurtarmana ihtiyacım yok. Buna gerek yok! Benim... anlamı olan bir şekilde ölmeme izin ver!   "Bunun hayatım boyunca yaptığım en anlamlı şey olduğunu düşünüyorum. Ailem, ebeveynlerim, abim, bütün klan üyelerim... çoktan ruhlarını teslim ettiler. Geriye sadece ben kaldım... ve şimdi... sıra bende!   "Meng Hao, yaşamaya devam etmeyi seçemesem de nasıl öleceğimi seçebilirim.... Beni rahat bırak, kurtarma. Bu Wang Klanının meselesi ve seninle bir alakası yok!" Vücudunun geri kalanı kurumaya devam ederken Wang Tengfei titredi. Hayat kuvvetinin 10. Patriğin ruhuna akması onun parmaklarının bulunduğu noktalardan beyaz sis ipliklerinin yükselmesine neden oluyordu.   Wang Klanının 10. Patriğinin yüzünde çelişki içindeymiş gibi bir ifade vardı. Fakat yoldaş klan üyelerini özümseme içgüdüsü hala yerinde duruyordu ve onun hayat kuvvetini emmeye devam ediyordu. Wang Tengfei'nin vücudu dökülmeye başladı ve kafasından çok miktarda beyaz sis yükseldi. Onun ruhu.   Gözleri sönükleşti ve yaşlanmış gibi göründü. Sanki hayatının sonuna gelmiş gibi görünüyordu. Artık kusursuz değildi, Meng Hao'nun hatırladığı o yakışıklı yüze sahip değildi. Artık bir kemik torbasından farkı yoktu.   "Meng Hao, eskiden yaşananlar... hepsi benim hatamdı.... Çok geç fark ettim. Klanım yok edilene kadar... herkese karşı ne kadar sinir edici davrandığımı fark edememiştim.   "Yuyan'ın beni terk etmesine şaşırmamak gerek.... O haklıydı.... Meng Hao, benim sana olan nefretimin çoğu sadece kıskançlıktan kaynaklıydı. Beni kurtardıktan sonra sana söylediğim her şey.... Aslında, benim için her şeyin değişmesinden sonra bana öncekinden daha iyi davranan tek kişinin sen olduğunu kabul etmek istemememden kaynaklıydı....   "Meng Hao...." Wang Tengfei ona baktı, ve dünyadan ayrılmak konusunda gönülsüz gibi göründü. Gözlerinde daha önceki vahşi hırsı ve aynı gururla dolu bir bakış vardı.   "Meng Hao, senden... son bir isteğim var. Lütfen... Chu Yuyan'a iyi davranır mısın!?!?   "O iyi bir kız ve ben onu hak etmedim. O mesafeli görünse de içten içe çok zayıf biri...   "Meng Hao, benim mirasımı ve iyi talihimi aldın, o yüzden... kesinlikle... yoluna devam etmelisin! Zirveye ulaş! Güney Gök Gezegeninden ayrıl ve en yükseğinde en yükseğine tırman....   "Bu benim hayalimdi. Sen... bunu devam ettirmelisin!" Wang Tengfei aslında Meng Hao'dan nefret etmediğini fark ettiğinde güldü. Gülüşüyle birlikte aniden rahatlamıştı. Belli ki kendini geçmişteki harika zamanlarda, Reliance Tarikatının kusursuz basitliğinde kaybediyordu.   Gülümsedi ve ardından başı öne düştü ve hayatı sona erdi....   Ruhu Wang Klanının 10. Patriği tarafından tamamen dışarı çıkartıldı ve onu ağzına attı. Yüzünden akan gözyaşları daha da artan Patrik ruhu ağzına attı ve ardından onu yuttu. Ardıdnan kafasını kaldırarak kükredi.   "Ölümsüzlüğe Yükseliş.... Ölümsüzlüğe Yükseliş.... Öldür. Öldür...." Kükreyerek uzaklara doğru fırladı, ağlıyor ve acınası feryatlar koparıyordu.   Meng Hao olduğu yerde kalakalmıştı. Bunun ardından gözlerini uzun bir süreliğine kapattı. Tekrar açtığında gözlerinde yorgunluk görünüyordu. Wang Tengfei'nin gözlerindeki kararlılığı gördükten sonra anlamıştı. Wang Tengfei ile bu gün burada karşılaşmamış olsalardı bile o yine de Wang Klanının 10. Patriğini bulduğu zaman yine aynı şeyi yapacaktı.   Onun damarlarında akan Wang Klanı kanı yüzünden Wang Klanının 10. Patriği yine ona saldıracak ve içgüdüsel olarak onun ruhunu emecekti. Hiç kimse bunu değiştirecek bir şey yapamayacaktı. Meng Hao'nun Patriğe bir nebze sağduyu vermesi ise sadece onun eylemleri yüzünden sonsuza kadar pişmanlık duymasını garanti etmişti.   En sonunda, hatalı olan gerçekte kimdi...?   Meng Hao mu? O da bir kurbandı. Wang Klanının 10. Patriği mi? Belki de onun acısı diğer herkesten daha büyüktü.   Wang Klanı üyeleri tamamen masumdu. Wang Tengfei'nin kararı ise ciddi ve sarsıcıydı.   Kim kabahatliydi...? Bu kendi içinde döngüye giren cevaplanamaz bir soruydu. Eğer gerçekte bir şeye suç atılacaksa, belki de... cevap açgözlülüktü.   Eğer Wang Klanının 10. Patriği Meng Hao'nun Yetkin Tao temelini arzulamasaydı... o zaman bunların hiçbiri gerçekleşmeyecekti.   "Karma birçok karmaşıklığa ve dolambaca sahip bir döngüdür...." diye mırıldandı Meng Hao. Bir anda Karmanın sebep sonucuna dair anlayışı daha da derinleşti. Fakat, bu anlayışa sahip olması berbat bir bedelle sonuçlanmıştı.   Meng Hao keyifsiz bir şekilde iç geçirdi, ardından döndü ve uzaklara doğru yola koyuldu.   Wang Tengfei'nin en sonundaki kararı Meng Hao'nun asla tahmin edemediği bir şey olmuştu. Havada ilerlerken aniden Reliance Tarikatında Wang Tengfei ile ilk karşılaştığı zamanı anımsadı.   İlk dövüşlerini ve Uçan Yağmur-Ejderi mirasını düşündü. Ardından İç Tarikat yarışması ve Güney Diyarında gerçekleşen olaylar. Tüm bunlar çok çok uzun zaman önce gerçekleşmiş gibiydi. Şuan Meng Hao... Wang Tengfei ile ilgili en derin anısının ölmeden önce ettiği sözler ve yüzündeki ifade olduğunu biliyordu.   "Ve o Wang Tengfei idi!" diye mırıldandı yumuşak bir tonla.   En sonunda yorgun, Karmaya dair aydınlanmaya boğulmuş ve elleri kana bulanmış bir halde Kan Şeytanı Tarikatına geri döndü. İlk gittiği yer Kan Prensi Vadisi oldu.   Orada Xu Qing'i buldu ve ardından ona uzunca bir süre sarıldı. Kafasını onun narin saçlarına gömdü ve hiçbir şey söylemedi.   Xu Qing anlamış gibiydi. Onu tuttu, yumuşakça sırtını sıvazladı.   Meng Hao yorgunluğunun azaldığını hissetti. İlk önce Chen Fan'ın hikayesi ardından da annesi ile ilgili haberi öğrenmişti. En sonunda... Wang Tengfei ile Wang Klanının 10. Patriği, ve Karmanın ağırlığına dair kavrayış.   "Xu Qing, uyumak istiyorum," dedi yumuşak bir tonla.   "Uyu o zaman," Xu Qing kibarca cevapladı. "Burada seninle kalacağım...."   Meng Hao gözlerini kapattı.   Xu Qing onu tuttu. Xu Qing Kan Prensi Vadisinindeki ahşap kulübenin dışına oturdu ve Meng Hao onun bacaklarına uzanarak uykuya daldı.   Xu Qing ona baktı ve parmaklarını onun saçlarına doladı. Yüzünde şefkat ve derin bir aşk ifadesi vardı.   Meng Hao iki gün boyunca uyudu. En sonunda gözlerini açtığında gece vaktiydi. Karanlık gökyüzünde yıldızlar canlı bir şekilde pırıldıyordu ama onlar Xu Qing'in gözlerindeki güzellikle boy ölçüşemezlerdi. Gözlerindeki bakış kadar sıcak yada görkemli değillerdi, yada onun yüzündeki ifade kadar yumuşak ve cezbedici.   Meng Hao onun gözlerine baktı ve Xu Qing de ona baktı.   Aniden Meng Hao'nun kafasında bir şey çıtırdamış gibi göründü.   "Sevginin en derin ifadesi basitçe birisiyle kalmaktır...." diye mırıldandı. Aniden Kıdemli Kardeş Chen'in neden gelişim için oradan ayrılmak yerine kayanın yanı başında nöbet tutmayı seçtiğini anlamıştı. Chen Fan için sevdiği kişinin yanında kalmak aşkın bir göstergesiydi.   Meng Hao aynı zamanda Wang Tengfei'nin neden ölmeyi seçtiğini de anlamıştı. Ona göre klan üyeleri ve Patriğiyle birlikte kalmak daha önemliydi. Bu onun... sevgisinin bir ifade şekliydi.   Arkadaş sevgisi, aile sevgisi yada romantik bir aşk önemli değildi.... Sevginin en iyi ifade şekli basitçe o kişiyle birlikte kalmaktı.   Sen benimle kalacaksın, ben de seninle kalacağım.... Bu sevgidir.   Xu Qing'in onunla birlikte kalmayı tercih etmesi Meng Hao'nun sevginin anlamının gerçekte ne olduğunu fark etmesini sağlamıştı.   "Xu Qing," dedi ona hevesle bakarak, "Bir... bağlanma töreni yapalım. Evlenelim."   Xu Qing'i bir titreme aldı; göz kapakları titredi ve kalbi güm güm atmaya başladı. Bir kadın için hayatta gerçekleşebilecek muhtemel en önemli olay bir düğündü. Xu Qing'in yanakları kızardı ama Meng Hao'nun bakışlarından kaçınmadı. Ona doğru baktı ve ardından yavaşça başıyla onayladı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr