Bölüm 757: ####

avatar
5228 16

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 757: ####


Bölüm 757   Li Klanı yok edilmişti.   Geriye tek bir üye bile kalmamıştı. Hepsi öldürülmüştü. Meng Hao'nun durdurmak için yapabileceği bir şey yoktu. Kan Şeytanı Tarikatının öğrencilerinin yaklaşık yüzde yetmişi öldürülmüştü. Tarikatın öğrencileri arasında belli bir seviyede soğukluk olsa da bu savaştı ve yoldaş öğrenciler öldüğünde hayatta kalanlar intikam almak için herhangi bir bedeli ödemeye hazır olacaktı.   İntikam bir saplantı haline dönüşüyordu!   Tek Kılıç Tarikatı ilk teslim olandı, bu yüzden Kan Şeytanı Tarikatı öğrencileri katlanmayı seçmişlerdi.   Altın Ayaz Tarikatının bir üyesi Kan Prensi'nin iyi bir arkadaşı olduğu için onlar da hayata tutunabilmişlerdi.   Ama iş Li Klanına gelince artık kendilerini tutmayacaklardı. Kan Şeytanı Tarikatı öğrencileri belki de Li Klanından diğerlerine göre daha fazla nefret etmiyorlardı ama öldürmeleri gerekiyordu. İntikam almaları lazımdı. Saplantıları için bir çıkış noktası gerekiyordu.   Li Klanı kan nehirleriyle yıkanmıştı. Bir zamanların görkemli klanı şuan harabe olmuştu. Yıllar geçtikçe klan en sonunda çorak topraklara dönüşecekti.   Tabii ki Li Klanının karargahında bir çok ölümlü yaşayacaktı. Kan Şeytanı Tarikatı ölümlüleri de katledecek seviyeye batmamışlardı bu yüzden onları canlı bırakmışlardı.   En sonunda Kan Şeytanı Tarikatı öğrencileri ayrıldılar. Kan Şeytanı Tarikatına geri döndüler ve en sonunda Güney Diyarındaki katliam sona erdi. Huzur ve sükunet geri döndü. Fakat tüm Güney Diyarı gelişimcileri farkındaydı ki... artık Kan Şeytanı Tarikatı sadece bu toprakların bir numaralı tarikatı değil aynı zamanda hükümdarıydı!   Onlara direnebilecek hiçbir güç yoktu. Kan Şeytanı Tarikatı artık... dört tane zirve Tao Arayışı gelişimcisine sahipti!   Patrik Kan Şeytanı, Altın Ayaz Patriği, Li Klanının 3. Patriği ve dördüncü olarak da Meng Hao'nun klonu!   Bu dört zirve Tao Arayışı uzmanıyla Kan Şeytanı Tarikatı Güney Diyarında karşı konulamaz bir güç konumuna gelmişti. Hatta bazı Doğu Toprakları gerçek süper tarikatlarıyla da kıyaslanabilir duruma ulaşmışlardı.   Dahası son zamanlarda gösterdikleri güç daha buz dağının görünen yüzüydü.   Li Klanının yıkımından sonra Güney Diyarı bir kez daha dengeye oturmuş ve sessizleşmişti. Ne yazık ki tüm bölgedeki toplam gelişimci sayısı ise çarpıcı biçimde azalmıştı. Hatta bazı alanlar fark edilir biçimde boşalmıştı.   Meng Hao ise hemen Kan Şeytanı Tarikatına geri dönmemişti. İlk önce Mor Felek Tarikatına gitmiş ve bu durum tüm tarikatta hareketlenmeye sebep olmuştu. Tarikatın ana kapısına geldiğinde kafasını kaldırarak sessizce Saygıdeğer Mor Doğu'nun devasa heykeline baktı.   Mor Felek Tarikatı kısa bir süre sessiz kaldıktan sonra Doğu Hap Bölümü ve Mor Qi Bölümü ciddi, törensel bir şekilde kendini gösterdi. Meng Hao bir çok tanıdık yüz gördü ve iç geçirdi.   Mor Felek Tarikatıyla bu şekilde tekrar bir araya gelmek istemezdi. Bu karşılaşma... onu biraz yabancı hissettirmişti.   Mor Felek Tarikatının yaşlı Lideri uzun adımlarla yürüdü, bu kişi Meng Hao'ya oldukça aşina biriydi. Adam son derece gergin bir halde ellerini kenetledi ve konuştu, "Kan Prensi, görkemli varlığın naçizane tarikatımıza güneş saçtı. Lütfen içeri gel!"   Mor Qi ve Doğu Hap Bölümleri benzer karşılama ifadelerinde bulundular. Onların arasında yıllar önce Meng Hao'nun inanılmaz gizli yeteneğini keşfetmiş olan tarikat Kıdemlisi de vardı. Ayrıca Mor Ocak Lordları Lin Hailong ve An Zaihai ile birlikte yıllar önce Zhao Eyaletinde bir takım olaylar yaşadığı Wu Dingqiu'yu da gördü.   (R.N: Wu Dingqiu ile olan mızrak olayı bölüm 48. En son göründüğü bölüm ise Antik Tao Göllerinde 717.)   Hepsi de Meng Hao'ya yaklaştılar ve saygıyla ellerini kenetlediler.   Hanxue Shan kendini gösterse de Chu Yuyan için aynı şey geçerli değildi.   Kendisine karşı Mor Felek Tarikatının gösterdiği saygı Meng Hao'nun kalbinden iç geçirmesine neden oldu. İster istemez ağzını açtı ve kendisine böyle davranmamaları gerektiğini söyledi ama ne yazık ki etrafında girdap gibi dönen cani havayı değiştiremiyordu. Siyah Elek Tarikatında, Altın Ayaz Tarikatında,Tek Kılıç Tarikatında ve Li Klanında olan olaylar tüm Güney Diyarı'nın kalbine korku saplamıştı. Tüm bunlar Meng Hao'dan adeta somut bir baskı yayılmasına neden oluyor gibiydi.   Wu Dingqiu'nun gergin olduğunu görebiliyordu ve An Zaihai ile diğer Mor Ocak Lordlarının kalplerindeki korkuyu hissedebiliyordu. Hanxue Shan bile adeta ona yaklaşmak konusunda tedirgindi.   Başka tanıdık yüzler de vardı ve onlar da aynı durumdaydı. Görünüşe göre onun cani aurası çok güçlüydü, adeta saplanan iğneler gibi insanların ona yaklaşmalarına engel oluyordu.... Meng Hao olduğu yerde sessizce durdu, kalbi acıyla sıkışıyordu.   "Birisi güçlendikten sonra," diye düşündü, "eskiden tanıdığı insanlardan ayrılmak zorunda mı...?" Meng Hao aniden kendini son derece yalnız hissetti. Bu adeta arkadaşlarınla birlikteyken aniden kendini engin bir dünyada yapayalnız hissettiğini fark etmek gibiydi.   Meng Hao Chen Fan ile şişkoyu düşündü. Bir nedenden dolayı aklına Reliance Tarikatından Büyük Kıdemli Ouyang ve Tarikat Lideri He Luohua bile geldi. Yüzlerce yıldır Meng Hao onlarla hiç karşılaşmamıştı.   Hem arkadaş hem de bir yabancıymış hissiyle Meng Hao Mor Felek Tarikatına girdi.   Normalde Mor Felek Tarikatının zirve Tao Arayışı Patriği asla ortaya çıkıp kendini göstermezdi ama Meng Hao oraya geldiğinde kapalı meditasyondan çıktı.   O antik, yüce bir havaya sahip orta yaşlı bir adamdı. Cılızdı ve gözlerinde canlı bir parlaklık yoktu ama zirve Tao Arayışı aurası zayıf değildi. Tapınağın içinden dışarı baktı ve Meng Hao'nun etrafında Mor Felek kalabalığıyla birlikte yaklaşmasını izledi.   "Yoldaş Taoist Meng, lütfen otur." Hafif bir gülümsemeyle adam elini sallayarak uzun bir masanın aniden tapınağın ana salonunun ortasında ortaya çıkmasına neden oldu. Masada alkol ve ruh meyveleri vardı ve yan tarafta süzülen figürler güzel müzikler çalıyordu.   Mor Felek Tarikatının diğer üyeleri tapınak salonunun dışında durdular. Ellerini kenetlediler ve baş selamı verdikten sonra yavaşça ayrıldılar. Kısa süre sonra sadece Meng Hao ve orta yaşlı adam kalmıştı.   "Patrik, bunlara gerçekten gerek yok," dedi Meng Hao.   "Sen misafirsin Yoldaş Taoist," adam gülümseyerek konuştu. "Eskiden bir Mor Felek Tarikatı öğrencisi olsan da şuan bu şekilde buraya geldin, seni elbette ki eğlendirmem lazım. Lütfen otur."   Meng Hao ileri yürüdü ve ardından masaya oturdu. Orta yaşlı adam gülümseyerek onun karşısına oturdu.   "Benim adım Sun Tao ve dürüst olmak gerekirse ben bir Patrik değilim. Ben sadece basit bir simya çırağıyım, bu yüzden bana Patrik olarak hitap etmene gerek yok. Aslında daha doğrusu... benim seni Genç Lord olarak çağırmam gerekiyor." Adam güldü ve ardından Meng Hao'ya biraz içki koydu.   Meng Hao ona şaşkınca baktı.   "Geçmişte, ben Saygıdeğer Mor Doğu'nun simya çırağıydım." Sun Tao ona bir an baktı ve ardından gülümsedi. "Doğrusu hala öyleyim."   Bu noktada Meng Hao'nun gözleri pırıldadı.   "Aklındaki soruyu sormak senin için ne uygun ne de gerekli." diye devam etti Sun Tao. "Buraya tam olarak neden geldiğini biliyorum. Ne yazık ki ustan kapalı meditasyonda ve dışarı çıkamaz...."   Meng Hao'nun kalbi titredi. Mor Felek Tarikatına gelmesinin sebebi ustasını görmek istemesiydi. Yıllardır birbirlerinden ayrı kalmışlardı ama o üç secdeyi asla unutmamıştı.   "Ustan beni buraya bir şeyleri açıklamam için gönderdi," diye devam etti adam. "Gelişim pratiği yaparken... kişi kalbini geliştirmeli!   "Kalp orada oldukça onun siyah yada kırmızı olmasının bir önemi yok. İraden en önemli etkendir. Senin iraden bir bıçak gibi ve o bıçak... hala Üçüncü Bölmen için kullanılabilir. Kafa karışıklığına boğulmana gerek yok.   "Hayat bir kararlar silsilesidir. Doğru yada yanlış karar vermen önemli değil. Önemli olan ilerlemeye devam etmektir. Yıllar sonra geriye dönüp baktığında belki de yaptığın yanlış kararın... gerçekte öyle olmadığını görebilirsin. Benzer şekilde doğru kararın ise... net bir doğru olmadığını.   "Neden düş kırıklığıyla boğuşuyorsun? Neden kafa karışıklığıyla ilerliyorsun? Her şeyde... azim sadece ileri yürümeye devam etmekle gelir.   "Bu mantık çerçevesinde, eğer ‘yanlış’ diye bir şey yoksa ‘doğru’ diye bir şeyin olması mümkün mü? Benzer şekilde eğer ‘doğru’ yoksa ‘yanlış’ olabilir mi?   "Başka bir mesele ise," Sun Tao gözlerini Meng Hao'ya dikti. "Simya Tao'su bir büyük Tao'dur. Ustan benden sana onu asla terk etmemeni hatırlatmamı istedi. O senin Güney Gök topraklarındaki gelişiminde çok kullanışlı olmasa da, yürüdüğün yol... seni çok çok uzaklara taşıyacak.   "O zaman simya Tao'su... sana inanılmaz yardımcı olacak. Senin nasıl bir zorlukla yüzleşiyor olsan da simya alevi iradenin asla söndürülememesini sağlayacak."   Meng Hao olduğu yerde sessizce oturuyordu. Uzun bir an sonra bardağını kaldırdı ve içkisinden yudumladı. Ardından kalktı, ellerini kenetledi ve Sun Tao'ya baş selamı verdi.   "Aydınlanma için çok teşekkürler, kıdemli" dedi. "Lütfen ustama onun öğretilerini asla unutmayacağımı iletin!"   Sun Taı oturduğu yerde kaldı, ama karşılık olarak başını hafifçe salladı. Meng Hao derin bir nefes aldı ve ardından salondan ayrılmak için döndü.   Aynı sırada Doğu Hap Bölümünün bir numaralı dağındaki bir Ölümsüz mağarasında beyaz saçlı yaşlı bir adam bacaklarını çaprazlamış meditasyon yapıyordu. Etrafındaki hava sanki bir büyük Tao yüzünden bükülüp çarpıklaştı.   Gözlerini hafifçe aralayarak ana tapınaktan ayrılan Meng Hao'ya baktı ve yüzünde memnun bir ifade görüldü.   Meng Hao tapınak salonunda çıktığı anda Mor Felek Tarikatının Lideri, Kıdemlileri ve diğerleri hemen oraya geldi. Aynı sırada Meng Hao aniden duraksadı ve kafasını Doğu Hap Bölümünün dağlarına doğru çevirdi.   Uzun bir an sonra gözlerinin Tarikat Liderine çevirdi. "Eski Ölümsüz mağaramı ziyaret etmek istiyorum," dedi. Tarikat Lideri hemen başıyla onayladı ve grup ona Doğu Hap Bölümüne doğru eşlik etti.   Doğu Hap Bölümüne girdiği anda Meng Hao'nun yüzünde garip bir ifade belirdi.   Gözüne... bir demir mızrak takılmıştı!   Onca yılın ardından o mızrak hala Mor Felek Tarikatında duruyordu.... Yere saplanmıştı ve etrafı süslü bir barikatla çevriliydi. Mızrak artık Mor Felek Tarikatında bir işaret haline gelmişti.   Mızrağın yanında iki tane yaşlı adam oturuyordu. Yaşlarına rağmen Meng Hao yine de onları tanımıştı. Onlar.... Lu Song ile Qian Shuihen idi.   (R.N: Lo Song ile Qian Shuihen Meng Hao'nun 55. bölümdeki mızrak dolandırıcılığın madurları. Ikisi de daha sonra Song Klanındaki olayda ve Meng Hao'nun Mor Felek Tarikatına geldiği zamanda görünmüşlerdi.)   Şuan ikisi de Nüve Formasyonu gelişimcileriydi ve Mor Felek Tarikatının Onur Konuklarıydı. Meng Hao gözlerini onlara çevirdiği anda ikisi de ayağa kalktılar, yüzlerinde derin bir saygı ifadesi vardı. Hemen ellerini kenetlediler ve Meng Hao'ya baş selamı verdiler.   "Selamlar, Kıdemli Meng."   Mor Felek Tarikatı Lideri içten bir kahkaha attı. "Hahaha! Kan Prensi, bu mızrağı hala hatırlıyor musun? O en başta tarikata Wu Dingqiu tarafından getirilmişti. Bu alan şimdi tarikatta oldukça ünlü bir yer."   "Kıdemli Meng, kalbini ferah tut," dedi Lu Song heyecanla.   "Evet kıdemli, biz kesinlikle bu mızrağa gözümüz gibi bakacağız!" diye katıldı Qian Shuihen.   Lu Song ile Qian Shuihen yıllar önceki kızgınlıklarını çoktan unutmuşlardı. Şuan Meng Hao'ya neredeyse ateşli bir hayranlık besliyorlardı. Aslında yıllar önce Meng Hao ile aralarında gerçekleşen olaylar onlar için bir gurur kaynağı haline gelmişti.   Meng Hao boğazını temizledi ve ardından depolama çantasını okşadı. Çantasının içinde birisini onunla dolandırma fırsatı bulamadığı bir altın mızrağın olduğunu sadece kendisi biliyordu....   (R.N: Altın mızrağı 46. bölümden hatırlarsınız. Üç tane mızrak vardı, demir, gümüş ve üçüncüsü ise altın.)   Yan tarafta Wu Dingqiu ürperdi. İçten içe söylendi, tam geri geri kaçacakken Meng Hao aniden ona doğru baktı.   Wu Dingqiu'yu bir titreme aldı ve hemen yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. Fakat kalbi güm güm atıyordu ve mızrak olayından dolayı içten içe Tuhaf Song'a sövüyordu.   Meng Hao Mor Felek Tarikatında eski zamanları yad ederken Samanyolu Denizine yakın Kuzey Menzili sınırında ıssız ve korku verici bir sahne yaşanıyordu.   Neredeyse kıyıda bir milyon gelişimci savaşa hazır halde duruyordu. Geldikleri çeşitli tarikat ve klanlara göre on tabura ayrılmışlardı.   Ayrıca 300 metre uzunluğunda canavarlar da vardı ve bu canavarlar demir zincirlerle kaplıydı, ne kadar çabalasalar da kendilerini kurtaramıyorlardı.   Gökyüzünde etrafta dolanarak tiz çığlıklar atan sayısız vahşi uçan hayvan vardı. Onların devasa kanatlarının gölgesi aşağıdaki yeryüzünü örtüyordu.   Daha uzakta ellerinde kemik sopalar olan dağ gibi kükreyen devler vardı.   Daha da uzakta çalkalanan kara bulutlar mevcuttu, görünüşe göre sayısız vahşi ve habis ruhu gizliyorlardı.   Bu Samanyolu Denizinin kıyısında toplanmış olan Kuzey Menzili ordusuydu. Görünüşe göre... bir şeyi bekliyorlardı!   En şok edici olansa gökyüzüne doğru taşan on bir tane görkemli ve gururlu auraydı. Bu auraların hepsi... zirve Tao Arayışı aurasıydı!   Bölüm ismi: Kuzey Menzili Harekete Geçiyor!







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44297 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr