Bölüm 700: ####

avatar
5344 17

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 700: ####


Bölüm 700: ####

"Siyah inci ölümü beyaz inci hayatı temsil eder!   "Hayır, bekle. Beyaz inci ölümü siyah inci ise hayatı temsil eder!   "Hmm, bu da doğru değil. Burada kaç tane Tao temsil edildi? Karmanın sebep sonucu. Gerçek ve sahtelik. Hayat ve ölüm. Reenkarnasyon döngüsü. Gök ve Yer...." Gerçek Patrik Altı-Tao'nun yüzü titreşti. İnciler ona yaklaşırken sağ elini önüne doğru salladı. Hemen tütsü kabı havalandı ve genişlemeye başladı. Çalkantılı su aniden onun içinden dışarı taştı.   "Sarı Kaynaklar!" diye gürleyen Patrik suyun inanılmaz bir ölüm aurası yaymasına neden oldu. O genişleyerek iki inciye doğru hücum eden bir nehre dönüştü.   Fakat incilere yaklaştığında Sarı Kaynaklar titremeye başladı ve ardından parçalara ayrıldı.... Sayısız ruh ortaya çıktı ve boş ve kafası karışmış gibi görünerek dört bir yana dağıldılar.   Daha sonra tütsü kabı titredi ve içindeki yanan tütsü çubuğu görüntüleri yukarı havalanmaya başladılar. Gerçek Patrik Altı-Tao'nun yüzü titreşti ve hemen sağ eliyle bir büyü hareketi uyguladı ve ardından ileri doğru işaret etti.   "Buhurdan Alevi!" Tütsü kabı sallanmaya başladı ve aniden ortaya hayali dünyalar ortaya çıktı. Hepsi de dizlerinin üstüne çökmüş halde duran sayısız canlı varlık barındırıyordu.   Hürmet gösterileriyle birlikte auraları havaya yayıldı ve ardından bir araya toplandı. Daha sonra dünyaların kendisi birer heykele dönüştü, her biri gerçek Patrik Altı-Tao'nun suretindeydi. Bu heykeller daha sonra hızla Siyah Beyaz İncilere doğru hücum ettiler.   İki inci yaklaştı ve şok edici bir gümbürtü koptu. Bütün dünyalar ve heykeller aniden siyah beyaza dönüştü ve ardından yıkılmaya başladı. TÜtsü kabı titredi ve ardından hızla küçüldü. Gerçek Patrik Altı-Tao'nun yüzü bir kez daha titreşti. Sağ elini ileri doğru uzatto ve yere doğru bastırdı.   "Yin-Yang Rotasyonu; Gök ve Yer Dönüşümleri!" Sağ elini havada tutarak devasa bir bayrağın ortaya çıkmasına neden oldu.   Bayrak dalgalandığında içinde kükremekte olan sayısız ruh göründü.   "Bir Milyon Buhurdan Ruhu."   Hayret verici bir şekilde, açılan bayrağın içindeki bir milyon ruh şok edici kükremelerle doğrudan incilere doğru uçtular.   Bir milyon ruhun dağılması sadece bir an sürdü. Fakat Siyah Beyaz İnciler şekillerini koruyamadılar ve bir kez daha siyah ve beyaz sise dönüşerek Altı-Tao'ya doğru fırladılar.   Altı-Tao'nun gözleri garip bir ışıkla doldu ve bundan kaçınmak için hiçbir şey yapmadı. Aksine sisler yaklaşırken uzun adımlarla ileri yürüdü ve ardından onları yutmak için ağzını açtı. Aynı esnada arkasında üç başlı altı kollu bir figür belirmişti ve o da ağzını açmıştı.   Altı-Tao siyah ve beyaz sisleri doğruca yuttuktan sonra vücudu titremeye başladı. Yüzü soluk bir şekilde kuvvete katlanmaya çalıştı ama bu kuvvet belli ki çok muazzamdı. Bir ağız dolusu kan tükürdü ve ardından vücudundan çatırdama sesleri geldi. Aniden siyah ve beyaz sis akışları göğsünden fışkırdı ve ardından havada kayboldu.   Çevredeki Siyah Elek Tarikatı öğrencileri tam anlamıyla şok olmuşlardı. Meng Hao olduğu yerde sessizce durarak gerçek Patrik Altı-Tao'yu izledi. Bu gerçekte onun kullanabileceği en güçlü teknikti.   "İlginç. Çok ilginç." dedi Altı-Tao kafasını kaldırarak kahkaha attı. "Harika! Ne harika bir kutsal beceri. Pekala, senin için ayarladığım görevi tamamladın, bu nedenle pazarlığımın sonunu gerçekleştirme zamanı geldi!" Bununla birlikte sağ elini sıkarak havanın çatırdama sesleriyle dolmasına ve Xu Qing'in ruhunun içinde bulunduğu kristal kürenin neredeyse yarısının parçalanmasına neden oldu. Xu Qing'in ruhu dışarı çıkmadı ve bölgedeki bütün ayrılmış ruhlar inanılmaz bir açgözlülükle ileri doğru fırladılar.   "Seni!!" diye kükredi Meng Hao kıpkırmızı gözlerle. O anda artık ölüm ve yaşam umurunda değildi. O kristal kürenin içindeki ruhun dışında dünyadaki hiçbir şey umurunda değildi!   Ruhun gözleri aniden açıldı ve Meng Hao'ya baktı. Bu özlem ve nezaketle dolu bir bakıştı....   "Gelişim pratiği yıllarımda," dedi Altı-Tao boğuk bir sesle, "sözlerimi asla tutmadım. Ve senin de tepemin tasını attırdığını düşününce gerçekten de acı dolu bir ölümden kurtulabileceğini mi düşündün?" Ürpertici bir gülümsemeyle beraber elini sallayarak yanında bir pagodayı andıran ve zirvesine dokuz basamakla çıkılan bir sunak belirdi.   Sunağın tepesinde sonsuz çığlıklar yayan ve gözleri şişkin sayısız ayrılmış ruh bulunuyordu.   Altı-Tao daha sonra kristal küreyi sunağa doğru gönderdi ve küre orada havada süzülürken çatırdama sesleri çıkarttı.   GÜM!   Kristal küre tamamen parçalandı ve Xu Qing'in ruhu dışarı çıktı. Bununla birlikte etrafındaki ayrılmış ruhlar heyecanlı kükremeler kopararak ona doğru akın ettiler.   "Eğer onu kurtarabilirsen," dedi Altı-Tao Meng Hao'ya bakarak, "bu sefer sözümü tutacağım."   Delirmiş haldeki Meng Hao doğruca sunağa doğru fırladı. Fakat daha yaklaşamadan önce ayrılmış ruhların ağzıları Xu Qing'in ruhunu ısırmıştı. Ruh titreyerek Meng Hao'ya baktı ve sanki gözlerinden yaşlar akıyor gibiydi.   Meng Hao o anda adeta kalbi parçalanıyormuş gibi hissetti. Acı dolu bir sesle kükredi, "Benim etimi ve kanımı yiyin!"   Bununla birlikte eliyle göğsünü keserek dört bir yana kan ve pıhtıların fışkırmasına neden oldu. Bir Şeytan Mühürleyicinin aurası patlayıcı bir şekilde yayıldı.   O anda ayrılmış ruhlar dondular ve ardından kafalarını çevirdiler. Gözlerindeki doyumsuz açgözlülük zirve noktasına ulaştı ve Meng Hao'ya doğru yöneldiler. Göz açıp kapayıncaya kadar Meng Hao'nun göğsüne ulaşmış ve onu yemeye başlamışlardı.   ACI!   Tarifsiz ACI!   Fakat Meng Hao buna aldırmadı. Kendini ilerlemeye zorladı. Birer birer sunağın tepesine çıkan basamaklarda ilerledi. Üzerine ayrılmış ruhlar akın etmeye devam ettiler ve et ve kanını tüketmeye başlamadan önce onun içine girmekle bile uğraşmadılar.   Fakat hiçbiri Meng Hao'nun ileri doğru yürümesini engelleyemedi.   Bölgedeki öğrenciler büyük bir şaşkınlık içindeydi ve hatta buna Meng Hao'ya karşı büyük nefret besleyenler de dahildi.   Altı-Tao'nun gözleri kısıldı.   Meng Hao'nun etrafı siyah sis ile doldu ve et ve kanı hızla yok olmaya devam etti. Fakat o hala Sonsuz sınıfa sahipti ve vücudu kendini hızla iyileştiriyordu. Tabii ki bu sadece daha fazla acıya sebebiyet veriyordu.   Merdiveni adım adım tırmandı ve en sonunda Xu Qing vardı. Titreyen elleriyle onu almak için uzandı.   Fakat o anda Altı-Tao'nun gözleri habislikle pırıldadı. Soğukça homurdandı ve parmağını gelişigüzel bir şekilde uzattı. Hemen siyah sis Xu Qing'in ruhuna doğru fırladı.   "Buraya kadar," dedi.   Siyah sis Xu Qing'e doğru hücum etti. Daha sonra Meng Hao hayatı boyunca en koparttığı en ıssız kükremeyi gerçekleştirdi. "HAYIIIIIIIIR!!!"   Her şeye rağmen Xu Qing'in kavramak için elini uzattı. Fakat siyah ışın durmadı. Xu Qing'in ruhuna çarptı, onu sarmaladı ve siyah alevlere benzeyen bir şeye dönüştü.   Bu noktada Meng Hao'nun elleri Xu Qing'in ruhuna dokunmuştu. Elleri siyah alevleri geçerek onu tutmaya gitti.   Ona dokunduğu anda nihayet gözlerinde yaşlar süzüldü. O anda tam bir delilik haline girmişti. Tek yapabildiği Xu Qing'in siyah alevler içinde yavaşça yok oluşunu izlemekti.   Xu Qing mırıldanmaya başladı fakat ses gelmiyordu. Sadece dudakları oynadı. "Sen yaşarsan, ben ölürüm.... Bana söz ver, yaşamaya devam edeceksin...."   Meng Hao o anda terk edilmiş, çaresiz bir haldeydi. Gelişim merkezi işe yaramaz haldeydi ve dünya da aynı şekildeydi. "Sadece mutluluk içinde gelişim pratiği yapmak istedim! Sadece Xu Qing ile birlikte olmak istedim! Gelişim! Gelişim... nasıl bir hayat tarzı!?"   O anda aniden Meng Hao'nun zihninde bir ses çınladı.   "Bana bir şey için söz verirsen sana yardım edebilirim!" Bu ses tamamen beklenmedikti ama o anda Meng Hao'nun pek umurunda değildi. Onu duyduğu anda hiç tereddütsüz cevap verdi. onun tuhaflığına en ufak bir düşünme zamanı bile ayırmadı.   "Söz veriyorum. Ne istersen. Söz veriyorum!"   Bu kelimeleri söylediği anda tamamen yok olmanın eşiğindeki Xu Qing aniden gökyüzünden inen kan rengindeki bir ışık ışınıyla sarıldı.   Aniden siyah alevler sönmüştü!   Altı-Tao'nun yüzü aniden düşerken yukarıda kırmızı bulutlar kendini göstermişti. Gökyüzü kırmızıya dönüştü ve havada devasa bir yüz belirdi.   Bu yaşlı bir adamın yüzüydü, gözleri kızıldı ve alnından kan renginde bir boynuz çıkmıştı. Yüz ortaya çıktığı anda Siyah Elek Tarikatı öğrencileri vücutlarındaki kanın kaynadığını hissettiler, sanki içlerinden dışarı fışkıracakmış gibiydi.   Tüm dünya, gökyüzü, yeryüzü o anda kan kırmızısıydı.   Görülen her şey kan rengindeydi!   Altı-Tao'nun göz bebekleri büzüldü ve enerjisi dalgalandı. Sağ elini sallayarak tütsü kabının kafasının etrafında dönmesini sağladı.   "Kan Şeytanı! Gerçekten de Siyah Elek Tarikatının işine burnunu sokmaya mı cüret ediyorsun!?!?"   "Neden olmasın?" diye cevapladı gökyüzündeki surat. Altı-Tao'nun tüm vücudu bir gürlemeyle dolarken vücudunun içindeki az miktarda kan aniden patlayarak dört bir yana saçıldı.   Adamın yüzü titreşti ve havaya yükselerek bir ışık ışınına dönüştü ve gökyüzündeki surata doğru fırladı. "Herkes Kan Şeytanının Güney Diyarındaki En Büyük Uzman olduğunu söylüyor! Ama ben buna inanmıyorum!"   "Güney Diyarı mı?" Surat başını iki yana salladı. "Uygarlaşmamış topraklar en iyisi." Şaşırtıcı şekilde şok edici bir kan iradesi yayan kırışık, kan renkli bir el ortaya çıktı. El Altı-Tao'ya doğru indi, onu kavradı ve hafifçe sıktı.   Tütsü kabının parçalanmasıyla beraber bir gümbürtü koptu. Sarı Kaynaklar yok oldu ve ağzından daha fazla kan geldi. Altı-Tao son derece şaşkındı.   "Sen... sen...."   "Seni öldürmeyeceğim," dedi surat sakince. "Bu görev gelecekte Kan Şeytanı Tarikatının Kan Prensi tarafından gerçekleştirilecek." El gevşeyerek Altı-Tao'nun ağzında kanlarla yere düşmesini sağladı.   Çevredeki öğrencilerin yüzleri soluk ve hayretle doluydu.   Gökyüzündeki surat yavaşça dönerek Meng Hao'ya baktı, sanki onun bakışlarına değecek dünya üzerindeki tek varlık oydu.   "Bana bir söz verdin."   Meng Hao'nun yüzünden kan çekilmişti ama yine de sakin bir şekilde kırmızı parıltıyla kaplı olan Xu Qing'in ruhuna bakıyordu. Xu Qing artık acı çekmiyordu ve yavaş yavaş iyileşiyordu. Meng Hao kafasını kaldırarak gökyüzündeki surata baktı.   "Bu Şeytani Dönüşüm bile olsa, bu küçüğünüz gönüllü."   "Şeytani Dönüşüme gerek yok. Senden yapmanı istediğim şey... iblisleşmeyi tecrübe etmen!   "Kan Şeytanı Tarikatına katıl. Eşi benzeri olmayan İblise dönüş. Kan Şeytanı Tarikatının Kan Prensi ol!   "Şeytan Mühürleyiciler Birliği en sonunda İblis gibi olacak. Ne kadar eğlenceli. Bu Göksel Tao'nun arzusu değil. Bu benim arzum!   "İblisleşmeyi tecrübe et. Şuandan itibaren sen Şeytanların daha üst pozisyonunda olan bir İblissin. Yoluna devam et. Senden istediğim... artık Şeytanları mühürlememen. Hayır, benim görmek istediğim şey Şeytan Mühürleme güçlerini kullanarak Dokuzuncu Dağ ve Denizlerin Göklerini mühürleyip mühürleyemeyeceğin!"   Bölüm İsmi: Kan Şeytanı Tarikatının Kan Prensi






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44240 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr