Bölüm 698: Elek Yin Tarikatı

avatar
5097 16

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 698: Elek Yin Tarikatı


Bölüm 698: Elek Yin Tarikatı

"Bu Meng Hao!!"   "Mor Felek Tarikatından Mor Ocak Lordu Meng Hao! O hatta bir keresinde simya Tao'su dersi için Siyah Elek Tarikatına da gelmişti!!"   Ortam önce sessiz olsa da sonradan herkesin aynı düşünceyle dolması sebebiyle hava uğultu sesleriyle doldu.   "İki yüz yıl önce o Nüve Formasyonu aşamasındaydı.... Ama şimdi Ruh Bölme Patriklerini bile öldürebilecek noktaya gelmiş!!"   Meng Hao bu hayret dolu konuşma seslerini tamamen görmezden geldi. Gözlerini doğrudan Patriğe dikmiş halde yavaşça ileri yürüdü.   Yaklaşırken vücudundan yükselen muazzam enerji her yeri saran inanılmaz bir baskıya dönüştü. Konuşma sesleri aniden durdu ve hatta rüzgar bile kesildi. Geriye kalan tek şey tarifsiz baskıydı.   O anda vakit akşamdı ve gökyüzü kararmaya başlamıştı.   "Elek Yin Tarikatı! Onun ruhu Elek Yin Tarikatında!!"   Üçüncü Bölme Patriği baskıyı hissedince ve Meng Hao'nun bakışlarının üstüne dikildiğini görünce kalbi güm güm atmaya başladı ve içini bir umutsuzluk doldurdu. Eğer Meng Hao'ya istediği bilgiyi vermezse bugün ölüp gideceğinden emindi. Bunun ardından Elek Yin Tarikatının aslında Siyah Elek Tarikatının gerçek Tao Stoğu olduğunu hatırladı ve hemen bu sözler ağzından döküldü.   Siyah Elek Tarikatı Yin ve Yang olarak ayrılmıştı.   Bu ayrılmayla birlikte iki gruba bölünmüş durumdaydı. Yüzeyde Siyah Yang Tarikatıydı. Fakat, Yüz Bin Dağın altında Elek Yin Tarikatı vardı!   Bu iki grup birbirine ayrılmaz şekilde bağlıydı ve Güney Diyarının Siyah Elek Tarikatı ismi bu yolla gelişmişti.   Tabii ki Meng Hao bunun farkında değildi ama Siyah Elek Tarikatı ile ilgili az da olsa bir şeyler biliyordu. Yer altında var olan sayısız ayrılmış ruhtan haberdardı. Bunu ilk olarak yıllar önce Xu Qing'in içindeki ayrılmış ruh olan Anka Matronuyla hissetmişti.   Ayrıca Siyah Elek Tarikatının bazı Seçilmişlerinin içlerinde Elek Yin Tarikatı ruhları barındırdıklarını da biliyordu.   Ama hangi grubun liderlik pozisyonuna sahip olduğunu ve hangisinin alt kademe olduğunu yabancılardan hiç kimse bilmiyordu.   Meng Hao karşılık olarak hiçbir şey söylemedi. Sadece sağ elini kaldırarak bir büyü hareketi uyguladı ve ardından elini yere doğru bastırdı.   Bununla birlikte Şeytan Mühürleyici aurası patladı. Sonuç olarak Gök ve Yerin Şeytani Qi'si bölgede aralıksız ona doğru akmaya başladı. Qi akın ederken aniden tüm dünyanın görünüşünü değiştirdi.   Şaşırtıcı şekilde Meng Hao yeryüzünün sayısız habis ölüm aurasıyla kaplı olduğunu görebiliyordu. Auralar bir araya toplanarak aslında Siyah Elek Tarikatının zeminin altında var olan bir burgaç şekillendiriyordu.   Yavaş yavaş çalkantılı bir nehrin de zeminin altına doğru akıyor olduğunu fark etmeye başlamıştı. Bu nehir sayısız ayrılmış ruh ile çevrelenmişti. Nehrin çevresinde sanki onu koruyormuş gibi görünen on tane devasa, hayali saray havada süzülüyordu.   Bu on sarayın merkezinde ağartılmış kemiklerden yapılan bir sunak vardı. Bu sunak garip, korku verici bir aurayla doluydu ve üzerinde siyah, kristal bir küre süzülüyordu. Bu kürenin içinde ise sanki uyuyormuş gibi duran bir ruh vardı.   Meng Hao o ruhu gördüğü anda tüm vücudu sarsılmaya başladı.   O...Xu Qing idi.   Kristal kürenin altında dört tane bulanık figür bacaklarını çaprazlamış oturuyordu. Onlardan habis bir ölüm aurası yayılıyor ve bu dört figürün orada sayısız yıldır durmakta olan cesetler olduğunu açığa çıkartıyordu.   Meng Hao bu dört figürü gördüğü anda hepsi de kafalarını kaldırdılar. Onlar da Meng Hao'ya bakarken gözlerinde garip, dünya dışı bir ışık parıltıları belirdi.   Dört tane ceset vardı ama aniden Meng Hao'nun zihninde patlayan üç tane irade oldu..   "Kaybol!"   "Defol git buradan!"   “Burası senin girebileceğin bir yer değil. Eğer üç nefeslik sürede buradan kaybolmazsan burada sonsuza kadar kalmak zorunda olacaksın!"   Karşılık olarak Meng Hao ayağını kaldırdı ve ardından yere sertçe vurdu. Karanın yüzeyi gümbürdedi ve devasa bir yarık açıldı. Gözleri kararlılıkla dolan Meng Hao yarıktan içeri fırladı.   İçeri girdiği anda habis, soğuk bir aura yükseldi. Dahası, nehirden sayısız ayrılmış ruh çıktı. Gözleri garip ışıklarla parlayan ve açgözlülükle dolu olan ruhlar ona doğru fırladılar.   Aşağıdaki çalkantılı suyun içinden kadim bir ses yankılandı: "Sarı Kaynaklarda Gök ve Yerin ayrılmış ruhları güneşi göremezler. Onlar sadece derinliklerde gömülü kalmayı dilerler!"   Sayısız ayrılmış ruhun ileri fırlamasıyla birlikte habis bir rüzgar peyda olmuştu.   Gözlerinde garip bir ışık parlayan Meng Hao üç yüz metre kadar ileri gitti. Yavaşça sağ elini üzerine doğru gelmekte olan on binlerce ayrılmış ruha doğru uzattı. Ardından elini kesme hareketiyle aşağı doğru indirerek kendi Tao'su ile aşılanmış hayali bir bıçak yarattı.   Bu bıçağın kesişi tıpkı Tao'nun kesişi gibiydi!   R.N: "bıçak" kelimesi ile "Tao" kelimesinin telaffuzunun Çincede neredeyse aynı olduğunu daha önce yazdım mı bilmiyorum.   Bu bıçak Meng Hao'nun özgürlük ve bağımsızlık Tao'sunu içinde barındırıyordu. Onun hayatı bir seyahatti ve bu yolda özgür ve serbest olacaktı! Bu Tao prangaların bölünmesiydi!   Hava gümbürtüyle dolarken göz açıp kapayıncaya kadar bıçak 3,000 metre uzunluğa ulaştı. Aşağı doğru inerek dört bir yana muazzam dalgalanmaların yayılmasını sağladı. Bıçak hareketini tamamladığında sayısız ayrılmış ruh acınası feryatlar koparttı ve alevlere boğuldular.   Meng Hao tekrar yoluna devam ederek altı yüz metre daha ilerledi. Şuan sunaktan sadece 1,500 metre uzaktaydı. Aynı esnada sunağın çevresindeki on saraydan on tane kutsal duyu akışı ortaya çıktı. Bu akışlar ölüm auraları taşıyarak ileri doğru fırladılar. Şaşırtıcı şekilde hepsi de hırsla dolu olan 100,000 ayrılmış ruha dönüştüler. Onlar havaya uçtukları anda birleşerek Meng Hao'ya doğru hızla ilerlemekte olan bir daralan aya dönüştüler.   Meng Hao tekrar elini kaldırdı ve elini indirdiğinde ikinci bir bıçak ortaya çıktı!   Bu onun ikinci Tao'su Yetkinliği  ve yeni bir hayatı kazanma bölmesiydi. Onun içinde Meng Hao'nun kararlılığı, iradesi ve aydınlanması vardı. Bıçak indiğinde Gök ve Yer sanki bir büyük Tao geliyormuş gibi sarsıldı. Meng Hao'nun önünde o daha önceki 3,000 metrelik bıçağı da aşan bir bıçağa dönüştü.   Bıçak aya doğru ilerledi!   Gümbürtü sesleri dört bir yanı sardı!   Bıçağın dalgalarının her geçtiği yerde ayrılmış ruhlardan feryatlar yükseliyordu. Daralan ay direnmeye çabalarken parlak bir ışık yaydı.   İki kuvvet birbirleriyle çarpıştıklarında daralan ay titredi.  Meng Hao'nun bıçağı doğuca onun merkezine doğru kesme hareketi yaparak onu ikiye böldü. Ay anında paramparça olmuştu.   Daralan ay patladığında on tapınak da titredi. Bölgedeki bütün ayrılmış ruhlar tam anlamıyla hayrete düşmüş gibiydi. Daralan ay tekrar şekillenmeye başladığında Meng Hao elini salladı ve işaret etti.   "Şeytan Mühürleme, Sekizinci Nazar!"   GÜÜÜMM!   Şeytan mühürleme büyüsü ayrılmış ruhlara karşı kullanıldığında inanılmaz etkiliydi; daralan ay titredi ve aniden dağılmaya başladı. Aynı sırada sayısız inleme sesinin yankılandığı duyuldu.   "Bu o!"   "O seneki Şeytan Mühürleyici!!"   "O bir Şeytan Mühürleyici!!"   Sesler çınlarken Meng Hao üçüncü kez ilerledi ve doğruca 1,500 metrelik mesafeyi geçerek sunağa vardı. Aynı sırada dört figürden üçü gözlerini açtılar ve ellerini Meng Hao'ya doğru kaldırdılar.   "Ayrılmış Ruh Tao'su! Ruh Yıkımı Tao'su!"   Şaşırtıcı şekilde bu üç cesedin gelişim merkezleri Üçüncü Ruh Bölme seviyesindeydi. Onlar eş zamanlı olarak saldırdıklarında ortaya çıkan güç inanılmazdı ve çevrenin aniden sanki Gök ve Yerin aktarılmış olduğu hayali bir dünyaya batmış gibi göründü. Meng Hao'nun önünde bir burgaç belirdi.   Bu sanki yaşayan yada ölü olan her şeyi tüketme kabiliyetine sahipmiş gibi duran burgaç ona doğru hızla ilerledi.   Eğer sadece bununla da kalsa iyiydi. Fakat Meng Hao daha herhangi bir kutsal beceri ortaya çıkartamadan önce sunaktaki dördüncü figür de aniden gözlerini açtı, ayağa kalktı ve Meng Hao'ya doğru yürümeye başladı.   "Ben Yin Mabuduyum. Ne yer altı dünyasına inerim ne de parlak Göklere yükselirim. Ben kendi reenkarnasyonumu kontrol ederim. Ben Dokuzuncu Dağın Sarı Kaynaklarına sahibim...." O konuşturken bir yandan da burgacın içinden geçerek Meng Hao'nun önünde belirdi. Elini kaldırarak ileriyi işaret etti.   Bu hareket elinin üstünde hayali, sarı renkli bir nehrin ortaya çıkmasına neden oldu. Hayali görüntünün içinde sanki çıkmak için mücadele veren, inanılmaz bir ölüm iradesi yayan bir varlık var gibiydi.   Parmak saldırısı Meng Hao'nun tüm benliğinin gürültüyle dolmasına neden oldu ve şiddetli bir kriz hissiyatı doğdu. Meng Hao'nun tahminine göre bu kişi... biraz önceki üç kişiden bile daha güçlüydü!   "Antik gemideyken iki tip Taoist büyüsünü anlamıştım...." Derin bir nefes alan Meng Hao'nun gözleri pırıldadı ve ardından bir büyü hareketi uygulamaya başladı. Göz açıp kapayıncaya kadar Dağ Tüketme Efsunu ortaya çıktı.   Bu cisimleşim onun antik Şeytan Ölümsüzü Tarikatında elde ettiği bir şeydi. En güçlü büyü değildi ama Meng Hao'nun anladığına göre onun gücünün sınırları kopyaladığı dağa bağlıydı!   Siyah Elek Tarikatının Yüz Bin Dağı gibi sıradan dağlar yada Güney Diyarındaki diğer bütün dağlar bu burgaca karşı savaşamayacak cinstendi.   "Çalışma fırsatı bulduğum en güçlü dağ... Dokuzuncu Dağ idi!" Meng Hao'nun gözleri karardı. Bir nefes sonra şaşırtıcı şekilde göz bebeklerinde bir dağ görüntüsü belirdi.   Bu dağ yıldızlara kadar yükselen, betimlemelere karşı koyan sınırsız ve devasa bir dağ idi.   Dokuzuncu Dağ!   Gözlerinde Dokuzuncu Dağ ortaya çıktığı anda o ayrıca avucunda da kendini gösterdi. Meng Hao elini kaldırdı ve Dokuzuncu Dağın boyutu büyüdü. Bununla birlikte içinden tarifsiz dalgalanmalar akmaya başladı.   Kendine Yin Mabudu diyen ayrılmış ruh aniden şaşırmış göründü ve istemsizce titremeye başladı.   "Bu... Dokuzuncu Dağ!   "Dokuzuncu Dağın kopyasını üretmek inanılmaz bir kader ve iyi talih gerektirir!   "Sadece Dokuzuncu Dağın bir görüntüsünü çağırmakla kalmadın aynı zamanda onu avucunda ortaya çıkarttın! Böylesine bir eylem hem inanılmaz bir şans ve engin bir cesaret gerektirir!   "Nasıl tüm bunları yapabilmeye vasıf olabilirsin! Nasıl Dokuzuncu Dağın tamamına göz atma şansına erişebilirsin!?!?"   Adam şaşkındı ve bu durum arkasındaki sunakta bulunan üç ayrılmış ruh için de geçerliydi. Dokuzuncu Dağa bakan bütün gözler mutlak bir inançsızlıkla doluydu.   Bilinene göre Güney Gök Gezegeni Dokuzuncu Dağın yörüngesindeki dört gezegenden sadece biriydi. Bu durum Dokuzuncu Dağı... bütün varlıkların ötesinde üstün bir öneme sahip bir şey yapıyordu!   Dokuzuncu Dağın bir görüntüsünü çağırabilmek Gök ve Yeri çağırmak gibiydi!   "Eğer o Dokuzuncu Dağın görüntüsünü çağırabiliyorsa, o zaman eğer Ölümsüzlüğe Yükselişi elde edebilirse Dağ Tüketme Qi'sine sahip olacak demektir! Bu herifin daha fazla gelişmesine izin verilmemeli!   "O sadece dağın görüntüsüne sahip, iradesine değil! Onu yok edip kanını ele geçirerek onun talihini çalabiliriz! Ardından onu Elek Yin Tarikatı için harika bir başarıya dönüştürebiliriz!"   Aniden sunaktaki üç ayrılmış ruh bağırdı.   Tam Meng Hao'ya saldıracakmış gibi göründükleri sırada aniden yukarıdaki Göklerden Güney Gök topraklarına engin bir güç indi. Güç yaklaştığında Güney Gök sarsıldı ve titredi.   Bu bir büyük Tao idi. Bu gerçek Dokuzuncu Dağın iradesinin gelişiydi!   İradenin gelmesinin sebebi Meng Hao'nun onun görüntüsünü kopyalamasıydı. O Meng Hao'nun elindeki dağ yüzünden inmişti!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr