Bölüm 689: Gerçekten de Yeniden Doğuş Diye Bir Şey Var mı?

avatar
5422 16

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 689: Gerçekten de Yeniden Doğuş Diye Bir Şey Var mı?


Bölüm 689: Gerçekten de Yeniden Doğuş Diye Bir Şey Var mı?   Xu Qing gülümsüyordu ve gülümsemesi güzeldi. Saçları beyazlamış ve yüzü kırışmış olsa da gülümsemesi her zamanki gibiydi.   Meng Hao'ya yumuşak bir bakış attı ve yüzü adeta kutsal olarak nitelendirilebilecek bir parıltıyla doldu. Sanki yıllar önce Daqing Dağında ve Reliance Tarikatında olan bitenleri görüyor gibiydi. Her sahne Meng Hao ile bitiyor ve bu olduğunda gözleri hayatı boyunca var olan bütün aşkla dolmuş gibi görünüyordu.   Onun basit bir kişiliği vardı ve aşk tohumunun kolay kolay ekilebileceği biri değildi. Fakat bu tohum bir kez ekildiğinde... o bir ömür boyunca varlığını sürdürecekti.   Meng Hao'nun kolunda tutarak adım adım yürüdü ve dağın yüzündeki ürpertici mağara ağzına, Yeniden Doğuş Mağarasına girdi.   Mağaranın içine adım atmak tıpkı hayat ile ölüm arasındaki bariyeri geçmek gibiydi. O anda her yer karardı ve sanki bütün ısı kaybolmuştu. Gök ve Yerde tek bir hayat zerresi bile yoktu. Geriye kalan tek şey boğucu ölüm ve sonsuz soğukluktu.   Yeniden Doğuş Mağarasının dışı ve mağaranın içi adeta iki farklı dünya gibiydi.   Birisi hayatın dünyası iken diğer ölümün dünyası gibiydi.   Xu Qing Meng Hao'yu içeriye taşıdığında mağaranın içindeki bütün iradeler deliklerine çekilerek uzaktan izlemeye devam ettiler.   Onlara göre Meng Hao ile Xu Qing dışarıdayken farklı bir dünyaya ait olan insanlardı. Onlara karşı sadece kıskançlık ve haset beslemiyorlar aynı zamanda onlara karşı alaycılık ve küçümsemeyle doluydular.   Ama Xu Qing'in Meng Hao'yu Yeniden Doğuş Mağarasının içine taşımasıyla birlikte artık aynı dünyada yaşayan aynı varlıklara dönüşmüşlerdi.   Burada Gök ve Yerin gücü yoktu. Yaşayan varlıklar mağaraya girdiklerinde hayat kuvvetleri öncekinden bile daha hızlı tükenmeye başlayacaktı. Hayat kuvvetleri kaybolduğunda, ölüm ile dolduklarında tek yapabilecekleri şey... uyanış olarak bilinen şeyi beklemek olacaktı.   Xu Qing soluk yüzü ve titreyen vücuduyla Meng Hao'yu taşımaya devam etti. Hayat kuvveti hızla tükeniyordu ve Meng Hao'nun içindeki tek bir iplik ise kısa süre sonra tamamen kaybolacaktı.   Meng Hao'nun hayat kuvveti ipliği kaybolduğu anda, Xu Qing onu yine dudağından öptü ve kendi hayat kuvvetinden biraz daha ona aktardı.   Mağaranın içinde birkaç düzine metre ilerlediği sırada Xu Qing'in yüzü artık tamamen yaşlı bir görünüme bürünmüştü ve vücudu son derece kurumuştu. Artık genliğinden eser kalmamış bir halde ince ve yaşlanmış durumdaydı. Her şeyini kaybetmişti.   Bacaklarını çaprazlayarak oturdu.   "Meng Hao," diye mırıldandı, "artık daha fazla ilerleyemeyeceğim...." Meng Hao o sırada onun bacaklarına uzanmıştı, yüzünden kan çekilmiş ve çok yaşlı bir yüze sahipti. Xu Qing başını eğerek ona baktı. "Reliance Tarikatına katıldığımda, hayatım boyunca hiç kimseyle evlenmeyeceğime dair kendime söz vermiştim. Kimsenin sevgilisi olmayacaktım. Bunun yerine kendimi sadece gelişime adayacaktım...." Meng Hao'nun yüzünü bir zamanlar yeşim gibi parlak olan ama şimdi kurumuş ve yaşlanmış olan eliyle okşadı.   "Ama sonra sen çıkageldin...." dedi. Uzun bir an Meng Hao'ya bakarken yüzü biraz kızardı. Ardından uzandı ve onu tekrar öperek hayat kuvvetini aktardı.   Hayat kuvveti Meng Hao'nun içine girince yüzüne bir nebze renk geldi. Diğer taraftan Xu Qing ise daha da kurumuştu. Sahip olduğu hayat kuvveti miktarı giderek azalıyordu.   "O tıbbi hapı aldığında daha tarikata geleli çok olmamıştı," diye mırıldandı. "O hapı hediye olarak bana verdiğinde... o sırada yüzüm sakin görünse de kalbim aslında neşeyle dolmuştu.   "Bunun nedeni sen değildin, o haptı." Xu Qing gülümsedi. "Sana Ölümsüz mağarasını vermemin sebebi ödeşmek istememdi. Ama sonra, kurnaz tilki, beni daha da kendine bulaştırmayı başardın. Eline bir Kozmetik Gelişim Hapı geçti...." Xu Qing eskiden olup bitenleri düşünürken gülümsemesi daha da sevecen bir hal aldı ve Meng Hao'nun yanağını nazikçe okşadı.   "Zhao Wugang'ı öldürdüğünde gizlice bunu kimsenin öğrenmemesine yardım ettiğimi biliyor muydun? Bugüne kadar bunu fark ettiğini sanmıyorum.   "Ve ardından tarikatta dükkanını açtın.... Eh. Eğer ben orada olmasaydım... yani, bir çok insanın ilgisi senin üzerine döndüğü zaman diyelim." Xu Qing gülümsemek istedi ama aniden bir öksürük krizine girdi. Meng Hao'yu rahatsız etmekten korkarak ağzını kapattı. Elini indirdiğinde eli mor bir kan ile kaplıydı.   "Eğer Reliance Tarikatı yok olmasaydı, acaba işler nasıl olurdu.... Siyah Elek Tarikatı tarafından alındığımda soğuklukla tanışmıştım. Her şey yabancıydı ve habis Kıdemli Kardeş ile baş etmem gerekiyordu....   "Eskiyi, Reliance Tarikatını ve Zhao Eyaletini gerçekten de çok özledim. Seni... özledim." Xu Qing bakışlarını indirdi ve Meng Hao'ya tekrar hayat kuvveti desteği sağladı.   Yüzü bembeyaz olmuştu ve vücudu zayıf ve kuruydu. Adeta sönmenin eşiğindeki bir lambayı andırıyordu ve Meng Hao'ya verdiği her hayat kuvveti zerresiyle kendi ölümünü hızlandırdığını biliyordu.   O sırada hala Meng Hao'yu terk edebilirdi. Eğer özel ruhu sayesinde Yeniden Doğuş Mağarasından ayrılırsa kolayca dış dünyaya dönebilir ve hayat kuvvetini yenileyebilirdi.   Ama bunu yapmadı. Yada bu kararından pişman değildi.   "Sen bilmiyorsun," diye mırıldandı, "ama seni o kalabalığın içinde ilk gördüğümde bunun bir rüya olduğunu düşünmüştüm.... Ardından, antik Kutsal Topraklardaki o umutsuzluk anımda sen ortaya çıkıverdin. O andan itibaren artık kalbimdeydin.   "Çok geçmeden beni tekrar kurtardın, Anka Matronunun ayrılmış ruhundan.   "Daha sonra, Yeniden Doğuş Mağarasının dışında, senin uzaklarda kayboluşunu izlerken sadece ağlamakla yetindim. Kalbim çok acıdı....   "Mor Denize gittiğimde, seni bulamadım ama yakında olduğunu hissetmiştim....   "En sonunda seni tekrar gördüğüm yer Şeytan Ölümsüzü Tarikatı olmuştu. Meng Hao... o zaman çok mutlu olmuştum. Teşekkür ederim." Uzun bir an bakışlarını onun üzerinde tuttu.   Xu Qing hisleriyle ilgili çok sık konuşan biri değildi, ama eylemleri onun sevgisinin ne kadar derin olduğunu göstermişti. Gök ve Yerde onun gibi bir yoldaşa sahip olan biri hiçbir pişmanlığı olmadan ölebilirdi.   "Meng Hao, daha fazla direnemeyeceğim...." Xu Qing artık titrek bir lamba gibi değildi. Yolun sonuna gelmişti. Eğer o anda gözlerini kapatırsa, onları tekrar asla açamayacaktı.   Belki de gözlerini kapatırsa yıllar sonra Yeniden Doğuş Mağarasına gelen birisi onların vücutlarını bulacaktı. Bacaklarını çaprazlamış oturan bir kadın. Onun bacaklarına yaslanmış olan bir adam.   Birisi uyuyor. Diğeri gülümsüyor. Sonsuza kadar....   "Sen yaşarsan ben de yaşarım. Sen ölürsen ben de ölürüm....   "Eğer sen yaşlanırsan, o zamanda ben de seninle birlikte yaşlanırım.   "Eğer burada uyursan, o zaman sana eşlik ederim...." Xu Qing başını eğdi ve sahip olduğu son hayat kuvveti zerresini de bir öpücük yoluyla Meng Hao'ya aktarmaya başladı.   Hayat kuvveti vücudundan ayrılınca titredi ve saçları dökülmeye başladı. Her şey bulanmaya başlamıştı. Fakat dişlerini sıktı ve bir kez daha hayat kuvveti vermeyi denemeye hazırlandı.   Bu noktada izleyici konumundaki irade akışları bile gördükleri sahne karşısında sarsılmışlardı. O anda ankaya ait olan irade akışı aniden dışarı çıkarak bir kadına dönüştü.   Doğrudan Xu Qing'in karşısında duruyordu, tarifsiz bir göz alıcılığa ve emsalsinz bir güzelliğe sahipti.   O ankanın cisimleşimiydi. O Samanyolu Denizindeki tabutun içindeki kemiklerden buraya gelmişti. O... şafakta Ölümsüzlüğe Yükselişe ulaşan Diriliş Zambağının iyi yürekliliğiydi.   Eskiden o da bir adama aşık olmuştu. O andan itibaren kendi isteğiyle günahkarlığa dalmıştı. Yaşadığı acı ve hüzün yüzünden iyi yürekliliğini almış ve onu kendisinden ayırmıştı. Ardından o Şafak Ölümsüzü olmuştu.   Şimdi o iyi yüreklilik bir kadın formunda Xu Qing'in karşısında duruyordu.   "Eğer buna devam edersen, ruhun dağılacak," dedi kadın yumuşak bir tonla.   Xu Qing bulanık bilincine rağmen kadının sözlerini işitti ve kafasını kaldırdı.   "Eğer buna devam edersen, hayatını sonsuza kadar kaybedeceksin...." Kadın Xu Qing'e baktı ve adeta kendisine bakıyormuş gibi hissetti. "Çok çok eski zamanlardan beri, Şeytan Mühürleyiciler Birliği kalpsizdir. Bu yaptığına gerçekten de değer mi?"   "Değip değmeyeceğini bilmiyorum," diye mırıldandı Xu Qing. "Tek bildiğim eğer o hayatımda olmazsa, sadece acı dolu bir hayat sürebilirim. Bunu düşününce, neden birlikte ölmeyelim? Ölümden korkmuyorum. Benim korktuğum şey yalnızlığın acısı."   Kadın sarsılmış gibi göründü ve düşünceli bir şekilde Xu Qing'e baktı. En sonunda yumuşak bir iç geçirdi. "Buna pişman olacaksın."   Xu Qing gülümsemekten başka bir şey yapmadı. Tüm kalbiyle emindi.   "Bana inanmıyorsun ha...?" dedi kadın. "Ben de inanmamıştım. Pekala, o zaman bunu görmene yardım edeceğim. Kimin haklı olduğunu anlayacağız, sen mi yoksa ben mi?" Kadının gözlerinde garip bir ışık parlamaya başladı.   "Sende ayrılmış bir ruhun izleri var," diye devam etti kadın, "aynı zamanda Siyah Elek Tarikatının Taoist büyüsünün. Siyah Elek Tarikatının içindeki değerli bir tıbbi hap. Onun adı Ruh Doğum Hapı. Eğer o hapı alabilirsen, adamın yaşama şansı olacak." Kadın bu sözlerin ardından elbise kolunu salladı ve Xu Qing'in etrafında soğuk bir rüzgarın peyda olmasını sağladı. Rüzgar onu aldı ve uzaklara, Yeniden Doğuş Mağarasının dışındaki hayat dünyasında bulunan Siyah Elek Tarikatı bölgesine doğru taşıdı.   Rüzgar kaybolduğunda Xu Qing olduğu yerde bembeyaz bir ifadeyle kalakalmıştı. Bilinci artık bulanık değildi ve kendisini eski haline dönmüş gördü. Kafasını çevirerek Yeniden Doğuş Mağarası yönüne doğru baktı ve nefesi ağırlaşmaya başladı. Daha sonra döndü ve Siyah Elek Tarikatına yöneldi.   Yeniden Doğuş Mağarasında, kadın yanında durarak Meng Hao'ya baktı.   "Gerçekten de yeniden doğuş diye bir şey var mı...?   "Mağaranın her bir köşesine gittim. Altına bakmadığım taş kalmadı. Ve sana söyleyebilirim ki... burada yeniden doğuş diye bir şey yok.   "Burada bulunan tek şey bir Dokuzuncu Dağ ve Deniz mıknatıs taşı. O buraya sayısız yıl önce düşmüş ve etraftaki ruhların sonsuza kadar varlıklarını sürdürmesine ve Hayalet Ölümsüzlüğü geliştirmelerine olanak sağlamış.   "Yeniden doğuş, ah, yeniden doğuş.... Bu çok güzel bir hayal, daha fazlası değil. O sadece ölmek istemeyen insanlar tarafından icat edilen bir kurgu.   "Böylesine hikayelerle boyanmış pembe tablo yavaş yavaş gerçeğin önüne geçerek nesilden nesile aktarılmış........" Kadının sesi tuhaftı ve hem yorgunluk hem de acıyla doluydu. Kendisini geçmişin hatıralarında kaybolmuş halde bulurken vücudu yavaş yavaş kayboluyordu.   Meng Hao olduğu yerde sessizce yatıyordu. Artık bilinci yoktu ve etrafındaki her şey sessizliğe bürünmüştü. Öylesine sessizdi ki sanki bölgede antik zamanlardan beri hiçbir ses var olmamıştı.   Xu Qing'in hayat kuvveti desteği olmayınca Meng Hao'nun kendi hayat kuvveti hızla tükeniyordu. Yarım tütsülük zamanın ardından... tamamen bitmişti.   İçindeki Ölümsüz Yol Gösterir de kurudu ve yavaş yavaş kendisini işe yaramazlıkta keybetmeye başladı. Bu olduğu sırada Yeniden Doğuş Mağarasının derinliklerinde oturmakta olan uzun bir adam iç geçirdi.   "Burada gerçekten de yeniden doğuş diye bir şey yok," dedi. "Burada sadece bir tane Dokuzuncu Dağ ve Deniz mıknatıs taşı var....   "Yani, bana yardım edebilecek kişi o değil.... O zaman ben kimi bekliyordum?"   "Beklediğim kişi nerede...?" Bu adam Choumen Tai idi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr