Bölüm 683: Daha Sonra

avatar
5100 15

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 683: Daha Sonra


Bölüm 683: Daha Sonra

Günahkarlığa dalmaya istekliydi!

 

Her şey Ölümsüzlüğe Yükseliş içindi!

 

Hepsi ölümden kaçınmak için!

 

Wang Klanının 10. Patriğinin yüzünden göz yaşları süzüldü. Kükredi ve gözleri tamamen kan çanağına döndü. O andan itibaren artık bir kalbi yoktu ama hala klana karşı bir aidiyet ve yoldaş klan üyelerine karşı akrabalık bağı hissediyordu. Ama şimdi... geri dönmek için çok geçti.

 

Ölmek istemiyordu, özellikle Yetkin Tao temelini elde etmiş ve vücudu Ölümsüz Qi'si ile dolmuşken olmazdı. Tek yapabileceği şey artık dibine kadar batmaktı.

 

Pişmanlık? Bu kelimenin ne demek olduğunu bilmiyordu. Yalnızca tüketmeliydi. Kendi soydaşlarının ruhlarını tüketmeliydi. Yalnızca o ruhlarla hayatını kurtarabilirdi.

 

Bu... tek yapabileceği şeydi!

 

Her şey Ölümsüzlüğe Yükseliş içindi!

 

Wang Klanının 10. Patriği bilinci yavaş yavaş bulanırken boğuk bir sesle kükredi. Artık daha da deliliğin içine battı. ÖLDÜR! ÖLDÜR! ÖLDÜR!

 

Kaç kişiyi öldürdüğü yada kaç tane yoldaş klan üyesinin ruhunu tükettiğini bilmiyordu. Bir gecede Wang Klanının üç şehrindeki bütün üyeler... ölmüştü.

 

Çeşitli dağ silsilelerinde gömülü olan Patrikler gümbürdeyen seslerin arasında kalmıştı. Yedi Patrik inanılmaz Gelişim merkezlerine sahipti ama Wang Klanının 10. Patriği şuan Ölümsüz Qi'sine ve Yetkin Tao temeline sahipti. Basitçe onunla kıyaslanamazlardı ve rakip olamazlardı.

 

Birer birer hepsi öldü!

 

Dağlar gümbürdedi ve her yer sarsıldı. Bir gecede, Wang Klanının Güney Gök topraklarından bütün temelleri... sökülmüştü. Bu adeta bir soykırımdı.

 

O, Güney Gök topraklarında çağlar boyunca varlığını sürdüren 10.Patrikti. O klanda Gelişim merkezi en yüksek olan kişiydi, klan üyelerinin tanrı gibi gördükleri biri.

 

Ama bir gün tanrı iblise dönüştü ve katliamın saltanat sürdüğü gün geldi çattı. Katliam süresinde Patrik sağduyusunu üç kez tekrar kazanmıştı.

 

İlki Wang Klanının 11.Patriği olan ve sayısız yıl boyunca yanında duran küçük kardeşini öldürdüğü andı. Onun ruhunu dışarı çıkarttı, ardından yüzünden göz yaşları ağzından delice bir kahkahayla onu tüketmişti.

 

İkincisi küçük nesilden en sevgi duyduğu üyeyi öldürdüğü zamandı. Adam ağlayarak Patriğe hayatını bağışlaması için yalvarmıştı. Patrik adamın kafatasını ezdi ve ardından elleri beyin ve kanla kaplı bir halde onun ruhunu tutarak yedi.

 

Üçüncüsü ise dünya tamamen mutlak bir sessizliğe büründüğü anda gerçekleşmişti. Ayaklarının altında enkaz ve ölü cesetlerden başka hiçbir şey kalmamıştı. Bölgede tek bir yaşayan canlı yoktu. Bu noktada sağduyusunu tekrar kazanmıştı.

 

Fakat bu sadece bir kaç nefeslik süre devam etmişti. Ardından tekrar deliliğe bürünmüştü. Bu noktada vücudu artık yaralı değildi. İyileşmişti. Fakat kaybettiği ruhlar... sonsuza kadar kayıp olarak kalacaktı. İki ruhani ve üç fizikse hal sonsuza kadar yok olmuştu.

 

Artık geriye sadece bir ruhani ve dört fiziksel hal kalmıştı.

 

Bu sonuç Güney Gök topraklarındaki Wang Klanı üyeleri tarafından elde edilmişti. Ruhu tamamen dağılmamış ve ölmemişti. Fakat.... ruhunun sadece bir ruhani ve dört fiziksel haliyle kalmışken kim bilir sağduyusunu tekrar ne zaman kazanabilecekti.

 

Genelde katliam ve delilik içindeydi. Tamamen günahkarlığa düşmeden önce biraz göz yaşı akıtmış ve bu göz yaşlarını Wang Klanı harabese dökmüştü. Belki yıllar sonra göz yaşlarını akıttığı yerde bir kan renkli çiçek tarlası açacaktı....

 

Kafasını kaldırdı ve acı ve hüzün dolu bir kahkaha attı. Ardından bir ışık ışınına dönüşerek uzaklara doğru fırladı.

 

"Ölümsüzlüğe Yükseliş!

 

"Ölümsüz olacağım!"

 

Oradan sonsuza kadar deliliğin içine düşmüş halde ayrıldı.

 

O andan itibaren artık Güney Gök topraklarında Wang Klanı diye bir yer yoktu. Onun yerine sürekli Ölümsüzlüğe Yükseliş hakkında kükreyen bir deli varlığını sürdürecekti. Tabii ki bu deli insanı kızdırabilecek çok az kişi vardı.

 

Bunun nedeni... onun yarım adım Ölümsüzlüğe Yükseliş seviyesinde olmasıydı. O Ölümsüz Qi'sine sahipti ve gerçek Ölümsüz olması için sadece Ölümsüz Felaketini aşması gerekiyordu!

 

Ne yazık ki ruhu tam değildi ve sonsuza kadar günahkarlığa batmış durumda kalacaktı. Onun Ölümsüz Felaketi günü asla gelmeyecekti.

 

 

Samanyolu Denizinin İkinci Halkasının derinliklerinde suda ileri geri kımıldanan devasa bir Diriliş Zambağı vardı. Renklerinin sayısı görebilmek imkansızdı, ama çiçeğin üzerinde bir kadının oturduğu görülüyordu. Adeta ileri geri hareket etmek için çiçek yapraklarını kullanıyor gibiydi.

 

"Tao Temeli yok. O büyük ihtimalle öldü....

 

"Şeytan Mühürleyiciler Birliğinde, Dokuzuncu zirvedir. Görünüşe göre birlik... bozuldu."

 

Samanyolu Denizinin Dördüncü Halkasının dışında, suyun yüzeyinde bir ada hızla ilerliyordu. Aniden adayı bir titreme aldı ve aniden hareket etmeyi kesti. Uzunca bir andan sonra denizden devasa bir kafa yükseldi ve uzaklara doğru baktı.

 

"Onun aurası... kayboldu....

 

"Küçük piç entrika ve habislikle dolu. O öldü mü? Güzel! Harika! Muhteş... bekle, o öldü mü!?!?" Kafa hafiften titredi. Patrik Reliance mutlu hissetmek istedi ama bir nedenden ötürü olamıyordu.

 

"Ölü.... Lanet olsun, onu kim öldürdü? O Patriğin tek İç Tarikat öğrencisi! Küçük piç sonsuz etrikalarla dolu, nasıl öldürülebilir!?!?"

 

Adada, Guyiding Üç Yağmur da bir şey hissetmiş gibiydi ve yüzü soluktu. Yaşlı Kayık Ruhuna doğru gözlerinde hüzünle yaslandı.

 

"Beni denize dönüştüreceğine dair söz vermemiş miydin...? Sözünü bozdun...."

 

Güney Diyarı topraklarının Mor Felek Tarikatında, yüzünde bir gülümsemeyle Meng Hao için bir hap partisi yapıyordu. Son zamanlarda uzun süreden sonra Usta ile çırağın tekrar bir araya geleceğine dair içinde bir his uyanmıştı.

 

Onunla karşılaşmadan önce bu özel hap partisini bitirmek istiyordu. Fakat tam o anda hap ocağı aniden patladı. Hap Şeytanı aniden sanki yüzlerce yıl yaşlanmış gibi göründü. Uzunca bir süre sessizce uzaklara doğru baktı.

 

Chu Yuyan kendi Ölümsüz mağarasında bacaklarını çaprazlamış meditasyon yapıyordu. Ardından bir nedenden ötürü kalbi aniden kötüleşti. Gözleri açıldı ve karanlık gökyüzüne doğru baktı. Orada kayan bir yıldız gördü.

 

"Gençken babam daima bir kayan yıldız gördüğümde bunun anlamının birisinin biraz önce öldüğü olduğunu söylerdi."

 

Siyah Elek Tarikatında Xu Qing Şeytan Ölümsüzü Tarikatında elde ettiği bir Taoist büyüsüne dair gözleri kapalı bir şekilde aydınlanma elde etmeye çalışıyordu. Aniden vücudunu bir titreme aldı ve gözleri açıldı. Yüzünde ölümcül bir solgunluk belirdi ve elini göğsüne doğru götürdü.

 

Şiddetli, huzursuz bir hissyat aniden onun gelişimi durdurmasına neden olmuştu. Ölümsüz mağarasından dışarı çıktı, yüzü giderek kötüleşiyordu.

 

"Acı. Böyle bir şeyi ikinci kez hissettim.... İlki Yeniden Doğuş Mağarasındaykendi.

 

"Meng Hao, bu sen misin? Ne... oldu? Neden aniden bu kadar korku içine düştüm?" Xu Qing nedenini bilmese de bir anda kendini ağlarken bulmuştu. Bu ani içgörüsünü daha derinlemesine düşünmeye korkuyordu. Titreyerek gökyüzüne doğru fırladı.

 

Hissiyatın kaynağını bilmese de bir sebepten ötürü Samanyolu Denizine doğru baktı ve ardından uçmaya başladı.

 

O gün şişko son derece sinirliydi. Altın Ayaz Tarikatında sayısız kez sinirlerine hakim olamamıştı ve sebebini bilmiyordu.

 

O gün, Chen fan öldürmüştü. Sakin görünse de kalbinin derinliklerinde sonsuz bir katletme arzusu vardı. Tarikattan dışarı çıktı ve sayısız cani gelişimiciyi katletti.

 

O gün Kan Şeytanı Tarikatında, Wang Youcai bir Gelişim merkezi ilerlemesi elde ederek Gelişen Ruh aşamasına ulaşmıştı. Fakat bundan mutlu olamamıştı. Bir zamanlar Zhao Eyaletinin bulunduğu yöne doğru baktı ve çocukluğunu ve eski dostlarını düşündü. (R.N: Wang Youcai ilk bölümde Xu Qing tarafından Reliance Tarikatına götürülen dört kişilik grubun içindeydi. Meng Hao onun öldürüldüğü sonucuna ulaşsa da sonraki bölümlerde bir Kan Şeytanı tarikatı üyesi olarak tekrar ortaya çıkmıştı. Wang Youcai hikayede Kan Ölümsüzü mirası turnuvası ve son klanı damat arayışı olayları gibi bir çok kez ortaya çıkmıştı.)

 

O gün Kuzey Menzilinde, bir Kan gelişimcisi şöhret basamaklarından tırmanmıştı. Tek başına hareket ederek küçük çaplı bir tarikatı katletmiş ve ardından orayı ele geçirmişti. O gençti ama hissiz ve soğukkanlıydı. Kana bulanmış ellerinde büyülü bir eşya, bir inci tutuyordu. Bu gencin bir adı da vardı. Dong Hu. (R.N: Dong Hu Yani Küçük Kaplan aynı zamanda tarikata katılan grubun içindeydi. Meng Hao onunla 71.bölümde tekrar karşılaşmıştı ve o zaman elinde bir inci vardı. Meng Hao'nun 75.bölümde Shangguan Xiu ile olan savaşı sırasında Dong Hu ona inciyi ödünç vermiş ve Meng Hao onun sayesinde geçici olarak Qi Yoğunlaştırma aşamasının onuncu seviyesine geçebilmişti. Meng Hao inciyi 76.bölümde tekrar ona geri vermişti. Ayrıca bu inciden 19.bölümde bahsedilmişti. 613.bölümde Meng Hao Şeytan Ölümsüzü Tarikatının Dördüncü Düzleminde o inciye benzer bir şey görmüştü.)

 

O gün Doğu Topraklarının Yüce Tang'ında, uzun bir kulede benzersiz bir tartışmaya giren bir karı koca vardı. Kadın en sonunda öfkeyle çıkıp gitmiş ve gözleri yaşlarla dolmuştu. Adam ise sessizce uzaklara doğru bakıyordu. Onu o sırada hiç kimse görmüyordu ama yüzünden göz yaşları akıyordu.

 

Zaman yavaşça geçip gitti.

 

Xu Qing Samanyolu Denizine varmıştı. Ne kadar ararsa arasın hiçbir şey bulamamıştı. Koca bir altmış yıllık zaman döngüsünün ardından Güney Diyarının sınırında bir yer seçmiş ve orada oturarak meditasyona başlamıştı. Her gün Samanyolu Denizine doğru bakıyordu. Oradalarda bir yerde Meng Hao'nun olduğu hissine sahipti.

 

Bu sadece bir histi, ama ona inanıyordu.

 

Tartışan çiftten kadın da Samanyolu Denizine ulaşmıştı. Üçüncü Halka, İkinci Halka ve diğer her yere giderken yanaklarından göz yaşları süzülüyordu. O da hiçbir şey bulamamıştı. Sürekli aradı ve hatta İkinci Halkada Şafak Ölümsüzüyle bile savaştı.

 

Bu savaş Gök ve Yeri sarsmıştı. İkinci Halkadaki bütün Deniz İblisleri öldürülmüş ve siyah deniz yayılarak Üçüncü Halkayı kaplamıştı. Gök ve Yer kararmış ve bu savaşı kimin kazanıp kimin kaybettiğini kimse bilmiyordu.

 

Yüz yıl geçti....

 

Samanyolu Denizinin İç Halkasında su kıpkırmızıydı. Suyun yüzeyinde antik bir savaş gemisi yüzüyordu ve geminin ucunda zırhlı bir yaşlı adam oturuyordu. Sanki uzaklara bakıyormuş gibi bacaklarını çaprazlamıştı. Tam olarak nereye baktığını söylemek imkansızdı.

 

Yaşlı adamın yanında bir vücut yatıyordu. Bu saçları yada kaşları olmayan bir adamdı, o tamamen kurumuş haldeydi. Derisi kırışıklıklarla kaplıydı ve sanki mezardan fırlamış gibi bir hali vardı. Tüm vücudu kokuşmuştu.

 

Sağ kolu yoktu ve göğsünde bir delik vardı, bu delikte... kalp yoktu.

 

Vücudunun üzerinede bir alev yanıyor, onun yaydığı nazik bir ışık tüm vücudu kaplıyordu. Işık yansırken pırıtılı noktalara dönüşüyordu ve her birinin içinde titrek, belirsiz büyülü semboller görülüyordu. Bu ışık noktaları yavaşça Meng Hao'nun göğsündeki deliğe giriyordu.

 

Meng Hao'nun göğsünün içinde et ve kan sanki yavaşça büyüyormuş gibi kıvranıyordu.

 

Bu şekilde sanki sayısız yıldır yüzmekteydiler ve Samanyolu Denizinin İç Halkasında olduklarından hiç kimse ne antik gemiyi ne de Meng Hao'yu bulamamıştı.

 

Günün birinde zırhlı yaşlı adam yavaşça gözlerini açtı. Bu gözlerin derinliklerinde güneş, ay ve yıldızlar gizliydi. Bu gözlerden sonsuz yılın zamanı sızıyordu, sanki adam onun sonsuz derinliklerini görebiliyor gibiydi.

 

Adam kafasını çevirdi ve derin bakışları Meng Hao'nun üzerine çöktü.

 

Bu olduğunda Meng Hao'nun vücudu binlerce yılın geçişini tecrübe etmiş gibi göründü. Ateş şiddetle yanarak daha fazla kristalimsi ışık yayılarak göğsündeki delikle bütünleşti. Er ve kanın hareketliliği arttı ve kısa süre sonra iyileşme süreci gözle görülür bir hal aldı. Yeni bir kalp şekillendi ve yaralar iyileşti. Hatta sağ kolunda kemikler ve etler yavaşça büyüdü.

 

Sanki göz açıp kapayıncaya kadar Meng Hao tamamen iyileşmişti. Üzerinde tek bir yara bile görünmüyordu. Fakat... saçları bembeyazdı ve sanki yaşlı bir adam gibi inanılmaz yaşlı görünüyordu.

 

Gözlerini açarken onlarından zayıflık yayıldı.

 

Gözleri kafa karşılıklığıyla doluydu. Olduğu yerde uzun bir süre uzanmış şekilde kaldıktan sonra beyninde anıları canlanmaya başladı. Wang Klanının 10. Patriğini ve onu nasıl özgürlüğünden vazgeçmek yerine kendisiyle birlikte mahvettiğini düşündü. En sonunda Wang Patriğinin ruhuna bir kılıç darbesi vurmuştu!

 

"Benim Gelişim merkezim...." Gözlerini kapattı ve duyularını içine doğru gönderdi. Bir süre sonra, yavaşça oturma pozisyonuna doğrultu ve sırtı ona dönük olan yaşlı adama doğru baktı. Yaşlı adam sanki burada sonsuzluktan beri oturuyor gibiydi.

 

Meng Hao ellerini kenetledi ve içten bir baş selamı verdi. "Kıdemli, hayatımı kurtarma nezaketini gösterdiğiniz için teşekkürler!"

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr