Bölüm 674: Wang Patriğinin Gelişi

avatar
5391 15

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 674: Wang Patriğinin Gelişi


 

Bölüm 674: Wang Patriğinin Gelişi

 

Güneş Ruhu Azizi Meng Hao'yu savaş arabasını bir kenara koyarken kıskançlıkla izledi. Bir süre kendini tuttuktan sonra nihayet söylendi, "O hazine oldukça hoş, satmak ister misin?"

 

"HAYIR," diye cevapladı Meng Hao hiç tereddütsüz.

 

"İyi, söylemedim say," diye karşılık verdi Güneş Ruhu Azizi soğuk bir homurdanmayla beraber. "Boktan şey. Bedava versen de almam zaten."

 

"Eğer bana bedavaya bir şeyler verirsen ben alırım," dedi Meng Hao gözünü kırparak.

 

"Kaybol!" diye cevapladı Güneş Ruhu Azizi öfkeyle.

 

"Bak üçkağıtçı, bütün Şeytan kalpleri benim çantamda. Bir daha öyle dersen olacaklardan ben seroumlu değilim!" Gözlerinde canlı bir parıltı belirdi, sanki en sonunda tekrar kendi başına olmayı iple çekiyormuş gibiydi.

 

Güneş Ruhu Azizi ağzını açtı ama kendini kontrol etti ve cevap olarak hiçbir şey söylemedi.

 

Uzun bir an geçtikten sonra tekrar konuşarak konuyu değiştirdi. "Pekala, boş işleri bırakalım. Oradaki şey neydi?"

 

"Lanet olası bir uğursuz Diriliş Zambağı," diye cevapladı Meng Hao dürüstçe. "Tahminimce ikinci Halkada konaklıyor."

 

"Diriliş Zambağı!" Güneş Ruhu Azizinin gözleri kısıldı ve titreşti.

 

Kısa bir süre sonra ikili Denizdurağına tespit edilemez bir şekilde vardılar. Kulede ise gamineti paylaştılar. Meng Hao sürekli insanları dolandıran taraf olsa da artık söz verdiği için sözünden dönemezdi. Bu nedenle gizlice cimrilik yapmayacaktı. Şeytan kalplerini toplama işi onun olsa da tek bir tanesini bile kendine saklamadı.

 

Önceki anlaşmalarına göre Meng Hao ganimetin onda birini aldı ve gerisi Güneş Ruhu Azizine yüzde elli indirimle satıldı. Depolama çantası çok sayıda Ruh Taşı ile dolmuştu. Meng Hao bir kez daha Güneş Ruhu Azizinin aşırı zenginliği karşısında şaşkına dönmüştü!

 

Ruh Taşlarıyla birlikte kuleden ayrılan Meng Hao bir kez daha üstüne Kahya Zhou'nun tavrını takındı. Kendi konutuna geri döndü, ardından uzun bir süre dişlerini sıktı. Ardından Zaman Kılıcı ucunun ne kadar inanılmaz olduğunu düşünerek bakır aynayı çıkarttı ve kopyalama işlemine başladı.

 

Bu sefer tek seferde beş tane yaptı. Toplamda artık on tane Zaman Kılıcı ucuna sahip olmuştu, yani onlarla Lotus Kılıç Formasyonunun birinci formunu yaratabilecekti!

 

Artık form tamamen tamamlandığı için gücü çarpıcı biçimde artacaktı. Meng Hao formasyonu biraz ileri geri gönderdi, yüzünde heyecanlı bir ifade vardı.

 

Ardından Tahta Zaman Kılıçlarını çıkarttı ve onları Zaman gücüyle işlemeye başladı.

 

Bir kaç gün sonra Güneş Ruhu Azizi ile birlikte bir kez daha Üçüncü Halkanın bir noktasına gizlice gittiler ve aynı yöntemle Deniz Şeytanlarını katlettiler. Bu sefer öncekine göre daha iyi bir koordinasyona sahiplerdi. Güneş Ruhu Azizi öldürürken daha da heyecanlanıyordu ve Meng Hao Şafak Ölümsüzüne karşı tetikte kalarak meditasyon yapıyordu.

 

Bir ay geride kaldı ve bu süreçte ikili Üçüncü Halkanın altını üstüne getirmişlerdi. Üçüncü Halkadaki diğer Gelişimciler etrafta adeta Deniz Şeytanı bulamaz hale gelmişlerdi.

 

Dahası, deniz sürekli karşı koymak imkansız olan devasa dalgalarla doluyordu.

 

Tabii ki Meng Hao ile Güneş Ruhu Azizi Li Tao'nun elde ettikleri kazanç inanılmazdı. Ayrıca, Meng Hao'nun Gelişim merkezi artık üçten iki parçaya düşmüştü.

 

Artık Ruh Bölmeyi gerçekleştireceği gün kapıdaydı.

 

Dahası, Zaman Kılıç Formasyonundaki Tahta Zaman Kılıçları şuan on tane altmış yıllık döngüyle doluydu. Formasyon serbest bırakıldığında gücü inanılmazdı. Tabii ki en ölümcül hamlesi hala Zaman Kılıç uçlarıydı.

 

Tek başlarına bile Güneş Ruhu Azizini şok etmeye yetiyorlardı. Fakat onları Zaman Kılıç Formasyonuyla birleştirip lotusun çekirdeği konumuna koyunca Denizdurağının çevresindeki binlerce metrelik alan Kılıç Qi'si ile dolmuştu.

 

Meng Hao ayrıca Güneş Ruhu Azizinden çok sayıda imha olan büyülü eşya satın almıştı. Böyle eşyalar depolama çantasında adeta bir dağ gibi birikmişti.

 

Şuan tepeden tırnağa silahlanmıştı ve öncekinden daha güçlü haldeydi.

 

Şafak Ölümsüzüyle bir daha karşılaşmasalar da Meng Hao hala ilk günkü gibi tetikteydi.

 

Şuan Meng Hao büyü formasyonun içinde bacaklarını çaprazlamış oturuyordu. Etrafları sayısız Deniz Şeytanı ile doluydu ve Güneş Ruhu Azizi katliama kendini kaptırmış durumdaydı. "Üçüncü Halkada tam olarak ne kadar Deniz Şeytanı var?" diye sordu Meng Hao. "Çok fazla öldürdük ve her seferinde hala binlercesi geliyor."

 

Güneş Ruhu Azizi tek bir kılıç savuruşuyla sekiz tanesini birden öldürdü ve ardından Meng Hao'ya baktı. "Onlar sonsuz. Aslında, Üç Tarikatta dolanan bir efsane var. Samanyolu Denizinin altında üç Yıldız Portalı varmış!

 

"Söylenene göre Yıldız Portalları Dokuzuncu Denize bağlanıyor ve Deniz Şeytanlarının çoğu oradan geliyor. Tabii ki Yıldız Portallarının kısıtlamaları inanılmaz güçteki Deniz Şeytanlarının girmesine engel oluyor."

 

Bir ay önce Güneş Ruhu Azizi Meng Hao'ya asla Yıldız Portallarından bahsetmezdi. Fakat tam bir aydır beraberlerdi ve günlük çekişmelerine rağmen aralarındaki arkadaşlık hissiyatı giderek güçlenmişti.

 

Üç Yıldız Portalı mı?" dedi Meng Hao şaşkınca bakarak.

 

"Birisi Üçüncü Halkada, diğer İkinci Halkada ve sonuncusu İç Halkada!" diye cevapladı Güneş Ruhu Azizi.

 

Meng Hao bir an düşünceli şekilde oturdu ve tam daha fazla soru soracakken aniden soğuk, habis bir aura hissetti. Hiç tereddütsüz ayağa kalktı ve ileri doğru yürümeye başladı ve aynı esnada savaş arabasını çıkarttı.

 

Güneş Ruhu Azizi bunu görünce yüzü titreşti ve aniden Meng Hao'ya doğru fırladı, ve kendisini savaş arabasına almasını sağladı.

 

Meng Hao tam savaş arabasını uzaklara doğru sürecekken aniden gözleri titreşti. Aniden içindeki Diriliş Zambağının bu sefer daha farklı tepki verdiğini fark etmişti.

 

Sanki önceki gibi aktif ve heyecanlı değildi. Aksine... sanki korkmuş gibi titriyordu. Sanki ölümcül bir şeye denk gelmiş gibiydi; hatta kendi auarasını daha geriye çekmiş ve tek bir zerresinin bile dışarı yayılmasına izin vermemişti.

 

Meng Hao hafif bir "eee?" sesi çıkarttı ve ardından savaş arabasını duraklattı. Tam o anda aniden kadim bir ses kulaklarında çınladı.

 

"Diriliş Zambağının yedi renkle açtığı gün, çiçek açar, Ölümsüzlüğe yükseliş bin yılda birdir....

 

"Ölümsüzlüğe Yükseliş başarısız oldu ve bir Beyazkemik Zambağı ortaya çıktı...."

 

Bu sesi duyunca zihni titredi. İçindeki Diriliş Zambağı daha da şiddetle titremeye başladı. Aynı esnada savaş arabası denizde yukarı doğru fırladı ve ardından büyük bir hızla havaya yükseldi.

 

"Diriliş Zambağını bölemedim," diye devam etti ses, "o yüzden sadece kendimi bölebilirdim.... Ondan sonra, artık Diriliş Zambağı yoktu ve sahilden sahile Beyazkemik Zambakları açtı...."

 

Meng Hao derin bir nefes aldı ve ardından aşağıdaki denize baktı. Ardından savaş arabası adeta havayı yararak uzaklarda kayboldu.

 

Araba tekrar Denizdurağının dışında ortaya çıktığında Güneş Ruhu Azizinin yüzü biraz çirkindi. Şehirde uzun yıllardır görev yapıyordu, bunun sebebi de üç Tarikatın kendilerini Samanyolu Denizinin Lordları olarak görmesiydi. Fakat son günlerde denizin derinliklerinde gizlenen sırların farkında olmadığını anlamıştı.

 

Meng Hao'nun duyduğu o sesi Aziz de duymuştu. Dahası, Meng Hao ile her geri dönüşlerinde hemen gidip antik kayıtlara bakıyordu. Yavaş yavaş Diriliş Zambağı hakkında bell ibir seviyeye kadar anlayış elde etmişti.

 

Meng Hao ile Güneş Ruhu Azizi sessizce kuleye girerek bir masada karşılıklı oturdular.

 

Bir anlık sessizliğin ardından Güneş Ruhu Azizi Meng Hao'ya baktı. "O Diriliş Zambağı büyük ihtimalle uzun yıllardır oradaydı ama asla kendini göstermedi. Neden aniden senin peşinden gelip kendini gösterdi?"

 

"Çünkü içimde bir Diriliş Zambağı var," diye cevapladı Meng Hao sakince. Şeytan kalbiyle dolu bir depolama çantasını Güneş Ruhu Azizine doğru attı.

 

Güneş Ruhu Azizinin gözleri büzüldü. Meng Hao'nun soruya verdiği cevap zaten onun uzun süredir tahmin ettiği şekildeydi.

 

Uzun bir anın ardından Güneş Ruhu Azizi Şeytan kalplerini aldı ve ardından Ruh Taşlarını çıkartarak Meng Hao'ya verdi.

 

Tam bir şey söylemek üzereyken aniden depolama çantasındaki başka bir yeşim kayış parladı. Onu hemen çıkarttı ve baktıktan sonra kaşları çatıldı. Bakışlarını Meng Hao'ya çevirdi.

 

Uçan Ölümsüz Azizi, Deniz Mabudu Azizi, yetmiş bin öğrenci... hatta Wang Klanının 10. Patriği Fırtınarüzgarı Ayrımından çıkıyorlar ve buraya doğru geliyorlar!"

 

Bir an önce sayısız gemi Üçüncü ve Dördüncü Halkaları birbirinden ayıran Fırtınarüzgarı Ayrımından dışarı çıkmıştı. Gemilerin tepesinde Gelişimciler oturuyordu. Gümbürtü sesleri havayı dolduruyordu.

 

Gemiler tıklım tıklım doluydu ve uzaktan bakınca sayıları adeta sonsuz gibiydi.

 

Havada iki tane orta yaşlı adamın uçtuğu görülüyordu. Birisi mavi cübbeli, diğeri ise beyaz cübbeliydi. Auraları parlaktı ve Gelişim merkezleri şaşırtıcı şekilde gökyüzünü renk cümbüşüne boğuyordu. İki adamın yanında yaşlı bir adam duruyordu.

 

Bu yaşlı adam Wang Klanının 10. Patriğinden başkası değildi.

 

Onlar çıktıkları anda Güneş Ruhu Aziziyle iletişim kurmuşlar ve ardından hızla Denizdurağına hareket etmişlerdi. Onların arkasından gelen yetmiş bin öğrenci adeta gökyüzünü dolduruyordu.

 

Denizdurağında Güneş Ruhu Azizini dinleyen Meng Hao'nun ifadesi her zamanki gibiydi. Fakat gözlerinin derinliklerinde canlı bir parıltı belirdi. Ayağa kalktı.

 

Güneş Ruhu Azizi bir an kendi kendine mırıldandı ve ardından sağ elini sallayarak bir yeşim kayışın Meng Hao'ya doğru uçmasını sağladı.

 

"Sana yardım etmek için elimden gelen yapacağım," dedi Güneş Ruhu Azizi. "Bu yeşim kayış Güneş Ruhu Toplumu tarafından kontrol edilen bir bölgeyi gösteriyor. Orada geçici bir süre sıkıntısız saklanabilirsin. Herkes seni aramaya başladığında seni Üçüncü Halkadan götürmesi için birini ayarlayacağım.

 

"Bu yolla senin izini takip etmeleri zorlaşacak."

 

Meng Hao yeşim kayışa baktı ve ardından hiçbir şey söylemeden arkasını döndü. Güneş Ruhu Azizi onun uzaklaşan figürüne karmaşı kbir yüz ifadesiyle baktı.

 

Meng Hao tam kuleden dışarı adım atacakken aniden durdu.

 

Aniden bir aydır aklını kurcalayan bir soruyu hatırladı. "Bir süredir merak ettiğim bir şey var. Sadece Güneş Ruhu Toplumu mu bu kadar şok edici miktarda Ruh Taşına sahip yoksa aynı durum üç Tarikatın hepsi için geçerli mi?"

 

 

Güneş Ruhu Azizi hafifçe gülümsedi.

 

"Fırtınarüzgarı Ayrımının içinde ne olduğunun farkında mısın? Bir maden. O madenin içinde üç tane inanılmaz Ruh Taşı damarı var. Güneş Ruhu Toplumu için... Ruh Taşı hiç önemli değil!"

 

"Bu mantıklı," dedi Meng Hao. "Ama, neden bu kadar fazla sayıda Şeytan kalbi satın aldığını bana söyleyebilir misin? Onlarla ne yapıyorlar?"

 

Bu sefer Güneş Ruhu Azizi uzun bir an tereddüt içinde kaldı. Bu soruya gerçekten de cevap vermek zorunda değildi ama Meng Hao'ya uzun bir an baktıktan sonra nihayet konuştu, "Şeytan kalplerinin çok daha önemli işlevi var. Aslında Şeytan kalplerini satmak yerine depolama çantanda kalamsı çok daha iyidir. Onların tam olarak ne işe yaradığına gelirsek benim kavrayışım bile bu konuda yetersiz. Fakat sana şunu söyleyebilirim ki üç Tarikat tarafından toplanan Şeytan kalplerinin yüzde yetmişi... Güney Gök topraklarının dışına gönderiliyor. Özel bir yöntem kullanarak onları yıldızlardaki bir Tarikata gönderiyoruz.

 

"Onların satın aldığımız fiyat... aslında sattığımızın çok daha altında."

 

Meng Hao başıyla onayladı ve ardındna vücudu titreşerek kuleden ayrıldı. Ayrılmadan önce Wei Li'yi buldu ve ona büyük miktarda Ruh Taşı verdi. Ardından savaş arabasını aldı ve ufukta kayboldu.

 

Meng Hao ayrıldıktan biraz sonra Wang Klanının 10. Patriği ile birlikte Uçan Ölümsüz Azizi ve Deniz Mabudu Azizi geldiler. İnanılmaz bir hıza sahiplerdi; tek nefeste çok uzaklardan Denizdurağına varmışlardı.

 

Güneş Ruhu Azizi kulede soğuk bir ifadeyle yürüdü. Şuan tıpkı Meng Hao ile ilk karşılaştığı zamanki ifadesini takınarak yaklaşmakta olan Gelişimcilere doğru baktı.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44315 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr