Bölüm 614

avatar
5805 17

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 614


Bölüm 614: Mühür

O sırada Meng Hao aniden depolama çantasındaki bakır aynanın, Reliance Tarikatından beri yanında taşıdığı ve inanılmaz yardımlarını gördüğü bakır aynanın titremeye başladığını fark etmişti.   Bu titreşim tüylü yada kürklü hayvanlar ortaya çıktığında meydana gelen titremeye benzemiyordu. Bu titreşim şiddetliydi ve sanki aynayı derinliklerinden itibaren tamamen sarmış gibiydi.   Meng Hao şaşırdı ama yüz ifadesi değişmedi. Şeytani Silah Yalnızlahit’e bakarken bakışları parladı.   Daha önce İblis Kurgusunu aldığı ve İblis Mızrağına cisimlenen Şeytani Silah Yalnızlahit’i ilk defa görüyordu. Ayrıca gerçek Şeytani Silah Yalnızlahit’in antik savaş alanında nasıl mühürlenmiş olduğunu öğrenmişti.   Meng Hao ayrıca bu antik savaş alanının Şeytan Ölümsüzü Tarikatıyla ilgili olduğunu biliyordu.Şeytan Ölümsüzü Tarikatındayken İblis Kurgusunu tepkisini kullanarak Yalnızlahit’in yerini tespit edebilirdi!   Fakat Birinci, İkinci ve Üçüncü Düzlemlerdeki tecrübeleri boyunca takip edebileceği en ufak bir iz dahi bulamamıştı. Fakat burada… Dördüncü Düzlemde nihayet bir iz bulmuştu!   Siyah ve beyaz saça sahip beyaz cübbeli adam… Üçüncü Nesil Şeytan Mühürleyiciydi! Ve elindeki mızrak ise Şeytani Silah Yalnızlahit idi!   Elindeki bir mızrakla havada süzülen bir adam Göklerin altındaki her şeyi üç parçaya ayırıyordu!   Onun enerjisi Şeytan kabilelerini sarsıyor ve Gelişimciler üzerine inanılmaz bir baskı yüklüyordu. Sanki Yer ve Gökte o nihai merci olmasa da yine de büyük bir saygı gören birisi gibiydi.   Üçüncü Nesil Şeytan Mühürleyiciye bakan Meng Hao’nun zihni titredi ve nefesi ağırlaşmaya başladı. O gerçekten de… bir Şeytan Mühürleyiciydi!   Üçüncü Nesil Şeytan Mühürleyicinin enerjisini görünce aniden kendi Dokuzuncu Nesil Şeytan Mühürleyici olarak yürüdüğü yola karşı şiddetli bir beklenti hissetti. Bir anda tıpkı onun gibi günün birinde böyle havada durarak Göklerin altındaki her şeyi ayırabilmeyi istedi!   Aynanın içindeki kıtada olup bitenler Meng Hao’yu şaşkına çevirmiş ve aynı zamanda diğer Güney Gök Gelişimcilerinin de nefeslerini kesmişti. Tam o sırada sıska yaşlı adamın gözleri titreşti. Bu yaşlı adam Üçüncü Düzlemden buraya gelen geçide ilk giren kişiydi. Bir küçük ışınlanma uygulayarak doğruca aynanın aşağısına doğru yöneldi.   Bu hareket hemen diğerlerinin dikkatini çekmişti. Meng Hao onu izlerken gözleri pırıldadı.   Sıska yaşlı adamın hızı inanılmazdı. Göz açıp kapayıncaya kadar bu büyük kıtayı yaratan aynanın yüzeyine gelmişti. Daha sonra ilerlemeye devam etti. Sanki antik savaş alanına girmek üzereymiş gibi göründü. Fakat aslında sadece aynanın yüzeyi boyunca hareket ediyordu.   Adam bir kaç nefeslik sürenin ardından bir anda duraksadı. Eliyle aynanın yüzeyine ona uyartı gönderiyormuş gibi bastırdı ve bozunmaların ortaya çıkmasına neden oldu. Aniden yaşlı adamın tam karşısında ama hala ayna dünyasının içinde orta yaşlı bir adam belirdi. Üzerinde bir savaş zırhı vardı ve elini kaldırmasıyla birlikte içinde kızıl bir kuş olan bir ateş topu ortaya çıktı.   Aslında görünen her şey sadece aynanın içindeydi. Fakat yaşlı adamın yarattığı uyartı ve bazı bilinmeyen nedenlerden dolayı kızıl kuş aniden aynanın içinden dışarı uçtu.   Sanki bir çeşit mührü kırmış gibi aynanın içinden dışarı uçtu ve ardından dış dünyada belirdi!   Kuş o sırada boyut olarak küçülüyordu ve alevleri sönüyordu. Aynanın içindeki halinden oldukça farklıydı. Yine de dış dünyada ortaya çıktığı anda güçlü bir aura yaymıştı!   Ortaya çıkan sadece alev kuşu değildi. Şaşırtıcı şekilde bir an sonra bozunma alanından dışarı dört tane ışık ışını fırladı. Bu ışık ışınlarının içinde iki tane kılı., bir tane yelpaze ve bir uçan mekik görünüyordu.   Bu dört eşya alev kuşunun hemen ardından patlayıcı bir şekilde dışarı fırlamıştı. Yaşlı adam ise o anda kahkaha attı ve havaya fırlayıp elbise kolunu alev kuşuna doğru sallayarak onu ele geçirmeyi amaçladı.   Herkes olanlar karşısında şaşkındı ama yine de tereddüt etmediler. Göz açıp kapayıncaya kadar düzinelerce insan havada dört ışık ışınına ve içlerindeki büyülü eşyalara doğru fırladılar.   En hızlı harekete geçen Meng Hao idi. Yaşlı adam alev kuşunu ele geçirirken Meng Hao herkesi geride bırakarak yeşil renkli uçan mekiğe el uzatmıştı.   Mekik tıpkı bir çuvaldıza benziyordu ve parlak bir ışıkla ışıldıyordu. Yaydığı soğukluk baskındı. Meng Hao ona dokunduğu anda sanki tüm vücudu kış ile dolmuş gibi hissetti. Gözleri pırıldadı ve İkinci Animaya girerek uçan mekiği sıkıca tuttu.   Ardından vücudu titreşti ve sol elini uzattı. Şiddetli bir rüzgar uğuldayarak yelpazenin peşinden giden Ji Klanı ve Kuzey Menzili Gelişimcilerinin geriye savrulmalarına neden oldu. Onlar tam durdukları sırada Meng Hao yaklaştı ve kolunu sallayarak yelpazeyi kaptı.   Yelpazeye dokunduğu anda içinde tarifsiz bir ısı patladı. Soğukça homurdandı ve hiç tereddüt etmeden Beşinci Animaya girdi!   Sahip olduğu güçlü dünyevi vücut ve şok edici Gelişim merkezi aniden uçan mekiği ve yelpazeyi bastırdı. Eşyalar çabalasalar da Meng Hao’nun elinden kaçamamışlardı. Meng Hao onları hemen depolama çantasına attı.   Aynı sırada iki uçan kılıç da başkaları tarafından kapılmıştı. Birini Fang Yu alırken diğerini de Ji Mingkong kapmıştı. Diğerleri ise hazinelere el koyanları ancak çirkin ifadelerle izlemekle yetinmişler ardından sıska yaşlı adam bakmışlardı.   Yaşlı adam da en sonunda alev kuşunu ele geçirmişti. Belli ki onun kazancı en iyisiydi, bunu herkes görebiliyordu. Alev kuşu değerli bir hazineydi. Diğer eşyalar ise sıradışı olsalar da onunla kıyaslanamazlardı.   Yaşlı adam boğuk bir kahkaha attıktan sonra yüzünü Güney Gök grubuna döndü. Bakışları bir an Meng Hao’nun üzerinde durdu ve o anda korkuyla doldu. En sonunda gözlerini diğer insanlara çevirdi.   “Yoldaş Taoistler, burada bir çok iyi talih olmalı. Bana öyle bakmamalısınız, değil mi?” Adam güldü ve ardından bir kaç adım geriledi. Sağ elini kaldırdı ve basit bir hareket yapmasıyla birlikte elinin içinde titreşimli ışık çemberleri görüldü.   Ji Klanı üyeleri içinde Ji Mingkong’un pozisyonu şuan ölmüş olan Ji Mingfeng’den sonra ikinci sıradaydı. Yaşlı adam bakarak homurdandı, “İyi talih olabilir ama belli ki sen bizim bildiğimizden çok daha fazlasını biliyorsun.”   Onun bu sözleri diğerlerinin gözlerinin canlı ışıklarla parlamasına neden oldu. Belli ki herkes yaşlı adamın aynanın içinden o eşyaları nasıl çıkarttığı konusuyla epey ilgileniyorlardı.   Yaşlı adam güldü ve ardından yavaşça konuşmaya başladı: “Pekala, aslınd açıklaması gayet basit. Her biriniz tıpkı benim gibi yapabilirsiniz. Burası Dördüncü Düzlem ve buraya gelmeyi başarabilen çok kişi yok. Bu nedenle dış dünyada burasıyla ilgili bilgi sahibi olan çok az kişi var.”   “Altımızdaki ayna benzeri kıta aslında bir mühür. İçinde bir savaş alanı yada belki koca bir dünya mühürlü.”   “Mührün içinde zaman sonsuzdur. Eğer onu dışarıdan uyarabilirsen ve bir gedik açabilirsen içerideki sonsuz zamanda bir fırtına yaratabilirsin.”   “Bu tıpkı bir ters kara deliğe neden olmak gibi. İçerideki nesneler dışarı emilerek dış dünyaya dağılacak. Tabii ki bu işlem nesnelerin zayıflamasına neden olacak.”   “Nasıl yapılacağı konusunda detaylı bir açıklama yapmama ihtiyacınızın olacağını sanmıyorum. Altımızdaki savaş alanı devasa bir yer ve potansiyel kazançlar tamamen şansınıza bağlı.” Açıklamasını bitiren yaşlı adam son bir kez kalabalığa baktı ve ardından hızla uzaklara doğru yıldırım gibi fırladı.   Herkesin gözleri aşağıdaki aynadaydı. Yaşlı adamın söyledikleri konusunda herkesin kendi fikri vardı. Fakat her şeye rağmen adamın söylediklerinin muhtemelen yüzde seksen yada doksanı doğruydu.   Bu durumda burası… herkes için bir ömürlük iyi talih kaynağıydı!   Herkes birbirine baktı. Ardından Ji Klanı üyeleri dağılarak farklı yönlere doğru ilerlediler. Kuzey Menzili, Güney Diyarı ve Batı Çölü Gelişimcileri de farklı yönlere dağıldılar. Meng Hao Xu Qing’e baktı.   “Kendi başıma iyiyim,” dedi Xu Qing gülümseyerek. Ardından döndü ve kendi iyi talihinin aramak için uzaklara doğru fırladı.   Meng Hao derin bir nefes aldı. Bir an aşağıdaki aynanın içindeki dünyaya baktı. Ardından gözleri titreşti. Bir yön seçti e hızla oraya doğru fırladı.   Onun tek bir hedefi vardı ve o da Üçüncü Nesil Şeytan Mühürleyiciydi!   Diğer her şey Meng Hao için ilgi çekici olsa bile Şeytan Mühürleyiciler Birliğine kıyasla ikinci plandaydı.   Meng Hao yarım tütsülük zaman boyunca ilerledi. Özellikle görmüş olduğu üç güçlü uzmanı düşününce burasının ne kadar garip bir yer olduğunu görünce kaşlarını çattı. Üç güçlü uzman aynanın içinde havada duruyorlardı, görünür haldelerdi ama yaklaşılamıyorlardı.   Aşağıdaki ayna kıtası sınırları olmayan bir sonsuzluk gibiydi. Fakat çok uzaklarda aslında bir sonunun olduğu hissedilebiliyordu. Yine de aynanın yüzeyini düşününce gerçekten de sonsuz gibiydi. Uzun bir süre ilerlese de Üçüncü Şeytan Mühürleyici hala çok çok uzaklardaydı.   Meng Hao bu konuda kendi kendine mırıldanırken aniden gözleri parladı. Çok uzak olmayan bir noktada Ayna dünyasında yer alan bir büyü savaşı gözüne çarptı.   İki tane Gelişimci siyah bir pus kitlesiyle savaşıyorlardı. Büyülü teknikler dört bir yana yayılmıştı ve büyülü eşyalar saldırılar yapıyordu. Meng Hao büyülü eşyaları görünce gözleri aniden pırıldadı.   Eşyalardan biri normalde göze çarpmayan altın bir yapraktı. Fakat Meng Hao bu altın yaprağın yüzeyinde tıpkı bir lotusa benzeyen bir desenin olduğunu fark etmişti.   Bu desen on tane kılıçtan yapılmıştı ve tıpkı bir lotusa benziyordu!   O tıpkı Meng Hao’nun Lotus Kılıç Formasyonu gibiydi. İster istemez bir “eee?” sesi çıkarmıştı. Bir an ona dikkatlice baktı ve ardından sağ elini kaldırarak yumruğunu aşağı doğru indirdi. Bu yumruk aynanın yüzeyinin titremesine neden oldu. Bozunmalar ortaya çıktı ve burgaç benzeri bir şekle dönüştüler. Fakat bu burgaçlar hızla yok olmuştu.   Meng Hao yüzünde her zamanki ifadesiyle Beşinci Animaya girdi. Tekra yumruğunu savururken dünyevi vücudundan bir gümbürtü duyuldu. Burgaç aniden tekrar şekillendi ve beraberinde bir kara delik yarattı. Ayna dünyasının içinde muazzam bir çekimsel kuvvet ortaya çıkarak aniden üç tane büyülü eşyanın dışarı doğru emilmesine neden oldu.   Daha sonra bu üç eşya Meng Hao’nun ayaklarının altında doğru uçtu. Bu işlem sırasında büyülü eşyalardan birisi çatladı ve aniden patladı. Diğer ikisi ise sanki sezgilere sahipmiş gibi iki farklı yöne doğru fırlamışlardı.   Meng Hao küçük ışınlanma uyguladı ve ardından yeşil bir dumana ve siyah bir aya dönüştü. Havada tekrar ortaya çıktı ve elini uzatarak altın yaprağı kaptı. Yaprak bir uğultu sesi ve kör edici bir ışık yaydı ve belli ki Meng Hao’nun elini ikiye ayırmaya niyetliydi.   Meng Hao soğukça homurdandı, ardından elbise kolunu fiskeleyerek altın yaprağı topladı. İki parmağıyla onun yüzeyine sıkıca bastırarak çabalamasına ve kaçmasına engel oldu.   Meng Hao onu alırken gözlerinde mutlu bir bakış belirdi. Ama sonra aşağıdaki aynanın içindeki dünyaya baktı ve zihni titredi.   O anda, ele geçirdiği altın yaprağın, patlayan eşyanın ve diğer kaçan eşyanın hala aynanın içindeki dünyada olduklarını fark etti.   “Onlar sadece hayalet mi?” diye düşündü. “Yada dışarı fırlayan eşyalar gerçek değil mi?” Daha önce bakı aynanın nasıl titremeye başladığını düşününce kaşları çatıldı.   Biraz düşündükten sonra Meng Hao aniden titredi ve aşağıdaki ayna dünyasına baktı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44226 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr