Bölüm 608

avatar
5580 17

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 608


  Bölüm 608: Beni İncittin

Yüzünde utangaç ifade belirdiği sırada sağ avucu havaya kalktı. İnanılmaz bir hızla hareket ederek Kuzey Menzilinden iri yapılı adamın tepki vermesine zaman bırakmayarak onun yüzüne sertçe vurdu.   Bir gümbürtü koptu ve iri yapılı adam sanki kafasının bir kenarına koca bir dağ çarpmış gibi hissetti. Zihni uğulduyordu.   Normalde bu darbe adamı savurabilecekken Meng Hao son anda elini geri çekmişti. Adamın kafasını kavradı ve doğrudan onu yere vurdu.   İri yapılı adam ilk önce havada fırladı ve ardından yere çakılarak büyük bir gümbürtünün kopmasına neden oldu. Yüzünde hala utangaç ifade bulunan Meng Hao sağ ayağını havaya kaldırdı ve ardından adamı çiğnemeye başladı.   Darbe sesleri yankılanırken iri yapılı adam öfkeyle çabalamaya başladı. Gelişim merkezi güç ile patlarken direnmeye çalıştı. Fakat göz açıp kapayıncaya kadar Meng Hao’nun korkunç dünyevi vücudu onun acı dolu çığlıklara boğulmasına neden olmuştu. Şok edici bir biçimde feryatlar kopartırken geriye doğru büzüldü.   Meng Hao adamın kafasını tuttu ve onu yere çarparak adamın ağzından kanların gelmesine sebep oldu.   “Mantıklı olmaya hazır mısın!?” dedi öfkeyle. Adamın kafasını tekrar yere vurdu.   “Sizi tebrik ediyorum. Tebrik ediyorum! Ve karşılığında beni öldürmek mi istiyorsun!?” Meng Hao adamın kafasını bir kez daha yere çarptı. İri adamın feryatları üzgün ve acı doluydu, ve vücudu titriyordu. Yüzünü bir şaşkınlık ifadesi kaplamıştı ve duygusuzca dövülürken kalbi bir karmaşa içindeydi.   “Bu yanlış!” dedi Meng Hao. “Bu ahlaksızca!” Havaya sıçradı ve ardından tekrar iri yapılı adamı çiğneyerek onun üzerinde ayak izlerinin çıkmasına neden oldu.   İri yapılı adamın kafasını iki elinin arasına almış bir halde Meng Hao’nun altında çığlıklar atıyordu.   “Senin için neyin iyi olduğunu bile bilmiyorsun! Bu doğru davranış mı? Ben seni tebrik ettim ve sen bunun ardından iyiliğe düşmanlıkla karşılık verdin!?” Meng Hao’nun adamı vahşice çiğnediği sahne Liu Zichuan’ın gözlerinin heyecanla parlamasına neden olmuştu.Kalbi titriyordu ama bunun sebebi heyecandı. Ne de olsa bir şanssızlığı bir grup insanla yaşamak tek başına yaşamaktan daha iyiydi.   Aralarından en çok korkuya kapılanlar biraz önce ileri doğru hamle yapmış olan Ji Klanı ve Kuzey Menzili Gelişimcileriydi. Onlar saldırıya geçmiş olsalar da karşılarındaki bu sahne karşısında tüyleri diken diken olmuştu.   Tam geri çekilmek üzereyken Meng Hao yüzünde acı bir ifadeyle onlara döndü.   “Benden bu kadar mı nefret ediyorsunuz?” dedi. “Ben açıkça sizin iyiliğinizi istiyorum! Eğer nankör olan tek bu herif olsaydı sorun değildi. Ama görünüşe göre… siz ikiniz de benim iyiliğimi anlamamışsınız!” Meng Hao giderek daha da hüzünlenmiş gibi göründü. Ardından geriye çekilmekte olan o iki Gelişimci’nin tüyleri yeniden diken diken oldu. Fakat tam o anda Meng Hao sağ elini kaldırarak bir yakalama hareketi yaptı.   “Kendinizi net bir şekilde ifade etmek zorundasınız aksi taktirde hiçbir yere gitmiyorsunuz.” İkili bir anda Meng Hao’nun yakalama hareketiyle birlikte vücutlarının kontrol dışı kaldığını fark edince şaşkınlığa boğulmuşlardı. Meng Hao’ya doğru çekilerek en sonunda Meng Hao’dan sert birer tokat yediler. İkili yere çakıldıktan sonra Meng Hao onlara vurmaya devam etti.   “NEDEN!?!?” Meng Hao hüzünlü bir tonla kükrüyordu. Ji Klanı üyesini tuttu ve ona yerde yedi ya da sekiz kez vurdu. Ji Klanı Gelişimcisi öfkeliydi ama Gelişim merkezi ne kadar güçlü olsa yada kaç tane büyülü eşya kullanmayı denese de Meng Hao’nun birkaç tokadı her şeyi alt üst etmişti. Ji Klanı üyesinin şuan hayretle nefesi kesilmişti.   O bu haldeyken Meng Hao onun kafasını tuttu ve yüzünü bir kez daha yere çarptı.   Diğer Kuzey Menzili Gelişimcisi feryat koparttı. Ji Klanı üyesi ve diğer Kuzey Menzili Gelişimcisinin Meng Hao’nun elinde nasıl güçsüz oyuncaklarmış gibi olduğunu şaşkın gözlerle izliyordu. Adam o kadar korkmuştu ki hemen merhamet dilenmek için yalvarmaya başladı.   Fakat o da Meng Hao’nun cezasından kurtulamayacaktı. Meng Hao her yukarı sıçradığında üç adam acınası çığlıklar kopartıyor ve her yere kanlar saçılıyordu….   “Beni incittiniz ve hemen ardından bunu gülümseyerek kapatmaya çalışıyorsunuz!” diye bağırdı Meng Hao. “Bu affedilemez! Ben size karşı samimi olmaya çalışıyordum!!” Meng Hao’nun yumruk ve tekme dolu cezası izleyenleri tam anlamıyla sarsmıştı. Diğer Ji Klanı üyelerinin yanı sıra diğer iki Kuzey Menzili Gelişimcisi nefes nefese kalmıştı. Yüzlerindeki şaşkınlık çok barizdi.   Ayrıca erken bir hamle yapmadıkları için kendilerini şanslı hissediyorlardı. Bu özellikle neredeyse öne çıkmak üzere olan kişiler için geçerliydi. Kendilerini büyük bir felaketin eşiğinden dönmüş gibi hissediyorlardı.   Meng Hao’ya bakarken gözleri benzersiz bir derecede korkuyla doluydu. Bu korku İkinci Düzlemde sahip oldukları korkudan daha da ağırdı. Çünkü bunun nedeni… aniden Üçüncü Düzlemde de zorbalığa uğrayabileceklerini kaşfetmeleriydi!   Ji Xiaoxiao’nun gözleri kocaman açılmıştı ve şok içinde nefesi kesilmişti. Meng Hao’ya bakarken aniden delirmiş bir adama bakıyormuş gibi hissetti.   Bu hissiyata bir korku eşlik etmişti. Sanki İkinci Düzlemden hatırladığı Meng Hao’nun uzantısı kusursuzca Üçüncü Düzlemde de kendini göstermiş gibiydi.   Grubun içinde duran Liu Zichuan’ın yüz ifadesi heyecanla doluydu. İçten içe “Bitir işini! Öldür onu!” diye bağırdı.   Yüzü hüzün ve öfkeyle dolu olan Meng Hao üç adamı çiğnemeye devam etti. Ji Xiaoxiao’nun dışındaki diğer iki Ji Klanı üyesi tereddüt içindeydi. Onlardan biri olan yaşlı bir adam dişlerini gıcırdattı ve söylendi, “Kıdemli Kardeş Meng… onlar kesinlikle yanlış yaptılar, ama… ilk defa böyle bir şey yaptıklarını düşününce….”   “Evet,” dedi diğer Kuzey Menzili Gelişimcilerinden birisi. “Kıdemli Kardeş Meng, eğer onları dövmeye devam edersen ölecekler….”   Adamın söylediği doğruydu. Meng Hao’nun yanında uzanan üç asi kanlar içinde kalmıştı ve zar zor nefes alıyorlardı. Gelişimci olmalarına rağmen biraz önce adeta ölümüne dövülmüşlerdi.   “Siz de mi iyiliğe düşmanlıkla karşılık vermek istiyorsunuz?” diye sordu Meng Hao, gözlerini ilk konuşan Ji Klanı üyesine dikti.   Bu bakış yaşlı adamın titremeye başlamasına neden oldu. Hızla birkaç adım geriledi, ardından öfkeyle bağırdı, “Bu insanlar çok ileri gittiler! Bu hayatta en nefret ettiğim insanlar iyiliğe düşmanlıkla karşılık verenlerdir! Kıdemli Kardeş Meng, istediğini yapabilirsin, bana bakma.”   Yaşlı adamdan sonra konuşan Kuzey Menzili Gelişimcisi ise şuan daha da gerilmişti. Meng Hao’nun bakışlarının yavaşça kendisine döndüğünü görünce telaşla doldu. Adam hemen bağırdı,” Kıdemli Kardeş Meng! O serserilerden kurtul ve iyi insanları koru! Bundan oldukça memnun olacağım. Aslında ben de senin gibi yüce hassasiyetlere sahip biri olmayı istiyorum!”   Diğer tarafta Liu Zichuan’ın kalbi küçümsemeyle dolmuştu. Hala kendini bu insanlardan çok daha güçlü hissediyordu.   Meng Hao’nun yüzündeki utangaç ifade bir kez daha ortaya çıktı. Sağ ayağı havada tekrar aşağı inmeye  hazırdı. Ayağının altında kafasını elleriyle korumakta olan Ji Klanı üyesi aniden kendisi için iyi talih anının geldiğini hissetmişti.   “Yoldaş Taoist Meng, dinle, benim… benim kazancımın yüzde altmışını alabilirsin!”   Meng Hao bunu duyduğu anda ayağı hareket etmeyi kesti. Adamın sözlerine ikna olmuş gibi görünerek belini eğdi ve utangaç bir tavırla adamın omzuna hafifçe vurdu.   “Kardeşim, oh iyi Kardeşim,” dedi. “Bunu söylemekten nefret ediyorum ama bilirsin benim kendi ilkelerim var. Yüzde seksen nasıl? Hayır mı? Pekala boşver….”   “Huh?” Ji Klanı üyesinin yüzü kan ve şaşkın bir bakışla kaplıydı. Tam bir şey söylemek üzereyken Kuzey Menzili Gelişimcilerinden birisi bağırdı.   “Yüzde seksen! Kıdemli Kardeş Meng, kazancımın yüzde sekseni senindir!”   Bunu duyan Meng Hao aniden Ji Klanı üyesini tekrar yere itti ve ardından Kuzey Menzili Gelişimcisinin ayağa kalkmasına yardım etti. Şuan yüzünde daha utangaç bir ifade vardı ve biraz da mahcup görünüyordu.   “Böyle bir iyilik karşısında biraz suçlu hissediyorum, Kardeşim,” dedi Meng Hao. “Pekala, sen bana çok güvendiğin için ben de sana gerçekten güveneceğim. Lütfen Üçüncü Düzlemdeki kazancının iyi olduğundan emin ol….”   Kuzey Menzili Gelişimcisi ağlamak istedi ama gözlerinden yaş gelmiyordu. Meng Hao’ya baktı ve zinde bir şekilde başıyla onayladı.   Biraz önce yere gömülmüş olan Ji Klanı üyesi aniden bağırdı: “Yüzde seksen! ben de yüzde seksen vereceğim!”   Diğer adam da dişlerini sıkarak aynı şekilde bağırdı.   Meng Hao onların ayağa kalkmalarına yardım ederken sanki sözlerinden etkilenmiş gibi görünüyordu.   “Yoldaş Taoistler, gerçekten de nezaketiniz karşısında borçlandım,” dedi duygulu bir iç geçirerek. “Biraz suçlu hissediyorum. Fakat, eğer bunu istiyorsanız, o zaman, yani peki kabul ediyorum.” Meng Hao’nun bakışları sanki Göklerin altında her yerde gerçekten iyi insanlar var dermiş gibi görünüyordu.   Üç Gelişimci sarsılmış bir halde Meng Hao’ya bakıyorlardı. İçten içe ona küfürler savursalar da bu hislerini yüzlerine yansıtmak konusunda cesaretleri yoktu. Bu noktada Meng Hao’ya karşı büyük bir korku besliyorlardı.   Herkes tüm bu olanları izlemişlerdi ama bunu bizzat tecrübe eden sadece o üçüydü. Meng Hao’nun her darbesi en ufak bir büyülü teknik dalgalanması bile içermiyordu. Tüm kuvvet yalnızca onun dünyevi vücudundan kaynaklanmıştı.   Meng Hao sadece dünyevi vücudunun gücünü kullanarak onları karşı bile koyamayacakları bir pozisyona getirmişti. Daha tuhaf olan şey ise onun yumrukları ve tekmeleri gerçekte onların büyülü tekniklerini tamamen yok etme kabiliyetine sahipti.   Böylesine korkunç bir dünyevi vücut karşısında herhangi bir insan tamamen kendini umutsuz hissedecekti. Meng Hao’nun şuan yüzüne takındığı utangaç ifade onların en derin kabuslarının kaynağı olacaktı.   Üçlü mecburen ellerini kenetleyerek Meng Hao’yu selamladılar. Ardından çeşitli Gelişimcilerin desteğiyle ilk baştaki pozisyonlarına geri döndüler. Meng Hao Ji Xiaoxiao’ya derin bir ifadeyle baktı. Xiaoxiao’yu bir titreme aldı ve aniden gerildiğini hissetti. Hiç kimse anlamasa da Ji Xiaoxiao bu bakışın ona Ji Mingfeng’in cesediyle ilgili sözünü hatırlattığının farkındaydı.   Ortam sessizleşmişti. Herkes olduğu yerde sessizce duruyordu ve yanlarındaki kısıtlayıcı büyüye olan ilgilerini kaybetmişti. Herkes o sırada gergin gözlerle Meng Hao’ya bakıyordu.   Meng Hao ise bir süre kısıtlayıcı büyüye baktı. Ardından içerideki evi ve korunan cesede baktı. Bir anda cesedin tanıdık geldiğini fark etti.   Ona bakarken bir süre sessiz kaldı. Ardından onu tanıyınca yüzünde hüzünlü bir ifade belirdi. Bu yaşlı adam Meng Hao’nun hafızasında genç biriydi. İkinci Düzlemdeyken bu kişi Meng Hao’nun zengin dostlarından biri olan sırtında kanatlara sahip bir Şeytan Ölümsüzü Tarikatı üyesiydi.   Meng Hao onun adının Yi Xuanzi olduğunu hatırladı.   Bir an sessizce düşündükten sonra ellerini kenetledi ve cesede karşı içten bir baş selamı verdi. “Yoldaş Taoist Yi Xuanzi,” dedi, “belki sen beni tanımazsın ama benim hafızamda biz arkadaşız…. Eğer ruhun yeraltı dünyasında ise lütfen kısıtlayıcı büyüyü aç. Seni huzur içinde yatabilmen için gömmek istiyorum.”   O sırada Meng Hao’nun aklında herhangi bir büyülü eşya yoktu. Gerçeği söylüyordu. İkinci Düzlemdeki arkadaşını gömmek istiyordu, böylece arkadaşı huzur içinde yatabilecekti.   Uzun bir an sonra Meng Hao ayağa kalktı. Kısıtlayıcı büyüde bir değişim olup olmadığını kontrol etmedi. Hiçbir şey söylemeden dönerek ayrılmaya yeltendi.Fakat tam o anda arkasındaki kısıtlayıcı büyü aniden pırıldamaya ve parlamaya başladı. Bir renk cümbüşüyle beraber bir çatlak belirerek sessizce açıldı!   Bu çatlak Meng Hao için açılmıştı!   Meng Hao arkasına bakarken tüm benliğini bir titreme aldı.   Bunu izleyenlerin gözleri şaşkınlıkla açılmış ve zihinleri benzersiz bir şaşkınlık ve inançsızlıkla dolmuştu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44323 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr