Bölüm 595

avatar
8657 23

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 595


Bölüm 595: Baba Sevgisi Bir Dağ Gibidir!

Meng Hao’nun arkasında bıraktığı herkes düşünce ve duygular içinde boğuşuyordu. Onların Meng Hao’ya karşı olan öfkeleri Göklere kadar yükselmiş olabilirdi ama aynı zamanda fazla da seçenekleri yoktu. Merdiven Meng Hao sayesinde ortaya çıkmıştı ve ona sadece Meng Hao tırmanabilirdi.   Tabii hepsi de tırmanmayı denemişti ama ona dokunamadıklarını görmüşlerdi.   Bir kaç gün sonra bir kez daha buluştular. Herkes Meng Hao’nun karşısına geçerek Üçüncü Düzlemin sonrasında ona payını vereceklerine dair yemin ettiler.   Yeminler tamamen Tao’ya göre yapıldı ve şahitlik edildi. Gelecekte bu Güney Gök Gelişimcileri Üçüncü Düzlemden ne elde ederse etsin şikayet etmeleri için bir sebep olmayacaktı.Eğer sözlerinden dönerlerse yemin hala duracaktı. Kendi içlerinde yaşayacakları herhangi bir tereddüt onların Gelişim merkezini etkileyecekti.   Eğer bu sıradan sözlerle edilen bir yemin olsaydı sıra dışı bir durum olmayacaktı. Fakat yemin konusunda Meng Hao beklenmedik şekilde basit görünen ama tehlikeli ve vahşi bir Taoist büyüsü ortaya koymuştu.   Bu Temel Kurulum yada üst aşamada olan herhangi birinin geliştirebileceği Tao Onayı adı verilen bir şeydi.   Bir kaç gün önce Meng Hao Ke Yunhai’nin Ölümsüz mağarasının dışarısında bu Taoist büyüsünü istemişti. Özellikle bu antik çağda anlaşmaları korumak adına kullanılan bir Taoist büyüsüydü.   Bu Taoist büyüsüyle birlikte eğer anlaşma bozulursa öz paramparça olacak, yüce Tao’lar ele geçirilemez olacak ve Gelişim merkezi düşüş yaşayacaktı.   Kimsenin yapabileceği bir şey yoktu. Üçüncü Düzleme girebilmek için herkes güvence için Tao Onayını kullanarak dikkatlice yeminlerini ettiler ve ardından anlaşmayı tamamladılar. İlk başta bunu reddeden bir kaç kişi çıksa da Meng Hao’nun bir şey yapmasına gerek kalmamıştı. Diğerlerinin yaptığı baskıyla en sonund akabul etmek zorunda kalmışlardı.   Ne de olsa hiç kimse diğerleri hiçbir şey ödemeden kendisi ağır bir bedel ödemek istemiyordu.   Hiç kimsenin fark etmediği bir nokta vardı. Herkesin orada olduğu düşünülse de aslında Patrik Huyan ve Zhixiang orada değillerdi.   Meng Hao da bir yemin etti. Yapması gereken şey kudretli merdivenlerin tepesine tırmanmaktı. Fakat tam zamanını o seçecekti. Ayrıca İkinci Düzlemdeki kalan günlerde kendi güç ve nüfuzunu diğerlerine baskı yapmak için kullanmayacağına söz verdi. Artık diğer gelişimcilerin temkinli olmasına ve yaptıkları her şeyi gölgelerin içinde gerçekleştirmelerine gerek kalmayacaktı.   Onlar uzun bir süredir bu sözü bekliyorlardı. İçlerinden bir çoğu geçmişte buraya gelen kendi Klan yada Tarikat üyelerinin böylesine can sıkıcı şeylerle hiç uğramak zorunda kalıp kalmadıklarını da merak ediyordu.   Şuana kadar ne kendilerini açıkça göstermeye ne de Dördüncü Zirvenin yakınların gitmeye cesaret edememişlerdi. Doğrusu ne zaman havada uçan bir zengin görseler Meng Hao’ya görülme korkusu yüzünden başlarını eğiyorlardı.   Aylardır günleri böyle geçmişti ve ellerinden geldiğince buna katlanmışlardı. En sonunda biraz rahatlayacak ve antik zamanlara ait bu ortamın biraz keyfini çıkartabileceklerdi….   Anlaşma yapıldıktan sonra Meng Hao buradan ayrılma zamanının hızla yaklaştığını fark etti. Bu antik, hayali dünyadan ayrılacak ve gerçekliğe dönecekti.   Aslında buradaki hiçbir şey ayrılamayacağı şeyler değildi. Zengin hayatı, kimliği tüm bunlar sadece bir rüyaydı. Bu rüyadan uyandığında hepsi unutulmuş olacaktı.   Fakat Meng Hao’nun unutmak istemediği tek bir şey vardı; bu hayattaki babası Ke Yunhai.   Onun göstermiş olduğu baba sevgisi Meng Hao’nun buraya saplanıp asla uyanmak istememesine neden oluyordu. Bu rüyanın sona ermesini ve Ke Yunhai’yi unutmak istemiyordu. Bu antik hayali dünyada bir babaya sahip olmanın nasıl bir duygu olduğunu nihayet tecrübe etmişti.   Bu hissiyat Meng Hao’nun kalbinde uzun bir süredir bir hüznün saklı durmasına neden oluyordu.   Meng Hao Tao büyüsü aydınlanmasından vazgeçti. Hap yapımı dışında çoğu zamanını Ke Yunhai’nin Ölümsüz mağarasının dışında oturarak geçirdi. Ke Yunhai kapıyı hiç açmasa da Meng Hao kalmaya devam etti ve ara sıra bir kaç kelam ediyordu.   Hayat böyle huzurlu ve sessiz bir şekilde geçiyordu. Herhangi bir şaşırtıcı olay yoktu. Her şey sıradandı. Xu Qing hala kapalı meditasyondaydı ve gözlerini bir kez bile açmamıştı. Meng Hao artık bu hayat tarzına alışmıştı. Aslında bir çok kez eğer her şey sonsuza kadar böyle devam etse fena olmayacağını bile düşünmüştü.   Yarım ay sonra çift görüntülerin ortaya çıkma sıklığı günde bire düşmüştü. Meng hao ayrılma vaktinin geldiğini biliyordu. Ayrılmama isteği ve karmaşık, utandırıcı duygular onun zihnini melankolik bir duruma itiyordu.   Kafasını kaldırarak gökyüzüne baktı. Etrafındaki her şeyi gözleriyle süzdü. Birinci Göğün Yedi Zirvesine baktı. Dördüncü Zirveye baktı. Ke Yunhai’nin Ölümsüz mağarasına baktı. Ardından gözlerini kapattı ve burada şimdiye kadar olup bitenleri düşündü.   En başta hatalı olduğunu kabul etmişti. Daha sonra kırbaçlanmıştı. Bunun ardından Şeytan Ölümsüzü Pagodasındaydı. Bu hayattaki babası olan kr Yunhai ona aşırı düşkün bir babaydı. Buradaki bütün anılar Meng Hao için unutulmaz anılardı.   Aniden içinde Ke Jiusi’ye teşekkür etmek için güçlü bir istek yükseldi. Ona kendisini buraya gönderdiği için teşekkür etmek istiyordu. Onun amacına ulaşmasına yardım etmek istiyordu ve aynısı kendisi için de geçerliydi.   “Baba sevgisi bir dağ gibidir….” Belki de bu yeni düşünce tarzı Meng Hao’nun simya Tao’sunu etkilemişti.   O gece İkinci Düzlemde hap yapacağı son gece olacaktı.   Bu hap partisi için kullandığı malzemeleri Meng Hao bile hatırlamıyordu. Ke Yunhai’ye karşı olan saygısı, son günlerde yaşadığı hoş tecrübeler ve bir baba ve oğul arasındaki duygular Meng Hao’yu tamamen kuşatmış durumdaydı. Tüm bunları düşünürken bileşenleri hap ocağının içine yerleştirdi.   Bu tıbbi bitkilerin tat ve aroması Meng Hao’nun kalbindeki çeşitli gölgeleri temsil ediyordu. Meng Hao işleme başlarken onların hepsi birbirine karıştı ve Meng Hao’nun o sırada aklında başarı yada başarısızlık düşüncesi yoktu. Sadece anılar vardı, burada geçirdiği anılar. Ke Yunhai ve onun baba sevgisine dair anılar. Kendi çocukluğuna ve kendi babasının belirsiz görüntüsüne dair anılar.   Karanlık gökyüzünde ay yoktu.   Meng Hao bunu düşünmeden hap yapımına devam etti. Kısa süre sonra hap ocağı inanılmaz bir ses ile tıngırdamaya başladı. Bu sanki bir Ölümsüzler şarkısı, bir cenaze ağıtı gibi bazen neşeli bazen de melankolik bir sesti.   Şarkı yavaşça havada süzülürken içinde ayrılmaya dair gönülsüzlüğü içeriyordu. Ses tüm Dördüncü Zirvede yankılanarak herkesin aniden kafalarını kaldırmalarına ve şarkının geldiği dağın en tepe noktasına doğru baktılar.   Bu tıpkı orada bulunan herkesin kalplerine dokunan bir rüzgar gibiydi. Herkesin kalplerinde anılarını canlandıran dalgalar yarattı ve onların geçmişi düşünmelerine neden oldu.   Kendi anılarının derinliklerinde herkes farklıydı.   Bazıları daha yeni büyümüş bir çocuk gibiydi. Böyleleri kendi babalarının kambur figürlerine baktılar ve onların ne kadar yaşlandıklarını fark ettiler ve ardından… kalplerinin derinliklerinde acı hissettiler.   Diğerleri ise gençlik zamanlarını hatırladılar. Babaları sert olduğu zamanlarda kalpleri isyankar düşüncelerle doluydu ve içten içe söyleniyorlardı: “Kafa ütülemeyi keser misin!?”   Fakat yıllar geçtikten sonra, babalar bembeyaz saçlarıyla ölüm döşeğinde yatarken onların zayıflamış elini tutuyorlardı. Yüzlerinden göz yaşları akıyor ve kendi kendilerine sızlanıyorlardı, “Baba… lütfen benimle biraz daha konuş!”   Gelişim pratiğine bilinçsizce ara veren bir çok kişi vardı. Geçmişi anımsadıkları sırada, dağın zirvesine bakıyorlar ve sessizce ağlıyorlardı.   Xu Qing de gözlerini açtı. Etrafına boş boş bakarken içinde bir acı yükseldi. Kendi evini ve uzun zaman önce ölen babasının belli belirsiz görüntüsünü düşündü.   “Eve gitmek istiyorum….” diye mırıldandı.   Hap ocağının içinden yankılanan şarkı tüm Dördüncü Zirveyi doldurmuştu. Meng Hao bunu bilmiyordu çünkü tamamen düşüncelerin içinde kaybolmuş durumdaydı. Ahşap oymak yada müzik yapmak gibi hap yapımı. Bir kişi bütün tarif edilemez düşünce ve hislerini alıp onlarla bir şey yaratabilirdi.   Tıbbi hap yapımından kaynaklanan ses sıradan ve alelade bir şekilde başlamıştı. Ama şimdi içinde duygu barındırıyordu. Bu ses sanki bir ruhu ve kendine ait bir hayatı varmış gibiydi ve içinde Meng Hao’nun düşünce ve hislerini barındırıyordu. Bu müzik doğanın üretebileceği bütün seslerin ötesinde bir şeydi.   Ne de olsa hayatta en etkileyici şey sevgiydi…. Ve romantik sevgi güzel olsa da aile sevgisinin fedakarlığına kıyasla sönük kalırdı.   Yavaş yavaş hap yapımından doğan şarkı Üçüncü ve Beşinci Zirvedeki öğrencilerin de kulaklarına ulaşmaya başlamıştı. Bu şarkı için açıklamaya gerek yoktu; onu duydukları anda gelişi bırakıyorlar ve oldukları yerde sessizce kalakalıyorlardı. Herkesin zihni babalarının düşüncesiyle doluyordu.   Şarkının eşliğinde sessizliğe bürünen öğrencilerin sayısı giderek artıyor, hepsinin de zihinleri geçmişe dair bir çok anıyla doluyordu.   Ağzında piposu, yüzünde kırışıklıklarla baba orada duruyor. Kafasını çevirdiğinde beni sakinleştiren bir tavırla gülümsüyor. Ardından kafamı okşuyor.   Güneş yukarıda parlıyor ve ben babamın omuzlarından oturuyorum, yüksek sesle mutlu kahkahalar atıyorum. Eskiden benim kahkahalarımın babamın mutluluğu olduğunu bilmiyordum.   Onun güçlü, sağlam ellerinin yavaş yavaş incelip kurumasını görmek istemiyorum….   Wang Lihai bu şarkıyı duyduğunda hemen meditasyonu bıraktı. Gecenin karanlığında uzaklara doğru baktı ve ardından kendi sert babasını düşündü.   Han Bei sessizce oturuyordu ve kalbi aniden sanki paramparça oluyormuş gibi hissetti. Babasını düşünerek başını eğdi ve yıllar önce Siyah Elek Tarikatında nasıl beraber gezerken topalladığını anımsadı.   Kısa süre sonra İkinci ve Altıncı Zirvelerdeki insanlar da şarkıyı işitmeye başladılar. Bu şarkı baba sevgisiyle doluydu, vahşi ve yok edilemezdi. Yer ve Gökteki en habis insan bile bu şarkıyı dinleyince anılarla dolardı.   Bana elini kaldırdığın ve sana öfkeyle bakış attığım zamanı hatırlıyorum. Karşı koydum, ardından kapıyı çarparak oradan ayrıldım. Senin titreyen vücudunu ve gözlerindeki hayal kırıklığıyla dolu bakışı asla görmedim.   Yağmurlu bir akşamda hasta yatağımda yatıyordum. Bulanık gözlerimi açtığımda seni gördüm, bembeyaz saçlarınla tanrı heykellerinin önünde secde ediyor, bana sağlığımı geri vermeleri için yalvarıyordun. Koşturdun, her şeyini sattın ve düzgünce iyileşmem için her şeyi yaptın.   Bunu gördüğümde ellerim titremeye başladı ve kalbim parçalandı. Ağzımı açarak… baba hatalıydım, demek istedim.   Hap yapımından doğan şarkı yavaş yavaş Birinci ve Yedinci Zirveye de ulaşmıştı. Ölümsüz Şeytan Tarikatının Birinci Göğündeki her yer artık bu şarkıyı duyabiliyordu. Herkes dinliyordu, Dış Tarikat öğrencileri, İç Tarikat öğrencileri, Oturum öğrencileri, Kıdemliler… herkes. Hatta bu dünyadaki en güçlü insanlar olan Ölümsüzler bile şarkıdan etkilenmiş ve anılarla dolmuşlardı.   Bir rezonans yaratıldı ve anılar havalandı. O anda tüm Ölümsüz Şeytan Tarikatında şarkının dışında hiçbir ses yoktu…. Herkes onu dinliyor ve geçmişi düşünüyordu.   Bütün Paragonların hepsi şarkıyı duyuyordu. Bakışlarını Dördüncü Zirveye doğru çevirdiler, ifadeleri kederliydi. Meng Hao’nun hap yapımını ve görebiliyorlar ve içindeki Meng Hao’nun sesini duyabiliyorlardı.   Ke Jiusi’den en çok nefret eden Paragon bile iç geçirmekten başka bir şey yapamamıştı.   “O… nihayet büyüdü. Kardeş Yunhai… iyi yolculuklar.”   Tam o anda Şeytan Ölümsüzü Tarikatından başka bir ses daha yükseldi. Bu bir çan sesiydi… bir ölüm çanı….

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr