Bölüm 587

avatar
5673 18

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 587


Bölüm 587: Neden Bunu Yapıyorsun?

Ke Yunhai liderliği eline almıştı. Şuan sanki hayatının baharındaki günlerine geri dönmüş gibiydi. Gelişim merkezi Meng Hao’nun onun hangi alemde olduğunu kavrayamasa da zirvedeydi.   “Jiusi, yüce Dokuz Dağlar ve Denizlerde gelişim yolu Ruh, Ölümsüz, Antik ve Tao’yu içinde barındırır!” Elini sallamasıyla birlikte dünya yıkıldı. Meng hao için zorlu geçen 89.seviye bir anda yerle bir olmuştu.   90.seviyeye yaklaşırken Meng Hao’nun karşısında başka bir savaş alanı daha görüldü. Öyle genişti ki yukarıdaki gökyüzünde dokuz tane güneş vardı. Kara antik ve eskiydi. Meng hao savaş alanında sayısız dev ve hatta yüce Şeytanlar görebiliyordu!   Görünüşe göre bu savaş alanı Şeytan Ölümsüzü Tarikatından bile daha antikti.   “Burası Arkeen dünyanın yansımasıdır. ne gerçek ne de sahtedir. Burası düşüncelerde yaşıyor…. Efsaneye göre Arkeen dünya Dokuz Dağlar ve Denizlerin kökenidir.” Ke Yunhai elini sallayarak yola devam etti. Gelmekte olan sayısız figür anında küle dönüyordu.   Ke Yunhai’nin arkasında duran Meng Hao’nun yüzünde heyecanlı bir ifade vardı.   “Söylenilene göre Dokuz Dağlar ve Denizlerin Lordları aslında Arkeen dünyadan gelmiştir. Onlar Dokuz Dağlar ve Denizlerin ruhları değillerdir. Buna bizim Dokuzuncu Dağ ve Denizimizin Lord Li’si de dahildir!”   “Tabii ki efsaneler sadece efsanedir. Doğru da olabilir yanlış da. Her iki durumda da hikayeyi öğrenmelisin.” Ke Yunhai ayağını sertçe yere vurdu ve hava gürleme sesiyle doldu. Hareler dört bir yana yayıldı. Dört yandan on binlerce metrelik alan sallanmaya başladı ve ardından doğruca paramparça oldu.   “Senin baban Antik Alemin zirvesinde, Tao Aleminin yarım adım gerisinde. Normalde benim sınırsız ömrüm olması ve Dokuz Dağ ve Deniz kadar uzun bir hayatın keyfini sürmem gerekiyordu.” Ke Yunhai ilerledi ve ayağının altındaki zemin daralmaya başladı. meng Hao’yu kolundan çekerek adeta sonsuza uzanıyormuş gibi görünen bir adım attı.   Patrik Reliance onları uzaktan izledi ve kalbi aniden titredi. Meng Hao’nun kendisini unuttuğunu umarak kendini yere yapıştırdı.   Ke Yunhai ile birlikte ilerleyen Meng Hao onu tamamen unutmuş durumdaydı. Bir anda ikisi sonsuz savaş alanının bambaşka bir yerine gelmişlerdi.   “Fakat Lord Li Gökleri hayatını kitlelere geri döndürdü,” dedi yumuşak bir tonla. “Gelişimcilerin sonsuz hayat geliştirmelerinin Gök ve Yere karşı adaletsizlik olduğuna inanıyordu. Sonraki hayatın yolunu kapattı ve artık Tao Alemini yürünmez kıldı. En sonunda hepimiz hayatlarımızdan feragat etmek zorunda kaldık .Bu yüzden… ömür sınırı başladı.”   Ke Yunhai’nin dururken saçlarının omuzlarından dökülmesi onu bir Paragona daha da fazla benzetiyordu.   Ya da onun zaten gerçek bir Paragon olduğu söylenebilirdi. Elini yere doğru itti. Aniden yer gümbürdemeye ve katmanlarının parçalandıktan sonra birbiri içinde yıkılmaya başlamasına neden oldu.   “Bu seviye… geçildi.” dedi. Elini kaldırdı ve tüm dünya paramparça hale geldi. Savaş alanındaki bütün canlılar yok edildi ve aşağıda büyük bir çukur oluştu. Orada, çukurun en derin noktasında bir tabut görülüyordu.   Meng Hao tabutu gördüğü anda tüm benliği gürlemeyle doldu. Tabutun yüzeyine dokuz tane kelebek kazınmıştı.   “Efsaneye göre,” Ke Yunhai devam etti, “Arkeen dünyada bir tabut vardır. O tabut sayısız yıldır varlığını sürdürse de onun nerede olduğunu yada nereden geldiğini bilen yoktur.” Etraflarındaki tüm dünya ortadan kayboldu. Aynı zamanda bir mühür ortaya çıkarak Ke Yunhai’nin önünde uçtu.   Ke Yunhai ona bir bakış attıktan sonra gülümsedi. Döndü ve elini sallayarak mührün Meng Hao’ya doğru fırlamasını sağladı.   “Bu mührü özümse. Baban senin için nöbet tutacak.”   Mühür Meng Hao’nun alnına dokunduğu anda kayboldu. Meng Hao’nun vücudu titredi ve şaşırtıcı şekilde zihninde beş tane devasa karakter belirdi.   Dokuz Göğün Hazine Vücut Mührü!   Bu tam olarak Meng Hao’nun elde etmeyi arzuladığı vücut güçlendirmeye odaklı olan ilk 10 Taoist büyüsünden biriydi!   Meng Hao’nun zihninde mühür bir daire yönünde dönerek bir kovma gücüyle kabardı. Sanki bu Taoist büyüsü Meng Hao’nun kaderi değildi, sanki o aydınlanma kazanılarak bir yüce Tao tohumuna dönüştürülemez gibiydi.   Taoist büyüsünün aniden sönmeye başladığını gören Meng Hao’nun zihni sarsıldı. Fakat tam o anda omuzuna sıcak bir el kenetlendi.   “Endişelenme, baban büyüyü zapt etmene yardım edecek!” Meng Hao’nun zihnine bu nazik ses girdiği anda zihni sakinleşti. Aynı zamanda Ke Yunhai’den tarif edilemez bir baskı patladı. Baskı Meng Hao’ya çökerken Meng Hao buna direnmedi. Fakat zihnindeki mühür titremeye başladı ve öfkeyle çabaladı.   Bu çabanın karşısında Ke Yunhai soğuk bir homurtu koparttı. Bütün o çaba yok edildi ve tamamen parçalandı. Mühür kendi iradesini kaybetmişti. Meng Hao’nun zihninde kalarak yavaşça kaynaştı ve bir yüce Tao tohumuna dönüşmeye başladı.   “Onun iradesini sildim,” dedi Ke Yunhai gülümseyerek. “Tao iradesi gitse de o yinede senin ruhuna riayet etmeyecek. Onun doğrudan geliştiremeyeceksin. Sana itaat etmemek konusunda direndiği için onu yok etmekten başka çarem yoktu.”   “Pekala gidelim. Sırada sonraki seviye var!” Bununla birlikte döndü ve ileriye doğru hareket etti. Meng Hao da derin bir nefes alarak onu takip etti.   İkisi 91.seviyesi geçtiler ve ardından 92, 93 geldi….   Meng Hao’nun bu süreçte hiçbir şey yapmasına gerek kalmamıştı. Her şeyi Ke Yunhai halletmişti. Elini sallayarak dünyaları yok ederken oldukça sakin ve acelesizdi. Bu sahne Meng Hao’yu tam anlamıyla sarsmıştı.   Ke Yunhai eğer buradan bunları yapabiliyorsa dış dünyada yapabileceklerini söylemeye bile gerek yoktu.   Daha öncesinde….   Şeytan Ölümsüzü Tarikatının öğrencileri Ke Yunhai’nin elini pagodanın yüzeyine bastırmasını ve ardından gözlerini kapatarak meditasyona girmesini izlemişlerdi. O gözlerini kapattığı anda şaşırtıcı şekilde 89.seviyede ikinci bir ışık noktası daha belirmişti.   Meng Hao ile birlikte şimdi bir ışık noktası daha parlıyordu. Fakat bu ışık son derece şaşkınlık vericiydi. Ona bir ışık noktası yerine bir güneş demek daha doğru olabilirdi.   “O… o Paragon Yunhai mi? Bu… bu gerçekten o! O… o da…”   “O kesinlikle Paragon Yunhai….”   Herkes adeta serseme dönmüştü. Hilenin bu noktaya ulaşacağı hiç kimsenin aklına gelmezdi.   Güneş 89.seviyede ortaya çıktığı anda seviye yerle bir olmuştu. Meng Hao ve güneş daha sonra 90.seviyeye ilerlemişti. Bir kaç nefeslik sürede canlı bir parıltının ortaya çıkmasıyla birlikte 90.seviye de geçilmişti!   Aynı sırada Şeytan Ölümsüzü Pagodasının etrafında sayısız güzel çiçek aşağı doğru dökülmüştü. Bu çiçekler bir araya gelerek devasa bir nilüfer şekillendirmişlerdi.   Bir çok kişi anında onun ne olduğunu anlamıştı. Bu ilk 10 Taoist büyüsünden biriydi. O gizli bir teknik olarak sayılmazdı; bu bilinen tek vücut güçlendirme Taoist büyüsü olan Dokuz Göğün Hazine Vücut Mührüydü.   İzleyicilerin kalpleri inanılmaz bir kıskançlıkla dolarken güzel çiçek dengesizlik belirtileri göstermeye başlamıştı.Hemen bütün izleyicilerin kalpleri titremişti.   “Uyumsuz! O uyumsuz! Hahaha! Ke Jiusi’nin bu Taoist büyüsüyle ilgili aydınlanma elde etmesine imkan yok!”   “Göklerin iradesi! Bu kesinlikle Göklerin iradesi!!”   Daha onları bu düşüncenin içindeyken aniden Ke Yunhai’nin baskısı yayılmıştı. Herkesin şaşkın bakışları altında bir Paragon tarafından yayılan bu baskı dengesiz çiçeğin iradesinin silinmesine ve onun itaat etmeye zorlanmasına neden olmuştu.   Bu sahne bütün öğrencilerin gözlerinin bir anda şaşkınlıkla açılmasına neden olmuştu. Biraz önce konuşanların yüz ifadeleri aniden inanılmaz bir hayal kırıklığına bürünmüştü.   Tüm gözler garip bakışlarla dolarken herkesin zihninde aynı düşünce dolanıyordu.   “Lanet olsun! Neden benim böyle inanılmaz bir babam yok!?!?”   Daha sonra bazı izleyicilerin zihinlerinde ikinci bir soru belirmişti.   “Neden benim babam bir Paragon değil…?”   Bu noktada artık adaletsizlikten yakınacak enerjileri bile kalmamıştı. Ke Yunhai’nin hareketleri bu tip argümanların artık toz olmasına neden olmuştu. Ne kadar ağlarsa ağlasınlar, bu baba oğul ikilisi beraber savaşacaklardı….   Fang Klanı, Ji Klanı, Doğu Toprakları, Kuzey Menzili, Güney Diyarı yada Siyah Topraklar. Bütün bu yerlerden gelen Gelişimciler o sırada havada süzülen pagodaya afallamış ifadelerle bakıyorlardı.   Paragon Ke Yunhai’nin Ke Jiusi’ye seviyeler boyunca eşlik edişini izliyorlardı.   Fang Yu gözlerini kırpıştırdı, kalbinde bir nebze değişken bir hissiyat vardı.   “Babamın bunu öğrenmesine izin vermemeliyim….” diye düşündü.   Zhixiang’ın ise gözleri kocaman açılmıştı ve nefesi hızlanmıştı. O anda o bile Meng Hao’ya karşı şiddetli bir kıskançlıkla dolmuştu.   Herkes dışarıdan pagodanın içindeki parlak, güneşe benzeyen ışık noktasını karmaşık duygularla izliyordu. Işık seviyeleri hızla aşıyordu. 94. 95. 96….   En sonunda da 99.seviyeye ulaştı!   Bütün izleyici öğrencilerin nefesleri hızlanmaya başlamıştı. Sanki pagodanın en yüksek seviyesi dışında her şeyi unutmuş gibilerdi.   99.seviye Meng Hao’nun hayal edebileceği her şeyin çok ötesindeydi. Burada ne bir tehlike ne de bir savaş alanı vardı. Sadece bir vadi yer alıyordu. Vadinin içinde bir göl ve onun yanında da bir ev bulunuyordu. Evin dışında yaşlı bir adam bacaklarını çaprazlayarak oturuş durumdaydı.   Yaşlı adam balık tutuyordu ve Ke Yunhai ile Meng Hao yaklaşırken onlara aldırış etmedi.   Meng Hao babasının arkasında sessizce durdu. Ke Yunhai yaşlı adama gelince duraksadı ve aynı şekilde hiçbir şey konuşmadı.   Uzun bir an geçtikten sonra yaşlı adam nihayet ağzını açtı.   “Bu kurallara uygun değil.”   “Benim çok fazla zamanım kalmadı,” diye cevapladı Ke Yunhai sakince. Bunu duyunca Meng Hao’nun kalbi titremişti.   “Bu yine de kurallara uygun değil.” dedi yaşlı adam ve ardından iç geçirdi.   “Ben Şeytan Ölümsüzü Tarikatı için bir çok fedakarlık yaptım. Lord Li’nin emirlerini hiç tereddütsüz yerine getirdim. Bu yeterli değil mi?” Kafasını çevirerek uzaklara doğru baktı.   Yaşlı adam önce hiçbir şey söylemedi. Uzun bir aradan sonra iç geçirdi ve ardından sağ eliyle bir yakalama hareketi yaptı. Aniden avucunun içinde bir mühür ortaya çıktı. O sanki sayısız büyülü sembolden şekillenmiş ve içinde parçalanmış bir güzellik hissiyatı içeriyor gibiydi.   “Dünyevi Kutsama,” dedi yaşlı adam. “O gizli bir sanat, gerçek bir Taoist büyüsü değil.” Bir an Meng Hao’ya baktı ve Meng Hao’nun zihni sarsıldı. Bu tek bir bakış onun tamamen sarsılmasına yetmişti.   “İlginç,” dedi yaşlı adam, yüzü ciddi bir bakışla dolmuştu. Elini sallayarak mührün Meng Hao’ya doğru fırlamasına ve alnından içeri girmesine neden oldu.   “Gece, bu sanatın bir kopyasını yaratırken çok büyük zorluklar yaşayacaktır. Fakat ben onu onayladığım için sen buradan ayrıldıktan sonra benim varlığım devam ettiği sürece onu tam anlamıyla etkinleştirebilirsin. Eğer ben çoktan yok olmuş olursam….” Yaşlı adam başını sağa sola salladı ve hiçbir şey söylemedi.   Ke Yunhai ise bu sözler üzerine hiçbir şey söylemedi. Meng Hao ile birlikte ayrılmak için arkasını döndü.   Onlar giderken yaşlı adam aniden bir kez daha kafasını kaldırarak Meng Hao’ya baktı. Gözleri sanki hem kavrama hem de hüzünle dolu gibiydi.   “Yunhai,” diye düşündü, “gerçeği bilmene rağmen hala neden bunu yapıyorsun…?

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44244 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr