Bölüm 585

avatar
5967 19

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 585


Bölüm 585:xxxxx


Üç baş aşağı duran Şeytan Dağı. Bir tanesi sonsuz soğuklukla dolu olan buz ve dondan şekillenmişti. İkincisi tıpkı bir ceset yığınına benzeyen kıpkırmızı bir dağdı. Bu ikisinin arasında ise en üstün gururla pırıldayan tıpkı ateş gibi erimiş kayalardan oluşan bir dağ vardı.   Şuan titremekte olan dağ erimiş taş Şeytan Dağıydı.   Onun hafif titremesi orada bulunan herkesin zihinlerinin ve kalplerinin inanılmaz bir gürültüyle dolmasına neden olmuştu. Ke Yunhai de dahil yedi Paragonun bu meseleyi ciddiye almaması imkansızdı. Hepsi de ayağa kalkarak bakışlarını Şeytan Dağına çevirmişlerdi.   Diğer öğrenciler tam olarak neler olduğunu anlamasalar da dağın titremesine bakarak pagodanın içinde Göklere karşı koyan bir iyi talihin bulunduğunu biliyorlardı.   Güney Gök Gelişimcilerinin yüzleri bariz şekilde değişmişti. Çoğu Ke Jiusi’nin yerinde olmak konusunda kıskançlıkla doluydu.   Fang Yu derin bir nefes aldı. Daha önceden Meng Hao’nun kimliğine dair kafasında soru işaretleri olsa da şuan gökyüzündeki devasa büyülü işareti görünce aniden onun gerçekten de Ke Jiusi olduğunu fark etmişti.   “Şu küçük velet….” adeta gözlerinin içi gülüyordu.   Dağ zirvesinden uzak bir noktada erimiş kaya Şeytan Dağına bakan Zhixiang’ın nefesi hızlanmıştı. Gözleri şaşkınlıkla açılmıştı.   “Çürüten Alev Şeytan Büyüsü Gerçek Benlik Tao’su… demek o sanat. Meng Hao nasıl bir Göklere karşı koyan bir iyi talihle karşılaştı? O gerçekten de Erimiş Kaya Şeytan Dağıyla derin bağlantıları olan bir Taoist büyüyü elde etmeyi başardı!”   Herkesin farklı düşünce ve tepkileri vardı. Ama herkesin paylaştığı tek duygu Meng Hao’ya karşı duyulan kıskançlıktı.   Erimiş Kaya Şeytan Dağı titrediği anda onun içinden sanki bir mührün içindeymiş gibi görünen boğuk bir ses duyuldu. Sesin ahengi garipti ve dört bir yanda yankılandı.   “Çürüten Alev Şeytan Büyüsü bir kez daha Göklerin altında ortaya çıktı. Biz kararsız Karmayı mühürledik ve gerçek Benlik Tao’sunu geliştirdik. En sonunda her şey… eee?” Ses aniden cümlenin ortasında duraksadı.   Uzun bir an sonra Erimiş Kaya Şeytan Dağından hafif bir iç geçirme sesi geldi. “Gece….”   Ses tüm dünyada yankılanarak herkesin şok hissetmesine neden oldu. Şeytan Ölümsüzü Pagodasının içinde Meng Hao gözlerini aniden açtı ve bu gözler garip bir ışıkla doluydu. Zihninde Taoist büyüsünün tohumu katılaşmıştı ve asla kaybolmayacaktı.   Taoist büyüsü tohumu Meng Hao’nun yedi Gelişen Ruhuna bağlanan yedi ipliğe ayrılmıştı. Meng Hao’nun Gelişim merkezi değişmese de sanki kendisinde bir şeylerin farklılaştığını hissetmişti.   Kendi kendine mırıldanarak ayağa kalktı ve hala temkinli bir halde kabuğunun içinden Meng Hao’yu izleyen Patrik Reliance’a baktı. Ardından güldü.   “Yaşlı kaplumbağa Reliance, gelecekte tekrar karşılaşacağız. O zaman görüşürüz.” Bir kahkahayla birlikte, düşmekte olan ışık ışınına doğru yukarı fırladı.   Meng Hao tam ışık ışınına dokunacakken Patrik kafasını kabuğun içinden çıkarttı ve kibirle bağırdı, “Yaşlı kaplumbağa sensin! Kaplumbağa senin babandır! Gel lan buraya! GETİR ONU! Sana bir takım iyi talih bahşedeceğim! geldiğin zaman… ahh!?!?”   Patrik tam çok bilmiş bir sesle bağırıp itibarını biraz kurtarmanın peşindeyken parlak ışıkla kaynaşmak üzere olan Meng Hao duraksadı ve dönerek ona bir bakış attı.   Bu bakış Patriğin tüm benliğiyle titremesine neden olmuştu. boynunu ve kafasını kabuğun içine doğru geri çekerken bir vızıltı sesi duyuldu.   “Seni lanet olası sapkın hileci!” diye kabuğun içinde homurdandı. “Git buradan…! Günün birinde büyüdüğüm zaman senden intikamımı alacağım!   Meng Hao düşünceli gözlerle binlerce metre büyüklükteki kaplumbağa Patriğe baktı ve gözleri aydınlandı.   “Şeytan Mühürleyicilerin önceki nesilleri bu güvenilmez yaşlı kaplumbağayı benim Tao Koruyucum olarak esir ettiler. Belli ki bana bir binek hazırlamanın peşindeydiler. Fakat, yıllar sonra hala gerçek bir binek elde edemedim….”   “Acaba binek olarak yaşlı bir kaplumbağaya sahip olmak nasıl olurdu?” Düşünceleri bu noktaya geldikten sonra aniden hevesle dolmaya başladı. Ne de olsa Güney Gök topraklarına geri döndüğünde artık bu yaşlı kaplumbağayı cezalandırması imkansız olacaktı.   Meng Hao bununla birlikte ışığın içinden çıktı ve doğrudan Patriğin kabuğuna doğru fırladı. Bu olduğu anda Patrik Reliance titremişti. İçten içe şiddetli bir pişmanlık ve korku hissetmişti. Meng Hao’nun ne yapmayı planladığına dair en ufak bir fikri yoktu.   “Pekala konuş bakalım,” Meng Hao gülümseyerek konuştu. “Kabul ediyor musun etmiyor musun? Sen benim kaplumbağamsın!”   Patrik Reliance dişlerini sıkarak kabuğunun içinde kalmaya devam etti. Uzun bir an düşündükten sonra aniden bu Meng Hao’nun muazzam ve korkunç bir aura yaymaya başladığını fark etmişti. Belli ki bir miktar daha tılsım çıkartmıştı.   Çıldırmanın eşiğine gelen Patrik daha da kendini kötü hissederek bağırdı, “Kabul ediyorum! Kabul ediyorum tamam mı? Seni büyük zorba! Ben… ben sadece ufak bir kaplumbağayım hepsi bu! Sen, sen… sen senin olan şeyi alacaksın!   “Kabul ettiğine göre buna mutlu oldum,” Meng Hao kendine rahat bir pozisyon bularak oraya oturdu. Hala elinde bütün tılsımlarını tutuyordu. “Şimdi gidelim. Beni 70.seviyeden çıkart!”   Patrik Reliance o anda adeta afallamıştı. Hayal gücü ne kadar geniş olursa olsun Meng Hao’nun ne talep edeceğini tahmin edemeyecekti. Olduğu yerde afallamış halde kalırken Meng Hao tılsımları fırlattı.   Onlar Patriğin üzerine indiklerinde büyük bir patlama sesi yankılandı. Kutsal beceriler ve büyülü teknikler dört bir yanı salladı. Gökyüzü yırtılmıştı ve Patrik Reliance bir anda acı feryatlar kopartarak bütün hızıyla hareket etmeye başladı.   “Evet, bu doğru hareketti,” Meng Hao güldü. “Hadi hadi. Havaya uç!” Meng Hao tılsımları elinde adeta bir kırbaç gibi tutuyordu. Onun altındaki kaplumbağa tamamen onun kontrolünde olan küçük bir midilli gibiydi. Patrik Reliance ağlamanın eşiğine gelmiş halde Meng Hao’yu yukarıdaki canlı ışığa doğru taşıdı.   Şiddetli bir pişmanlık hissediyordu. Adeta kendi kuyusunu kazmıştı. Rakibi tam gitmek üzereyken son bir kaç söz söylemek istemişti. Sonuç olarak… lanetlenmiş, canavar yaratık ona geri dönmüştü.   Eziyet hissiyatıyla dolan Patrik kükremeler eşliğinde ışıkla bütünleşti. Göz açıp kapayıncaya kadar ikisi de ortadan kaybolmuşlardı.   Tekrar ortaya çıktıklarında 71.seviyenin içindelerdi.   Dış dünyada Ke Yunhai ve Zhixiang da dahil herkes 71.seviyeye afallamış bir şekilde bakıyorlardı.   Meng Hao’yu temsil eden ışık noktasının yanı sıra ayrıca dış hatları kaplumbağaya benzeyen devasa bir parıltı da görüyorlardı.   Kısa süre sonra Meng Hao’nun bir kaplumbağanın sırtında olduğu anlaşılmıştı.   Şeytan Ölümsüzü Tarikatının öğrencileri artık çıldırmanın eşiğine gelmişlerdi.   “Orada bir kaplumbağanın ne işi var?”   “O kaplumbağa çok büyük! Aşağı yukarı binlerce metre uzunluğa sahip! Lanet olsun! Ke Jiusi bu sefer sınırı aştı. O bir hileci mi? Tamam. İnanılmaz bir babaya mı sahip? Pekala. Ama, ama… ama hilenin içinde bile hileyi nasıl yapabilir!?!?”   “Böylesine devasa bir kaplumbağayla tam olarak ne yapmayı amaçlıyor!?!?”   En çok delirenler tabii ki Güney Gök grubuydu. Vücutlarındaki organlar adeta patlamanın eşiğine gelmiş ve ifadeleri inanılmaz bir kıskançlıkla dolmuştu. Bu kıskançlık nefrete dönüşerek onları son derece karmaşık duygulara sokmuştu.   “Karga Mabudu Patriği gerçekten de adına yakışır şekilde hareket ediyor…” Zhao Fang yüzünde acı bir gülümsemeyle düşündü. 71.seviyeye baktı ve iç geçirdi.   Wang Lihai yumruklarını sıkıca sıkmıştı ve gözleri hayal kırıklı ve daha çok çaresizlikle parıldıyordu.   Han Bei ise sadece gözlerini kırpabilmiş ve Meng Hao’ya diyecek bir şey bulamamıştı. Onun şuanki eylemleri yıllar önceki etkilerinin de üzerine çıkmıştı; bu durum aniden Han Bei’ye onun ilerde sınırsız ihtimallere sahip olacağı öngörüsünde bulunmasını sağlamıştı.   “Klanının gücüne ve statüsüne bel bağlamak mı? Beni bundan daha fazla sinirlendirebilir mi acaba?” Kuzey Menzilinden genç adam konuştu. “Bir de utanmadan binek olarak devasa bir kaplumbağaya binmiş! Bunun tek sebebi kimliği sayesinde harika bir babaya sahip olmasıdır! Lanet olsun!” Genelde diğer Kuzey Menzili Gelişimcileri de aynı düşüncelere sahipti. Genç adam hayatında ilke defa bir insanın bu kadar kıskanmıştı.   Fakat şuan Meng Hao’ya karşı olan kıskançlığını kabul etmek ve hatta olanların adaletsizlik olduğunu hissetmekten baka çaresi yoktu.   Ke Yunhai boğazını temizledi ve diğer Paragonlara doğru baktı. Açıklama yapmak gibi bir niyeti yoktu ve aslında o da biraz şaşkındı. Ama aynı zamanda oldukça mutluydu.   Herkes karmaşık duygularla izlerken Meng Hao ve dev kaplumbağa büyülü eşyaların parıltısıyla kuşatılmıştı. 71.seviyeden 72’ye geçtiler. Ardından 73 ve 74….   80.seviyeye ulaştıklarında Güney Gök Gelişimcileri de dahil bütün Tarikat öğrencileri kalplerinin sıkıştığını hissettiler. Şuan düşündükleri şey Meng Hao’nun orayı geçip geçemeyeceği değil, hangi iyi talihi elde edeceğiydi.   Birisini kendi hayallerini süsleyen iyi talihleri elde ederken izlemek zorunda kalmak gerçek anlamda onları çıldırtıyordu.   Eğer Meng Hao bunu jendi imkanlarıyla yapıyor olsa yine bir şey olmayacaktı. Bu durumda kendilerini bir şekilde teselli edeceklerdi. Ama kendi kimliği ve hilesine bel bağlayarak ilerlemesi onlara adeta kan tükürecek noktaya getirmişti.   “Bunu kabul etmiyorum!” Ji Klanı üyelerinden biri dişlerini sıkarak konuştu, elleri iki yanında sıkıca bükülmüştü.   Benzer tepkiler Fang Yu hariç diğer Ji ve Fang Klanı üyelerinde de görülüyordu. Doğu Topraklarının diğer bölgelerinden gelen hatırı sayılır grup da aynıydı. Ama en nihayetinde onların ne düşündüklerinin bir önemi yoktu. Kör edici parlaklığa sahip ışığın 80.seviyedeki konumunu görmezlikten gelemiyorlardı.   Büyülü eşyaların parıltısına boğulan 80.seviye yerle bir olmanın eşiğinde gibiydi. Herkes kaplumbağanın etrafa çılgınca saldıran görüntüsünü zar zor görebiliyordu. Bir an sonra 80.seviyeden sonsuz bir parıltı inanılmaz bir gürlemeyle birlikte ışıdı. Kadim, dalgalı bir ses tuhaf ahengiyle konuşmaya başladı, ne yavaş ne hızlı konuşuyordu.   “Şeytan Ölümsüzü Pagodasının 80.seviyesini geçtiğin için sana ilk 10 Taoist büyüsünden biri olan… Dokuz Gök Yıkımı bahşedilecek.”   Bu ses herkesin sersemlemesine neden olmuştu, bunun sebebi sesin kadimliği değil sesin konuşma biçimiydi.   Zhixiang’ın gözleri kocaman açıldı ve nefesi hızlanmaya başladı, yüzünde inanamaz bir ifade vardı.   “Bu….”   Ke Yunhai de dahil bütün Paragonlar ayağa kalkmıştı. Hepsinin de ifadesi değişmişti, bu değişim bir önceki Şeytan Dağı olayından bile daha büyüktü.   Etraflarındaki güneşler titredi ve bozuldu. Belli ki bu sesin ortaya çıkışı onları bir hayli sarsmıştı.   “Bu….”   “Bu Lord Li’nin Sesi!!”   Bölüm İsmi: Lord Li’nin Sesi

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr