Bölüm 559

avatar
7904 16

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 559


Bölüm 559: Tekrar Karşılaştık…. Ah, Karma!

Güney Diyarının engin topraklarından fırlayan çok sayıda ışık ışını dört bir yana harelerin yayılmasına neden oldu. Gökyüzü titredi. Işınlanma ışıkları yayılarak semayı canlılıkla doldurdu ve bulutların çalkalanmasına neden oldu.   Tam üç gün boyunca Güney Gök… gece yüzü görmedi!   Üç gün boyunca Güney Diyarı, Siyah Topraklar, Kuzey Menzili ve Doğu Topraklarında, hatta Samanyolu Denizinde çeşitli Tarikat ve Klanların Patrikleri gökyüzünü izledi.   Hepsi de bu anın anlamını çok iyi biliyordu, Ölümsüzlük yolundaki mücadele… tamamen açılmış durumdaydı.   Üç günlük gecesiz parlaklığın ardından bir çok insan Güney Gök topraklarındaki ruhsal enerjinin aniden güçlendiğini hissetmişlerdi. Batı Çölü haricinde neredeyse bütün her konumlardaki ruhsal enerji üç katına çıkmıştı!   Hatta bazı noktalarda on katlık bir ruhsal enerji patlaması olmuş ve diğer son derece özel konumlarda korkunç seviyeler ulaşmıştı. Şuan Güney Gök toprakları öncekine göre çok daha farklı bir durumdaydı. Ruhsal enerjinin kuvveti gelişimi kolaylaştıracaktı. Aslında dört bir yandan yüzden fazla Ruh Bölme uzmanı kurumak üzereyken patlayıcı bolluk sayesinde iyileşmeye başlamıştı.   Ruhsal enerjini güçlenmesi meydana gelen tek şey değildi. Gök ve Yerin doğa kanunları sanki yeniden yazılmış gibi seyrelmişti. Gelişimciler için böyle bir aydınlanmaya ulaşmak son derece zor olsa da bu değişim böyle biçimsiz kanunları bizzat damgalamayı kolaylaştıracaktı.   En şaşırtıcı olansa gece tekrar geri döndüğünde yukarıdaki yıldızlı gökyüzünün hafiften değişmiş olduğun gözlemlenmişti. Yıldızlar artık farklı konumlardaydı, sanki yukarıdaki yıldız sahası öncekine göre daha farklıydı. İnsanlar yukarı baktıklarında sanki antik zamanlardaymış hissiyatı yaşıyordu.   Bu gerçek yıldızlı gökyüzüydü ve onun ortaya çıkışı bazı mühürlerin kalktığına işaret ediyordu. Şuan… Ölümsüzler Güney Gök topraklarında ortaya çıkabilecekti!   Tüm bu çeşitli değişimler Güney Gök Gelişimcileri arasında büyük bir hareketliliğe sebep oldu. Bir çoğu hem hoş bir şaşkınlık yaşamış yada kafası karışmıştı. Sadece bazı çok güçlü uzmanların gözleri aniden şiddetli bir inatçılıkla parlamıştı.   Bu onlar için de önemliydi, Ölümsüzlük yolunun mücadelesi açılmış durumdaydı. Onların hepsi de bin yıldan fazla süredir yaşıyordu ve daha önceki bin yılda olan Ölümsüzlük mücadelesini tecrübe etmişlerdi. Başarısız olduktan sonra bu güne kadar beklemekten başka şansları kalmamıştı.   Hatta aralarında bin yıl değil, binlerce yıl yaşayanlar da vardı!   Bu insanlar kaygılı değildi. Bu kadar uzun süre yaşayınca Ölümsüzlük yolu mücadelesinin açıldıktan sonra Gök ve Yerin doğa kanunlarının zayıflamaya devam edeceğini biliyorlardı. Ölümsüzler ortaya çıkacak ve başarı şansları daha da büyüyecekti.   Bu nedenle, onlar beklentiyle dolu olsalar da, kaygılı değillerdi!   Güney Gök’ün büyük toprakları tam anlamıyla sarsılmış durumdaydı!   Aşağıda tüm bunlar olurken, yukarıdaki sonsuz yıldızlı gökyüzünde büyük bir nehir vardı. Nehir gökyüzüne doğru akan sayısız görkemli yıldızdan oluşuyordu.   Bu büyük nehri oluşturan yıldızlar aslında sayısız zerrecik ve parçacıktan yapılmıştı. Bu zerrecik ve parçacıkların içinde Güney Gök toprakları Gelişimcilerinin ışınlandığı bir kaç düzinelik ayrı bir sınıf vardı.   Meng Hao da o ışınlananların içindeydi. Fakat gözleri kapalıydı ve hareketsizdi. Yıldız nehrindeki diğer bütün insanlar da aynı durumdaydı.   Hiçbiri birbirini görmüyordu ve bu nedenle… grubun İlkel Şeytan Ölümsüzü Düzlemine tam olarak kimin sokacağını bilmiyorlardı.   Belirsiz bir zaman periyodu geride kaldı. Yıldızlı gökyüzü sakin ce sessizdi. Herhangi bir aura yoktu, sadece yıldız nehri akıyordu. Grup Güney Gök gezegeninden ayrılmıştı ve yavaş yavaş daha önce Meng Hao’nun içinde bulunduğu bir yer olan Ölümsüz Yürüyüş Köprüsü yakınlarına geliyorlardı.   Bu çökmüş Ölümsüzlük Köprüsü önceki gibi yıldızların arasında asılı duruyordu. Yıldız nehrinin yaklaşması onu etkilemedi, nehir onu geçip gitti.   Fakat, yıldız nehri onu geçtiğinde bir anda… Ölümsüzlük Köprüsünün yüzeyinde sayısız ışık noktası ortaya çıktı. Noktalar tüm köprü bölgesine yayıldılar ve sonsuz bir görünümle yoğunlaşıp kalınlaştılar. Fakat sanki bu ışık noktalarının titreşimleri bazı desenlere göre gerçekleşiyor gibiydi. Ölümsüzlük Köprüsünün derinliklerinde bir yerde, hiç kimsenin göremediği bir kırık kaya yığınının üzerinde diğer ışıkların arasında tıpkı bir çift göz gibi parlayan iki özel ışık yer alıyordu.   Tüm bunlar fiziksel bir resme dökülse ve ardından Ölümsüzlük Köprüsüne yakınlaşılsa fark edilecek olan şey bu sonsuz kaya yığınlarının aslında birer kıta yada büyük kara parçaları olduğuydu. Eğer tekrar yakınlaştırılırsa hepsinin ortasında bir dağ olduğu görülecekti. Bu dağın tepesinde tıpkı elektrik gibi iki ışık noktası vardı. Şaşırtıcı şekilde… onlar iki insandı!   Bir kadın  ve bir erkek!   Erkek bilgin gibiydi ve incelikliydi. Üzerinde yeşil bir cübbe vardı ve ifadesi çoğunlukla kayıtsız ve boş olsa da ara sıra zihinsel zeka ile parladığı oluyordu. Yanındaki kadın kollarını adama dolamıştı. Kadının gözlerindeki anlamsızlık ara sıra hafif bir gülümsemeyle dağılıyordu.   Bu adam Han Shan’dan başkası değildi!   Yeniden Doğan Şeytan İmparator Han Shan!   O anda Han Shan’ın gözleri aniden berraklaştı. Gökyüzüne doğru baktı ve belli ki içindeki sayısız ışık parçacığıyla birlikte akıp giden yıldız nehrinde tanıdık bir yüz görmüştü.   “Demek tekrar karşılaştık,” dedi, sesi boğuk ve hafifti. “Ah, Karma!” Artık kendini yalnız hissetmese de hala önceki gibi kasvetliydi. Yine de yanındaki kadına baktığında bu kasvet hiçbir pişmanlık içermeyen bir şefkate dönüşecekti.   Han Shan sağ elini kaldırdı ve gökyüzüne doğru salladı. Aniden Ölümsüzlük Köprüsündeki bütün Köprü Köleleri kafalarını kaldırdılar ve sessiz bir kükreme koparttılar.   Onların kükremesini hiçbir yabancı duyamayacaktı. Yine de ses bir araya toplanarak tamamen şok edici bir hale dönüştü. Köprü Harabeleri Aleminden yukarıdaki yıldız nehrine doğru fırladı.   Nehri delerek sayısız zerrecik ve parçacık arasından Meng Hao’yu bulana kadar yoluna devam etti!   “Uyan!”   “Uyan!!”   “UYAN!!!”   Sayısız Köprü Kölesinin kükreyişi Meng Hao’nun zihninde yankılandı ve Yeri ve Göğü yarabilecek bir gök gürültüsüne dönüştü. Ses zihnini ve kalbini doldurarak patlayıcı bir noktaya ulaştı.   Patlamanın kaynağındaki ses sayısız Köprü Kölesi tarafından yaratılmıştı. Patlama muazzam miktarda keskin dikene dönüşerek Meng Hao’nun bütün vücuduna saplandı. Zihni kışkırtmayla doldu ve tüm vücudunu bir titreme aldı. Sekiz tane şiddetli titremenin ardından Meng Hao’nun gözleri aniden açıldı.   İlk başta gözleri boş boş baktı. Köprü Kölelerinin sesi bir anda kesilmişti.   O anda yıldız nehrinde uyanık olan tek kişi Meng Hao idi. Etrafında üç nefes boyunca boş boş bakındıktan sonra gözleri zekayla parlamaya başladı.   Aklı tekrar yerine geldiği anda hareket edemediğini fark etti. Sanki uyanışı sadece gözlerini açmakla sınırlıydı. Kutsal Duyusu şiddetle baskılanmıştı ve otuz metrelik bir alana kadar düşürülmüştü.   Meng Hao felç durumunda olsa da yıldızların ve sayısız ışık ve toz parçacığının hızla ilerlediğini görebiliyordu. Ardından birinin gözleri kapalı bir şekilde süzüldüğünü fark etti. Bu kişi büyük Bulutlu Gökyüzü Kabilesinin Ruh Bölme Patriğinin Meng Hao’ya emanet ettiği Zhao Fang’dan başkası değildi.   “Tek uyanan ben miyim? Ama… neden…?” Meng Hao aniden Ölümsüzlük Köprüsünü gördü. Bunun akabinde aniden zihninde Han Shan’ın görüntüsü parladı.   Bu sırada Ölümsüzlük Köprüsünde sayısız ışık noktası sönmeye başlamıştı. Işıklar Han Shan ve karısının yavaş yavaş yok oluşunu temsil ediyordu.   Meng Hao uyanışının sebebinin büyük ihtimalle Han Shan sayesinde olduğunu fark edince gözleri anlamlı bir ışıkla parladı.   Bu aklı başına gelme durumuna neyin sebep olduğunu mutlak eminlikte söyleyemese de ister istemez bunun İlkel Şeytan Ölümsüzü Düzleminde işe yarayacağını düşünüyordu. Her halükarda… ona bir zararı olmayacaktı. Aslında şuanda aklı yerindeydi, bundan faydalanacak bir yol bulabileceğinden emindi.   “Eğer bazı eşsiz fırsatlar elde edebilirsem, öne geçebilirim. Belki de bu basit zihinsel uyanış diğer meselelerde büyük bir etki yaratacak.” Meng Hao’nun gözleri parlarken yıldız nehri Ölümsüzlük Köprüsünü geçti ve ardından onu geride bırakarak gökyüzüne doğru fırladı.   Yıldızlı gökyüzünün bu bölgesini geçerken şiddetli bir gürleme yankılandı. Meng Hao’nun vücudu tamamen kontrolü dışında sarsıldı ve tüm yıldız nehri titredi. Meng Hao sayısız toz zerreciğine çarpmış olsa da onların hiçbiri en ufak bir hasar vermedi.   Kendi vücudunu kontrol edemeyişini görmezden gelen Meng Hao bakışlarını ileriye dikti.   Neler olup bittiğini zar zor görebiliyordu. Görünüşe göre bu belli alana girdiğinde yıldız nehri görünmez bir bariyere çarpması sanki bir saldırı almış gibi her şeyin sarsılmasına neden olmuştu.   Aynı sırada Meng Hao bu yıldız nehrinin… bariyere çarpmasıyla birlikte sanki başka bir dünyaya girmiş gibi hissetti.   Bu olduğunda Meng Hao bütün toz zerreciklerinin aniden hareket etmeyi kestiğini fark etti. O bile aniden hareketsizleşmişti. Yıldız nehrinin dışarısında çeşitli canlı renklerin parıldadığı görülüyordu.   Meng Hao’ya en tuhaf gelen şey bu hareketsizlik durumu içindeyken ne zaman olduğunu bilmese de sağında bir kadının ortaya çıkmış olmasıydı.   Kadının üzerinde uzun mavi bir elbise vardı ve oldukça hoş biriydi. Gözleri kapalıydı ve cildi o kadar narindi ki sanki hafif bir meltemle kırılacak gibiydi. Ek olarak, ayrıyeten belli bir soğuklukla dolu görünüyordu.   Bu kadın tanıdık değildi. Meng Hao ona bir an baktı, ardından bakışlarını dışarıdaki rengarenk ışıklara çevirdi. Zaman geçti. Yıldız nehri hareketsizdi fakat Meng Hao bir şekilde hareket hissiyatı yaşıyordu.   Etrafındaki sessizlik dünyasına bakarak bunu bir süre düşündü. Biraz zaman geçtikten sonra aniden bir şeyi kavradı. Yıldız nehri hareket etmiyordu. Hareket eden şey… Zamandı!   Zaman hareket ediyordu. Ama ileriye doğru değil, tam tersine! Zaman… geriye doğru sarılıyordu!!   Bu keşif aniden Meng Hao’nun zihninin titremesine neden oldu. Canlı ışıklara baktığında aniden bu garip yerle ilgili aydınlanma kazanırsa Zaman kavramını daha iyi anlayabileceğini ve Zaman hazinelerini damgalamak ve kullanmak konusunda iyiye gideceğini hissetti.   Meng Hao da bu fırsatın… son derece nadir bir şey olduğunun farkındaydı!   Zaman geçtikten sonra Meng Hao Zamanın geri dönüşüyle ilgili aydınlanma kazanmaya daldırdığında zihni bulandı. Bu yeni bilgiyi Köprü Harabeleri Alemindeki Zaman değişimleri gözlemiyle birleştirince anlayışı daha da derinleşti.   Aniden yıldız nehri tekrar sarsıldı. Tekrar görünmez bir engele çarpmış gibi hissettirdi. Onu geçtikten sonra Meng Hao aniden şok edici bir dünyanın gözler önüne serildiğini gördü!   Bu dünyayı gördüğü anda, yıldız nehrinin içindeki bütün ışık parçacıkları ve toz zerrecikleri titredi. Hareketlilik aniden Meng Hao’nun yanındaki gözü kapalı kadının ona toslamasına neden oldu.   Meng Hao’nun yüzü aniden son derece yumuşak bir şeye dokundu…. Tüm suratı narin bir aromayla yıkanmıştı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr