Bölüm 549

avatar
6352 15

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 549


Bölüm 549: Geri Döndüm!

Havada, Gökse Takip Kabilesinin Büyükbabası ve Baş Papazı aşağıdaki savaş alanına soğuk gözlerle bakıyorlardı. Yorulmuş olsalar da hava öldürme arzusuyla doluydu. Zhang Wenzu’nun planını oldukça beğenmişlerdi….   “Bu savaş yakında sona erecek,” dedi Büyükbaba.   Zhang Wenzu’nun emirleri dahilinde Kabile Altın Karga Kabilesini üç yönden biçmeye başlamış ve katliam sesleri bir anda şiddetlenmişti.   Büyülü hazinelerle yapılan savaş arabaları prizmatik ışıklarla titreşerek yollarına çıkan her şeyi ezip geçiyorlardı ve Altın Karga Kabilesine büyük bir tehdit oluşturuyorlardı.   Yüzden fazla Gelişen Ruh Gelişimcisinin zirve seviye savaş hünerleri ve yirmi tane totemik Kutsal Antik yaydıkları ezici baskıyla her yere ölüm gibi çökmüşlerdi.   Vahşi savaş kızışırken Altın Karga Kabilesi geri çekilmeye devam ediyordu. Dikenli Sur adeta çıldırmış gibiydi ve büyülü tekniklerin ve kutsal becerilerin ışıltılı parlaklıları gökyüzüne yükselmişti.   Papağan kıpkırmızı gözleriyle havada süzüldü. Altın Karga Kabilesi üyeleri ölmeye devam ettikçe papağan daha da kötü hissediyordu. Şuan gerçekleşen her şey ona geçmişe dair acılı bir anıyı düşündürüyordu.   Etrafına bakan et peltesi titriyordu. Onun vücudu yok edilemez olsa da, etrafında ölen Gelişimcileri görünce papağan gibi bir hüzün hissediyordu.   “Hey yaşlı kuş, neden mührü açıp düşmanlardan kurtulmadın!?”   “Açamam onu, orospu! O açılmayacak!” diye bağırdı papağan bir yandan da saldırırken.   Altın Karga Kabilesi bir kez daha geriye çekildi. Gümbürtü sesleri gökyüzüne yükseliyordu. Kabile uzun zaman önce ilerleme düşüncesini aklında çıkarmıştı. Tamamen savunmaya odaklanmış durumdalardı. Göksel Takip Kabilesi kuvvetleri etraflarını tamamen kuşatmıştı. Yirmi totemik Kutsal Antiğin ve yüzden fazla Gelişen Ruh Gelişimcisinin gücü karşısında Dikenli Sur artık yıkılma belirtileri gösteriyordu. Dışarıdan bakınca onun tamamen yerle bir olmasının uzun sürmeyeceği gözle görülüyordu.   Bu sırada aniden uzaklardan bir kükreme sesi duyuldu. Yanlarında beş kişinin bile kollarıyla etrafını saramayacağı büyüklükte siyah renkli bir sütunla beraber on üç tane Göksel Takip Kabilesi üyesi görüş alanına girdi.   Sütun sayısız vahşi canavar tasvirleriyle oyulmuştu ve sanki sayısız yıldır varlığını sürdürüyormuş gibi ilkel ve kadim bir aura saçıyordu. On üç Gelişimci sütunla birlikte yavaşça ilerliyorlardı, yüzleri kıpkırmızıydı ve yerler akıyordu. Belli ki sütun son derece ağırdı ve güçlerini birleştirince bile onu omuzlarında çok uzun süre taşıyamayacak gibilerdi.   Kısa süre sonra savaş alanına doğru bir değil, üç tane kolonun geldiği ortaya çıktı!   Altın Karga Kabilesine üç yandan yavaşça yaklaştılar, her biri aşağı yukarı üç yüz metre uzunluğundaydı.   Yukarıdan bakınca üç siyah sütun tıpkı siyah bir aura saçan devasa çivilere benziyordu. Sayısız vahşi canavarın kiniyle dolup taşıyor gibi görünüyorlardı.   Yukarıda, Zhang Wenzu’nun gözleri pırıldadı ve aniden bağırdı, “Ezin onları!”   Bunun akabinde bütün Göksel Takip Kabilesi üyeleri aniden tuhaf büyü sözleri söylemeye başladılar. Onların sesleri yeri göğü salladı ve bir ses dalgasına dönüşen gürleme yarattılar.   Ses yankılanırken üç devasa siyah çivi bu büyü ilahisine tepki verdiler. Aniden kendi iradeleriyle havalanarak havada süzüldüler.   O sırada Büyükbaba ve Baş Papaz ellerini kaldırarak alınlarına bastırmışlardı. İkisinin de vücutları titredi ve ağızlarından kan geldi. Yüzleri garip bir biçimde çarpılırken garip büyü sözlerinin son kısmını mırıldandılar; “Hongmosan!”   Büyü onların hayat kuvvetlerinin birazını özümsedi. Onun sesi tüm savaş alanını doldururken onu duyan herkesin sanki ruhları çekiliyormuş gibi şaşkın hissetmesine neden oldu.   Daha sonra üç devasa siyah çivi aniden aşağı doğru fırladı. Bir gümbürtüyle beraber yere saplandılar.   Aniden, siyah çiviler arasında onları birbirine bağlayan ve tamamen Altın Karga Kabilesini çevreleyen siyah bir ışık sahası peyda oldu.   O anda bütün Altın Karga Kabilesi üyeleri, erkeğiyle kadınıyla, yaşlısıyla çocuğuyla ve hatta şeytansılarıyla vücutlarının çürüyor olduğu hissine kapıldılar.   Bu sırada, Göksel Takip Kabilesinin Gelişen Ruh Gelişimcileri ve totemik Kutsal Antikleri üç gruba ayrılarak farklı siyah çivilere doğru harekete geçmişlerdi. Hedeflerine vardıklarında gelişim merkezlerinin tüm gücünü serbest bırakarak çivilere çarptılar.   Eğer çarpışma çivilerin yere daha da gömülmesini sağlıyordu. Siyah ışık sahası giderek güçlendi ve sayısız yıldırım ortaya çıktı. Altın Karga Kabilesi tamamen kuşatılmış durumdaydı ve çürüme hissiyatı giderek güçleniyordu. Kabile üyelerinin yüzleri umutsuzlukla dolmuştu. Görünüşe göre Göksel Takip Kabilesinin dediği doğruydu; gerçekten de tüm Kabilenin kökünü kazıyacaklar ve geriye tek bir kişi bile bırakmayacaklardı.   “Üç Hayatlı Ruh İmha Çivileri….” dedi Göksel Takip Kabilesinin Büyükbabası. “Onlar Göksel Takip Kabilesinin değerli hazineleridir. Eğer Altın Karga Kabilesi şimdiye kadar karşı koymamış olsaydı, onları asla kullanmazdık.”   “Umuyoruz ki bu Kabilenin hayat kuvvetinin bir kısmı Patrik için bir kullanılacak,” dedi Baş Papaz.   İkisi de hafifçe iç geçirdiler. Savaş yaklaşık yarım aydır devam ediyordu ama şimdi sona yaklaşmışlardı.   Sadece onlar değil, çevredeki diğer Göksel Takip Kabilesi üyelerinin çoğu da iç geçirmişlerdi, buna bir tek yüzünde soğuk bir ifade olan Zhang Wenzu dahil değildi. Öldürme isteği gözlerinde titreşiyordu.   “Onlar gerçekten de inatçılar. Fakat ne kadar fazla çaba gösterirlerse hayat kuvvetleri o kadar azalacak ve eninde sonunda ölecekler.”   Çiviler yere gömülmeye devam ettikçe gümbürtüler de havayı dolduruyordu. Altın Karga Kabilesi üyeleri yıpranmaya devam ediyordu, hatta buna Yabancı Canavar ve Büyük Tüylü de dahildi. Herhangi bir istisna yoktu.   Umutsuzluk vardı ama mücadele ettikçe hepsinin de gözleri düşmanlık ve delilikle doluyordu. Sadece düşmanlarının kanıyla temizlenebilecek olan nefretleri bütünleşiyordu.     “Çırpınmanıza gerek yok,” dedi Baş Papaz soğukça.   “Eğer birini suçlamak istiyorsanız,” diye devam etti Büyükbaba, “totemik Kutsal Antiğinizi suçlayın. Öldürmemesi gereken kişiyi öldürdü ve kızdırmaması gereken kişiyi, Patriği kızdırdı. Aslında o şuan büyük ihtimalle Patriğin klonu tarafından öldürülmüş olmalı.” Diyerek gülümsedi, Altın Karga Kabilesine doğru bakan gözleri kibir ve aşağılamayla doluydu.   Papağan ışık sahasının içinde uçuyordu. “Kim ölmüş, orospu? Eğer birisi öldüyse o… uh… eee?” Papağan bu küfür seansının ortasında aniden afallayıp kalmıştı. Hemen konuşmayı kesti ve bakışlarını uzaklara doğru dikti.   Tam Altın Karga Kabilesi hayatta kalmanın eşiğinde çabalarken, tam papağan afallayıp kalmışken bir anda yer sallanmaya başladı. Sarsıntı çivilerin daha da derine girmesine neden olmadı. Hayır, bu sarsıntı daha şiddetli, daha büyük çaplıydı. Sanki tüm dünya ters düz oluyor gibiydi!   Uzaklarda devasa figürler belirdi, kocaman adımlarla koşarken yerin sallanmasına neden oluyorlardı.   Kısa süre sonra orada bulunan herkesin suratına tuzlu su aroması çarptı. Vahşi bir rüzgar peyda olarak tozun dumana karışmasına sebep oldu. Dört bir yandan yükselen bir öldürme arzusu yayıldı.   Göksel Takip Kabilesi bu sarsıntıyı hemen fark etmişti. Havadaki yüzden fazla Gelişen Ruh Gelişimcisi ve yirmi totemik Kutsal Antik birer birer kafalarını kaldırmaya başladılar.   Gördükleri şey… havayı kasıp kavuran şiddetli bir rüzgar kuvvetiydi!   Rüzgar karanlık ve habisti, onlara doğru uğuldayarak geliyordu ve içinde yüz binlerce hayalet görünüyordu!   Gelişen Ruh Gelişimcileri ve totemik Kutsal Antikler hayaletleri gördüklerinde ağızları açık kaldı. Diğer Göksel Takip Kabilesi üyeleri de şaşkınlık içindeydi.   Aynı sırada… sarsıntı daha da şiddetlendi. En sonunda kalabalık havada sıçrayan yedi devi net bir şekilde gördü. Attıkları her adım adeta bir depreme neden oluyordu. Bunlar üç bin metre boyundaki Mor Deniz Devleriydi!   Deniz suyu aroması daha da güçlenmeye devam ediyordu. Bu devlerin ortaya çıkışı Göksel Takip Kabilesi üyelerinin nefesini kesmişti.   “Onlar da ne…?” Zhang Wenzu afallamıştı, gözleri hayretle kocaman açılmış durumdaydı. Ardından zihni bir gürlemeyle dolarken bu devlerin oluştuğu materyali fark etti.   Baş Papaz boğuk ve inançsızlıkla dolu bir sesle konuştu, “Mor Deniz…. Onlar Mor Denizin suyundan yapılmış!”   “Mor Deniz Devleri…. Ve lider pozisyonunda duran elinde bir şey tutuyor. O….” Göksel Takip Kabilesinin Büyükbabasının gözleri kısılarak uzaklara doğru baktı.   Tam o anda Baş Papaz ve diğer Gelişen Ruh Gelişimcileri de aynı yöne doğru dikkatle bakıyorlardı. Bir anda bir anlığına adeta nefes almayı unuttular.   “Altın Karga Kabilesi üyeleri!!”   “Onlar yakalanıp ileri karakollara gönderilen esirler!!”   Göksel Takip Kabilesi üyeleri mutlak bir hayretle dolarken yaklaşan rüzgarda devasa kırmızı bir şekil ortaya çıktı. İnanılmaz bir hızla hareket ediyordu ve öldürme arzusuyla doluydu. Gökyüzü karardı ve bulutlar büyük bir kaosa düştü. Şiddetli, yüzleri diken diken eden bir baskı Göksel Takip Kabilesine doğru yayıldı.   Baskının şiddeti onlara adeta Göklerin kudretini hissettirmişti.   Kırmızı şekil devasa, kan renkli bir mastifti. Onun kafasının üzerinde de yeşil cübbeli bir adam duruyordu. Saçları rüzgarla dans ediyordu ve gözleri buz gibi soğuktu. İfadesi sertti ve aniden sonsuz bir öldürme arzusuyla patladı.   “Meng Hao!” Zhan Wenzu’nun nefesi adeta kesilmişti. Meng Hao’yu geçmişte Karakapı Kalesinden hatırlıyordu. O yıl Meng Hao onun üzerinde derin bir etki bırakmıştı.   Göksel Takip Kabilesinin Büyükbabası, Baş Papazı ve diğer bazı gelişen Ruh uzmanları da onu tanımıştı. Meng Hao’yu gördükleri anda zihinleri uğultularla dolmuştu.   Hepsi de Patriğin klonunun Meng Hao’yu öldürmeye gittiğini biliyorlardı. Fakat… Meng Hao şuan buradaydı. Bunun tek bir anlamı olabilirdi ve herkes bunu biliyordu.   O sırada siyah ışık sahasının içine hapsolmuş Altın Karga Kabilesi üyelerinin arasında yaşlı üyeler nihayet mastifin üzerindeki Meng Hao’yu görmüşlerdi. Bu eskiler Meng Hao’ya yıllar önce uzun göç sırasında eşlik etmiş kişilerdi.   Meng Hao tıpkı yıllar önceki gibi görünüyordu. Eskiler hemen heyecanla titremeye başladılar.   “Yüce Kutsal Antik, hoş geldiniz!”   Son yüz yılın içinde doğan yada Kabileye katılan diğer üyelerin hepsi hayretler içindeydi. Meng Hao’yu gördükleri anda Kabilenin ortasındaki heykel gözlerinin önüne gelmişti. Onlar da heyecanla dolmuşlardı.   “Yüce Kutsal Antik, hoş geldiniz!”   “Yüce Kutsal Antik, hoş geldiniz!!” Umut ve delilikle dolu olan bu sözler dört bir yana doğru gürledi. Ses yankılanırken Meng Hao’nun sesi duyuldu.   “Geri döndüm.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr