Bölüm 513

avatar
6381 20

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 513


Bölüm 513: xxxxx



Meng Hao bu yirmi haydut kabilesini ilk gördüğünde bunun son savaş olacağını ve Karga Mabudu ile Siyah Ejderha Kabilelerinin aşılmaz savaş hünerlerine rağmen en sonunda yenileceklerini biliyordu.



Haydut kabilelerinin çok fazla gelişimcisi vardı.



Bir mucizeyle beraber on binden fazla Karga Mabudu kabile üyesi ölmese ve birkaç yüz tanesi Siyah Topraklara girmeyi başarsa bile o zaman artık ortada Karga Mabudu Kabilesi diye bir şey kalmamış olacaktı.



Diğer taraftan, eğer Karga Mabudu Kabilesi kuvvetinin büyük bir kısmıyla yoluna devam edebilirse, Siyah Topraklara girdikten sonra Altın Işık Kilisesiyle gücünü birleştirecekti. Bunun ardından büyük bir kuvvet haline gelecekler, elde ettikleri saygınlığı koruyacaklar ve varlıklarını sürdüreceklerdi.



Bu tam olarak Meng Hao’nun da umduğu şeydi. Ve bunu gerçekleştirmek için tek bir yol vardı… Bu yöntemin gelişim merkezi zayıflığı ya da güçlülüğüyle alakası yoktu. Bu yöntem sayıyla ilgili değildi. Hayır, Meng Hao Batı Çölünde sadece tek bir şeyin gerçek güç kaynağı olarak sayıldığını biliyordu.



Onun en kuvvetli yanı ne dört element totemlerinde ne de gelişim merkezi ya da büyülü eşyalarının gücündeydi. Bu yönlerden ondan üstün olan insan sayısı az değildi. Sahip olduğu Totemik Kutsal Antik pozisyonu bile çok önemli değildi.



Kan Klonu güçlüydü ama 200,000 gelişimciye karşı koymasına imkan var mıydı?



İblis Mızrağı eziciydi ama o tekti!



Meng Hao, en güçlü yanının, güvendiği en büyük kuvvetin sahip olduğu Şeytan Mühürleyici kimliği olduğunu biliyordu. Batı Çölünün engin topraklarında, Meng Hao’nun bir Şeytan Mühürleyici olması sayısız Şeytani Qi’yi toplama ve yönetme anlamına geliyordu.



Şeytansılarda büyük değişimler yaratabilir, onları kendinden bile daha güçlü yapabilirdi. Onları kontrol edebilir ve tek başına başaramayacağı şeyleri başarmak için kullanabilirdi.



Bu Meng Hao’nun en güçlü yanıydı. Bu durum aynı zamanda Karga Mabudu Kabilesinin kuzey bölgesinden buraya kadar gelebilmesinin de sebebiydi.



Bu nedenle Egzotik Kalp İblisi Çiçeği ortaya çıkmıştı. Kutsal Antikleri ve Gelişen Ruh Kıdemlilerinin öldürmek onun ikinci amacıydı. Herkesin dikkati onun üzerindeyken savaşın bir süre durmasına ihtiyacı vardı, etrafı sarılmışken sadece dört ya da beş nefeslik süre yeterli olacaktı.



Bu kısa zaman periyodu son derece mühimdi. Bunu başarması için haydut kabilesi birliğinin yüz civarı Ejderhacısının şeytansıları üzerindeki kontrollerini kaybettiklerinden emin olması gerekiyordu. Bu yolla Meng Hao planını yürürlüğe sokabilecekti.



Egzotik Kalp İblisi Çiçeğini ortaya çıkartmasının gerçek amacı buydu!



Amacı ne sıradan gelişimcilerin kafasını karıştırmak ne de Gelişen Ruh uzmanlarını çileden çıkartmaktı. Amacı, şeytansı sürülerinin içinde saklanmış olan yüz civarı Ejderhacıyı hedef almaktı. Meng Hao, savaşın başından beri bu gelişimcileri sanki tamamen görmezden geliyormuş gibi davranmıştı.



Ama o anda, amacını gerçekleştirmişti.



800,000 şeytansı yeri göğü salladı, savaş alanını tamamen titretti. Göksel Saltanat Birliği üyeleriyle birlikte diğer Batı Çölü gelişimcileri de şaşkınlıkla olayı izliyorlardı.



Şeytansılar bir anda 100,000 civarında şaşkın haydut kabilesi üyesinin üzerine doğru aktı.



Bu son savaş pis rüzgarlar ve kan yağmurlarıyla dolu olmak zorundaydı. Batı Çölü tarihinde daha önce hiç yaşanmamış bir şeydi. Kara Kapı Kalesinin surundaki herkes sessizce izledi, hatta buna Ruh Bölme Patriklerinin dört Kutsal Duyu akışı da dahildi.



800,000 şeytansı yaklaşırken 100,000 haydut kabilesi üyesinin gözleri kızardı. Onlarda kükreyerek ileri doğru atıldılar: “Öldürün!!



Aynı esnada, bütün Totemik Kutsal Antikler ve bütün Gelişen Ruh gelişimcileri ileri doğru fırladılar, adeta keskin birer oka dönüşerek şeytansı sürüsünü delip Meng Hao’ya doğru ilerlediler.



Meng Hao’yu öldürün, böylece şeytansı sürüsü dağılacak!!” Bu kritik noktada, yirmi haydut kabilesinin Büyükbabaları kükreyerek savaş alanındaki zirve güçler olarak toplandılar ve Meng Hao’ya doğru fırladılar.



Şeytansılar etrafında dönerken Meng Hao sürünün içinde etrafına soğuk gözlerle baktı. Gelişimciler şeytansılar tarafından parçalanırken arka arkaya acınası çığlıklar yankılanıyordu.



O anda Meng Hao savaşın şiddetli acımasızlığını hissedebiliyordu. Karşısındaki dünyanın kırmızıya boyandığını söylemek abartı olmayacaktı.



Kırmızılık kandı. Gelişimcilerin ve şeytansıların kanı. Toprak kırmızıya döndü, bu öyle bir kırmızılıktı ki yağan mor yağmur bile onu temizleyemiyordu.


Bu gerçek bir katliamdı!



Sürüde o kadar fazla şeytansı vardı ki, şeytansılar sürekli ölseler de saldıranların sayısı giderek artıyordu. Ölümler yoğunlaşırken kan donduran çığlıklar havayı doldurdu. Şu an yeraltının sarı kaynakları sanki tamamen kırmızıya dönmüş gibiydi.



Kan…” diye düşündü Meng Hao yere bakarak. Aniden yeni bir aydınlanmanın zerresine dokunmuştu. Kan, aynı zamanda suydu, değil mi? İçinde hayat barındıran bir su tipiydi; o aslında hayat kuvvetinin kaynağıydı.



Kana sahip olmak yaşıyor olmak anlamına gelmezdi, ama o olmadan kesinlikle yaşayamazdın.



Görünüşe göre ben Karmayla kana bağlıyım. Kan Ölümsüzü Mirası, gelişim pratiklerimin sonucunda ortaya çıkan onca katliam… Kan da bir çeşit totemdir.



Üstelik, totemler zaten ne anlama geliyor? Totemler, kendi irademin ve aydınlanmamın tezahürü değildir. Hayır, onlar Dokuz Dağlar ve Denizlerin bir gücüdür. Onlar bir güç tohumudur!!



Kendi kendine mırıldanırken gözlerini kapattı, ona doğru öldürme arzusuyla gelmeye çalışan güçlü uzmanlara aldırmadı. Onlar yaklaşırken şeytansılar da onların önünü kesmeye çalıştılar ve sonuç olarak daha fazla kan ortaya çıktı.



Tam o anda aniden Karga Mabudu Kabilesi üyeleri büyü formasyonuyla birlikte ilerlemeye başladılar. Pus çalkalandı ve koşuşturma sesleri yankılandı. İçinde görülen muazzam altın figürler savaşa atıldılar.



Pus, haydut kabileleri üyelerine ulaştığı anda acınası çığlıklar yükseldi.



Heyecanla dolu Papağan havada göründüğünde bir kükreme duyuldu. Tüm savaş alanında duyulan bir tonla ciyakladı: “Hadi hadi. Benimle birlikte bağırın! Beşinci Lorda iman et, sonsuz hayat kazan! Beşinci Lord ortaya çıktığı zaman sıkıntı yaratmaya kim cüret edebilir…



Büyü formasyonu içinden sesler yankılanmaya başladığı anda Siyah Topraklar tarafından başka bir pus daha yükseldi. Savaş alanındakiyle görüntü olarak birebir aynıydı ve onun içinde de gürültülü, berrak sesler çınlıyordu. Bu sesler heyecan ve kararlılıkla doluydu.



Beşinci Lorda iman et, sonsuz hayat kazan! Beşinci Lord ortaya çıktığında, sıkıntı yaratmaya kim cüret edebilir! Beşinci Lord, tüm saygımızla sizi selamlıyoruz!! Patrik, tüm saygımızla sizi selamlıyoruz!!” Bu yankılı sesler Kara Kapı Kalesinin surundaki izleyicileri şaşkına çevirdi. Bakışlarını o tarafa doğru çevirdiklerinde yaklaşan bir pusun içinde yedi ya da sekiz bin tane devasa figür olduğunu gördüler. Onlar havada ilerlediler, Siyah Topraklardan Batı Çölüne geçerek savaş alanına doğru yöneldiler.



Bu…



Altın Işık Kilisesi!!



Karga Mabudu kabilesinin büyü formasyonu tıpkı Altın Işık Kilisesinin kullandığına benziyor!!



Altın Işık Kilisesi ortaya çıktığında tıpkı keskin bir bıçak gibi zaten dağılmış ve yıpranmış olan haydut birliğine saplandı. Karga Mabudu kabilesiyle birlikte düşmana aynı anda iki yönden vuran büyü formasyonu katliamına başladılar.



Büyük Siyah Ejderha Kabilesi de Karga Mabudu Büyü Formasyonunun merkezinden dışarı fırlayarak kanlı bir savaşa giriştiler.



Savaş şu an tam anlamıyla tek taraflı bir hale dönmüştü. Haydut kabilelerinin bütün üstünlükleri 800,000 şeytansı yüzünden kaybolmuştu. Kalpleri ve zihinleri dehşet ve korkuyla dolmuştu. Acınası çığlıklar havayı doldurmaya devam ederken savaşma isteklerini tamamen kaybetmişlerdi.



Ama yine de katliam devam etti!



150,000... 130,000... 100,000… 80,000… 50,000!!



Haydut birliği üyelerinin sayısının sadece 50,000 gelişimciye düşmesi çok uzun sürmedi. diğer 150,000 artık cesetti. Onlardan akan kanlar Kara Kapı Kalesinin dışındaki bölgeyi adeta bir kan gölüne çevirmişti!



Hava kan ve pıhtı kokusuyla dolmuştu. Haydutların Totemik Kutsal Antikleri ve güçlü uzmanları ise ciddi biçimde yaralanmış ve adeta delirmişcesine sürünün içinden geçerek Meng Hao’ya ulaşmaya çalışıyorlardı.



Aşağıdaki katliam aslında çok dikkat çekmiyordu. Surdaki gelişimcilerin gözleri havada süzülmekte olan, şeytansı korumasındaki Meng Hao’nun üzerindeydi.



Meng Hao her şeyin anahtarıydı. Eğer o ölürse, haydut birliği bu savaşı kazanabilirdi!



Hava gümbürtülerle dolarken düzinelerce Gelişen Ruh Gelişimcisi ve ondan fazla hızla zayıflamakta olan Totemik Kutsal Antik, şeytansı kalabalığının içinden kendilerine yol açmaya çalışıyorlardı. Onlar yollarını kanla açarken şeytansılar kendi hayatlarını yok sayarak onlara engel olmaya çalışıyorlardı. Düşmanın Meng Hao’ya ulaşmak için onları katletmekten başka şansı yoktu.



Aradaki mesafe hala yüzlerce metreyken, şeytansılar çıldırmış gibi engel olmaya çalışıyordu. Ne yazık ki düşman gelişimciler Meng Hao’ya ulaşamadılar. Çünkü çok fazla şeytansı vardı. 800,000 şeytansıdan oluşan bir sürünün Şeytani Qi’si Gelişen Ruh Gelişimcilerinin göremediği bir şeydi. Fakat, bölgede küçük ışınlanmayı imkansız hale getiren belirsiz bir baskının varlığını hissedebiliyorlardı.



Tek yapabildikleri fiziksel olarak ilerlemek ve Meng Hao’yu öldürmeye çalışmaktı.



Meng Hao’nun kapalı olan gözleri aniden açıldı. Bununla birlikte göz bebekleri sanki aşağıdaki kan gölünün bir yansımasını andıran bir kırmızı kan iradesiyle parladı. Bu tıpkı maskenin kırmızısına benziyordu, gerçekte sanki maskeyle bütünleşmiş gibiydi.



Kan sudur… Görünüşe göre bunca zamandır bir toteme sahipmişim, ama onu fark edememişim… O daima yanımdaymış...” Derisi şu an tamamen kan rengindeydi. Öyle ki sanki yüzündeki Kan Ölümsüzü Maskesi yok olmuş gibiydi. Meng Hao’nun tüm vücudu kan renkli maskeyle aynı renkteydi. Sanki şu an o bir maske değil, Meng Hao’nun gerçek yüzü gibiydi.



O esnada uzun cübbesi de kırmızıya dönmüştü. Saçları bile kızıldı. Aslında şu an Meng Hao’nun tıpkı bir Kan Klonuna benzediği söylenebilirdi.



Henüz değil...” diye mırıldandı. “Ne yazık ki bu kan totemi Kan Ölümsüzüne ait, bana değil…” Sağ elini kaldırarak uzaklarda başka bir gelişimciye saldırmak üzere olan Ji Klanı Kan Klonunun aniden titremesine neden oldu. Kan Klonu sanki cevap vermeye isteksiz gibiydi ama aynı zamanda kendini kontrol edemiyordu. Ortadan kayboldu ve tekrar ortaya çıktığında Meng Hao’nun tam karşısındaydı.



Meng Hao Kan Klonunu işaret etti ve klon aniden bir ışık ışınına dönüşerek Meng Hao’nun parmağıyla bütünleşti. Şok edici bir şekilde Meng Hao’nun parmağında aniden bir totem dövmesi belirdi!



Kırmızı bir totem dövmesi. Bir kan totemi!



Totem ortaya çıktığı anda, Meng Hao’nun gelişim merkezi patladı. Sanki uzun zamandır kısıtlanmış ve şimdi en sonunda daha da yükselebilmiş gibiydi. Göz açıp kapayıncaya kadar gelişim merkezi öyle bir patlama yaşadı ki haydut birliğinin uzmanları ve Totemik Kutsal Antikleri afallatıcı bir hayretle doldular.












Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44333 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr