Bölüm 510

avatar
6976 18

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 510


Bölüm 510: Son Savaş!



Siyah Topraklar jeolojik kuvvetler tarafından gökyüzüne doğru yükseltilen bir platoyu andırıyordu. Daha aşağısında Batı Çölü vardı.



Meng Hao ilk defa Batı Çölü ile Siyah Toprakların arasındaki sınırı görmüştü. Yıllar önce Siyah Topraklardan ayrılırken bu bölgeden seyahat etmek yerine antik bir ışınlanma portalıyla doğrudan kuzey bölgesine gitmişti.



Bu manzarayı ilk defa görünce Meng Hao’nun gözleri istemsizce hafifçe açıldı. Şu an Batı Çölü Kıyametinden neden herkesin Siyah Topraklara kaçmak istediğini anlamıştı.



Batı Çölünün güney bölgesi daha kuzeydeki kısımlara göre yükseklik anlamında çok çok yukarıdaydı. Bu yüzden şu an batı, doğu ve kuzey bölgeleri çoktan Mor Denize dönüşmüş durumdaydı. Hatta bu bölgelerde tuzlu bir deniz kokusu bile vardı. Fakat burada, güney bölgesinde henüz nehirler bile oluşmamış durumdaydı.



Yağan bütün yağmur suyu doğrudan kuzeye akıyordu.



Güney bölgesi yeterince yüksekti, ama Siyah Topraklar çok daha yüksekti. Binlerce metre gökyüzüne doğru çıkıntı yapmış durumdaydı, sanki bir depremle şekillenmiş yamaç benzeri bir hal almıştı.



Siyah Toprakların kıyısında sonsuz sıra dağların olduğunu söylemeye gerek bile yoktu. Bu dağlar sanki gökyüzüne bağlanmış gibi görünüyordu ve mor renkli rüzgarın geçmesine ve onunla birlikte herhangi bir canlı varlığının içeri girmesine engel oluyordu.



Bu dağlar Siyah Toprakların toplam yüksekliğinin şok edici bir boyuta ulaşmasına katkı sağlıyordu. Mor Denizin yayılmasını engelleyebilirdi ve dahası içeri girmek için tek bir yol vardı…



Kara Kapı Kalesi!



Burası seksen bin metre genişliğindeydi ve dağların tam ortasındaydı. Bulunduğu yerde uzun, dümdüz ve muazzam bir haldeydi. Onu gören bütün gelişimcilerin ağzı açık kalacaktı.



Kara Kapı Kalesi gece rengindeydi ve kapısı kapalıydı. Seksen bin metrelik kalenin üzerinde uzanan mazgalda gruplar halinde ayrılmış on binlerce gelişimci duruyordu. Bu gelişimciler orada dururken muhabbet ediyor ve ara sıra aşağı doğru elleriyle işaret yapıyorlardı.



Meng Hao’yu en çok şaşırtan şey ise yıllardır alışkın olduğu mor yağmur Kara Kapı Kalesine düşmüyordu. Dışarıda sağanak şeklinde yağsa da Kara Kapı Kalesine ya da onun devasa mazgalına tek bir damla düşmüyordu.



Kara Kapı Kalesinin dışındaki topraklar pus ve sis ile doluydu ve dumanlı bir yerdi. Aslında Meng Hao güneşi görmeyeli de yıllar olmuştu. Ve orada, Kara Kapı Kalesinin üstündeki mavi gökyüzünde güneş tüm görkemiyle duruyordu ve hatta beyaz bulutlar da vardı.



Bu Kara Kapı Kalesi adeta iki farklı dünya arasındaki bir hudut gibiydi.



Meng Hao ve Xu Bai’nin kuvvetlerinin yüzlerinin çirkin bir hal almasına neden olan olay ise Kara Kapı Kalesi ile aralarındaki bölgede yirmiden fazla haydut kabilesinin belli bir düzende pozisyon almış olmasıydı. Bu kabileler an itibariyle Karga Mabudu ve Siyah Ejderha Kabilelerine öldürme arzusu, alay ve hırs ile bakıyorlardı.



Bu yirmi kabilede toplam 200,000 gelişimci ve 400,000 şeytansı bulunuyordu. Kalenin önünde pozisyon almışlardı ve belli ki hiç kimseyi Siyah Topraklara sokmama niyetindelerdi.



Meng Hao onların gözlerinde aç gözlülük, vahşilik ve de bir mesaj görebiliyordu.



Eğer biz içeri giremezsek, o zaman siz de giremeyeceksiniz! Eğer biz burada öleceksek, o zaman siz de bizimle öleceksiniz!



Meng Hao olduğu yerde sessizce durdu. Ardından bu yirmi kabilenin önünde konumlanmış olan bir şey fark etti. On binlerce bambu direği dikilmişti ve rüzgarla hafifçe sallanıyorlardı. Tüm bu direkler kurumuş kan ile kaplılardı ve çoktan siyah renge dönmüşlerdi.



Her bambu direğinin tepesinde bir kelle asılıydı. Bu yaşlısıyla çocuğuyla bütün bir kabileydi. Dahası, direklerin birinde devasa bir şeytansı kafası da vardı ve bu belli ki kabilenin Totemik Kutsal Antiğiydi.



Hepsi ölmüştü.



Bu kabile Göksel Rüzgar Kabilesinden başkası değildi.



Meng Hao ve Xu Bai’nin gruplarına daha yakında olan yirmi binden fazla bambu direği yere dikilmişti ve tamamen boşlardı. Bu direkler kesinlikle Karga Mabudu ve Siyah Ejderha Kabileleri için hazırlanmıştı.



Önlerinde duran savaş alanına ölümcül bir sessizlik hakimdi. Hiç kimse konuşmuyordu. Yalnızca rüzgarın hafif iniltisi duyuluyordu. Yüz binlerce gelişimci ağır ağır nefeslenmeye başladı ve öldürme arzuları gökyüzüne ulaştı.



Kara Kapı Kalesine girmek kolay bir görev değildi!



Başka bir ses daha duyuldu. Bu ses Siyah Toprakların uzun mazgallı siperinden gelmişti. Orada duran on binlerce gelişimci aşağıdaki olayları sanki bir çeşit oyunmuş gibi izliyorlardı.



Yukarıdaki mazgallı siperde duran insanlar için Karga Mabudu Kabilesi, Siyah Ejderha Kabilesi ve yirmiden fazla haydut kabilesi sahnedeki aktörlerden farksızdı, onları eğlendirmek için performans sunuyorlardı.



Onlardan bazıları Göksel Saltanat Birliği üyesiydi. Diğerleri ise Batı Çölünün Ruh Bölme Patriğine sahip büyük kabilelerindendi. Doğal olarak kendilerinin kitlelerden ayırmışlar ve aşağıdaki ölüm kalım oyununu izliyorlardı.



Zhou Dekun da oradaydı, yumruğunu sıkmıştı ve yüzünde kederli bir ifade vardı. Şu an yapabileceği hiçbir şey yoktu. Yalnızca Meng Hao’yu sessiz bir şekilde izlemekle yetindi.



Zhou Dekun’un yanında Bulutlu Gökyüzü Kabilesinden genç bir adam vardı, bu kişi Çekirge Kabilesinin önünde hayali bir form ile ortaya çıkarak Meng Hao ile konuşan kişiydi. Aşağıdaki topraklara ve Meng Hao ile onun kabilesine bakarak iç geçirdi.



Ne kadar yazık...” dedi başını sağa sola sallayarak.



Mazgallı siperin başka bir bölümünde etrafı güçlü uzmanlarla çevrelenmiş olan bir kadın duruyordu. Belli ki bu kadının pozisyonu çok yüksekti. Bu kadın yıllar önce Siyah Topraklarda Meng Hao ile karşılaşan ve onun tarafından korkutulan kadındı. Bu kadın, Göksel Saltanat Birliğini oluşturan üç güçten biri olan Şeytani Kelebek Kabilesinin bir Seçilmişiydi. Tanrıça Duo Lan!



R.N: Duo Lan 323. bölümde görünmüştü. Meng Hao ile karşılaşmış ve ona Şeytan Lord diye hitap etmişti.



Kadın aşağıdaki manzaraya bakarken kaşları çatıktı. Bakışları en sonunda Meng Hao’nun üzerine geldi.



Duo Lan, neden kaşlarını çattın? Yoksa o kişi seni kızdırdı mı?” Onun yanında duran genç bir adamdan kibar bir ses duyuldu. Adam uzun ve yapılıydı, uzun saçlarıyla birlikte yakışıklı bir siması vardı. Uzun, lekesiz, beyaz cübbesi ve çekici gülümsemesiyle insana bir Seçilmiş havası veriyordu.



Bu genç adamın etrafı engin gelişim  merkezlerine sahip üç yaşlı adamla çevrelenmişti. Belli ki bu genç adam muazzam statüye sahip biriydi.



Bu kişi Göksel Saltanat Birliğinin bir diğer lideri olan Göksel Takip Kabilesinin Seçilmişiydi.  Zhang Wenzu!



Oh, önemli bir şey değil.” diye cevapladı Duo Lan sakince. “O sadece biraz tanıdık geldi. Sanki daha önce onu görmüş gibiyim ama nerede olduğunu anımsamıyorum.



Duo Lan’ın yanında duran Zhang Wenzu, Meng Hao’ya doğru bakarak gülümsedi.



Önemsiz bir böcek...” dedi, bakışlarını tekrar canlı bir gülümsemeyle Duo Lan’a çevirdi. “Eğer hatırlamıyorsan, üzerinde düşünmene bile gerek yok. Bunun bir anlamı yok.



Duo Lan onun kendisine bu kadar yakın olmasına alışkın değil gibiydi. Hiç düşünmeden birkaç adım geriledi. Onun fark etmediği şey, mazgallı siperde uzaklardaki bir kalabalıktan birisinin bakışları Zhang Wenzu’ya yönelmişti. Bu kişinin bakışları nefretle doluydu.



Bu nefret hızlıca kayboldu. Bu bakışlar Siyah Toprakların eski Tao Çocuğu Luo Chong’a aitti. Kalabalığın içinde duruyordu, ifadesi her zamanki gibiydi, ama içten içe dişlerini gıcırdattı. Onun eski Tarikatı şimdi Göksel Saltanat Birliğinin bir yan dalı olmuş ve eski pozisyonunu kaybetmişti. Kendisi Nüve Formasyonu aşamasında olsa da böyle bir gelişim merkezi sıra dışı değildi.



R.N: Bu Luo Chong’u belki hatırlarsınız Meng Hao’dan az ayar yemedi zamanında :D İlk önce 269 bölümde Antik Tao Gayzerinde karşılaşmışlardı. Daha sonra Siyah Topraklarda 325. bölümde Meng Hao onu zehirlemişti ve en sonunda Kutsal Kar Şehrinde 372. bölümde karşı karşıya gelmişlerdi.



Kahpe!” diye düşündü kendi kendine. “Ve sen, lanet olası Zhang Wenzu! Benim hoşlandığım bir kadına dokunmaya cüret edersin demek! Bu gözler senin ölümünü bizzat görecek!!” Tam o sırada birden bakışları aşağıdaki topraklara döndüğünde afallayıp kaldı. Meng Hao’ya bakarken gözlerini şiddetle ovuşturdu. Ardından nefesi hızlanmaya başladı.



Bu… Bu o? Bu nasıl mümkün olabilir…



Bu sırada, Siyah Topraklarda, Göksel Saltanat Birliğinin kontrol ettiği bölgede tamamen sıradan bir tarikat vardı. Bu tarikatın adı Altın Işık Kilisesiydi.



Şu an Altın Işık Kilisesinde yaklaşık 7-8 bin öğrenci bulunuyordu. Hepsi de havada oraya buraya koştururken yüzlerinde heyecanlı ifadeler vardı. Şok edici bir aura eşliğinde canlı bir parıltı yavaş yavaş yayılmaya başladı.



Beşinci Lorddan bir mesaj geldi! Patrik geri dönmüş!! Gidip Patriği ve Beşinci Lordu alalım!



“Beşinci Lorda iman et sonsuz hayat kazan! Beşinci Lord ortaya çıktığında kim sıkıntı yaratmaya cüret edebilir!



Siyah Topraklar ile Batı Çölünün sınırında, devasa Kara Kapı Kalesinin dışında, Meng Hao ve Xu Bai’nin grubu ölümcül bir sessizlikle bekliyorlardı.



Meng Hao bakışlarını Xu Bai’ye çevirdi ve yavaşça konuştu: “Bu son savaş.



Xu Bai bir an sessiz kaldı, ardından güldü. Bu, berrak ve canlı bir gülüştü, inatçılıkla doluydu. Meng Hao’ya baktı ve başını aşağı yukarı salladı.



“Son savaş! Zafer, Siyah Topraklara girmek anlamına gelecek. Yapılan duyuruda Şeytan Ruhuna sahip olanların Siyah Topraklara alınacağı söylendi. Pişman olacağımız hiçbir şey yok. Eğer kaybedersek…



“Meng Hao, eğer ben ölürsem Büyük Siyah Ejderha kabilesinin senin Karga Mabudu kabilenin bir parçası olmasına izin verir misin? Ne diyorsun?” Meng Hao’ya bakan Xu Bai’nin ifadesi içtenlikle doluydu.



Meng Hao da ona baktı ve ardından içtenlikle başını aşağı yukarı salladı.



Bu durumda, ölümden korkmamız için bir neden var mı!? Bu oldukça nefis bir savaş olacak!” İçten bir kahkaha atan Xu Bai siyah Ejderhadan atladı. Gürültülü bir sesle birlikte kasları şişti ve vücudu genişleyerek fiziksel vücudunun şok edici gücü ortaya çıktı.



Siyah Ejderha Kabilesi!” diye bağırdı kabile üyelerine bakarak. Hepsi de başlarını kaldırarak ona baktılar. “Mühürleri açın. Savaş zamanı!!



Tüm Siyah Ejderha Kabilesi tek bir ağızdan bağırdı: “Savaş zamanı!!



Siyah Ejderha Kabilesi üyeleri Xu Bai’nin peşinden ileri doğru hücuma geçtiler. Bütün üyeler bileklerindeki siyah şeritleri çözdüler ve inanılmaz bir auranın gürlemesine neden oldular. Hepsi de bir anda büyümeye başlamıştı. Bu mühür büyük Siyah Ejderha Kabilesinin fiziksel vücut eğitim yönteminin gerçek gücünü gizliyordu. Mührü açtıktan sonra kabile üyelerinin vücutları tam bir kafa büyüklüğünde uzamıştı. İleri doğru fırlarken tıpkı birer vahşi Siyah Ejderha gibilerdi.



Meng Hao ise derin bir nefes aldı. İçinde İblis Mızrağı olan sağ elini havaya kaldırdı. Arkasındaki kabile üyelerine baktı ve onların da ötesindeki kuzey bölgesine gözlerini dikti. Orası Karga Mabudu Kabilesinin eviydi. Altın Kargayı ve Büyük Ağacı düşündü. Onlara verdiği sözü ve Karga Mabudu Kabilesiyle buraya kadar geldikleri yolculuğu düşündü.



Zihninde birçok görüntü dalgalandı ve en sonunda şu ana dönüştü. Bu… Son savaştı!



Savaş!” Meng Hao’nun bu tek kelimesi gök gürültüsü gibi yankılandı. Karga Mabudu Kabilesi üyeleri kanlarının haklı bir öfkeyle yandığını hissetti. Öldürme arzuları kaynadı ve alevlendi. Kabile biliyordu ki artık ölümle hayatta kalmak arasındaki farka bu son savaş karar verecekti.



Gökyüzünü dolduran 400,000 şeytansı yeri göğü sarsan sesler çıkarttılar. Büyük Tüylü de oradaydı. Şuan o 10. seviye bir şeytansıydı. İkinci, Üçüncü ve diğerleri ona rakip olamayacak durumdalardı, ama yine de cesurlardı. Vahşi Dev de vardı. gerçek bir Ejderhacı olan Gu La bu seyahatte Meng Hao’ya çok yardımcı olmuştu. Şu an onun da gözleri kıpkırmızıydı.



400,000 şeytansı kükremeler eşliğinde ileri doğru saldırıya geçtiler.



Aniden Papağanın tiz ciyaklaması çınladı.



Formasyona geçin! Unutmayın, formasyona geçin…













Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44306 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr