Bölüm 503

avatar
6904 18

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 503


Bölüm 503: Seçenekler



Uçan Çekirge Kabilesinin yedi bin gelişimcisinin yüzleri bembeyazdı ve korkudan titriyorlardı. Gökyüzünü kaplayan şeytansılara bakarken adeta gözlerine inanamıyorlardı.


150,000 şeytansı. Böylesine bir güç orta boyutlu bir kabileyi yerle bir edebilirdi. Hatta bazı Ruh Bölme Patriği olmayan büyük kabileler bile böyle bir kuvvet karşısında tarumar olabilirdi.



Hiçbir kabile böylesine vahşi bir şeytansı sürüsüne karşı savaşa girmek istemezdi. İster Büyük Bulutlu Gökyüzü Kabilesinin bir yan klanı olsunlar, isterse de yedin biden fazla gelişimciye ve on binlerce çekirgeye sahip olsunlar…



Karga Mabudu Kabilesi ile aralarında herhangi bir ölümcül Karma bulunmuyordu. Buraya Beş Zehri Kabilesi için geldiklerini söylemişlerdi. Ama Beş Zehir Kabilesi uzun bir süre önce yok edilmişti. Uçan Çekirge Kabilesi bile böyle bir mantığı uygun göremezdi.



Belli ki Büyük Bulutlu Gökyüzü Kabilesi sadece itibarını kaybetmemek için onlara saldırı düzenlemek istemişti. Ve belli ki Şeytan Ruhuna sahip olmaları da işin tuzu biberi olmuştu.



Eğer bu mesele onlar için gerçekten de önemli olsaydı meseleyi hızlıca bitirmek için bir Ruh Bölme Patriği gönderirlerdi.



Bir, iki, üç!” dedi Meng Hao, soğukkanlı bir tonla konuşurken Uçan Çekirge Kabilesi üyelerine buz gibi gözlerle baktı. Konuşmasını bitirdiği anda elini kaldırdı ve onları işaret etti. Tam 150,000 şeytansı kükremeler eşliğinde afallamış durumdaki Uçan Çekirge Kabilesine doğru hücum etmek üzereyken on iki Gelişen Ruh Gelişimcisinden biri aniden bağırdı.



Karga Mabudu Kabilesinden Yoldaş Taoist, lütfen bekle biraz!!” bu sözler Uçan Çekirge Kabilesinin Büyükbabasına aitti.



Meng Hao’nun eli durdu ve gözleri soğukça parladı.



Bir yanlış anlaşılma oldu.” dedi Büyükbaba acı bir gülümsemeyle. “Karga Mabudu Kabilesinden Yoldaş Taoist, lütfen biraz bekle. Ana Kabile ile iletişime geçip sana bir açıklama yapmalarını sağlayacağım. Bu savaşı yapmaya gerçekten gerek yok. Ne diyorsun, Yoldaş Taoist?” Adam kalbinden iç geçirdi. Eğer düşmanın böylesine korkunç bir şeytansı sürüsüne sahip olduğunu bilseydi bu görevi hiçbir şekilde kabul etmezdi.



Unutma…” diye devam etti. “Uçan Çekirge Kabilesine saldırıp yok edebilirsin. Fakat Büyük Bulutlu Gökyüzü Kabilesinin on üç yan kabilesinden biri yok edilirse, ortaya bir daha asla temizlenemeyecek bir düşmanlık çıkar.” Büyükbaba bir yeşim kayış çıkarttı ve  ardından gelişim merkezini deveran ettirerek onun içine güç gönderdi.



Meng Hao araya girmedi, Aslında çözüm için en iyi yolun savaşa girmek değil, onları korkutmak olduğunu biliyordu.



Ne de olsa Bulutlu Gökyüzü Kabilesi büyük bir kabileydi ve bir Ruh Bölme Patriğine sahipti. Meng Hao biliyordu ki kendi gelişim merkezi seviyesi ve Karga Mabudu Kabilesinin durumunu düşününce, 150,000 şeytansıyla bile kudretli bir Ruh Bölme aşamasına rakip olamazlardı.



Tabii ki… Mastif uyanmadığı sürece!



Mastif son zamanlarda uyanma belirtileri gösterse de tam olarak uyanmamıştı.



Bu nedenle, biraz güç göstererek rakibi korkutmak en iyi seçenekti. Kabilenin yapacağı bütün hamlelere kar ve zarar üzerine karar verilecekti. Meng Hao Büyük Bulutlu Gökyüzü Kabilesinin Şeytan Ruhuyla çok fazla ilgilenmediğini Zhou Dekun’dan öğrenmişti. O olmadan da işlerine bakabilirlerdi.



Bu yüzden eğer çok bir şey kaybetmeden bir Şeytan Ruhu elde edebileceklerse, bunu yaparlardı. Ama Meng Hao’nun analizine göre karşılığında çok büyük bedel ödeyeceklerini anlarlarsa, büyük ihtimalle Şeytan Ruhundan vazgeçeceklerdi.



Ne de olsa şu an iki kabile arasında gerçek bir düşmanlık yoktu. Kıyamet artık kritik bir noktaya gelmişti. Büyük kabileleri bile tehlike altına almıştı; bu yüzden kimse sebepsiz yere hasar almak istemezdi.



Meng Hao’nun şu anki özgüveninin sebebi buydu.



Büyükbabanın elindeki yeşim kayış aniden yeşil bir ışıkla parlamaya başladı. Işık yayılarak hızla kör edici bir hal aldı. Yavaş yavaş hayali bir figüre dönüşmeye başladı.



Uçan Çekirge Kabilesinin Büyükbaba ve Baş Papazıyla birlikte diğer üyeleri hemen dizlerini üstüne çöktüler.



Saygılarımızı sunuyoruz, yüce Elçi!



Sesler yankılanırken yeşil ışık somutlaştı. Aniden bir adam ortaya çıktı. Yaşı otuzdan biraz fazla gösteriyordu ve yakışıklı bir siması vardı, uzun ve ince gözleri soğukça parlıyordu. Vücudu hayali olsa da gelişim merkezi yine de dışarı dalgalanarak bölgeyi korkunç bir güçle sarmıştı.



Vücudu yeşil bir ışıkla titreşen adam Meng Hao ve 150,000 şeytansıya doğru baktı. Göz bebekleri büzüldü ve ardından Karga Mabudu Kabile üyelerine döndü. Onların öldürme arzularını hissedebiliyordu ve net bir şekilde şaşırmıştı.



Böyle bir şeytansı sürüsü onu şok etmişti ve Karga Mabudu Kabilesine bakarken sanki bir Savaş Kabilesine bakıyormuş gibi hissetti.



En sonunda bakışları Meng Hao’ya döndü ve gözleri kısıldı.



Tuhaf Kan Surat!” dedi yavaşça, ona Köprü Harabeleri Aleminde verilen ismi kullanmıştı.



Aslında Karga Mabudu Kabilesinin son yıllardaki yükselişi dikkatlerden kaçmamıştı. Bu süreçte onları tanıyan insanların sayısı yükselmişti, Meng Hao’nun kimliği de bu yüzden ortaya çıkmıştı. Ne de olsa kan renkli bir maske kolay kolay görülebilen bir eşya değildi.



Tabii ki Meng Hao’nun Şeytan Ruhunu nereden aldığı konusu da gün yüzüne çıkmıştı.



Ne yazık ki Köprü Harabeleri Alemi en son ortaya çıktığında ben, Zhao, kapalı meditasyondaydım. Bu nedenle oraya gidemedim. Fakat, daha sonra olayları Büyük Siyah Ejderha Kabilesindeki Xu Bai’den ve Büyük Şeytan Tılsımı Kabilesindeki Chen Mo’dan işittim. Şeytan Ruhunu çalman onların canını çok sıkmış ve bu asla unutamayacakları bir olay haline gelmiş.



R.N: Chen Mo ve Xu Bai 466. bölümde görünmüştü.



Meng Hao’nun yüz ifadesi yeşil cübbeli adamın hayali görüntüsüne bakarken buz gibiydi. Hiçbir şey söylemedi. Fakat, gözlerindeki soğukluk giderek derinleşti.



Karşında duran bu Uçan Çekirge Kabilesini yok etmeyi seçebilirsin...” diye devam etti adam yavaşça. “Fakat, bunun karşılığını Bulutlu Gökyüzünün bütün gücüyle sizi haritadan silmek için harekete geçmesiyle ödersin.



Diğer taraftan, buraya gelip bize bağlılığınızı sunabilir ve Bulutlu Gökyüzü Kabilesinin bir yan dalı olabilirsiniz. İki seçeneğiniz var. Cevabını bekliyorum.” Adam gülümseyerek baktı.



Karga Mabudu Kabilesinin öldürme arzusu daha da belirgin hale gelmişti. Tıpkı Meng Hao gibi oldukları yerde sessizce bekliyorlardı. Büyük Bulutlu Gökyüzü Kabilesinin onlara sunduğu iki seçenekten sadece biri teslim olarak hayatlarına devam edebilme olanağı sunuyordu.



Hayal edilebileceği gibi eğer teslim olup bağlılıklarını sunarlarsa, Siyah Topraklardaki yerleri garanti olacaktı ve buradan güvenli bir şekilde geçeceklerdi. Fakat, kaybedecekleri şey özgürlükleri olacaktı. Sonraki nesillerin özgürlüğü olmayacaktı.



Meng Hao’nun böyle bir kararı verme hakkı yoktu. Omuzunun üzerinden on bin Karga Mabudu Kabilesi üyesine doğru baktı. Onların binden biraz daha azı orijinal beş Karga Mabudu Kabilelerinin üyesiydi. Wu Chen ve Wu Ling de oradaydı. Savaşın alevlerini tecrübe etmişler ve uzun zaman önce olgunlaşmışlardı.



Kabilenin diğer yeni üyeleri ise bu savaşlarla dolu uzun yolculukta Karga Mabudu Kabilesine bel bağlamak zorunda kalmışlardı. En başta özgürlüklerini kaybetmiş gibi görünseler de aslında çoktan kabilenin önemli bir parçası haline gelmişlerdi.



Meng Hao bakışlarıyla bütün üyeleri süzdü. Gördüğü şey suskunluktu. Gururla dolu bir suskunluktu bu. “Özgürlüğüm olmadan yaşamaktansa ölmeyi yeğlerim.” diyordu adeta.



Onların kararı buydu.



Gökyüzünü dolduran 150,000 şeytan kışkırtıcı kükremeler koparttılar. Gözleri kana susamışlıkla parlıyordu.



Meng Hao tekrar yeşil cübbeli adama döndü. Konuşmaya başlayınca sesi dört bir yanda yankılandı.



Karga Mabudu Kabilesi bir yan kabile olmayı seçmeyecek… Eğer Bulutlu Gökyüzü Kabilesi savaşmak istiyorsa, Karga Mabudu Kabilesi savaşacak!” Bu konuşmayla birlikte Karga Mabudu Kabilesinin öldürme arzusu adeta patladı.



Uçan Çekirge Kabilesinin üyelerinin gergin bir şekilde nefesleri hızlandı, yüzleri soldu. Kuvvet anlamında onlara kesinlikle rakip olamazlardı, bunun anlamı şu an umutsuz bir durumun içindelerdi.Yeşil cübbeli adam gözlerini kıstı. Meng Hao’ya uzun bir süre baktıktan sonra aniden kahkaha attı.



Teklifimi yaparken niyetim iyiydi...” dedi. “Fakat, eğer sen ve Karga Mabudu Kabilesi bir yan kabile olmak istemiyorsanız Yoldaş Taoist, o zaman meseleyi uzatmayalım. Görünüşe göre burada birçok yanlış anlaşılma var. Yoldaş Taoist, sana ve Karga Mabudu Kabilesine bol şans diliyorum. Siyah Topraklara giden yolculuğunuza devam edebilirsiniz.” Yeşil cübbeli adam bir kez daha gülümsedi ve ardından yavaşça kayboldu. Karga Mabudu Kabilesini ve 150,000 şeytansıyı gördükten sonra anlamıştı ki Bulutlu Gökyüzü Kabilesi onlarla bir savaş kovalamamalıydı.



Karga Mabudu Kabilesinin gücü şu an bir Şeytan Ruhuna sahip olmaya vasıf bir seviyeye kadar yükselmişti. Büyük Bulutlu Gökyüzü Kabilesi bir Şeytan Ruhu için büyük kayıplar vermek istemiyordu. Eğer savaş olursa Bulutlu Gökyüzü Kabilesi birçok yan kabilesini kaybedecekti. Hatta bazı Ana Kabile üyeleri bile kesinlikle ölecekti.



Son zamanlarda Siyah Topraklarda birçok tuhaf gelişme yaşanmıştı. Her şey huzurlu görünüyordu ama devam eden birçok gizli mücadele mevcuttu. Büyük Gökyüzü Kabilesi bu noktada büyük kayıplar yaşamaya gelemezdi. Aslında şu an Siyah Topraklardaki Ruh Bölme Patrikleri Batı Çölüne adımını atamayacak durumdaydı. Eğer oradan ayrılırlarsa ruhsal enerji kesintisiyle birlikte büyük ihtimalle diğer büyük kabilelerin düşman Ruh Bölme uzmanlarıyla karşılaşacaklar ve sonuç felaket olacaktı.



Böylesine anlık değişimlerin yaşandığı bir zamanda, ihtiyat ve öngörü büyük kabilelerin hayatta kalmak için anahtarları olacaktı.



Uçan Çekirge Kabilesinin Büyükbabası en sonunda rahat bir nefes almıştı. Şimdi Savaş Kabilesinin neden daha önce savaşmadıklarını anlayabiliyordu. Onun düşüncesine göre savaşa girmemek kesinlikle en iyi seçimdi. Karga Mabudu Kabilesi gibi korkunç bir grup ile karşılaşan herhangi birinin tüyleri hemen diken diken olacaktı.



Adam Meng Hao’ya baktı, ellerini kenetledi ve baş selamı verdi. Ardından kabile üyelerini ve çekirgeleri de alarak hızla geri çekildi. Sarı bir buluta dönüşerek uzaklarda kayboldular. Kısa bir sürede gözden kaybolmuşlardı.



Meng Hao elini salladı, bunu şeytansılarını çağırmak için değil, onların geminin etrafında belli bir düzende uçmalarını sağlamak için yapmıştı. Daha sonra gemi 150,000 şeytansı eşliğinde yoluna hızla devam etti. En sonunda merkez bölgesini geçerek…



Güney bölgesine giriş yaptı.



Bu noktada Siyah Topraklara yalnızca yarım yıllık mesafe kalmıştı.



Siyah Topraklar giderek yaklaşırken Meng Hao’nun gözleri giderek daha da ışıldıyordu.Karga Mabudu Kabile üyeleri heyecan ve beklentiyle doluydu, öldürme arzuları daha da korkutucuydu.



Kabilenin her bir üyesi yolculuğun bu kısmının en zorlu aşama olacağını biliyordu.



Şu an Karga Mabudu Kabilesi öncekinden çok farklıydı; şöhretleri tamamen başka seviyeye ulaşmıştı. Bu Kabile, Ruh Bölme Patriğine sahip büyük bir kabileyi korkutmuştu. Orta boyutlu kabileleri dümdüz edebilirlerdi. Ruh Bölme Patriğine sahip olmayan kabileler ise onların yollarına çıkmaya cüret ederse, Karga Mabudu Kabilesi onlarla savaşacaktı!



Geri durmayacaklardı. İnanılmaz bir öldürme arzusuyla birlikte yollarına devam ettiler. Tıpkı keskin, kınından çıkmaya hazır bir kılıç gibilerdi. 150,000 şeytansı kükreyerek etrafı inletiyordu, tıpkı göksel bir canavar denizi gibilerdi. Gemilerinin üstünde duran Karga Mabudu Kabile üyeleri karşılarına çıkabilecek herhangi bir şeye karşı savaşmaya hazır bir şekilde yollarına devam ediyorlardı.



-----












Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44332 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr