Bölüm 475

avatar
6739 15

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 475


Bölüm 475: Geri Dönüş



Gümbürtü sesleri eşliğinde grup dağıldı. Vahşi Yi Chenzi’nin beş kesik başı elinde tutması ve ardından aşağıdaki diğer kabile üyelerini kan kurbanı olarak kullanmaya başlaması sadece iki saat civarı bir zaman aldı.



Kan kurbanı işlemi iki gün sürdükten sonra Yi Chenzi elini sallayarak bütün ganimetleri topladı. Kan kurbanı işlemini uyguladıktan sonra gelişim merkezi bir ilerleme noktasına doğru ulaşmıştı.



Tek yapmam gereken birkaç bin insan daha öldürmek ve ilerleme noktasını aşarak Geç Gelişen Ruh aşamasına ulaşmak! Bu kabilenin ismini bilmiyorum ama oldukça vahşilerdi. 4-5 bin insanın hepsinin de gelişim merkezleri vardı. Sıradan kabile üyelerini geride kendi kaderlerine bırakmış olmalılar.” Yi Chenzi daha sonra bir yeşim kayış çıkarttı. Bu yeşim kayışın içinde Batı Çölünün kuzey bölgesinin detaylı bir haritası vardı.



Burada büyük Beş Zehir Kabilesini ya da büyük Kavuran Buz Kabilesini kızdıramam. Geç Gelişen Ruh gelişim merkezine sahip olmadan onlara karşı bir zafer kazanmak çok fazla enerjiye mal olacak.



Lanet olası mor yağmur. Eğer kan kurbanı ve biraz Göksel Toprağım olmasaydı ruhsal enerjim bitmiş ve ardından ölmüş olacaktım.” Yi Chenzi kendi kendine mırıldanırken dudaklarını yaladı ve ardından tekrar yeşim kayışa baktı.



Beş Karga Mabudu Kabilesi mi? Onlar eskiden büyük Karga Mabudu Kabilesiymiş, yani Köprü Harabeleri Alemine gitmiş olan bir temsilcileri olmalı. Ayrıca Beş Zehir Kabilesi ile yeni bir savaştan çıkmışlar.



İşte aradığım kabile! Kaç insanları kaldığını söylemek güç ama eskiden büyük kabilelermiş. Ayrıca Beş Zehir Kabilesine direnebildiklerine göre çok fazla kaynak kullanmış olmalılar. En önemlisi de temsilcileri eğer Köprü Harabeleri Aleminde ölmediyse muhtemelen geriye biraz Göksel Toprakla dönmüş olmalı. Belki de biraz Göksel Toprak elde edebilirim.” Gözleri acımasız bir ışıkla pırıldadı, tam planına uygun olarak Karga Mabudu Kabilelerine doğru yola çıkacakken tüm vücudunu bir titreme aldı.



Karga Mabudu Kabilelerinin temsilcisi o lanet olası Meng Hao olamaz değil mi? O kadar şanssız değilimdir herhalde?” Bir an düşündükten sonra bu kadar temkinli olmasına güldü. Köprü Harabeleri Dünyasına 23 kişi gitmişti. Kendisini saymazsa 22 kişi vardı ve bu kişiler Batı Çölünün dört bir yanından gitmişlerdi. Meng Hao ile tekrar karşılaşma şansı son derece düşüktü.



Buraya kadar düşündükten sonra gözleri acımasızlıkla doldu. Vücudu titreşerek uzaklara doğru fırladı. Seyahat boyunca ara sıra denk geldiği kabileleri anında katletti. Gittiği yol kan kurbanlarıyla doluydu.



Seyahat boyunca gelişim merkezi giderek güçlendi. Aynı zamanda karakteri daha da acımasız bir hal aldı. Bu durum artık ilerleme noktasını aşmaya yaklaştığını hissettikçe geçerli oluyordu. Katliamları daha da vahşi bir hal almıştı.



Ayrıca çok hızlı hareket ediyordu. Kısa sürede beş Karga Mabudu Kabilelerine yaklaştı.



Çoktan et ve kan kokusunu almaya başladım bile…” dedi dudaklarını yalayarak, bir yandan da hızla yoluna devam etti. Aniden ilerde bir dağ belirdi.



Bu dağ çıplaktı ve aşağısında bir su kütlesi mevcuttu, ama son derece büyük değildi, bir denizden çok büyük bir göle benziyordu.



Bu büyük gölün ortasından dağ yükseliyordu. Zirvesinde yağmura karşı koruma amaçlı bir grup baraka kurulmuştu. Burası Karga Mabudu Kabilelerinin bulunduğu yerdi. Meng Hao gideli o sırada tam beş ay olmuştu.



İki bin kabile üyesinde geriye sadece bin civarında insan kalmıştı. Aradan geçen beş ayda bir çok insan hayat kuvvetlerinin yok olmasıyla ölmüşlerdi. Ölen kişiler göz yaşları ve kabile üyelerinin ağıtlarıyla dağa gömülmüşlerdi. Herkes biliyordu ki çok geçmeden dağ da sular altında kalacaktı.



Her gün, kabile üyelerinde birisi aşağıya suyun ne kadar yükseldiğini ölçmek için gönderiliyordu. Bu yolla ne kadar zamanlarının kaldığını öğrenebiliyorlardı.



Dünden beri su bir metreden biraz az yükselmiş.” dedi Karga Kasvet Kabilesinin Büyük Kıdemlisi. Barakada Karga Asker Kabilesi Büyükbabasının yanında oturuyordu.



Karga Asker Kabilesi Büyükbabasının saçları griydi, yüzü soluktu ve vücudu zayıflamıştı. Oturduğu yerde sessizce sonu gelmeyen yağmurun yağışını izledi. Konuşmaya başladığında sesi acı ama düşüktü, başkalarının sözlerini duymasını istemiyor gibiydi. “Beş ay. Belki de Yüce Kutsal Antik bizi çoktan terk etti. Dikenli Surun gücü yok oluyor… Eğer terk ettiyse bu iyi. Fakat, bize umutla birlikte geri döneceğine söz verdi.” Adamın sesi boğuktu ve ifadesi boştu.



Umut…” dedi Karga Kasvet Kabilesinin Büyük Kıdemlisi. Etrafına bakarak barakalardaki diğer kabile üyelerine göz gezdirdi. Hepsi de sessiz ve hüzünlüydü. Gözleri açıktı ama kapalı olsaydı da pek bir fark olmayacaktı. Bir çoğunun vücudu odun gibi incelmişti.



Hiçbirinin artık umudu kalmamıştı.



Gök ve yerin ruhsal enerjisi yok olunca ve mor yağmur giderek şiddetlenince hayat bitmişti. Bu durum sıradan kabile üyelerinin hayatta kalmasını zorlaştırmıştı. Hatta gelişimciler bile gelişim merkezlerinin kuruduğunu hissediyorlardı ve bulundukları aşamada kalmakta zorlanıyorlardı.



O geri dönecek.” dedi Karga Asker Kabilesinin Büyükbabası yumuşak bir sesle. Çok yüksek sesle konuşmamıştı ama sesi hırs ile doluydu. O Meng Hao’nun sözlerine inanmıştı ve Meng Hao’nun kesinlikle geri döneceğine güveniyordu.



Karga Kasvet Kabilesi Büyük Kıdemlisi yumuşak bir iç geçirdi ve tam bir söyleyecekken aniden yüz ifadesi titreşti. Kafasını kaldırarak havaya baktı. Neredeyse aynı anda Karga Asker Kabilesi Büyükbabası da kafasını kaldırdı. Kurumuş vücudunun içindeki gelişim merkezi bir kez daha deveran olmaya başladı. Kasvetli gözleri sinirli bir parıltıyla parlamaya başladı.



Sadece o ikisi değil, arkalarındaki diğer iki kabile üyesinin de gelişim merkezleri gökyüzüne bakarak tehditkar bir şekilde patladı.



Aradan geçen beş ay boyunca daima tetikte beklemişlerdi ve son derece temkinli olmuşlardı. Üç grup onlara saldırmak için gelmişti ve iki tanesi Dikenli Sur tarafından geri püskürtülmüştü. Fakat zaman geçtikçe Dikenli Sur zayıflamaya başlamıştı. En sonunda göl tarafından yutulmuş ve ortadan kaybolmuştu.



Üçüncü grup geldiğinde Karga Mabudu Kabileleri savaşmak zorunda kalmışlardı. Savaş sırasında Karga Asker Kabilesi Büyükbabası Erken Gelişen Ruh aşamasında olan bir düşmanı öldürebilmek için gelişim merkezini çok fazla kullanmıştı. Onun bu hareketi çatışmayı bitirmişti.



Ne de olsa bu Gök Ve Yerin Kıyametinde karşılıklı kayıp ve ölümler denkti.



Göz açıp kapayıncaya kadar dördüncü bir grup onlara doğru gelmiş gibiydi. Fakat bu sefer tek bir kişi vardı, şu anki şartlarda tek kişi daha da tehlikeliydi!



Bu kişi bir ışık ışını halinde şok edici bir aurayla yaklaştı. Orta Gelişen Ruh Aşamasının zirve gücünü taşıyan gümbürtü sesleri yankılandı. Belli ki bu kişi Geç Gelişen Ruh Aşamasına geçmenin eşiğindeydi.



Karga Asker Kabilesi Büyükbabası bu gelişim merkezini hissedince yüzü şaşkınlıkla titreşti. Onun yanındaki Büyük Kıdemli daha da şaşkındı.



Onların arkasındaki ikilinin yüzleri bembeyaz olmuştu.



Güç seviyelerini düşününce Karga Mabudu Kabilelerinin hepsi girse bile kendilerini koruyamayacaklardı.



Yi Chenzi dağın zirvesinde binden biraz fazla sayıda Karga Mabudu Kabilesi üyesi görünce kaşlarını çattı.



Niye bu kadar az?” dedi soğukça homurdanarak. Bu kadar az sayıda insanla karşılaşınca buraya yaptığı yolculuğu zaman kaybı olarak görmüştü. Yine de kabileye doğru uçmaya devam etti.



Çok fazla insan yok, ama yine de boşa gitmesin.” dedi. Gözleri canice pırıldıyordu. Yaklaştığında elini uzattı ve bir parmağını doğrulttu.



Hemen dalgalar yayılarak siyah sisten oluşan devasa bir ele dönüştü. El doğrudan dağa doğru fırladı.



Siyah elin yaklaştığını gören Büyükbaba hemen hızla ileri fırladı. Göz açıp kapayıncaya kadar havadaydı. Kükreyerek sağ elini salladı ve patlayıcı totemik gücünü ortaya çıkarttı.



Metal-tip totemi, güç ile gürleyerek siyah sise doğru fırladı.



Bir gümbürtü koptu ve siyah sis el dağıldı. Karga Asker Kabilesinin Büyükbabası bir ağız dolusu kan tükürerek geriye doğru sendeledi. Dağın zirvesine ulaştığında ağzından daha fazla kan geldi ve vücudu kurudu. Ruhsal enerjisi neredeyse bitmek üzereydi. O acı acı gülerken diğer kabile üyeleri gözlerinde umutsuzlukla ayağa kalktılar.



Sakın bana gelişim merkezlerinizin tamamen kuruduğunu söylemeyin!” dedi Yi Chenzi kibirle. “Pekala, gelişim merkezleriniz normal olsa bile sizi öldürmek benim için zor olmayacaktı. Karga Mabudu kabilesinin bu kadar zayıf olduğuna inanamıyorum! Totemik Kutsal Antikleriniz nerede? Peki ya büyülü silahlarınız? O kadar zayıfsınız ki tek bir vuruşta işinizi bitirebilirim. Böyle bir kabile var olmayı hak etmiyor. Fakat, benim için kan kurbanı olarak gelişim merkezimi ilerletmeme yardım etmeniz, Kıyamette ölmenizden daha iyidir!” Yi Chenzi’nin Kutsal Antiklerle baş edebildiği özel bir yöntemi vardı ve tüm Batı Çölü genelinde birçok kabileyi yok edebilmesinin bir nedeni de buydu.



Wu Chen kalabalığın içinde ayağa kalktı. Vücudu titriyordu, bir anda bağırdı: “Yüce Kutsal Antik geri döndüğünde kesinlikle gitmene izin vermeyecek! Eğer Karga Mabudu Kabilelerine dokunmaya cüret edersen Kutsal Antiğin gazabıyla yüzleşirsin!!



Onun yankılanan sesi hemen kabile üyelerinin gözlerinde bir umut ışığının alevlenmesine neden oldu.



Kutsal Antik kesinlikle geri dönecek!



Kutsal Antik bize umut getirecek!!



Yi Chenzi küçümseyerek kahkaha attı. “Sizin Yüce Kutsal Antiğiniz geri mi gelecek? Demek Kutsal Antiğiniz bile sizi terk etmiş. Geri gelse bile onu mühürlerim ve sizi kan kurbanı yaparken izlemesini sağlarım.” Elini bir kez daha kaldırdı.



Bu sefer dalgalar dört bir yana yayılarak dört tane siyah sis ele dönüştü. Eller birbirine bağlanarak öldürme arzusuyla coşan siyah bir Ejderha gibi göründüler. Hemen Karga Mabudu Dağına doğru fırladılar.



Tam Karga Mabudu Kabilesi üyelerinin yüzleri umutsuzlukla dolmuşken, tam el onlara uzanacakken, aşağıdaki suyun içinden dört tane filiz aniden yükseldi. Filizler inanılmaz bir hızla dört ele doğru fırladılar. Aynı zamanda bir anda dağın etrafına dikenler yayılarak onu tamamen çevreledi.



Ne yazık ki sarmaşıkların ve dikenlerin zayıflıkları ve yorgunlukları kolaylıkla görülüyordu.



Tam o sırada yaklaşık Karga Mabudu Kabilesi dağından üç yüz kilometre uzakta, çağlayan bir nehrin üzerindeki bir alanda aniden bir bozulma oldu. Sanki havada bir yarık açılmış gibiydi.



Yarığın içinden bir figür çıktı. Üzerinde yeşil bir cübbe vardı ve uzun siyah saçları rüzgarla dans ediyordu. O yakışıklıydı ve enerjik bir hali vardı. Bu kişi Meng Hao idi!



Ayrıldığı şekle benzer bir şekilde dönmüştü, ayrıldığı yerin biraz uzağına ışınlanmıştı. Genel olarak konuşmak gerekirse bu normaldi. Genelde geri dönüş noktası ayrılış noktasının yaklaşık beş yüz kilometre yakınında oluyordu.



Meng Hao burnunun üstünü ovuşturarak etrafına bakındı. Pozisyonunu teyit ermek için Ruhsal Duyusunu gönderdi. Hemen sarmaşığı hissetti ve bu yolla şu an Karga Mabudu Kabilelerinde yaşanan olayları gördü.



Meng Hao’nun gözleri aniden anlatılmaz bir öfkeyle doldu. Konuşmaya başladığında sesi dondurucu bir rüzgar gibiydi. Gelişim merkezi patladı ve hemen çevredeki mor yağmurun buza dönüşmesine neden oldu!



Yi Chenzi!!!












Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr