Bölüm 461

avatar
7356 17

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 461


Bölüm 461: Zhao Youlan ile Yeniden Karşılaşmak!



Bu bölgedeki Ölümsüzlük Köprü Taşları tarafından yaratılan dünyalar arasında Meng Hao’nun yeşim kayış haritasında listelenenlerden en büyüğü buydu. Meng Hao üç yüz metrelik kayasının üstünde durdu ve bölgeyi gözden geçirdi.



Yukarıdaki gökyüzü son derece dengeliydi; sadece birkaç çatlak görülüyordu. Dağlar yükselip alçalıyordu ve antik harabeler her yeri kaplamış haldeydi.



Kaya havada ilerlerken Meng Hao aşağıya doğru baktı. Aniden aşağıdaki dağların doğal yollarda oluşmadığını fark edince bakışı titreşti. Bu dağlar birbirlerine bir desen şeklinde bağlanmıştı.



Meng Hao daha önce de böyle bir şey fark etmişti. Keşfettiği daha önceki dünyalar da buna benzer görüntülere sahipti. Fakat o dünyalar çok küçüktü, bu yüzden fenomen çok net değildi.



Fakat bu dünya çok büyüktü. Yukarıdan bakınca dağlar insana çok tuhaf bir hissiyat veriyordu.



Onlar büyü sembollerine benziyorlar...” En mantıklı olan buydu. Köprü Harabeleri Alemine ilk geldiği zaman gördüğü yıldızlar boyunca uzanana antik bir kavisli köprüyü oluşturan sayısız kaya parçasını düşündü. O zaman ayrıca büyü sembolleri de görmüştü.



Belli ki bu dağ silsilesini oluşturan dağlar büyü sembollerinden başka bir şey değildi. Bu dünyanın enginliği sayesinde Meng Hao onları net bir şekilde görebilmişti.



Ölümsüz Yürüyüş Köprüsünü kaplayan büyülü sembollerin her biri büyük ihtimalle bir Göksel Tılsım.” Meng Hao’nun vücudunun içindeki Ölümsüz Yol Gösterir Qi’si deveran etti ve sol gözünü hızlı bir şekilde defalarca kırparak daha önce Papağandan aldığı Göksel Görüş tekniğini açtı.



R.N: Bu tekniği 318. bölümde almıştı.



Meng Hao tekniği açtığı anda vücudu titredi. Sol gözüyle aşağı baktığında gördüğü şey dağlar değil, gökyüzüne doğru başlarını kaldırmış olan çok sayıda Ejderhaydı.



Ejderhaların bir çoğu kırılmış olsa da bazıları büyük oranda sağlamdı. Onların kükreyişleri son derece şok ediciydi.



Meng Hao’nun tüm vücudu titredi ve nefesi hızlandı. Sanki görünmez bir dağ tarafından eziliyormuş gibi hissetti. Aniden Göksel Görüş tekniği sona erdi.



Fakat bunu yapmadan hemen önce uzaklarda bir Ejderha olmadığı belli olan, siyah renkli bir kelebek gözüne çarpmıştı. Kelebek belirsizdi ve herhangi bir izleyici için görünmez durumdaydı. Kanatlarını her çırptığında yakınlardaki Ejderhalar ona doğru çekiliyor ve özümseniyordu.



Bu siyah kelebeğin vücudunun içindeki büyük bir alan Göksel Topraktan oluşuyordu!




Görüntü ortadan kaybolduğunda Meng Hao’nun alnında terler ortaya çıkmıştı. Göksel Görüşle böylesine şok edici bir sahne görebileceğini hiç hayal etmemişti.



Görüşü normale döndüğünde etrafına bakınınca her şeyin öncekiyle aynı olduğunu gördü. Dağlar yine dağlardı ve siyah Ejderhalar yoktu. Uzaklarda siyah kelebeği gördüğü yerde ise sıradan dağlardan başka bir şey yoktu.



Bu bölgedeki tek sıra dışı şey bir kaç dağ silsilesinin kümelenme noktası olmasıydı.



Köprü Köleleri, siyah Ejderhalar, kelebekler… Bu Köprü Harabeleri Alemi gizemlerle dolu.” Meng Hao düşünceli bir şekilde kayanın üzerinde duruyordu. Kaya farklı bir rota çizmeye başladığı anda daha önce kelebeği gördüğü yere doğru baktı.



Biraz önce gördüğüm şey büyük ihtimalle Göksel Topraktı. Bu konuda yanılıyor olamam… Eğer o kadar büyük miktarda Göksel Toprak elde edebilirsem belki Toprak-tip totemimi yaratabilirim!” Göksel Görüş ile görmüş olduğu bölge kalbini sarsmış ve heyecanlandırmıştı.



Ödül ancak risklerle birlikte gelir. Eğer diğerlerinin arasında yükselmek istiyorsan, bedel ödemek zorundasın!” Gözleri kararlılıkla doldu ve bir ışık ışınına dönüşerek daha önce kelebeği gördüğü bölgeye doğru fırladı.



Meng Hao’nun analizine göre, Batı Çölünden buraya gelen yirmiden fazla insan arasında başka herhangi birinin Ölümsüz Yol Gösterir ve Göksel Görüş tekniğine sahip olması pek ihtimal dahilinde değildi. Bu nedenle o kelebeği görebilen tek kişi kendisi olmalıydı.



Bu yüzden, o Göksel Toprak için dövüşmek zorunda kalma ihtimali nispeten düşüktü.



Durum bu olunca Meng Hao kesinlikle bu fırsatı tepmek istemeyecekti. Hiç tereddüt etmeden ileri doğru yoluna devam etti. Zaman hızla aktı ve yedi gün geride kaldı.



Bu zaman zarfında Meng Hao hiç durmamıştı. İki kez Göksel Görüş tekniğini kullanarak siyah Ejderhaları tüketen siyah kelebeği gözlemlemişti. Kelebeğin aurasının sınırsızlığını algılayabilmişti. En sonunda sekizinci gün oraya vardı.



O bölge on farklı dağ silsilesinin kesişme noktasıydı. Ortasında kaynayan beyaz sislerle dolu olan devasa bir havza vardı. Bu sis Ruhsal Duyunun içeri girmesine engel oluyordu, dağları ve nehirleri fethedebilecek bir ruh ile aşılanmış gibiydi.



Meng Hao oranın etrafında bir kez döndü ve ardından kaşlarını çatmaya başladı. Titrek gözlerle akan sisi gözlemledi.En sonunda bir tane uçan kılıç çıkartarak attı ve havada uğultular eşliğinde sise doğru ilerlemesini sağladı.



Kılıç sise girdiği anda Meng Hao havzanın kenarında bacaklarını çaprazlayarak oturdu. Gözlerini kapattı ve sisin içine dalan uçan kılıca bağlanması için ince bir Ruhsal Duyu ipliği gönderdi.



Sis yoğundu ve uçan kılıç bir tütsü çubuğunun yanma süresi kadar yoluna devam etti. En sonunda havzanın aşağısından çıktı. Meng Hao göz alıcı bir parıltı görüyordu. Aşağıda uzanan şok edici bir manzara vardı; tamamen Göksel Topraktan yapılmış binalar vardı. Aniden, Ruhsal Enerjisinin içinde bir figür belirdi. Bir gümbürtü sesiyle birlikte uçan kılıç patladı. Daha sonra bir imha kuvveti Ruhsal Duyu yoluyla Meng Hao’ya doğru ilerlemeye başladı.



Meng Hao’nun yüzü titreşti ama buna hazırlıklıydı. Uçan kılıcın yok olmasıyla neredeyse aynı anda bağlantısını keserek imha kuvvetinin kendisine ulaşmasını engelledi.



Ruhsal Duyuyu kendisi kesen Meng Hao’nun yüzü solmuştu.



Tamamen Göksel Topraktan yapılmış olan binalar… Orası tam olarak nasıl bir yer!?” Meng Hao’nun nefesi ağırlaştı ve gözleri pırıldadı. Sisin ötesindeki bölgeye yalnızca kısa bir anlık bakış atsa da gördüğü şey onu şok etmeye yetmişti.



Ölümsüz Yürüyüş Köprüsü yok olduktan sonra Köprü Harabeleri Alemine dönüştü. O zamandan bugüne kadar kim bilir kaç yıldır Batı Çölü Gelişimcileri buraya geliyor…”



Onca yıldır hiç kimsenin burayı bulamamış olmasına inanmıyorum. Fakat burada duruyor. Bu kadar fazla Göksel Toprak olması oranın ne kadar tehlikeli olduğunu gösteriyor! Geçmişte oraya girmeye çalışanların hepsi ölmüş olmalı!



Meng Hao’nun düşünceleri bu noktaya geldiğinde kalbi aniden titredi. Elini salladı ve aniden ortadan kayboldu.



Kaybolmasından kısa bir süre sonra uzaklarda bir ışık ışını belirdi. Bu, uzun siyah bir elbise giymiş olan bir kadındı. Siması güzeldi ve cildi yeşim gibiydi. Bu kişi… Zhao Youlan idi!



İlerlerken oldukça temkinliydi. Buraya vardığında Meng Hao’nun daha önce yaptığı şeyin aynısını yaptı; etrafta bir daire çizdi, ardından kenara yakın bir yerde oturacak konum buldu. Tam sisin içini gözlemleyebileceği bir teknik kullanacakken aniden Anka gibi gözleri titreşti. Güzel elini sallayarak beyaz bir örümceğin beyazlık ışını şeklinde fırlamasına ve sise doğru yönelmesine neden oldu.



Örümcek tam sisin içine dalmak üzereyken aniden yönünü değiştirdi ve doğruca Meng Hao’nun kaybolduğu noktaya yöneldi.



Yüzünü gösterecek cesaretin yok mu?” dedi Zhao Youlan soğukça. “Kaybol buradan!” Beyaz ışık sanki boşluğa fırlamış gibi göründü. Tam hedefine ulaşacakken dalgalanmalar ortaya çıktı ve içinden bir parmak uzandı.



Parmak beyaz ışına dokundu ve acınası bir çığlık yükseldi. Işık söndü. Meng Hao dışarı çıktı, gözleri soğuklukla doluydu.



Bu sensin!” dedi Zhao Youlan; göz bebekleri büzüldü ve gözleri öldürme arzusuyla doldu. Kolu çoktan yenilenmişti ama ifadesi hala keskin bir nefret yayıyordu.



Meng Hao’nun gözleri kısıldı. Zhao Youlan’ın burada ortaya çıkması onun aklının bir çok soruyla dolmasına neden olmuştu. Onun temkinli davranması bu konumun tuhaflığını biliyor olduğuna bir işaretti.



Daha da önemlisi onunla ilk karşılaştıklarında kadının gelişim merkezi sadece Nüve Formasyonunun büyük döngüsündeydi. Fakat şimdi Orta Gelişen Ruh aşamasındaydı. Gelişim merkezinin yaydığı dalgalara bakınca orta aşamanın zirvesinde olduğu söylenebilirdi, geç aşamaya aşmak üzereydi.



Bir yıldan az bir sürede inanılmaz bir gelişim kaydetmişti. Meng Hao bunun dünyada zor görülecek bir şey olduğunun farkındaydı!



Pekala, geriye tek bir ihtimal kalıyor.” diye düşündü Meng Hao, gözleri titreşiyordu.



Zhao Youlan’ın gözlerinde öldürme arzusu titreşiyordu. O aslında Meng Hao’ya hayran kalmıştı, ama bu durum onu öldürme arzusunu daha da alevlendiren bir şeydi. Meng Hao’yu gördüğü anda havaya fırladı. Etrafını üç yüz metre genişliğinde beyaz bir parıltı kapladı ve devasa beyaz bir örümcek ortaya çıktı. Kadın hemen Meng Hao’ya doğru fırladı.



Belli ki Örümcek Dalının Totemik Kutsal Antiğinin mühürlenme etkisi artık kaybolmuştu.



Zhao Youlan ona doğru fırlarken Meng Hao Kan Renkli Maskeyi taktı. Devasa bir yüz ortaya çıkarak dört bir yana dalgalar gönderdi.



Hava bir gürleme sesiyle doldu, ardından Meng Hao ortadan kayboldu. Tekrar ortaya çıktığında tam olarak Zhao Youlan’ın yanındaydı. Yumruğunu indirdi, ama tam o anda Zhao Youlan bulanıklaştı ve ortadan kayboldu. Tekrar ortaya çıktığında Meng Hao’nun arkasındaydı ve elini kaldırmıştı. Baş parmağı ve işaret parmağı birbirine dokunuyordu ve diğer üç parmağını kaldırmıştı. Gözlerinde öldürme arzusuyla Meng Hao’nun sırtına doğru hafifçe vurdu.



Meng Hao soğukça homurdandı. Aşağı baktı, altında kan renkli dalgalar dört bir yana yayılırken hemen vücudu titreşti. Gökyüzüne kanlı bir parıltı yükselirken beş tane figür ortaya çıktı, bunlar Meng Hao’nun Kan Klonlarıydı.



Gürleme sesleri havayı doldurdu ve Zhao Youlan’ın yüzü titreşti. Bir kez daha ortadan kayboldu.



İkili dövüş sırasında oradan oraya ışınlanmaya devam ettiler. Gümbürtü sesleri dört bir yanda yankılanırken bir kutsal beceri dansı yapılıyordu.



Bir süre sonra Zhao Youlan patlamanın ortasında ortadan kaybolarak üç yüz metre ötede tekrar ortaya çıktı. Narin elini kaldırdı ve elinde şok edici bir kan damlası ortaya çıktı.



Kan damlasını fırlattı ve bir kuşun tiz çığlığına benzeyen bir ses havayı doldurdu. Kan damlası genişleyerek kırmızı bir Ankaya dönüştü. Anka kanatlarını açtı ve her yere ateşler saçtı. Ateşle kaplanan Anka güçlü bir çığlık attı ve ardından Meng Hao’ya doğru fırladı.



Anka havada ilerlerken kavurucu sıcaklığı dört bir yana yayılıyordu. Meng Hao sert bir yüz ifadesiyle geriye çekildi. Anka Alevi onu yutacakken Kör Larva İpliği Meng Hao’nun etrafında döndü.



Meng Hao alevler tarafından yutulduğu anda gözlerinde öldürme arzusu belirdi. Soğuk sesi dört bir yanda yankılandı.



Ateş mi? Ondan bende de var!











Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43991 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr