Bölüm 452

avatar
7395 17

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 452


Bölüm 452: Umut



Göç.



Tüm Batı Çölü boyunca çok sayıda Kabilenin aynı acı sonuca ulaşması çok uzun sürmemişti!



Böyle bir şeye karar vermek tabi ki öncekinden daha kolaydı. Fakat Karga Mabudu Kabileleri için göç, ölümle aynı anlama geliyordu!



Batı Çölü boyunca ışınlanma büyüleri hızla fonksiyonlarını yitiriyordu. Bu özellikle çok miktarda mor yağmur suyu birikmiş olan alçak rakımlı Kuzey bölgesi için geçerliydi. Batı, Doğu ve Güney bölgelerine yağan yağmurun hızla Kuzeye akın ettiğini tahmin etmek güç değildi.



Kuzey bölgesi kesinlikle denizin ilk oluşmaya başlayacağı yer olacaktı!



Eğer Karga Mabudu Kabileleri bir savaş atlatmamış olsalardı kesinlikle göç olayı onlar için zor olmayacaktı. Ne yazık ki tüm çocuk ve yaşlılarda dahil nüfusları toplamda iki bin civarındaydı.



Eski on bin kişilik nüfuslarını düşününce toplam güçleri çarpıcı biçimde azalmıştı. Şu an diğer Batı Çölü Kabilelerine kıyasla küçük bir kabile seviyesindelerdi.



Dahası, ışınlanma portalları artık işlevini yitirdiği için ve kabile üyelerinin yarısından fazlasının gelişim merkezine sahip olmayan sıradan insanlar olduğunu düşününce, kabilenin uçmasına da olanak yoktu. Yalnızca yürüyerek seyahat edebilirlerdi.



Meng Hao’nun yanında duran Büyükbabanın saçları grileşmişti ve ifadesi yorgundu. Acı acı gülümsedi ve konuşmaya başladı, “Siyah Topraklara yürüyerek seyahat edemeyiz… Oraya çok uzağız. Bir Gelişen Ruh Gelişimcisi bile hiç dinlenmeden ya da uyumadan uçarak seyahat etse bile oraya ulaşması en az on yılını alacaktır. Eğer yürüyerek gidersek oraya ancak bin yılda ulaşırız. Bin yıllık bir göç seyahati. Karga Mabudu Kabileleri o kadar zaman boyunca hayatta kalabilirler mi?



Adam öncekinden bile daha yaşlı görünüyordu. Kafasını çevirerek arkasında ahşap barınaklar diken kabile üyelerine doğru baktı ve ardından devam etti: “Mor yağmur durmadan ruhsal enerjiyi yok etmeye devam edecek. En sonunda hepimiz birer ölümlü olacağız. Yağmurun yok etme iradesi vücutlarımızı aşındıracak ve ölümcül seviyeye kadar zayıflatacak.



Yağmurun çocuklara ve diğer yaşlılara neler yapacağını söylemeye bile gerek yok. Onlar ilk ölenler olacak. Bunun ardından ölümler giderek artmaya devam edecek. Ve bu göç sırasında bütün kabile en nihayetinde yok olup gidecek.



Ayrıca bu esnada Batı Çölünün diğer Kabileleri de göç ediyor olacaklar. Yiyecek, kaynak ve diğer sebeplerden dolayı yol kaotik savaşlarla dolu olacak! Kabileler sürekli kendi güvenlikleri için diğerleriyle çekişme halinde olacak. Şu anda Karga Mabudu Kabileleri böyle bir sınavdan geçip hayatta kalacak imkana sahip değil.



Ayrıca, bin yıldan uzun bir süre seyahat etmeyi başarsak bile, şans eseri diğer Kabilelerin bizi yutmasına engel olsak bile… Siyah Topraklara vardığımız zaman içeri girebilecek miyiz? Orada kısıtlı yer var. İçeri nasıl gireceğiz?



O kadar orta ve büyük çaplı kabile arasında kendimizi nasıl farklı kılacağız. Siyah Toprakları ciddi güçte kabileler yönetirken, bizi kabul etmelerini nasıl sağlayacağız?



Meng Hao olduğu yerde sessizce durdu. Yağmur suyunun temas etmesiyle çocukların şimdiden zayıfladıklarını görebiliyordu. Bu mor yağmur her şeyi yok edecekti.



Tüm bunlardan dolayı... Yüce Kutsal Antik, senden gitmeni rica ediyorum!” Büyükbabanın sesi çok net ve keskindi. “Burayı ve Karga Mabudu Kabilelerini terk et. Kutsal Antik, gelişim merkezin ve Büyük Ejderhacı sıfatınla bu kritik zamanda herhangi bir kabile seni memnuniyetle kabul eder ve beraberinde Siyah Topraklara götürür.



Yüce Kutsal Antik, bu senin tek umudun. Bizim için…” Büyükbaba bir kez daha arkasında yağmurdan korunmak için barınaklar yapan kabile üyelerine baktı. Hepsinin de gözleri hüzün ve kederle doluydu.



Biz evimizden ayrılmayacağız. Eğer yok olmaya mahkumsak o zaman birlikte öleceğiz ve atalarımızın yaşadığı bu topraklara gömüleceğiz. En azından bu yolla bazı çocuklarımız biraz da olsa büyüme fırsatı bulacak.” Büyükbaba şu an daha da yaşlanmış görünüyordu, sanki hayat kuvveti yavaş yavaş akıp gidiyordu.



Meng Hao sessizliğini sürdürdü, ne diyeceğini bilmiyordu. Omzunun üstünden sessiz Beş Kabile üyelerine baktı. Wu Chen ve Wu Ling oradaydı. Ara sıra annelerini çağıran uyuyan çocuklar vardı. Gözyaşları sel olmuştu. Sevdikleri için hasret çeken yaşlılar vardı. Meng Hao onlara baktığında birçok tanıdık yüz olduğunu fark etti.



Şu an iki seçeneği vardı. Gitmek ya da kalmak!



Eğer giderse, büyük ihtimalle en sonunda bütün özel becerilerini düşününce mor yağmurda hayatta kalabilirdi.



Ama eğer kalırsa…



Meng Hao yumuşakça iç geçirdi. Hiçbir şey söylemedi, döndü ve kabile üyelerinin toplandığı yere doğru yürüdü. O yaklaşırken insanlar coşkuyla ve kızaran gözlerle ona doğru baktılar. Meng Hao hafif bir gülümsemeyle dağın arkasındaki bölgeye doğru devam etti ve avlusuna doğru yürüdü.



Burada yağmur sert bir şekilde yağıyordu. Etrafında şeytansı sürüsüyle birlikte saçakların altına oturdu. Büyük Tüylü hemen yanındaydı, hafif hafif havlıyordu. Yaraları vardı ama ölümcül değildi.



Meng Hao’nun sürüsünde şu an sadece altı bin şeytansı kalmıştı. Hepsi de yaralıydı ve şu an doğal olarak iyileşiyorlardı.



Gu La yağmura meydan okuyarak etrafta koşuşturuyor, onlara yemek veriyor ve ufak yaralarını iyileştiriyordu. Gökyüzü sönüktü ve yağmur giderek şiddetleniyordu.



Engin gökyüzü ve yeryüzü yavaş yavaş Meng Hao ve Karga Mabudu Kabilesi üyelerinin kalplerine çöken bir kasvete dönüşüyordu.



Belki de Papağanın dönüşünü beklemeliyim ve ardından gitmeliyim. Gitmek gerçekten de en iyi seçenek. Fakat…”Meng Hao bir kez daha sessizliğe gömüldü. Batı Çölünde bulunduğu zaman boyunca beş Karga Mabudu Kabilesinin içinde yaşamıştı. Meng Hao burada amaçlarına ulaşmış olsa da bedel ödeyenler onlar olmuşlardı.



Objektif olmak gerekirse olayların hepsi Meng Hao’nun suçu değildi. Fakat duygusal anlamda Meng Hao hissettiği derin duygulardan kurtulmakta zorlanıyordu.



Karga Asker Kabilesi Büyükbabasının sözleri mantıklıydı. Karga Mabudu Kabilelerinin göç etmeye gücü yoktu ve bunu deneseler bile Siyah Topraklara asla ulaşamayacaklardı.



Meng Hao Siyah Toprakları düşününce oradaki savaşı ve onlarla savaşan Batı Çölü Gelişimcilerini hatırladı.



Ne müthiş bir plan.” diye düşündü gözleri parlayarak. “Bu Kıyamet yüzünden bütün Batı Çölünün gözü Siyah Topraklara dikilecekti. Görünüşe göre Siyah Toprakları kontrol eden büyük kabilelerin dişlerini gösterecekleri zaman çok yakında gelecek gibi.”



Zaman yavaşça geçti. İki ay geride kaldı ve mor yağmur dinmeksizin devam ediyor ve giderek şiddetleniyordu. Meng Hao artık dağın arka bölgesinde kalamazdı, çünkü o bölge diz boyuna kadar gelen küçük bir dereye dönüşmüştü.



Karga Mabudu Kabileleri dağın zirvesine yerleşmişti. Orada yağmurdan korunmak için barakalar inşa etmişlerdi. Bu barakalarda iki binden fazla insan sessizce hayatlarını sürdüyordu.



Gözle görünür biçimde zayıflayan kabile üyeleri ortaya çıkmıştı bile…



Meng Hao dağın zirvesinde bacaklarını çaprazlayarak oturmuş uzaklara doğru bakıyordu. Oradalar bir zamanlar yemyeşildi, ama şimdi ölümcül bir griliğe sahipti. Bütün bitkiler çürüyüp ölmüşlerdi.



Her gün dağların derinliklerinden kaçan ya da uçan şeytansılar görmek mümkündü. Kıyamet yüzünden göç etmek zorunda kalanlar sadece insanlar değildi, şeytansılar içinde bu geçerliydi.



Birçok bölgedeki topraklar çoktan mora dönmüştü bile. Akıntılar birleşerek nehirleri oluşturuyordu. Bu nehirlerinde bir süre sonra birleşerek gölleri oluşturacağını hayal etmek zor değildi. En sonunda bu göller de bir denize dönüşecekti.



Eğer sizi yanımda götüremiyorsam...” dedi Meng Hao. “O zaman burada yanınızda kalırım. Ölümü birlikte bekleyeceğiz. Mor yağmurun sizi gömmesine izin vermeyeceğim. Karga Mabudu Kabilesinin mezar taşlarının üstünde isimler kazınmış olacak.” Meng Hao büyük bir hüznün içindeydi, ama gerçekten de aklına başka bir seçenek gelmiyordu. Karga Mabudu Kabilelerinin artık gerçekten de bir umudu kalmamıştı.



Siyah Topraklar umut olarak sayılabilirdi. Fakat o soyut, cansız bir umuttu. Üstelik Siyah Topraklara giden yol aynı hedefe giden sayısız Kabile ile dolu olacaktı. Karga Mabudu Kabilesinin diğer bütün kabileler arasında hayatta kalması çok zor olacaktı.



Belki başka bir umut olabilir!” diye mırıldandı Meng Hao kafasını kaldırıp mor yağmura bakarak.



Zaman akmaya devam etti. Bir ay geçtikten sonra aniden bir gün umut ortaya çıktı… Bu umut sadece Meng Hao için değil, diğer bütün kabile üyeleri içindi.



Umut bir ses olarak ortaya çıkmıştı!



Ses Batı Çölünün Kuzeyinden Güneyine, Doğusundan Batısına her yerde yankılandı. Bunun bir Büyülü eşya ya da kutsal beceri olup olmadığını söylemek güçtü. Aynı zamanda sesin sahibinin gelişim merkezinin enginliğini anlamakta imkansızdı. Yankılanan bu ses kadim ve antikti.



Batı Çölündeki ülkedaşlarımı selamlıyorum…”



Biz büyük Şeytan Kelebeği Kabilesi, büyük Vahşi Alev Kabilesi ve büyük Göksel Takip Kabilesinin yarattığı Siyah Toprakların Göksel Saltanat Birliğiyiz. Bu bizim Batı Çölü Gelişimcilerine ilk açık duyurumuz…



Meng Hao kafasını kaldırdı. Karga Asker Kabilesi Büyükbabası da meditasyondan gözlerini açtı. Bütün kabile üyelerinin gözleri gökyüzündeydi.



O anda bütün Batı Çölü Kabileleri yaptıkları işi bıraktılar. Büyük Kavuran Buz Kabilesi gibileri an itibariyle göç seyahatindeydi. Diğerleri ise kamp yapmış dinleniyorlardı. Karga Mabudu Kabilesi gibileri ise anavatanlarının topraklarına karışmayı tercih etmişlerdi. Batı Çölündeki bütün gelişimciler gökyüzüne bakarak titremişlerdi.



Herkes, Beş Zehir Kabilesi bile... Her yer, Batı, Doğu, Kuzey ve Güney... Bütün Kabilelerin üyeleri kafalarını kaldırdılar.



Mor yağmur geldi ve Batı Denizi Kıyameti burada. Mor yağmur bütün hayatları yok edecek ve ruhsal enerjinin kökünü kazıyacak. Şu anda Batı Çölündeki ışınlanma portallarının yüzde doksanı işlevsel durumda değil.



Bu büyük kıyametten kurtulmak için tek bir umut var, o da Siyah Topraklar. Neyse ki yıllar önce Göksel Saltanat Birliği Batı Çölü Kabilelerinin Siyah Topraklarda hayatta kalabilmesi için planlar yürürlüğe koyarak uygun bir yer oluşturdu!



Doğal olarak yer kısıtlı ve bütün kabilelerin girmesine izin verilemeyecek. Dahası, buna en çok kimin hakkı olduğuna karar vermek de bizim hakkımız değil. Bu nedenle hepinize bir şans vereceğiz… Bir tane Şeytan Ruhu bulacaksınız!”



Göksel Saltanat Birliğinin kahinliğinden toplanan ve sayısız antik kayıttan edinilen bilgilere göre, Batı Çölünün denize dönüştüğü zamanlarda gök ve yerin değişimler geçirdiğini öğrendik. Şeytan Ruhları Batı Çölünün engin topraklarında ortaya çıkıyorlar ve sayıları ondan fazla değil.



Siyah Toprakların dışında bir Şeytan Ruhuyla birlikte ortaya çıkan herhangi bir Kabile Siyah Topraklara girme hakkı kazanacak. Sadece Şeytan Ruhlarını kabul edeceğiz!”



Ses konuşmayı kesti ama yankısı tüm Batı Çölünde yayılmaya devam etti. Sesi duyan çok sayıda insanın nefesi kesildi ve gözleri anında kan çanağına döndü.



Meng Hao’nun gözleri ışıl ışıl parlamaya başladı.











Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44266 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr