Bölüm 13: Zenginlik Topraktan Gelir

avatar
120 1

Kralların Yolu - Bölüm 13: Zenginlik Topraktan Gelir


Twilight’ın yüzlerce kilometre ötesindeki Lavinia Krallığı’nda bir bölge vardı ki kanunsuzların diyarı olarak bilinirdi. Kıtada ne kadar pislik ve suçlu varsa bu bölgeye toplanmış, kendi içlerinde ayrı bir sistem oluşturmuşlardı.  
 
Bu yüzden çevredeki krallıklar bu bölgeyi kendi haline bırakıyor ve hadlerini aşmadıkları sürece onlara karışmıyordu.
 
Bölgeye anarşi hakimdi. Çok sayıda grup iktidarı ele geçirmek için birbirleri ile savaşıyordu. Bunların başında ise üç büyük organizasyon geliyordu.  
 
Bölgedeki tüm uyuşturucu ve fuhuşu kontrol eden Ay Salonu,  
 
Namı tüm kıtaya yayılmış paralı askerlerin toplandığı ordu Savaş Tanrısı Bölüğü, 
 
Ve suikast ve casusluk da bir dünya markası haline gelmiş suikast organizasyonu Ölüm Çiçeği.  
 
Her biri kendi alanlarının en iyileriydi. Savaş Tanrısı Bölüğü krallıklar tarafından sıklıkla kiralanan bir paralı asker organizasyonuydu. Ay Salonu genel evleri sayesinde kıtadaki bilgilerin büyük çoğunluğunu elinde bulunduruyor, uyuşturucu yolları sayesinde emsalsiz bir kudret elde ediyordu.  
 
Kökleri krallıklar kadar eskiydi. Bu bölgenin gerçek efendileriydiler.  
 
Ölüm Çiçeği ise son yirmi yılda ortaya çıkmış gizemli bir birlikti. Kökenleri bilinmese de arkasında büyük isimler olduğu belliydi. Nüfuzları sınırlı olsa da emirlerindeki yetenekli insanların haddi hesabı yoktu.  
 
Ellerinde çok sayıda büyük ismin kanı vardı. Yetenek ve güçle dolup taşan bu organizasyon para kazandıran çoğu işe girişmişti.  
 
Ölüm Çiçeği kanunsuzlar diyarının güneyinde bir bölgeyi işgal ediyor ve herhangi bir fikir belirtmiyorlardı. Bölgenin kontrolü tamamen Savaş Tanrısı Bölüğü ile Ay Salonu’nun elindeydi. Bu yüzden çoğu kişi tarafından bilinmiyorlardı.  
 
Gökyüzüne yükselen bir kulenin dibinde siyah renkli bir Ferghana Atı belirdi. Üzerinde kırklı yaşlarında zarif ama yorgun bir adam duruyordu. Derin gözleri anın ilerisine bakıyormuşcasına bilgeydi.  
 
Atından inip kuleye doğru ilerledi.  
 
Elinde yeşim işlemelere sahip siyah bir nişan vardı.  
 
--- 
 
Zephyr’in saldırıya uğramasından sonraki gün Louis alelacele şehri terk etmişti. Gitmeden önce Zephyr’in yanına dahi uğramamış, arkasına dahi bakmadan ayrılmıştı.  
 
O gittikten sonra malikanenin havası birden değişmişti. Rol yapıyor olan hizmetliler aniden eski hallerine döndüler ve garnizondan acı dolu haykırışlar yükseldi. Louis tehdidi ortadan kalktığı için görevlendirmeler ve eğitimler kaldığı yerden devam ediyordu.  
 
Louis gittikten bir saat sonra Zephyr odasından ayrıldı. Kafasında bir sargı bezi vardı, atılan taş kafasını yarmıştı. Neyse ki Louis’in kafilesinde bir rahip vardı da olay yerinde hızlıca müdahale etmişti. Bu yüzden ciddi bir sorunla karşılaşmamıştı.  
 
Zephyr çalışma odasına vardıktan kısa bir süre sonra Leo odaya girdi ve saygıyla eğildi.  
 
“Majesteleri. Bayan Isabelle birkaç önemli dosyayla birlikte Prens Louis’i takip etmiş. Ne yapalım?” 
 
Zephyr gülümsedi. 
 
“Görmezden gelin.”  
 
“Anlaşıldı. Ayrıca Bay Woody ve Bay Talon iyi haberler vermek üzere sizinle buluşmak istediklerini söylediler. Onları karşılama salonuna yönlendirdim, sizi bekliyorlar.”  
 
“Teşekkür ederim. Kaptan Roguelin ve tüccarlardan haber var mı?”  
 
Leo kafasını sallayıp göğsünden bir mektup çıkardı. “Bu sabah kaptandan bir mektup aldık. Gölge Sıradağı’ndaki araştırmanın iyi gittiğini ve birkaç gün içerisinde uygun hazırlıkları yapacağını belirtti. Üstelik istediğiniz bitki ve malzemeler için tüccarlarla görüşme yaptık, birkaç gün içerisinde bize teslim edilecekler.”  
 
“Anlaşıldı, çıkabilirsin.”  
 
Leo tekrardan eğildikten sonra odadan ayrıldı. Onun arkasından bakan Zephyr derin bir iç çekerek düşüncelere daldı.  
 
Yapması gereken o kadar çok şey vardı ki hangisinden başlayacağını bilemez durumdaydı. Ancak düşünce selinin ardından kendine bir önem sıralaması yapmayı başardı.  
 
Twilight halkı fakirdi. Yoksul ve eğitimsizdi. Toprakları çok verimli değildi ama buraya özgü çok sayıda bitki bulunuyordu. Kısaca şu anda başlangıç için en kötü bölgeydi.  
 
Tabii iyi tarafı da yok değildi. Arkalarındaki Puslu Orman onlar için doğal bir kalkan ve hazine deposuydu. Oraya akınlar düzenlemeyi başarırsa sınırsız kaynağa sahip olabilirdi. Ayrıca ve en önemlisi... 
 
Twilight gözden tamamen ırak, ıssız ve ulaşılması zor bir bölgeydi.  
 
Kısaca burada Zephyr’e karşı çıkabilecek kimse yoktu.  
 
“Diğerleri kendi aralarında savaş verirken sessizce büyümek için fırsatım var. Ancak ekonomik olarak atılımlar yapmalıyım, yoksa geçen gün ki oyun, oyun olmaktan çıkar.”  
 
Dün her şeyi planlamış ve Louis’te yanlış izlenimler oluşturacak oyunlar yaratmıştı. Kafasının yarılmasından bonkör ve aptalca davranışlara kadar her şey planlıydı. Hepsi tek bir amaca hizmet ediyordu.  
 
“Twilight başkente ve diğer bölgelere çok uzak. Bu yüzden sessizce gelişmek için fırsatım var. Elimdeki bölgenin dezavantajları çok fazla olsa da avantajları da yok değil. Ne yapamayacağıma odaklanmak yerine ne yapabileceğime odaklanmalıyım.”  
 
Bir kağıt kalem çıkardı ve yazmaya başladı.  
 
“Nicelikten çok niteliğe önem vermem lazım. Kardeşlerimin emrinde çok sayıda yetenekli subay ve bürokrat var. En büyük abim Arcturus tam bir askeri deha, generaller ile iyi anlaşıyor ve kesinlikle güç bakımından en tepede. Arthur Abim ise diplomasi dehası, bürokrasi de çok sözü geçiyor. Delafontaine Dükü’nü de olaya katarsak nüfuz bakımından en önde gelen isim.”  
 
“Tarquin ve Alexander kralın çocukları olmasalar da saçma derece de yetenekli iki isim. Tarquin Güneyin İncisi’ne sahip. Düzenli bir gelire ve çok sayıda soylunun desteğine sahip. Arthur Abi’yi tehdit edebilecek tek kişi o. Ancak kan bağı nedeniyle o kadar da popüler değil.” 
 
“Alexander ise hepsi arasında en tehlikeli olanı. Benim dışımda en genç olan o ve tam anlamıyla bir dahi. Son yüz yılın en büyük dehası olarak biliniyor ve şüphesiz uzun vadede en büyük güç o olacaktır.” 
 
Arcturus ve Arthur dışında diğer tüm prenses ve prensler otuz yaşından küçüklerdi. Zephyr on altı yaşında olarak en genç kral adayıydı. Onun hemen ardından Alexander geliyordu. Alexander 19 yaşındaydı. Tarquin 22 ve Elena da 25 yaşındaydı.  
 
Bu üçü aynı zamanda kralın çocuğu değildi. Herhangi bir kraliyet üyesinin çocuklarıydı. Örneğin Elena kralın uzaktan kuzeninin kızıydı. Yeteneği ve zekası nedeniyle aday olabilmişti. Tarquin ve Alexander da aynıydı.  
 
Arcania güçlünün hayatta kaldığı bir kurtlar sofrasıydı. Çoğu zaman kan bağı ve arka plan önemsizdi. Bu yüzden yetenekli olan aday olabiliyordu.  
 
Zephyr ise annesinin ölümü nedeniyle prens statüsünü koruyabilmişti. Yoksa çok önceden parçalara ayrılır ve diğerleri tarafından özümsenirdi.  
 
“Elena ablam ise savaş sanatları dahil olmak üzere, askeri komuta ve yöneticilikte öne çıkıyor. Kısaca benim dışımda herkesin bir özel yeteneği bulunuyor.”  
 
Düşünce seli zihninde akarken Zephyr kağıdı şemalar ve zihin haritalarıyla doldurdu. Bulunduğu durumu detaylıca analiz ediyor ve bütçe planlamasını en mühim meselelere göre yapıyordu. On dakika boyunca dikkatle düşündükten sonra derin bir nefes aldı ve ayağa kalktı.  
 
Masadaki kağıtlara baktı ve içlerinden bir tanesini alıp odadan çıktı. Uzun vadeli kalkınma planının temelini bugün atacaktı.  
 
“Sizi beklettiğim için üzgünüm.”  
 
Karşılama salonuna girdiğinde beklemekten sıkılmış iki orta yaşlı adamla karşılaştı. Woody ve Talon, yüzlerinde bıkkın bir ifadeyle koltuğa yayılmışlardı. Ancak prens odaya girince irkilerek ayağa kalkmış ve ciddi bir ifadeyle selam vermişlerdi.  
 
“Majesteleri!”  
 
“Yeterli, oturun.”  
 
Zephyr ikisinin karşısındaki koltuğa oturdu ve ikiliye baktı. Bu ikisini Twilight sınırları içerisindeki toprak yapısını incelemeye ve hububat ekimi için uygun bölgeler bulmaları için görevlendirmişti.  
 
“Neler buldunuz?”  
 
Zephyr basitçe sorduktan sonra dikkatle ikiliyi dinlemeye başladı.  
 
Woody gülümseyerek konuşmaya başladı. “Emirleriniz üzere çevredeki toprağı incelemeye başladık ve yaklaşık on bin dönümlük bir arazi bulmayı başardık. Araştırmalarımıza devam ettiğimiz sürece daha fazla bulabileceğimize eminiz.”  
 
On bin dönüm diğer şehirler için bahsetmeye dahi gerek olmayacak bir büyüklük olmasına rağmen Zephyr için altın değerindeydi. Zira bu alan çok da büyük olmayan Twilight’ın ekonomik kalkınmasının temelini oluşturacaktı.  
 
“Birkaç gün içerisinde size birkaç kilo tohum ve bir litre kadar serum vereceğim. Bundan sonra Twilight’ın tarımından sorumlu olacaksınız.”  
 
Talon ve Woody kafaları karışmış bir şekilde Zephyr’e baktı.  
 
“Ne ekmeyi planlıyorsunuz?”  
 
Tarım sabır gerektiren uzun vadeli bir işti. Ciddi bir plan ve işgücü gerektirirdi. Anlık bir hevesle hareket ederlerse toprakları kirletir ve gelecekte mahsul kayıplarına neden olurlardı. Bu yüzden ne ekileceğine karar vermek önemli bir meseleydi.  
 
“Elimizdeki toprakların yüz dönümüne Gün Işığı Bitkisi ekeceğiz. Geri kalanların tamamı ise uzun vadeli hububata ayrılacak. İşçi alımından sorumlu olacak ve bölge planlamasını yapacaksınız. Bütçe planlaması ve gerekli materyallerin sevkini bana bırakın.” 
 
Acilen para gerekiyordu çünkü kış kapıdaydı. Bu yüzden Zephyr ona çok para getirecek kısa vadeli bir ekonomik plan hazırlamalıydı.  
 
Tabii onun bu fikirleri Talon ve Woody’nin kafasının daha da karışmasına neden olmuştu.  
 
“Majesteleri Gün Işığı Bitkisi’nin ne olduğunu biliyor musunuz?” Talon meraklı ve endişeli bir şekilde sordu. Duydukları yüzünden kafası karışmıştı.  
 
“Evet.” Zephyr yanıtladı. 
 
Woody devam etti, “Gün Işığı Bitkisi birçok üst düzey iksirin ana malzemesidir. Tüm simya loncaları ve büyü kuleleri bu iksirin doğa da ne kadar nadir bulunduğunu bilir. Bu yüzden yaprağını on altından satın alacak kadar ileri giderler.”  
 
“Evet, çok sayıda lonca bunu kendi elleriyle yetiştirmeyi denedi ama çok azı başarıyla becerebildi. Bunun sebebi yetiştirilemez oluşu değildi. Yetiştirme maaliyetiydi. Her Gün Işığı Bitkisi bakımlarıyla birlikte 100 altın değerinde gidere sahipti. Oysa bitki başına maksimum 90 altın kazandırabiliyorlardı.” Talon sabırlıca anlatmaya devam etti. “Bırakın Twilight gibi orta derece de verimli toprakları. Kraliyet ailesinin bitki bahçesinde bile yetiştirmek zor olurdu.”  
 
Kısaca bunun altından kalkamazlardı.  
 
“Bu işi bana bırakın.”  
 
Zephyr tartışmaya mahal vermeden konuyu kapattı.  
 
  
 
 
 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44379 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr