Çeviri: Godctia Düzenleme: LordVioleGrace

Cook'un sözleri durumu biraz garipleştirmişti. Gazeteci gerginlikten terliyordu. Bu yabancının özü sözü birdi.

Gerçekleri söylemiş olsa da bu çok doğru değildi, özellikle de Su Yimo'nun önünde.

Su Yimo gülümsedi. "Yapımcı Cook'u etkileyebilmek... fevkalade birisi olmalı."

Yapımcı Cook kendinden emin bir şekilde kafasını salladı. "Gerçekten de öyle."

Su Yimo'nun kibarlığı herhangi bir olumsuzluğa fırsat vermiyordu. Kalabalık duyurulacak olan marka yüzü hakkında daha fazla meraka kapılmıştı.

Cook marka için abartıyor muydu yoksa marka yüzü gerçekten de o kadar fevkalade miydi? Son dedikleri Noble üst seviye bir marka olduğu için doğru olabilirdi; marka yüzleri Cook'un bahsettiği kadar sıradışı olabilirdi.

Toplantı elemanların son parfüm testerlarını misafirlere dağıtmalarıyla devam etti. 

"Noble Parfümeri 200 sene önce kuruldu ve nesilden nesle devam etti. Son derece eşsiz formülümüz ile antik parfüm damıtma tekniklerini birleştirdik ve son derece katı kalite kuralları altında en iyi malzemeleri seçtik. Bu sefer ki yeni ürünümüz Bulgaristan'daki Gül Vadisi'nden güller, Floransa'dan yasemin çiçekleri, Hindistan'dan sümbülteberler, Haiti'den güve otur ve Madagaskar'dan aromatik asya ağaçlarıyla hazırlandı."

İnsanlar derin ve aromatik testerları kokladılar ve aniden eski, zarifliği yansıtan bir lüks mekana ışınlandılar.

Sunum ve insanların övgüleri altında dev ekran aydınlandı.

Ekranda kasvetli bir gökyüzü ve fırtınalı bulutlar vardı, ardından manzara kesildi ve bulutlar ve antik Çin'in Chang An Caddesi belirdi ekranda. Pis kıyafetli ve dağınık saçlı bir kız vardı ve yüzü kirden tanınmaz hale gelmişti.

O sırada misafirler ve gazeteciler şaşkınlık içindeydiler. 

"Uh, yanlış mı görüyorum? Bu gerçekten Noble'ın ünlü yapımcısının yaptığı reklam mı?"

"Noble'ın ana temasının klas olması gerekmiyor muydu?"

"Bu doğru. Ana karakter neden dilenci gibi?"

Bir grup saray muhafızı sokaktaki genç kızı farketmeyerek atlarıyla hızla geçtiler.

Kalabalık şaşkınlık içindeydi, ne olacağına dair en ufak fikirleri yoktu.

"Marka yüzü çıkmadı bile."

"Yüzü kapalıydı. Nasıl tanıyabiliriz ki onu?"

"Marka yüzü bunu çekerken zorlanmamış mıdır?"

"Acaba dilenci sadece yan karakter mi? Belki de ana karakter daha çıkmamıştı!"

İnsanların teori ve şüphelerini yankılanırken, ekrana yol kenarında ağaçlarla dolu bir görüntü geldi ve odada yankılanan bir rüzgar sesi duyuldu. Rüzgarda salınan yapraklar ağaçlardan düşüyordu. Az önce geçen muhafızların atlarının nal sesleri yakınlaştı ve genç kızın tam önünde durdular.

Öndeki general atından indi ve genç kızın önünde diz çöktü. Hızla diğer askerlerde atlarından inip aynı şekilde selam verdiler.