Çeviri: Godctia Düzenleme: LordVioleGrace

Kar yağıyordu - buhar çorbası içmek için harika bir gündü.

Ne yazık ki, yaralanmıştı ve baharatlı yiyecekler yiyemezdi bu yüzden daha sadece bir çorba yapmaya karar verdiler. Ning Xi köşede sessizce otururken sebzelerin yıkanmasından çorbanın yapılmasına kadar ki tüm süreçle Lu Tingxiao ilgilenmişti.

Lu Tingxiao Ning Xi'nin itaatkar davranışını farketmişti. Yüzünde "Bir daha yapmayacağım" ifadesi olsa da bu sefer kolay kolay onu aldatamazdı.

Özür dilediğinde her zaman doğru olurdu ancak... her seferinde bunu tekrar ediyordu!

"Tamam, Küçük Hazine, Annenin sana dövüşme... kung fu öğretmesi için bir hoca bulmasını istiyor musun?" Yemek yerlerken Ning Xi, Küçük Hazine'nin fikrini sormuştu.

Küçük Hazine kafasını yana eğdi. Kung fu mu?

"Doğru! Eğer biri sana karışırsa kendini koruyabilirsin! Üstelik beni de koruyabilirsin!" diye açıkladı durumu Ning Xi.

Küçük Hazine başını salladı.

"Harika!" Ning Xi , Küçük Hazine'nin başını okşadı. "Ancak, zor ve yorucu olacak. Yarıda bırakmayacağına bana söz ver!"

Küçük Hazine kararlı bir ifadeyle tekrar başını salladı. Zorlu idmanlardan korkmuyordu!

Küçük Hazine'nin iznini de aldıktan sonra Ning Xi Lu Tingxiao'ya baktı, "O zaman, Tang Lang ile konuşurum müsait zamanımda, tamam mı?"

"Tamam."

Karar verilmişti.

Ning Xi ileyken Küçük Hazine oldukça büyümüştü. Aksi hale kung fu öğrenmesine izin vermezdi zaten. Küçük Hazine'nin iyiliği için bunu yapmak zorundaydı.

Her ne kadar gönülsüz olsa da, Ning Xi yemekten sonra Küçük Hazine'yi eve götürmek zorundaydı. Son zamanlarda işleri yoğunlaşıyordu ve sabahları erkenden işe gitmek zorundaydı bu yüzden Küçük Hazine için onunla kalmak zahmetli olacaktı. Neyse ki, bu günlerde Küçük Hazine'yi görmek onun için kolaydı.

İkisi de arabaya bindiğinde Ning Xi rahat bir nefes almıştı. Sonunda büyük kötü kurt gidiyordu ve Ning Xi bir faciayı atlatmayı başarabilmişti.

Tam kutlama yapacakken, sürücü kapısı aniden tekrar açıldı ve Lu Tingxiao ona doğru yürüdü.

"Uh, Patron bir şey mi unuttun?"

"Mmmm." Lu Tingxiao başını salladı, hızla kalçasını kavrayıp Ning Xi'yi öptü.

"Mmm....dur." Aynı anda hem acı hem de zevk hissetmişti dudaklarında. Tepki göstererek ağzını kapatıp geri çekildi. "Neden beni ısırdın?"

Lu Tingxiao parmak uçlarıyla alt dudağına dokundu. "Bu senin cezan."

Ning Xi suskundu.

Bela eninde sonunda gelmişti.

Ning Xi gözlerini kapattı ve Lu Tingxiao'yu boynundan tutup kendine çekti ve son derece şaşırtarak onu öptü. "Eğer cezam buysa, beni tekrar yapmaya mı zorluyorsun?" diye mırıldandı.

Lu Tingxiao bedeninde yükselen bir alev dalgası hissetti ve Ning Xi'yi daha da sıkı sıkıya kavradı, hırıltıyla "Beni baştan çıkartma." dedi.

Ning Xi geri çekildi, sanki onu baştan çıkaracak hiç bir şey yapmamış gibi masum masum takılıyordu. "Şakaaa! Tekrar yapmam. Git hadi şimdi! Küçük Hazine bekliyor!"

Lu Tingxiao gitmeden "Ning Xi, çabuk iyileş." demişti.

Ning Xi siyah arabanın gidişini izledi ve şeytanın sözleri hakkında düşündü, sanki....sanki bir şeyler yanlış gibiydi.

İyileştiğinde onu yiyecekmiş gibiydi...