Bölüm 126.1 : Emsalsiz Haydutlar! (1)

avatar
5288 6

Heavenly Jewel Change - Bölüm 126.1 : Emsalsiz Haydutlar! (1)


Çevirmen : Clumsy 

 

Emsalsiz Tabur askerlerini başarıyla heveslendirdiğini gören Zhou Weiqing, hafifçe gülümseyerek devam etti: “Tabur kurallarımız şimdilik bu üçünden ibaret. Hatırlamak çok zor olmasa gerek, haksız mıyım? Çok yakında Sizin Babanız, Ben, düşük standartlardaki bir düzenbaz topluluğunun ortak bir kar etrafında toplanan gerçek bir gruba nasıl dönüşeceğini göstereceğim. Sizlere bir Tabur Komutanı olarak neler yapabileceğimi kanıtlayacağım. Tamamdır, formasyonunuza göre gelip ödemenizi alabilirsiniz.”

 

Zhou Weiqing, ilk sabahtan fazla uzun bir konuşma yapmak istememişti. Amacı herkesi kendisine anında hayran bırakmak değildi, bunun imkânsız olduğunun farkındaydı. İhtiyacı olan şey, onlarda sağlam bir izlenim bırakmaktı. Sözler, hareketler kadar etkili olamazdı.

 

Zhou Weiqing’in üç kuralı kısa ve basitti. Haliyle ufak bir kesim hariç neredeyse tüm askerler iki altın almayı başardı. Ellerindeki parlayan altınlar da durumun gerçekliğini sağlamlaştırmış, Zhou Weiqing’in sözleri daha derin anlamlar ifade etmeye başlamıştı.

 

Ancak altın toplama işi bittiği anda, uzaklardan güçlü bir ses ve yoğun bir toz bulutu ulaşmaya başladı. Bunun bir süvari grubuna ait olduğu barizdi.

 

Emsalsiz Tabur askerleri, yaklaşan süvari birimini fark etmişti. Zhou Weiqing’in yanındaki Wei Feng, kaşlarını kaldırarak sordu: “Komutanım, korkarım ki bu gelenler On Altıncı Alay. Çıkarttıkları toza bakılırsa en az bir Bölük ağır süvari geliyor olmalı. Ne yapacağız?”

 

Zhou Weiqing hafifçe gülümseyerek bağırdı: “Emsalsiz Taburun kardeşleri, bize doğru bir Ağır Süvari Bölüğü geliyor ve kaynakları da muhtemelen On Altıncı Alay. Dün olanlar için gelip belalarını arayacaklar. Size soruyorum, Emsalsiz Taburumuzun gücü bir Bölük Atlı Süvariden en az üç kat güçlü mü?”

 

İki altın almış olan iriyarı bir asker, boğuk bir sesle bağırdı: “O atlı süvariler beş para etmez. Sizin Babanız, Ben, onlardan dört beş tanesini tek başıma indiririm!”

 

Wei Feng de lafa girdi: “Çok fazla Cevher Ustamız var, doğal olarak 100 Ağır Süvari bize hiçbir şey yapamaz! Ama gerçekten harekete geçersek kuzey ordusu bizi öldürmeye karar vermez mi?”

 

Zhou Weiqing soğuk bir homurdanmayla yanıtladı: “Mümkün değil. Bunun On Altıncı Alayın tek başına düzenlediği bir şey olduğunu rahatça söyleyebilirim, aksi takdirde yalnızca bir Bölük gelmezdi. Onlar kuzey komutanından bizim korktuğumuzdan daha çok korkuyor. Kardeşlerim, bize ulaştıkları zaman harekete geçmek için benim emrimi bekleyin. Onları indirecek ve soyacağız. Ekipmanları, atları, kıyafetleri; kim kaparsa onundur. Bir problem çıkarsa da ben icabına bakacağım.”

 

Sıradan askerler bu emirleri sorunsuzca kabul etmişti. Ama Wei Feng ve Bölük Liderleri pek emin değildi.

 

Wei Feng, “Tabur Komutanı, gerçekten sorun çıkmaz mı?” diye sormadan edemedi.

 

Zhou Weiqing soğuk bir humphla karşılık verdi. “Neden çıksın? Biz buraya sürgüne, ölmeye gönderildik… korkacak neyimiz kaldı ki? Eğer kendimize donanım sağlamazsak zaten ölümümüzü bekliyor olacağız. Yoksa burada çok uzun süre kalıp savaşçı ruhunuzu ve cesaretinizi mi yitirdiniz?”

 

Wei Feng gözlerini kısarak cevap verdi: “Madem öyle, indirelim onları!”

 

Ağır süvari birliği pek hızlı sayılmazdı, sonuçta adı üstünde ekipmanları fazla ağırdı. Ama tüm ordudaki en pahalı, en iyi ekipmanlar onlardaydı. Uzun mesafeli bir askeri operasyonda tek bir ağır süvariyi en az dört personel desteklerdi.

 

Ağır süvari askerlerinin ana ekipmanı kendi ağır zırhlarıydı. Hem kendilerinin hem de atlarının tüm bedenleri zırhlarla kaplıydı ve uzun mızrakları, yayları ve kalkanları vardı.

 

Savaş alanında sıradan askerler arasında en korkutucular ağır süvarilerdi. Düz bir alana girdiklerinde durdurulamaz sayılabilirlerdi. 3.5-4 metrelik mızraklarıyla kıyametin habercileriydiler. Uzun mesafede de yaylarını konuştururlardı.

 

Tabii ki bu birimi eğitmek ve giydirmek oldukça maliyetliydi. Bu yüzden koskoca ZhongTian İmparatorluğunda bile ağır süvarilerden oluşan bir Tugay yoktu. Her Alaya birkaç Bölük veriliyordu ve yalnızca bu alanda uzmanlaşmış Alayların ağır süvarilerden oluşan bir Taburu olabiliyordu.

 

Shen Bu’nun yönettiği On Altıncı Alay da uzmanlardan biriydi. Shen Bu'nun süvarilerden oluşan 14bin askeri vardı ve  içinde 1 Tabur ağır süvari, 9 Tabur hafif süvari ve ağır süvarilere yardımcı olan 4bin destek personeli mevcuttu.

 

Dün şahsi korumalarının saatler sonra donlarıyla döndüğünü gören Shen Bu, inanılmaz sinirlenmişti. Ama bunu üstlerine rapor etmenin faydasız olacağını biliyordu, yalnızca alay malzemesi olurlardı. Sonuçta Külhanbeyi Taburu zaten sürgün edilmişti ve iş gördükleri sürece onlara verilecek daha kötü bir ceza yoktu. Bu yüzden Shen Bu’nun tek yapabileceği şey dişlerini sıkmak olmuş, sonra da bir ağır süvari Bölüğünü kamptan gizlice çıkartmıştı. Tabii ki tek bir Bölükle koca Külhanbeyi Taburunu yenmeyi düşünmüyordu ama bir güç gösterisiyle çalınan ekipmanları geri almayı planlamıştı.

 

Shen Bu’nun korumaları hafif süvariler olsa da elit oldukları için ekipmanları bir ağır süvari ekipmanından aşağı kalır değildi. Çoğunlukla titanyum alaşımdan yapılan ekipmanlar özel imalattı. Nasıl peşlerini kolayca bırakabilirdi ki? Tabii Zhou Weiqing’i düşünmek de bu planda bir hayli etkili olmuştu.

 

Ve böylece, 100 kişilik ağır süvari ordusu, Külhanbeyi Taburunun 500 metre yakınına ulaştı ve orada durakladı.

 

Maksimum etki için ivme kazanmaları gerekiyordu ve belli bir mesafede durmuş olmaları da komutanın hiç fena olmadığını gösteriyordu. Tüm süvarilerin ellerinde uzun mızraklar vardı, bedenleri kalkanlarıyla örtülüydü ve harekete hazırlardı.

 

Tabur Komutanı olduğu belli olan turuncu-kırmızı tüylü başlıklı ve gümüş zırhlı bir görevli, birkaç adım ilerledi. Üzerinde hafif süvari zırhı mevcuttu. Külhanbeyi Taburuna yaklaşan bu kişi, başlığına rağmen seçilebilen Shen Yi’ydi.

 

“Ohh? BuTabur Komutanı Shen Yi değil mi? Hangi rüzgar sizi Külhanbeyi Taburumuza attı?”

 

Zhou Weiqing’i görmek Shen Yi’nin içindeki öfkeyi kabartmıştı; bu kerata askerlerini soymakla kalmamış, kendisiyle evlenmeyi de reddetmişti. Kılıcını kınından çekerek Weiqing’e uzattı ve sinirli bir şekilde bağırdı: “Zhou Küçük Şişman, seni düzenbaz, ne cüretle Komutanımızın şahsi korumalarının ekipmanlarını çalarsın! İşlediğin suçun farkında değil misin?”

 

Zhou Weiqing ona şaşkın bir bakışla karşılık verdi: “Tabur Komutanı Shen Yi, neden bahsediyorsun sen? Birini böyle suçlamak için kanıtın olması lazım… Onları benim soyduğumu kim kanıtlayabilir ki?”

 

Bu utanmazca sözleri söylerken yüzü son derece kederli ve dürüsttü. Gerçeklerden haberdar olmayan biri, bu yüzün yok yere suçlanan bir adama ait olduğuna inanabilirdi.

 

Emsalsiz Taburun askerleri de Zhou Weiqing’in rol yapışını yakından izliyordu. Tabur Komutanlarına yönelik hisleri giderek güçlenmekteydi.

 

“Senin… yapmaya cesaretin var ama kabul etmeye yok, öyle mi? Adam mısın sen be?!” diye bağırdı Shen Yi.

 

Zhou Weiqing’in yanındaki Shangguan Fei’er, iç çekmeden edemedi. Bu genç kızın hiç şansı yoktu. Zhou Küçük Şişman gibi bir pisliğin karşısında bir tartışma kazanma ihtimali neydi ki?

 

Zhou Weiqing, beklenildiği gibi davrandı, hayal kırıklığı yaratmadı. Shen Yi’nin yüzüne hayretler içerisinde bakıyordu. “Tabur Komutanı Shen Yi, böyle bir şeyi nasıl söylersin! Dikkatli ol yoksa seni tacizden dava ederim. Senin üzerinde hiç denemedim ki, adam olup olmadığımı nereden biliyorsun?”

 

Shen Yi yıllardır ordudaydı ve hem Tabur Komutanıydı hem de On Altıncı Alay Komutanının kardeşiydi. Kim onunla böyle edepsizce konuşmaya cesaret edebilirdi ki? Haliyle Weiqing’in ne kast ettiğini anlamamıştı.

 

Ama Külhanbeyi Taburu saniyesinde anlamış ve hayvani kahkahalara boğulmuştu.

 

Shen Yi de bu kahkahalar sayesinde olayı çözebildi. “Seni piç, şu utanmazlığa bak! Zhou Küçük Şişman, seni uyarıyorum, çaldıklarını geri ver yoksa Külhanbeyi Taburunu yok ederim.”

 

Bu sözleri duyan Zhou Weiqing, paniklemiş bir surat ifadesiyle göğsündeki zırhı açtı ve kaslı göğsüne vurarak seslendi: “Ah! Çok korkuyorum! Hadi gel bebeğim, gel de beni ısır! AAHHH!”

 

Tabii ki yalnızca son kısımdaki ıstırap çığlığı gerçekti. Çünkü ‘ısırma’ kelimesini duyan Shangguan Fei’er, Zhou Weiqing’in kelime oyununu hatırlamış ve onu sırtından sert bir şekilde çimdiklemeden edememişti.

 

Kara Ayı kahkahalara boğularak keyifli bir şekilde bağırdı: “Hadi güzel bayan, gel de Tabur Komutanımızı ısır! İzlemekten çok hoşlanırız!”

 

Bu külhanbeyleri ve düzenbazlar uzun zamandır buradaydı ve güzel bir kadın görmek gözlerini aydınlatmış, kahkahalarını daha yoğun hale getirmişti. Şu anda Emsalsiz Tabur gerçek bir bütündü.

 

“İyi, çok iyi. Hepiniz…” Shen Yi öyle sinirliydi ki tüm bedeni titriyordu. “Eğer Külhanbeyi Taburunuzu çiğnemezsem, ben… ben…” Kız öfkesinden ne diyeceğini bilemiyordu ve aniden arkasına dönerek beş yüz metre uzaktaki süvarilerine katıldı.

 

Wei Feng, Zhou Weiqing’e yaklaşarak fısıldadı: “Tabur Komutanı, muhtemelen az sonra harekete geçecekler. Vadinin bu kısmı düzlüktür ve ağır süvariler doğru düzgün bir şekilde hızlanırsa kazansak bile pek çok kardeşimiz canından olacaktır.”

 

Zhou Weiqing sırıtarak cevap verdi: “Heh, endişelenme, onlar harekete geçince neler olacağını görürsün.”

 

Bu sözlerden sonra da Emsalsiz Tabur askerlerine dönerek bağırdı: “Kardeşlerim, size şunu söylemek isterim… Tabur Komutanınızın gücü her şeye yeter. Bunu size göstereceğim. Ben onların harekete geçmesini engelleyeceğim ve siz de gidip onları soyacaksınız, ne tutarsanız sizindir. Ama unutmayın, atlara zarar vermek yok, onlar bizim için zırhlardan da değerli!”

 

“ANLAŞILDI!” Her yönden yüksek sesler ve tezahüratlar yükseldi. Zhou Weiqing’in sabahki sözleri ve yaklaşan ‘soygun’, bu düzenbazların ruhundaki ateşi harlamıştı. Zaten korkusuz ve pislik olan bu herifler, Zhou Weiqing’ten aldıkları gazla nasıl dürüst ve sakin bir hayat sürebilirdi ki?

 

#Weiqing'in çimdiklendiği sahnede çok eğlendim. Daha önce de söylemiş olabilirim ama eğer Bing'er olmasaydı Weiqing'in Fei'er'le olmasını isterdim. Çünkü dinsizin hakkından imansız gelir. Bizim kerata da  kendisine Fei'er kadar benzeyen bir kız daha bulamazdı herhalde. Ama baldız baldan tatlı olmasın ya, lütfen ama!
Bu arada biricik Emsalsiz Taburumuzun kanı Komutanlarına kaynamaya başladı. Bakalım bizi neler bekliyor, okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44336 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr