Bölüm 119.2 : Kılık Değiştirme (2)

avatar
5615 13

Heavenly Jewel Change - Bölüm 119.2 : Kılık Değiştirme (2)


Çevirmen : Clumsy 

 

“Biricik Kadın Kahramanım, lütfen bırak beni gideyim.” Zhou Weiqing, çaresizce iç çekerek arkasına dönmüştü.

 

Ama omzunu kavrayan insanı görmek, fark edilir şekilde irkilmesine yol açtı.

 

Arkasındaki kişi sandığı gibi Shangguan Fei’er değildi, sıradan görünümlü, kumaş kıyafetli bir gençti.

 

Genç adam, neredeyse her açıdan ortalamaydı. Kıyafetleri sadeydi, siyah saçları arkasında atkuyruğu yapılmıştı, cesur bir görünümü vardı. Zhou Weiqing’in bu kişiyi tanımadığı kesindi.

 

Gelenin Shangguan Fei’er olmadığını gören Zhou Weiqing’in kalbinde tehlike çanları çaldı ve hiç tereddüt etmeden Ölümsüz İlahi Kalkanını maksimuma çekti. Aynı anda sağ bacağını yıldırım hızıyla kaldırarak kendisini tutan gence bir tekme geçirdi. Bir yabancı tarafından aniden kavranmanın güzel sonuçlar vermeyeceği kesindi.

 

Ne yazık ki çabaları nafileydi. Omzunu tutan eller, Weiqing’in hareketlerine ayak uyduruyordu ve Weiqing, bedeninin güçsüzleştiğini hissediyordu. Ölümsüz İlahi Kalkan rakibin elini uzaklaştıramamıştı, sağ bacağın tekmesi de öyle güçsüzdü ki genç, rahatlıkla kaçınabilmişti.

 

“Zhou Küçük Şişman, ölmek mi istiyorsun sen?” O anda Shangguan Fei’er’in sesi yankılandı, buna hafif bir utanç karışmıştı. Bu kerata nasıl bir kızın alt bölgelerine tekme atabilirdi!  

 

“Fei’er, sen Fei’er misin?!” Zhou Weiqing, tamamen açılmış çenesi ve gözleriyle önündeki genç adama bakıyordu.

 

Shangguan Fei’er soğuk bir humph eşliğinde cevap verdi: “Bu genç efendin artık Shangguan Fei. Dikkatli olsan iyi edersin!”

 

Zhou Weiqing, İhtişamlı Uzaysal Alemde de Shangguan Fei’er’in kılık değiştirişine şahit olmuştu. Ama o zaman yine bir kıza dönüşmüştü ve şu anda bir erkek olarak Adem Elmasına bile sahipti. Hayran olmamak elde değildi.

 

“Hmph, şimdi ne kadar yetenekli olduğumu biliyorsun, genç efendini övmek istiyorsan buyur. Seni durdurmayacağım!” dedi Shangguan Fei’er ukala bir şekilde.

 

Zhou Weiqing başını sallayarak onayladı: “Cidden bayağı yeteneklisin. Ama ne yazık ki tipin çok kötü.”

 

“Kimin tipine kötü diyorsun sen?!” Shangguan Fei’er neredeyse çıldıracaktı ve Zhou Weiqing’in omzunu tutan elindeki baskıyı istemsizce arttırmıştı.

 

“Uhhh, pardon…” Bu tehditle karşı karşıya kalan Zhou Weiqing’in tek yapabileceği şey başını eğip özür dilemek oldu. “Madem beni orduya takip etmek konusunda kararlısın, hadi gidelim.” Bu genç hanımdan kaçma şansı olmadığına göre kaderini kabullenmek zorundaydı.  

 

Shangguan Fei’er, sonunda Weiqing’i bıraktı ve tatmin olmuş bir tonla karşılık verdi: “Böylesi daha iyi. Hadi gidelim.”

 

İkili kuzey kapısına doğru ilerlemeye başladı. Zhou Weiqing, Shangguan Fei’er’i incelemeden edemiyordu. Hangi açıdan bakarsa baksın bu kılık değiştirmede hatalı bir nokta bulamıyordu. Eğer kız orijinal sesini kullanmasaydı onu tanıması imkânsız olacaktı.  

 

“Ee orduya nasıl katılacağız?” diye sordu Shangguan Fei’er. Bu kez sesini de değiştirmişti. Hala biraz melodik konuşsa da ağzından çıkan ses, artık bir kadına ait değildi.

 

Zhou Weiqing cevap verdi: “Karar vermeden önce kuzey kapısına gidip duruma bakarız. Kuzeydeki mücadeleler hiç sonlanmadığı için ZhongTian İmparatorluğunuzun taze kan arayışında olacağına eminim.”

 

Shangguan Fei’er başını sallayarak onayladı: “Yup, haklısın. Bir Cennetsel Cevher Ustası olarak mı katılacaksın?”

 

Zhou Weiqing yanıtladı: “Tabii ki. Olabildiğince yüksek bir rütbeye erişmem için öyle yapmalıyım.”

 

Shangguan Fei’er sordu: “Peki ya ben? Değiştiğim bu kılık en fazla yirmi yaşında gösteriyor; eğer güçlerimi gösterirsem dikkat çekeceğim kesin.”

 

Zhou Weiqing gözlerini devirerek cevap verdi: “Tabii ki güçlerini kullanamazsın, bir de soruyor musun yani? Büyük Aziz Arazi öğrencileri dışında yirmi yaşından önce 6-Cevhere ulaşmak imkânsız! Eğer benimle birlikte orduya katılmak istiyorsan beni dinlesen iyi edersin. Orduya katılırken düşmüş bir asil aileden olduğumu ve senin de benim takipçim olduğunu söyleyeceğim. Benim iznim olmadıkça ve kritik bir tehlike doğmadıkça güçlerini kullanamazsın. En azından ben yeterli rütbeye erişip kendi birliğimi toplayana dek.”

 

“Hayatta senin takipçin olmam.” Shangguan Fei’er hemen itiraz etmişti.

 

Zhou Weiqing vahşice bir tonla karşılık verdi: “Takipçim olmak istemiyorsan tamam. Ama o zaman bana borçlu olduğun yirmi şaplağı ödemek zorundasın.”

 

Shangguan Fei’er kendi kendine mırıldandı: “Ne dar görüşlü ama... İyi, takipçi olsun bakalım. Ancak sana hizmet edeceğimi falan sanma.”

 

Zhou Weiqing gizlice bir oh çektikten sonra konuştu: “Çok konuşma ve benim yanımda kal yeter. Cennetin Yayılma Sarayının İkinci Hanımından hizmet bekleyecek değilim…”

 

Böylece kuzey kapısına vardılar. Ne yazık ki sonuç hayal kırıklığı oldu, orada bir askere alım merkezi yoktu. Kuzey kapısı sonuna dek açıktı ve sokaklar insan kaynıyordu. Görünürdeki tek asker topluluğu ise elli küsür kişiden oluşan ve kapıyı kollayan zırhlı askerlerdi.  

 

“Ee, şimdi ne olacak?” Shangguan Fei’er, meraklı bir şekilde Zhou Weiqing’e bakıyordu. ZhongTian İmparatorluğu vatandaşı olmasına rağmen hayatının çoğunu Cennetsel Cevher Adasında geçirmişti; dünyevi meseleler hakkında Zhou Weiqing’e denk olamazdı ve ZhongTian Ordusu hakkında bir fikri de yoktu.

 

Zhou Weiqing, “Bir sorayım.” dedi.

 

Hızlıca kapıdaki korumalardan birine yaklaştı ve uzun süredir görülmemiş dürüst Zhou Weiqing gülümsemesini takındı. “Bir soru sorabilir miyim abi? ZhongTian Ordumuz asker alıyor mu acaba?”

 

Asker, bir müddet baktıktan sonra başını sallayarak onayladı: “Tabii ki alıyoruz. Buralardan değilsin herhalde, aksi takdirde sorma gereği duymazdın.”

 

Zhou Weiqing başını hızlıca salladı ve cevap verdi: “Aynen öyle! Bu civardan değilim ama orduya, özellikle de sınıra katılıp düşmanlarımıza karşı savaşabilmek için geldim!”

 

Bu sözleri duyan asker gülümseyerek Zhou Weiqing’in omzuna vurdu. “Çok iyi, çok iyi. Fiziğine bakılırsa orduya katılmakta bir sıkıntı çıkmasa gerek. Sana talimatları vereyim – kuzey kapısından çıkınca sınıra dek devam et. Yaklaşık iki yüz kilometre sonra ana kampa erişeceksin. Özel bir durum olmadıkça oralarda alım yapılıyor. Oraya gidip orduya katılmak istediğini söylemen kafi, hangi Alay olduğunun önemi yok, birileri seninle ilgilenecektir. Basit bir testi geçtiğin takdirde orduya girebilirsin.”

 

“Çok teşekkürler Abi. İki yüz kilometre bayağı çokmuş.”

 

Asker, içten bir kahkahayla karşılık verdi: “Kesinlikle çok mesafe var. Ama bu da eğitimin bir parçası. Oh, bu arada, kendine güveniyorsan ana kampın dışındaki Düello Köşesinde de şansını deneyebilirsin.”

 

“Oh? Düello Köşesi mi? Nasıl bir yer ki?” Tam arkasını dönüp uzaklaşacakken, askerden duyduğu bu mekan ilgisini çekmişti.

 

Asker açıkladı: “Düello Köşesi, ZhongTian İmparatorluğu kuzey kısmının eşsiz alanlarından biridir. Nasıl anlatsam… savaş alanındaki nadir eğlence araçlarından biri ve bizler için de moral kaynağı oluyor. Aslında isteyen her askerin katılabildiği bir kolezyum arenası diyebilirim.”

 

“Alaylar tabanı oluşturuyor ve her Alayın kendi Düello Köşesi var. Tabii ki kurallar mevcut; ciddi yaralama ve cinayet kesinlikle yasak. Her galibiyet maddi bir ödül sağlıyor, ayrıca statü olarak bir avantajı da var. Eğer peş peşe galibiyet kazanan bir asker olursa rütbesi artıyor, bir savaş kazanmış gibi oluyor. Düello Köşesinde elde edilebilecek en yüksek rütbenin Tabur seviyesinde olduğunu duymuştum. Pek çok güçlü Cevher Ustası hızlıca yükselmek için bu yöntemi kullanıyor.”

 

“Ohh? Böyle bir şey mümkün müymüş?” Zhou Weiqing bir anlığına afallamıştı ve içten içe gurur duymadan edemiyordu.

 

ZhongTian İmparatorluğu kesinlikle dünyadaki en güçlü İmparatorluk olmanın hakkını veriyordu. Askerden aldığı basit tanıtım bile Zhou Weiqing’in olayın özünü kavramasına yetmişti.  

 

Düello Köşesinin faydası barizdi. Öncelikle, ordunun yetenekli isimleri fark ederek terfi ettirebilmesine yarıyordu. Ordu için düşük seviyeli askerlerin savaş güçleri, komuta kapasitelerinden daha önemliydi. Küçük bir birimin savaş alanındaki gücü için başarılı bir yetkili büyük önem arz ederdi.

 

Ayrıca Düello Köşesi, Cevher Ustalarını orduya çekmek ve varlıklarını korumak için makul bir taban oluşturuyordu. Sonuçta güçlerini savaşla sergilemek, yalnızca yetişim seviyelerinin artışını izlemekten çok daha iyiydi.

 

Son olarak, kuzey arazilerinde toplamda bir milyonun üzerinde bölük vardı. Ve bu askerlerin eğitimden ve dövüşmekten başka yapabileceği pek bir şey yoktu. Bu şartlar altında Düello Köşesi onlara eğlenceli geliyordu. Hem güçleniyor hem de gelir sağlayabiliyorlardı; kesinlikle iyi bir aktiviteydi. Ordunun kanunları da ormanın kanunlarına benzerdi, güçlü olana saygı duyulurdu. Kim güçlü olmak ve tanınmak istemezdi ki? Ve Düello Köşesi de hırslı askerlerin güçlerini sergilemesi için mükemmel bir platformdu.

 

Yumruğunu sıkan Zhou Weiqing’in dudakları bir gülümsemeyle aydınlandı. Anlaşılan ZhongTian Ordusundaki kariyeri Düello Köşesinde başlayacaktı.

 

Shangguan Fei’er’in yanına dönen Zhou Weiqing, ona askerin anlattıklarını aktardı. Tabii ki Shangguan Fei’er’in de ilgisi çekilmişti. İkisinin de maddi ödüllerde gözü yoktu ama dövüşerek rütbe kazanacak bir yerin varlığı kesinlikle çok çekiciydi.

 

“Ben de katılmak istiyorum!” dedi Shangguan Fei’er heyecanlı bir şekilde.

 

Zhou Weiqing hemen karşı çıktı: “Hayır! Az önce söylediklerimi unuttun mu? Yetişim seviyen açığa çıkarsa şüphe çekeceksin. Benim bedenim iri, hiç değilse yirmili yaşlarda gözüküyorum. Bu yaşlarda 4-Cevherli olmak da zor ama imkânsız değil. Ayrıca Gizlenme Yüzüğüm var, gerekirse Elementsel Cevherimi tek Nitelikli gösterebilirim. Sen bunu yapamazsın, zaten Fiziksel Cevherin fazla dikkat çekici. Eğer benimle orduya gelmek istiyorsan uslu durmak zorundasın. Bunu yapamayacaksan boşuna gitmeyelim.”

 

Zhou Weiqing’in ifadesi son derece ciddi ve kararlıydı. Bu delici gözleri gören Shangguan Fei’er de vazgeçmek zorunda kalmıştı.

 

Tian Bei Şehrinden ayrılan ikili, Hayalet Şeytan Atlarını çıkartarak kuzeye olan yolculuklarına başladı.

 

Bu atlar yalnızca güçlü olmakla kalmıyordu, aynı zamanda son derece dengeli ve rüzgâr gibi hızlıydılar. Fazla ofansif kapasiteleri yoktu, daha ziyade hızları ve defanslarıyla ünlenmişlerdi. İki yüz kilometre, onlar için dört saatlik yol demekti ve bu sürenin sonunda, büyük ordu kampı görünür olmaya başlamıştı.

 

#Bu Düello Köşesi tam Weiqing'lik bir şeymiş. Girişini orda yaparsa ve çok dikkat çekecek kadar abartmazsa temiz bir başlangıç olur. 
Valla ben biraz merakıma yenik düştüm, acaba neler olacak diye ileriki bölüm isimlerine bir göz attım.
Fena şeyler oluyor ama size spoiler yok  
Hep beraber devam arkadaşlar, hedef büyük, zaman kısa!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44333 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr