Bölüm 97.1 : Şişman Kedi, Tian'er! (1)

avatar
6270 10

Heavenly Jewel Change - Bölüm 97.1 : Şişman Kedi, Tian'er! (1)


Çevirmen : Clumsy 

 

Zhou Weiqing, portala girmeden hemen önce Şişman Kediyi hiçbir uyarı vermeden Uzaysal Yüzüğe atmıştı. Dışarı çıkan kız/kaplan da haliyle sinirli sesler çıkarmaktaydı. Ancak çevresindeki doğa hızlıca dikkatini çeki ve Zhou Weiqing’in omzuna sıçrayarak etrafı incelemeye başladı.

 

Zhou Weiqing kafasını okşayarak şöyle dedi: “Kıdemli Shangguan Cennetsel Canavarların buradan etkilendiğini söylemişti. Sen iyi misin?”

 

Şişman Kedi düşük, küçümsercesine bir wuuu wuuu sesi çıkartarak küçük kafasını gururlu bir şekilde havaya kaldırdı, sanki ‘Burası beni nasıl etkileyebilir!’ der gibiydi.  

 

Zhou Weiqing sırıtarak omzundaki Şişman Kediyi kollarına aldı ve konuşmayı sürdürdü: “Şişman Kedi, neredeyse üç yıldır beraberiz. Bu üç yılda sana çok iyi davrandım! İyi yedirdim, iyi içirdim, her şeyi yaptım! Şimdi Cennetsel Cevher Turnuvasının finallerine gelmişken… bu iyiliklerimin karşılığını ödersin, değil mi? Heh heh heh.”

 

Bu sözleri işiten Şişman Kedi, Zhou Weiqing’e temkinli bir şekilde bakarak hafif wuu wuu sesleriyle kollarından kurtulmaya çalıştı.

 

Zhou Weiqing bir eliyle onu tutarken diğer elini küçük kalçalarına götürüyordu. “Dur, bekle bitireyim. Ahh, doğrusunu söylemek gerekirse, bunu söylemeyi hiç istemem ama, bundan sonra aramız eskisi gibi olamayabilir.”

 

Derin düşüncelere dalan Zhou Weiqing, Şişman Kediyi yüzüne doğru kaldırdı ve narin bir şekilde yanaklarına değdirdi.

 

Şişman Kedinin bedeni katılaşmış, gözlerindeki temkinli bakış kaybolmuştu. Bağırışları da sonlanırken garip bir kayıp ifadesine büründü.

 

“Sonsuza dek bu şekilde devam edemeyiz değil mi? Ayrıca, böyle yaparsak… bir gün beni hiç uyarmadan ortadan kaybolabilirsin. Uzun süre düşündüm ve seninle güzel bir konuşma yapmaya karar verdim.”

 

Bu noktada sesi kalınlaştı. Şişman Kediyi kaldırarak alnındaki ‘Kral’ kelimesine yumuşak bir öpücük kondurdu.  

 

“İlk tanıştığımızda bir Cennetsel Cevher Ustası olmamın üzerinden çok geçmemişti ve Bing’er tehlikedeyken bilinçsizce Şeytani Değişimi aktive ettim. Dövüş bittiğindeyse sen öylece ayaklarımda belirdin ve beni bırakmayı reddettin. O zaman bana bir amaç uğruna yaklaştığını düşünmüştüm. Ancak üç yıl geçmesine rağmen amacının ne olduğunu hala anlamış değilim.”

 

“Geçirdiğimiz zaman arttıkça, gün geçtikçe, senin sıradan bir Cennetsel Canavar olmadığına iyice ikna oldum. Sürekli benim yanımdaydın, ancak hiç yemek yemedin, hiçbir şey içmedin… vaktinin çoğunu uyuyarak harcadın… ama buna rağmen evrim geçirebildin! Benden bir şeyler aldığın belli. Ancak ne olursa olsun, bana borçlu değilsin ve ben sana ne verdiysem ve veriyorsam, bunun devam etmesine gönülden razıyım.”

 

Zhou Weiqing’i dinleyen Şişman Kedinin gözleri donmuş gibi görünüyordu, bedeninden görünmez bir aura yayılıyor, ancak Zhou Weiqing buna odaklanmadan konuşmayı sürdürüyordu.

 

“Son yıllarda hayatımı birden çok kez kurtardın. Sen olmasaydın o Buzlu Ruh Cennetsel Ayısıyla karşılaştığım zaman ölmüş olurdum… sadece ben değil, Bing’er ve öğretmenlerim de öyle. Üstelik bana pek çok kez Yetenek Depolama konusunda yardımcı oldun, özellikle de Gümüş İmparatorda… hatta dün gece de aynı şekilde. Sen olmasaydın o bilinmeyen auraya sahip olmama rağmen Cennetsel Kral Aşaması ve üzerinden Yetenek Depolayamazdım. Uzun zamandır beraberiz ve karşılıklı fayda sağlıyoruz, hatta senin evrimleşişin de bana yeni bir Cennetsel Enerji seviyesi kazandırdı.”

 

“Ancak…” Zhou Weiqing bir anda durdu, yüzünde tereddütlü bir bakış belirmesine rağmen devam etti: “Ancak aramızda hep görünmez bir uçurum vardı. Bunu görmezden gelmeyi sürdürmek istemiyorum ve birbirimize güvenebileceğimizi umuyorum. Tahminlerimi defalarca inkar etmiş olsam da yaşadığımız bunca şeyden sonra bu tahminin doğruluğuna eminim. Haksız mıyım… Tian’er?”

 

Zhou Weiqing’in ağzından çıkan Tian’er ismi Şişman Kedinin tüylerini kaldırdı, gözleri şok içerisinde büyümüştü.

 

Zhou Weiqing ona bakmayı sürdürerek “Tahminlerimin doğru olduğuna inanıyorum.” dedi.

 

Bir anlık sessizlik sonrasında Şişman Kedi iç çekti ve insan sesiyle konuştu:  “Ne zaman anladın?”

 

Zhou Weiqing acı bir gülümsemeyle karşılık verdi: “Tian’er'i ilk gördüğümde şüphelenmiştim. O zaman beni rahatlıkla öldürebilecek olan Ming Wu’yla yüzleştiğimde Tian’er bir anda ortaya çıktı ve ona Cennetsel Kar Dağı tarafından seçildiğimi söyledi. Ancak Cennetsel Kar Dağıyla hiçbir alakam olmadığını biliyordum; hatta o esnada Büyük Aziz Arazileri tanımıyordum bile. Üstelik, hatta belki daha da önemlisi, Şişman Kedi de Tian’er de olsan, bambaşka görünüyor olmana rağmen bir kısmın sabit kalıyor, yani gözlerin.”

 

“Bugüne dek gördüğüm mor gözlü tek kişi sensin ve beraber geçirdiğimiz onca zaman süresince gözlerini hafızama kazımış durumdayım. Başta böyle bir tahminde bulunmaya cüret edemedim; sonuçta Tian’er bir insan, benim küçük Şişman Kedimse beyaz bir kaplan, nasıl aynı kişi olabilirlerdi ki? Ancak günler geçtikçe ve olaylar ilerledikçe, auran ve Niteliklerin bana bir şeyler anlattı. Ayrıca bir keresinde Cennetsel Kar Dağından gelenlerin ünlendiği Nitelikleri duymuştum… o zaman bu tahminlerime inanmaya cesaret ettim. Benim küçük Şişman Kedim aslında Cennetsel Kar Dağından gelen gizemli genç kızdı… Tian’er! Bu da gerçekleşen garip olayları, tesadüfleri açıklıyordu. Sonuçta Ming Wu’yu korkuttuğunda Şişman Kedi yanımda değildi!”

 

“Ve son onaylamamı da Küçük Cadıdan aldım. Şeytani El Kitabını verirken, Cennetsel Kar Dağı Lordunun bir insan değil, İlahi Cennetsel Ruh Kaplanı denilen, Canavarların Kralı olan bir Cennetsel Canavar olduğunu fısıldadı.”

 

“Beklenildiği gibi.” dedi Şişman Kedi sinirli bir şekilde. “Zhou Küçük Şişman, kirli ellerini kalçalarımdan çek!”

 

Şişman Kedi, bedeninden yayılan mor ışıklar eşliğinde Zhou Weiqing’in kollarından sıçradı. Bu ışık Şişman Kediyi büyütmemiş, mor bir parıltıyla sarmalanan bir insana çevirmişti.

 

Zhou Weiqing, Şişman Kedinin Tian’er olduğunu tahmin etmiş olabilirdi, ancak ne kadar emin olursa olsun bu bir tahmindi sonuçta. Şimdi kendi gözleriyle bu değişime şahit olabilmek onu gafil avlamıştı.

 

Beyaz saçlar, mor gözler, soğuk bir güzellik.

 

Uzun, ince, ancak garip bir şekilde kıvrımlı bir beden. Tian’er sonunda Zhou Weiqing’in önünde belirmişti, ancak yüzünde bir öldürme içgüdüsü taşıyordu.

 

Ve ani, yoğun bir mor ışık çıkarttı, Zhou Weiqing beynine bir iğne battığını hissetmiş, başı dönmüştü. Bir an sonraysa kalçalarındaki gücü yitirdi, bedeni havalandı ve iri bir ağaca çarptıktan sonra yere yığıldı.

 

Beyaz giyimli, mor ışıklar saçan kız da onu takip etti. Çok geçmeden pek çok acılı çığlık ve dayak sesleri yankılanmaya başladı.

 

“Aptal Zhou Küçük Şişman, seni vahşi, sapık, pislik adam! Hmph! Beni tanımanı kim istedi ha… kim istedi beni tanımanı…”

 

“Bir de üç yıldır beraber olduğumuzu söylüyorsun… ne yaptın peki bu süreçte? Benimle oynadın, beni yakaladın… ve… seninle banyoya soktun…”

 

“Eğer kimliğimi ifşa etmeseydin seni biraz daha tolere edebilirdim. Hmph… çok iyi… madem kim olduğumu anladın, ben de bütün kinimi bir anda çıkartacağım işte!”

 

“Seni küçük kerata, benim Tian’er olduğumu ve insan olabildiğimi bilmene rağmen benim… kalçalarıma dokunmaya cüret ettin. Bir kaplanın poposuna dokunulmayacağını bilmiyor musun?!”

 

Üç yılın hıncını alan Tian’er’in hareketleri sel gibi akıyordu, bir yumruğu bir tekme takip ediyor, sinirli dayak sona ermiyordu.

 

Zhou Weiqing de doğal olarak işbirliği içerisinde davranıyordu, elleriyle kafasını kapasa da karşı koymaya cüret edemiyor, yalnızca acı dolu çığlıklar çıkarıyor, dünyadaki en kötü işkenceye maruz kalıyormuş gibi davranıyordu. Onu duyanlar kederlenip ağlayabilirdi.

 

Tian’er sinirini çıkarana dek birkaç dakika daha dayağını sürdürdükten sonra sonunda durakladı, nefes enfese kalmıştı, etkileyici göğsü inip kalkıyordu. Yerdeki Zhou Weiqing’e yönelik bakışları hala öfkeliydi, hıncını tamamen alamadığı belliydi.

 

Aslında Zhou Weiqing’i vahşi bir şekilde dövüyor gibi görünse de bu onun saf fiziksel kuvvetiydi, işin içine Cennetsel Enersini katmamıştı.  

 

Zhou Weiqing ise yerde top gibi kıvrılmış, kederli mırıltılar çıkarmaya devam ediyordu.

 

“Kalk ayağa! Rol yapmayı bırak. Senin böyle bir dayağı kolayca kaldırabilecek kalın derinden habersizim mi sanıyorsun? Hmph!” Tian’er sinirli bir şekilde konuşurken Weiqing’in kalçasına bir tekme daha savurdu.

 

“Aiyahh!” Zhou Weiqing hızlıca ayağa kalktı ve iri ağacın arkasına geçti.

 

Tam da Tian’er’in söylediği gibi tamamen iyi durumdaydı. Güçlü fiziği ve Ölümsüz İlahi Tekniğin Kalkanı sayesinde Cennetsel Enerji kullanılmadığı müddetçe her darbeden zarar görmeden kurtulabilirdi.  

 

Zhou Weiqing kıza depresif bir bakış attı: “Tian’er, beni yeterince dövdün. Beni dövmene izin vermemin hatırına sinirin geçsin artık. Sonuçta ilk başta bana yapışan sendin. Senin insan olabileceğini öğreneli çok olmadı, değil mi? Şişman Kediyken sahibin olarak seni sevmem çok normaldi, haksız mıyım? Kalçalarına dokunmaya gelince, bunu açıklamam lazım… beni suçlayamazsın, kim kalçalarının o kadar sulu ve yuvarlak olmasını söyledi ki!”

 

Bu sözleri sarf ederken gözlerini de abahsi geçen kısma çevirmişti.

 

“Hmph! Küçük kerata, ölmek mi istiyorsun sen?!” Tian’er bir kez daha üzerine atılmak üzere sinirli bir bağırış koparttı.

 

# Uzun zamandır beklediğim olay hiç beklemediğim bir anda gerçekleşti.
Ama mücadelelerden önce araya katmaları iyi olmuş. Bundan sonra ilişkileri nasıl bir seyir alacak acaba.
Bu arada kızın bizim keratayı tekme tokat dövüşünü kafamda canlandırdıkça gülüyorum, beni banyoya soktun falan diyişi çok iyiydi. Al hıncını kızım, herkesin yerine döv birazcık daha.
Neyse, hadi okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr