Bölüm 214: Şiddetli Rahatsızlık

avatar
3892 5

God and Devil World - Bölüm 214: Şiddetli Rahatsızlık


Çeviren: Arthas

(Arthas Notu: İngilizce çevirmenin ilk sponsorlu bölümü olduğu ile ilgili duyuruyu geçiyorum. Gerçi bunu yazana kadar onu yazsaydım daha kısaydı ama neyse keyifli okumalar. J)

Huzursuz kalabalığın üstlerine doğru gelmekte olduğunun farkında olan Niu Jiang’ın yüzü trajik bir biçimde değişirken kısa bir tereddütten sonra ayağa kalkıp “Yue özür dilerim ama ben de bu konvoyun bir üyesiyim.”dedi. Arkadaşlarının yanına döndükten sonra bir kenara geçip sessizce olayların gidişatını izlemeye başladılar. Hiçbir şeye karışmak gibi bir niyetleri yoktu. İki üç parça et Yue’ya hayatı pahasına güvenmesi için yeterli değildi. Daha yeni tanışmış sayılırlardı.

Ateşli kalabalığın üzerlerine doğru geldiğini gören Gu Manzi birkaç adım geriledi. Eğer saldırıp yağma yapmaya başlarlarsa bu mutant canavarların saldırmasından daha kötü olurdu.

Yue bir anda ayağa kalkıp Hafif Saldırı Silahını çıkarttı. Diğer eline de tabancasını aldıktan sonra Huang Weian’ın kafasının yanından geçecek şekilde bir el ateş etti ve “Erzağımı almaya çalışmak ha! Siz çöpler s*ktirin gidin ve babanızın kucağına oturun. Yeteneğiniz olsaydı zombilerin ağzından kendiniz alırdınız. Uyarım olsun bir adım daha ilerlerseniz ne olduğunu anlamadan ölürsünüz!”dedi.

Kafasının yanında geçen kurşunun rüzgarı Huang Weian’ın suratındaki tüm renkleri süpürmüştü. Yue’nun elindeki silahlara baktıktan sonra birkaç adım geriledi. Biraz önce etkileyici bir havaya bürünse de gerçekte korkağın tekiydi.

“Yue Zhong…”

Huang Weian konuşmasına devam etmek üzereydi ki Yue bir anda araya girerek “Huang Weian, çeneni kapat ve s*ktir git. Aksi hâlde öldürülecek ilk kişi olacaksın.”dedi.

Yue tarafından azarlandıktan sonra Huang Weian’ın yüz ifadesi beyazdan yeşile sonra da mora doğru dönse de ağzını açmadan arkasını döndü ve bir sokak köpeği gibi oturduğu yere döndü.

Yue bir anda silahını Wang Jian’a doğrulttu ve bağırarak “Wang Jian! Bana silah doğrultursanız sizi öldürmekte çekinmem! Binlerce zombi yüzlerce insan öldürdüm. Eğer bir kişi daha öldürmem gerekiyorsa öldürürüm. Eğer yüz kişi daha öldürmem gerekiyorsa öldürürüm. Hepinizi öldürmem gerekirse gözümü bile kırpmadan öldürürüm. Buraya size zarar vermek için gelmedim. Fakat zorunda kalırsam hiç biriniz hayatta kalamazsınız!”dedi.

Wang Jian ve polis arkadaşları 200 den fazla insanı kurtarmış, onlara bakmış ve içlerinde biraz insanlık kalmalarını sağlamıştı. Yue adamın bu yönünü takdir etse de iki taraf arasında çıkacak bir anlaşmazlıkta gözünü bile kırpmadan öldürürdü. Z-Çağındaki dünyada insan hayatı bir karıncadan bile değersizdi. Azizler bile önlerini tıkayan insanları öldürürdü.

Fakkat zorunda kalmadığı sürece Yue bu polisleri öldürmek istemiyordu. Onların koruması olmadan bu insanlar kısa süre birbirlerini yemeye başlarlardı.

Yue’nun bu konvoyun liderliğinin ele almak istememesinin sebebi Qing Yuan Bölgesinde, Taştan At Kasabasında veya Büyük Uçurum Köyünde stabil bir düzenin kurulmuş olmamasıydı. Eğer bu konvoyun liderliğini alırsa oldukça yavaşlamak zorunda kalır, kendi halkına zamanında dönemezdi. Konvoyun liderliğini alacak olsaydı Huang Weian gibi bir kanserden çok daha önceden kurtulmuş olurdu.

Z-Çağında Yue düşmanlarını gözünü kırpmadan öldürebilirdi. Fakat bir avuç insanın sebepsiz yere ölmesin isteyecek kadar kalpsiz biri değildi.

Wang Jian ve diğerleri harekete geçmeyi istemişti fakat Yue’nun hızı onlarınkin oldukça aşmıştı. Wang Jian, Yue onlara silah doğrulttuğunda silahını çıkarmak üzereydi. Yue’dan yayılan yoğun öldürme arzusunu hissedince en ufak hareketlerinde hayatlarına veda edeceklerini anlayan polisler harekete geçmeye cesaret edememişti.

Yue’dan gelen yoğun baskıya bir şekilde dayanan Wang Jian dişlerini sıkıp yavaşça “Anlıyorum. Lütfen önce silahını indir. Biz de sana silah doğrultmayacağız. Eğer erzağını bizimle paylaşmak istemiyorsun, bunu anlayışla karşılarım. Fakat senden konvoydan ayrılmanı istemek zorundayım.”dedi.

Diğer dört polis sessizce bekliyordu. Güçlü adalet duyguları vardı fakat aptal değillerdi. Ortada bir sebep yokken hayatlarından olmak istemiyorlardı.

Yue silahını sessizleşen kalabalığa doğrulttu ve buz gibi bir sesle sözlerine devam etti.

“Yarın! Yarın konvoyunuzdan ayrılacağım. Şimdi siz elemanların kamplarınıza geri dönmesi gerek. Ona kadar sayacağım hâlâ yerinde duranlar tanrısına dua etmeye başlasın.”

“On.”

“Dokuz.”

“Sekiz.”

“…”

“…”

Tehdit edilen kalabalık arkasını döndüğü gibi kaçmaya başladı. O kaos durumunda çelimsiz üç kişi yere düştü fakat canları için kalabalık onlara aldırmadan ilerlemeye devam etti. Yüzlerce ayağın altında kalan insanlar acınacak biçimde ölmüştü.

Çığlıklar, soğuk bağırışlar ve küfürler havada uçuşurken kimse dönüp düşen kişilere bir bakış atmadı. Z-Çağında birilerinin ölmesi oldukça yaygın bir şeydi. Her an, her yerde, herkes aniden ölebilirdi. İnsanlar zamanla ölümlere kayıtsız duruma gelecek kadar alışmıştı. Sevdikleri biri ölmediği sürece umurlarında olmazdı.

Yue kaos içerisindeki kalabalığa bir bakış attıktan sonra yanındakilere dönüp “Geçti artık. Yiyebiliriz.”dedi.

Gu Manzi, Liu Erhei ve Zhuo Yatong hayranlıkla Yue’ya bakıyordu. Huang Weian iki yüz kişilik bir kalabalığı Yue’nun üstüne sürmüştü fakat Yue bunu kolayca atlatmıştı. Hatta bir kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırarak kaçmak zorunda kalmıştı.

“Ne kadar baskıcı bir aura.”

Niu Jiang, kalabalığı dağıtan Yue’ya bakarken gözlerinde garip bir ışık parıldamıştı. Yue’nun yanında durmadığı için biraz pişmanlık duymuştu.

Eğer Yue kalabalığı dağıtmasaydı ve elindekileri vermek zorunda kalsaydı Niu Jiang da çalabildiği kadarını çalmak için giderdi. Z-Çağında orman kuralları geçerliydi. Birileri en ufak bir zayıflık gösterdiğinde ondan yararlanmak isteyen kurtlar tepesine binerlerdi.

Eğer Yue elindeki erzağı verseydi, erzakların kontrolünü ele geçirdikten sonra Huang Weian’ın ilk işi Yue’yu kendi gücüne katmak için davet etmek olurdu. Yue’yu emrine aldıktan sonra hareket özgürlüğünü daraltıp oldukça yararlı bir piyon elde etmek istiyordu. Fakat Yue düşündüğünden çok daha agresif çıkmış, kendisine kaçmaktan başka seçenecek bırakmamıştı.

Yue dişlerini gösterdikten sonra kalabalık bir daha onu rahatsız etmeye cesaret edemedi. Grup mutlu şekilde yemeklerini bitirdi.

Yemekten sonra Gu Manzi bulaşıkları yıkamaya başlarken Yue ve Zhuo Yatong 54 tip tabancalarla atış talimi yapmaya başladı.

Yue’nun depolama yüzüğünde 54 tip tabanca için 1300 şarjör kadar mühimmat vardı. Bu miktar Zhuo Yatong ve kendisinin istedikleri kadar talim yapmasına yeterdi.

Silah seslerini duyan kalabalık korkudan titremeye başlamıştı. Eğer Yue’yu kızdırırlarsa bu silahlar onlara dönebilirdi.

“Gerçekten bu kadar mühimmat harcayabiliyorlar mı? Yue Zhong’un binlerce zombi öldürdüm lafı doğru olmalı! Onu konvoydan ayrılmaya zorlamam doğru mu yanlış mı bilemedim şimdi.”

Wang Jian yankılanan silah seslerini duyunca kalbindeki duygularla boğuşmaya başladı. Huang Weian’ın Yue’nun mallarına el koyma fikrine destek çıkmasının tek nedeni konvoyun erzağının kritik derecelere gelmeseydi.

200 kişilik yiyecek ve içecek küçük bir olay değildi. Konvoyları büyük şehirlere giremediği için bazı küçük kasabalara hırsızlar gibi girip, birkaç zombi öldürüp küçük bir süpermarket veya nöbetçi dükkanda bulabildiklerini yağmalayıp geri dönüyorlardı.

Büyük bir zombi grubu ile karşılaştıklarında yapabildikleri tek şey panik içinde kaçmaktı. Zombilerle karşılaştıkları her seferde konvoyun morali biraz daha düşüyordu. Keşif yapmaya çıkan kişilerin sayısı her gün düşüyordu.

Yue, Zhuo Yatong’un kol açısını düzelttikten sonra devam etmesini söyledi. Zhuo Yatong zombilerle savaşma konusunda çoktan bir acemi seviyeyi aşmıştı. Kendi başına S1 veya L1 halletmesi çok zor olmazdı. Fakat insanlarla savaşırken ateşli silahlar çok daha pratik ve hızlıydı.

Sonbahar mevsimindeydiler, hava soğumaya başlamıştı.

Esen rüzgar Yun Caiwei’nin titremesine sebep oluyordu. Yue’nun yanında uzanan küçük kız büyük gözlerini Yue’ya dikip “Büyük kardeş, sana sarılabilir miyim? Üşüdüm!”dedi.

Yue, küçük tatlı kıza bakıp güldükten sonra “Gel bakalım.”dedi.

Küçük bir kedi gibi Yue’nun kucağında kıvrılmış olan Yun Caiwei’nin gözleri hayranlıkla parlıyordu. Çadırın içindeyken yağmurdan ve soğuktan diğerleri  kadar etkilenmediği için kısa süre uykuya daldı.

Birkaç düzine el daha ateş ettikten sonra Zhuo Yatong  da Yue’nun yanına uzandı.

Zhuo Yataong, Yue, Yun Caiwei ve Gu Manzi çadıra girmeden önce kendilerini temizlemişti. Diğer yandan Liu Erhei bir çadırı kendine alabildiği için çok mutluydu.

Baltasını sırtına almış olan White Bones etrafta devriye geziyordu.

Yun Caiwei’nin yanına uzanan Gu Manzi “Çok rahattt.”dedikten sonra örtüsüne sarıldı. Karnı doymuştu ve güzel bir yerde uyuyabiliyordu. Artık geleceği hakkında endişelenmesine gerek olmadığını düşünerek derin bir uykuya daldı.

Zhuo Yatong uyuykalmış Yue’nun yanağına hafif bir öpücük kondurduktan sonra hızlıca uykuya daldı.

Aysız gecede bir grup militan sessice konvoya yaklaştı.

(Arthas Notu: Yarın sınava girecek arkadaşlarımıza başarılar dilerim.)






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr