Bölüm 8: Zihin Her Şeydir!

avatar
536 6

En Güçlü Olacağım! - Bölüm 8: Zihin Her Şeydir!


 

 

Akhan, Alkan’ın yanından ayrıldıktan sonra boş bir araziye geldi. Hayatında sadece dört kişiye saygı duymuştu. Bunların ikisi babalarıydı. Kendi babası dövüş sanatları dünyasında korku salan bir büyük ustaydı. Dojo ustaları onun adını duyunca korkudan titrerlerdi. Mavi Şeytan lakabını almış birisiydi. Bunun nedeni buz mavisi saçları ve gözleriydi. Garip bir mutasyon gibi gözükse de, aslında hiçbir hastalığı yoktu.

 

Diğer kişi; Akhan’ın babası olan Yobanay’dı. Yoban Soyu çok fazla ölüm kalım savaşına girmiş bir topluluktu. Her seferinde bitti dediklerinde, Yobanay’ın bilgeliği onları kurtarırdı. Ayrıca; Akhan onun kanından olmasa bile her zaman onu düşünmüştü. Hiç haksızlık etmemişti, aksine Alkan’dan daha fazla ilgilenmişti. Bunun sebebi birkaç yaş küçük olduğundan ve yetim olduğundan en çok ihtiyacı olan şeyi sağlamaktı: Sevgiyi.

 

Akın Melih annesini hiç tanımamıştı. Akhan’da aynı şekilde. Kaderleri garip bir şekilde benzerdi. İkisi de kendi alanlarında dâhiydiler. İkisi de annesiz büyümüştü ve tek dayanak noktası olan babalarını kaybetmişlerdi.  

 

Bir noktada kesişiyorlardı. İkisinin içinde de büyük bir güç arzusu vardı. En tepeye çıkıp onun arkasından tırmananları izlemek istiyorlardı. İkisinin de ana hedefiydi bu! Ancak bu şekilde yeni hedefler bulurken ona karışmalazlardı!

 

Akhan kafasını salladı ve durumu kabullendi. Bu Dünya’da doğmuştu ve yaşaması gerekiyordu. O artık eski Akhan ya da Akın Melih değildi. İkisi tek bir yerde toplanmış ve yeni kişiyi oluşturmuştu.

 

“Sanırım en tepeye tırmanırken çok zorlanacağım. Hiçbir şey fedakarlık olmadan başarılamaz. Bu yüzden feda etmek istemeyeceğim şeyleri kendimden uzaklaştırmalıyım.” En tepeye çıkmak kolay olmayacaktı. Hatta çok zor olacaktı. Çünkü rakipleri çoktu. “Dünya’dan kalma anılarımı kullanarak diğerlerine 10 adım fark atabilirim. Çünkü teknik bakımından kimse bana kafa tutamaz. Ancak teknikler pek önemli değil. Büyük bir patlamaya atomlarım dahi kalmaz. Bir ateş okuna ölürüm. Bu yüzden buyan enerjisine odaklanmalıyım.”

 

Akhan enerjiyi nasıl emeceğini bilmiyordu. Tek düşünebildiği ilk hissettiği zamanlardaki duruma gelene kadar düşünmekti. Böylelikle ipin ucunu yakalayabileceğini düşünüyordu. Bu sebepten yere oturdu ve hafif rüzgarların saçlarını kaldırmasını umursamadan meditasyon yapmaya başladı.

 

 

***

 

Akhan meditasyon yapmaya başlarken ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Ancak birçok meditasyon tekniği biliyordu. Çünkü dövüş sanatlarında asıl olay beden değildi.

 

Zihindi.

 

Beden güçlü olabilirdi. Mermileri görebilir, zamanında tepki verecek kadar çevik olabilirdi. Balyozu andıran yumrukları karşılayabilir, aynı seviyede karşı saldırı yapabilirdi. Lakin bu onu yenilmez yapmazdı. Onu asıl yenilmez yapan şeyler bunlar değildi.

 

Onu asıl yenilmez yapan şey zihniydi.

 

Meditasyon zihni eğitmek için başvurulan çeşitli yollar içerisindeydi. Antik uygarlıkların birçok meditasyon türü vardı. Sakinlik, hazırlık, dinlenme, yenilenme… Akın Melih babası ile saatlerce kıpırdamadan meditasyon yapmıştı bir keresinde. Babasına neden böyle oturduklarını ve nefeslerini belli bir ritimle aldıklarını sormuştu. Aldığı cevap basitti.

 

“Zihin her şeydir.”

 

Akın Melih o günden bu yana her gün antrenman öncesi, mola, antrenman sonrası ve yatmadan önce meditasyon yapmıştı. Bu yüzden önüne bir kaplan çıksa dahi ilk düşüneceği şey kaçmak olmazdı, sakince gözlemlerdi. Durumu, her şeyi. Çünkü bu kaplan aslında bir tuzak olabilirdi. Onu yeme çekmek için araç olabilirdi.

 

Sadece bu bile zihnin ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu.

 

Akhan sakinliğini kazandı ve derin nefesler eşliğinde, Buyan enerjisini ilk hissettiği duruma gelmeye çalıştı. Vücudundaki buyan enerjisine dokunmak, soğuk suyla doldurulmuş cam bardağı kavramak gibiydi. Vücudunu bir üşüme sarmıştı. Akhan hissetmeye devam etti ve derin gözüken, ancak bir o kadarda sığ olan buyan enerjisinde battı. Ta ki, amcası tarafından uyandırıldığında hissettiği şeyi tekrardan hissedene kadar.

 

Akhan vücudunu soğuk denizin içindeymiş gibi hissediyordu. Aldığı her nefes vücuduna büyük bir yük bindiriyor gibiydi. Hareket etmek neredeyse imkansızdı ve saldırılara karşı tamamen savunmasızdı. Bu durum onu en ufak bir şekilde korkutmamıştı. Çünkü kendisi bu durumun farkında dahi değildi. O sadece vücudunu sarmalayan o koca enerji okyanusuna odaklanmıştı. İlk defa böyle bir şey hissediyordu.

 

Vücudu kendi kendine hareket etmeye başladı ve koca enerji okyanustan bir damlasını kendisi için çaldı. O bir damla vücuduna girdi ve onu besledi. Dünyayı titreten yiğitlerin yolu olan; Savaşçıların yoluna ilk adımını atmıştı. En zor adımı atmıştı.

 

Akhan gözlerini açtığında tüm vücudu ter içindeydi ve yıllardır nefes almamış gibi nefes alıyordu.

 

“Bu güç… okyanustaki bir damladan daha küçük! Eğer hepsini alırsam!” Akhan’ın içini büyük bir heyecan kaplamıştı. Bu içindeki maceracının kükremesiydi! Bu engin ve sınırlarını bilmediği dünyayı keşfetmek istiyordu

 

Aynı anda sırada karanlık bir odada oturan yaşlı adam gözlerini açtı. Yaşlı adam 1,60 boylarındaydı. Kafasında antik bir şapka vardı. Siyah gözleri, koyu derisine etki ediyor, binlerce yıldır yaşayan antik bir canavarı andırıyordu. Yüzündeki derin kırışıklar onu bir ağaca benzetiyordu. Elinde sıradan gözüken bir baston vardı – bağdaş kurduğu bacaklarının üzerindeydi. Garip bir his yayıyordu.

 

Yaşlı adam okyanus kadar derin gözlerini bir yöne çevirdi.

 

“9. Olanı hissettim. İlahi enerji ile etkileşime geçmiş olmalı…” sesi melankolikti. Ancak gizli bir mutluluk vardı. Yavaşça ayağa kalktı ve bastonunu yere vurdu.

 

“Benden size küçük bir hediye…” Yaşlı adam bastonunu yere vurduğunda etrafta Ankh’lar oluştu ve bir yöne doğru uçmaya başladılar. “Bu acizin yapabileceği en büyük yardımdır. Kendi ayaklarınızın üzerinde durduğunuz anda gelmelisiniz – gelmelisiniz ki hak ettiğiniz yarışa katılabilesiniz.”  

 

 ***

 

Akhan vücudunu esnetirken kulağına hafif sesler gelmesiyle kafasını çevirdi. Bu sesler bir bülbülü andırıyordu, ancak sadece andırıyordu. Kendine ait bir melodisi var gibiydi. Akhan’ı rahatlatıyordu. Kafasını çevirdiği yerde bir kelebek dalgası ona doğru nizami bir sırayla geliyorlardı. Hepsi nur parçasından yapılmış gibiydi. Altın sarısı bir ışık saçıyorlardı. En az yüz elli tane vardı. Kaldı ki bu sayı ilk sıraya aitti.

 

Bu kelebekler Akhan tepki dahi veremeden onun dibine geldiler ve kara deliğe çekilen maddeler gibi vücuduna çekildiler. Yarım saniyeden kısa sürede yüzlerce, belki de binlerce kelebek Akhan’ın vücuduna girdi. Akhan bilincini kaybederken, kelebeklerden bir iz kalmamıştı. Sanki hiç var olmamışlardı. Ortada sadece Akhan’ın küçük, bir o kadar da narin vücudu kalmıştı.

 

***

 

Akhan kendini bir anda cennette bulmuştu adeta! Yemyeşil kırların sonsuza kadar sürdüğü, çeşit çeşit parıltıların bir çiçek misali yeşerdiği bir yerdeydi! Renk renk ışıkların boyutu epey farklıydı! Kimisi on santimdi, kimisi on metre, kimisi Akhan’ın tahmin edemeyeceği kadar büyük! Ancak hepsinin ortak bir özelliği vardı. O da hepsinin eşsiz bir güzelliği olmasıydı! Ne olduğunu bilmese de kalbi ve bedeni buradan ayrılmak istemiyordu.

 

Akhan etrafa biraz daha bakındı ve gözleri bir şeye takıldı. Etrafta ki her şey parıldıyordu. Bu yüzden şekilleri belli olmuyordu. Ancak yüzlerce metre yüksekliğe erişen koca ışıklardan birisi opaktı ve herhangi bir ışık yaymıyordu. Akhan oraya döndü ve dikkatle inceledi.

 

Ağaç bir kayın ağacını andırıyordu. En az beş yüz metre boyutundaydı ve dünyadan daha eskiymiş gibi antik bir hissiyat veriyordu. Ağaçları öyle bir yeşildi ki, yeşil rengi buradan gelmiş gibiydi. Kahverengi dalları ve gövdesi, insana sıcak bir hissiyat veriyor, annesine bakar gibi hissettiriyordu. Kökleri bile on metre kalınlığında olan bu ağacın en ince dalı doksan metre uzunluğunda, elli metre kalınlığındaydı.

 

Akhan yavaşça başını indirdi ve ağacın altına baktı. Ağacın altında altın renkli bir göl vardı. Sürekli ağaçtan bir damla damlıyor, tüm çevreyi inletecek bir ses çıkarıyordu. Gölün hemen üstünde sayıları yüze ulaşan ışıltı vardı. Hepsi birbirinden güçlü ve antik aura yayıyor, yüzlerce metre uzakta olan Akhan’ı ürpertiyordu.

 

Akhan bir süre bakındıktan sonra kalbi bir anda daha hızlı kan pompalamaya başladı ve bir şey hissetmeye başladı. Sanki bir şey onu kendine çekiyordu. Bu his biraz garipti, ancak zaten ne yapacağını bilmeyen Akhan takip etmeye karar verdi. Akhan yavaşça yürüdü, ışıkların arasından geçti ve bir yere vardı.

 

*** 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44723 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr