Bölüm 80: Menekşe Dağının Markisi (2)

avatar
11446 34

Emperor’s Domination - Bölüm 80: Menekşe Dağının Markisi (2)


Bölüm 80 : Menekşe Dağının Markisi (2)

 

Li Qiye zorlama bir şekilde gülümseyerek konuştu:

 

İlahi Tanrı Tarikatı’nın için yıkılıp yıkılmaması keyfime bakar. Biraz efor harcayıp bazı şeyleri yapmayı aklıma koyarsam, İlahi Tanrı Tarikatı’nı yok etmek çok zor bir şey değil.

 

Li Qiye’nin karşısında Li Shuangyan ne diyeceğini bilemez halde kalmıştı. Bunu duyan biri olsa Li Qiye’nin cehaletinin kibirle birleşiminde doğan bir şey olduğunu düşünürdü, ama Li Shuangyan öyle düşünmemişti. Li Qiye’nin şaka yaptığına ya da durumu abarttığına dair en ufak bir iz görmemişti.

 

Nasıl kendine bu kadar güveniyorsun anlamıyorum. İlahi Tanrı Tarikatı Cennetsel Mücevher Krallığı’nı kuralı sadece otuz bin yıl olmuş olsa bile, atalarının sıra dışı biri olduğunu bilmen gerek! Eğer biz Dokuz Aziz Şeytan Kapısı, İlahi Tanrı Tarikatı ile düşman olursak, normalden üç kat daha dikkatli olmamız gerekir.

 

Li Shuangyan bunları Li Qiye’ye açıklamak zorunda gibi hissetmişti.

 

Li Qiye ise Li Shuangyan’a baktı ve konuştu:

 

Çünkü ben Li Qiye’yim!

 

Çünkü ben Li Qiye’yim... Kısa bir cümle, ama Li Qiye’nin ağzından kayıtsız bir tonda çıktığında, karşısındakiler üzerinde otoriter bir baskı kuruyordu. Sanki dünyaya küçümser gözlerle bakan görkemli biriymiş gibi hissettiriyordu.

 

Li Shuangyan bir süre Li Qiye’ye bakakaldı. Önündeki küçük çocuğun, küçük bir çocuk olmadığını hissediyordu! Titiz planları ve otoriter baskısıyla, daha çok Ölümlü İmparator’a benziyordu!

 

Bir süre sonra Li Shuangyan, Li Qiye’ye baktı ve yavaşça konuştu:

 

Böyle büyük bir meseleyi ustama iletmem gerek.

 

Nasıl istersen.

 

Li Qiye, Li Shuangyan’a baktı ve gülümsedi. Şüphesiz, Li Shuangyan’ın tavırlarından memnundu.

 

Cennetin gururlu kızı Li Shuangyan, şüphesiz son günlerde Li Qiye’nin yanında dura dura değişmişti. En azından Li Qiye’nin önünde cennetin gururlu kızı olarak kibirlenmiyordu. Li Qiye ile kendini kıyasladığında kendini ondan üstün bulduğu bir durum yoktu.

 

Üç gün bir çırpıda geçti. Bu son üç günde, karanlıklardaki sayısız göz Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı’nı izliyordu. Cennetsel Mücevher Krallığındaki birçok büyük tarikat, bu fırtınanın sonunu kendi gözleriyle görmek istiyordu. Cennetsel Mücevher Krallığı’ndaki sayısız güçlü kişi ve Kraliyet Asili haberleri doğrudan duymuştu.

 

İlahi Tanrı Tarikatı Cennetsel Mücevher Krallığını kuralı otuz bin yıl olmuştu. Krallık, bu süre boyunca yerleri ve gökleri inletiyordu. Son on bin yılda, sadece çok az sayıda tarikat Krallığın otoritesine meydan okuyabilmişti. Bugün ise Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı, aniden Dong Shenglong’u ve Azılı Savaş Markisi’ni infaz etmeye karar vermişti; bu özgüven nereden geliyordu?

 

Bu sahneye şahit olmak isteyen uzaklardaki gelişimciler, hatta bir alanın hükümdarı ve tarikat liderleri bile gelmişti, ama hiç ses çıkarmıyorlardı. Hayal etsenize, Azılı Savaş Markisi gibi kibriyle bilinen ve öfkesi de ondan aşağı kalmayan biri, sayısız yeri işgal etmiş biri, vahşi, şiddetli bir aygırı andıran adam, bugün ölüm döşeğindeki sıradan bir adam olmuştu.

 

Yenersen kralsın, yenilirsen piçsin... Söylenmesi gereken tek şey buydu!

 

Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı ağır koruma altındaydı. Her öğrenci savaşa hazırdı. Bölüm liderleri ve koruyucular ise tarikatı savunma konusunda çok daha gayretliydi.

 

Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı’nın beş büyüğü, infazın görünmesi için kapıyı bilerek açık bırakmıştı. Beş büyüğe ek olarak, Li Qiye de, Li Shuangyang ile beraber onların yanındaydı.

 

Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı’nın şu öğrencisi kim?

 

Li Qiye’nin sıradan bir öğrenciden farkı yoktu, adı duyulmamıştı ve hatırlanmıyordu. Böyle bir öğrencinin beş büyük ile beraber durması izleyen gelişimcileri şaşırtmıştı.

 

Birçok gelişimci kendi arasında konuşuyordu ve bazıları şaşkın bir şekilde sordu:

 

O öğrenci Gu Tieshou’nun ve diğer büyüklerin bizzat yanında yürüyor; tarikatın çok önemli bir öğrencisi gibi değil mi?

 

Li Shuangyan’ın da ona eşlik ettiğini görünce bazı tarikat liderleri beyninden vurulmuşa dönmüştü. İçlerinden biri duygulanarak konuştu:

 

Li Shuangyan, Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’nın soyu ve Yaşlı Öküz Ülkesinin prensesi, Büyük Orta Bölge’nin ve Cennetin Gururlu Kızı! Yoksa Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı ve Dokuz Aziz Şeytan Kapısı bir ittifak mı kuruyor?

 

Bu sahne tüm gelişimcileri şaşırtmıştı.

 

Bu ağır atmosferde zaman yavaşça geçti. Sonunda infaz vakti geldi; Gu Tieshou göğe baktı ve yüksek sesle ilan etti:

 

İnfaz!

 

Sadece öğrenciler değil, çok uzaklardaki izleyiciler bile nefeslerini tutmuştu. Herkes sabırsızlıkla neler olacağını bekliyordu.

 

İndir kılıcını!

 

Tam o anda, kuvvetli bir ses duyuldu ve uzaklara kadar yayıldı. Bir ejderha atı, ağır ağır nefes alırken içi boş gökyüzünü ezdi. Bir Kraliyet Asili’nin baskısı infaz alanındaki öğrencileri etkilemişti.

 

Ejderha atı gökyüzünde hızla giderken, menekşe rengi bir ceket giymiş biri atın üstüne göründü. Menekşe rengi tacı ve geniş omuzlarıyla, önemli biri gibi görünüyordu.

 

Menekşe Dağının Markisi…

 

Yaşlı adamı gören bir tarikat ustası mırıldandı:

 

Önceki nesilden bir Kraliyet Asili! Son derece tecrübeli ve ismi nesillerdir prestijini kaybetmedi! Cennetsel Mücevher Krallığı’nın Kraliyet Asilleri arasındaki en doruktaki kişi olarak düşünülebilir!

 

Menekşe Dağının Markisi varlığıyla bize şeref verdi.

 

Ejder atındaki yaşlı adamı görünce, Gu Tieshou’nun göz bebekleri ona odaklandı ve tavrı ciddileşti. Menekşe Dağının markisi, Azılı Savaş Markisi gibi acımasızlığıyla bilinmiyordu ama kesinlikle gücü ondan daha fazlaydı! Sonuçta kendisi önceki nesilden bir Kraliyet Asiliydi ve Kraliyet Asilleri arasında da en üstteki kişiydi!

 

Menekşe Dağının Markisi hala oturuyordu ve sesi tekrar yankılandı:

 

Kadim büyükler, bir hataya düşmeyin. Azılı Savaş Markisi, Cennetsel Mücevher Krallığı’nın önemli bir yetkilisidir; hemen onu Kardeş Dong ile birlikte salıverin ve beni başkente kadar takip edin. İmparatora yaptıklarınızı itiraf edin ve cezanızı kabul edin.

 

Gu Tieshou konuşmak üzereyken Li Qiye onu durdurdu, hoş bir şekilde gülümsedi:

 

İtiraf mı? Bu kelime benim sözlüğümde yok! Hala seni öldürmek istemiyorken, bir an önce gözümün önünden kaybolmalısın!

 

Kim bu çocuk? Yürek yemiş!

 

Li Qiye’nin söylediklerini duyan bir çok izleyici birbirlerine bakıyordu. Menekşe Dağının Markisinin kim olduğunu bilmiyor muydu? Önceki nesilden bir Kraliyet asiliydi bu adam! Cennetsel Mücevher Krallığı’nın önemli bir resmi yetkilisiydi, buna rağmen Li Qiye, küçüklerden biri, ona kibirli bir şekilde cevap vermeye cüret etmişti.

 

Nereden geldiği belli olmayan çocuk, sana büyüklerinin yerine küçük bir ders vereyim!

 

Menekşe Dağının Markisinin bakışları soğuklaşmıştı. Koca elini kaldırdı ve Li Qiye’ye bir avuç saldırısı gönderdi!

 

Zhang” diye bir ses duyuldu ve mavi gökte bir kılıç belirdi; ancak bunu Li Qiye yapmamıştı. Onun yerine Li Shuangyan hamlesini yapmıştı. Gökyüzünün kolonu gibi bir kılıç, tüm ruhların başını kesiyordu! Anka kuşu gazelleri gövdesinden sızıyordu, kılıcın kendi ruhu vardı. Hamleler birbirini takip etti; bir kılıcın salınmasıyla, dağlar ve nehirler renklerini kaybetmişti.

 

Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’nın halefi olmaya layıksın!

 

Li Shuangyan’ın kılıcını görünce, Menekşe Dağının Markisi soğuk bir şekilde homurdanmıştı. İki eli mühürleri düzenledi ve gökyüzünden devasa bir dağ gibi baskı geldi.

 

Defol buradan!

 

O anda, Gu Tieshou da harekete geçmişti. Bir Kun Peng gökyüzünde belirdi ve koca Kun Peng’in kuyruğu sertçe aşağıya vurduğunda, dünya sanki yörüngesinden çıkmış gibi sallanmıştı.

 

Kun Peng’in kuyruğunun geldiğini gören Menekşe Dağının Markisinin yüz ifadesi kararmıştı. Umursamaz olmaya cesaret edemezdi; ellerini birleştirdi ve gerçek enerjisi yükselerek, Gu Tieshou’nun Kun Peng’inin kuyruğunu engeldi.

 

Bam!

 

Menekşe Dağının Markisi darbeyi engellemiş olsa da, ejderha atı bu baskıya dayanamamıştı. Anırarak yere düştü; bir daha ayağa kalkacak durumda gözükmüyordu.

 

Li Qiye dövüşe pek dikkatini vermiyordu. Kafasını iki yana salladı ve konuştu:

 

Büyüğümün Altı Varyasyonu gereksizce karmaşık.

 

Bu sözleri başka biri söylese, haddini bilmez denebilirdi. Ama Li Qiye’nin Kun Peng’in Altı Varyasyonu’nu gören Gu Tieshou, kesinlikle bu duyduğunun kibir ile söylendiğini düşünmüyordu.

 

Gu Tieshou konuştu:

 

Altı Varyasyonuma bak.

 

Li Qiye’nin, kendi Kun Peng’in Altı Varyasyonu’nu inceleyip ona rehberlik edecek bir şeyler söylemesini umuyordu.

 

Ve bunu söyledikten sonra, Menekşe Dağının Markisine yaklaştı.

 

Menekşe Dağının Markisinin yüzü son derece çirkin bir hal almıştı. Önceki nesilden bir Kraliyet Asili olmasına rağmen, karşısındaki Gu Tieshou’ya baskın çıkamamıştı. Ölümsüz İmparator Erdem Kanunları gerçekten de çok korkutucuydu!

 

Gu Tieshou, bugün seni rahatsız etmeyeceğim!

 

Menekşe Dağının Markisi devam etti:

 

Bugün, Majestelerinin İmparatorluk Fermanını getirdim. Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı istese de istemese de, elindeki mahkumları bırakmak zorunda. Aksi takdirde bunun sonuçları olacak!

 

Ölümlü Kralın İmparatorluk Fermanı!

 

Gu Tieshou bakışlarını odaklamıştı. Cennetsel Mücevher Krallığının Ölümlü İmparatoru son derece yetenekli, zeki ve hesaplayıcı biriydi. Gelişimi son derece derindi ve kesinlikle korkulası biriydi.

 

Cennetsel Mücevher Krallığı, Ölümlü İmparator sayesinde yaşam doluydu. Ölümlü İmparatorun hırslı bir doğası vardı ve Cennetsel Mücevher Krallığını hiç yıkılmayacak ebedi bir krallık haline getirmek istiyordu!

 

O anda, İmparatorluk Fermanı çoktan Menekşe Dağının Markisinin elindeydi. İmparatorluk emrinde sadece bir kelime yazıyordu: Af... Bu kelime gözüktüğü anda, on bin mil öteden bile Ölümlü İmparatorun sel gibi kraliyet baskısı hissedilmişti. Bu Af kelimesinin içinde Ölümlü İmparatorun kraliyet baskısı patlamıştı. Sanki Ölümlü İmparator o an oradaydı ve etrafındakileri sadık kimseler haline getiriyordu.

 

Gu Tieshou bir Kraliyet Asili de olsa, Af kelimesinin engin baskısı karşısında kanı kaynamaya başladı. Bu Af kelimesinin taşıdığı baskı, kalbin ortasındaki tırmanılamayacak bir dağ gibiydi. Çok rahatsız ediciydi ve kendisini kan kusturacak hale getirmişti.

 

İmparatorluk Fermanında sadece bir Af kelimesi vardı, ama bu kelimenin yazıldığı tek karakter yeterliydi. Bu tek karakter, Ölümlü İmparatorun Tahtının iradesini göstermişti. Sadece bu Af kelimesiyle, rahatça bir Kraliyet Asili’ni bastırabiliyordu!












Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr