Bölüm 38 : Tu Buyu (2)

avatar
12234 42

Emperor’s Domination - Bölüm 38 : Tu Buyu (2)


 

 

Nan Huairen sadece kıskanmıştı, kendisi Devreden Turan Güneşi’nin bir kurbanı olmak istemiyordu. Herkes o yöntemin bir tuzak olduğunu biliyordu, bir kere kendini kaptırınca çıkamadığın, sonunda bir çöp parçası olarak kaldığın bir tuzak.

 

Nan Huairen’in yüzündeki ifadeyi görünce Li Qiye sadece gülümsemişti.

 

Sonraki gün Li Qiye her zamanki gibi gelişim için erken kalkmıştı. Ama kapısını açtığında şaşırmıştı çünkü karşısında bir adam dikiliyordu.

 

Elli altmış yaşlarında bir adamdı bu. Sarmaşıklardan yapılmış bir cübbe giyiyordu. Yüzü paktı, sakalı veya bıyığı yoktu. Gözleri son derece canlıydı. Yaşına rağmen sırtı dikti ve ruhu enerjikti.

 

Kıdemli, günaydın!

 

Yaşlı adam Li Qiye’yi görünce saygıyla ellerini çırpmıştı.

 

Uh!

 

Li Qiye ne diyeceğini bilememişti. Her zaman hayata bakarken sakin kalırdı ama şu an biraz kafası karışmıştı. Eğer Nan Huairen gibi bir genç kendisine ‘Kıdemli’ dese bu kabul edilebilirdi; ancak karşısındaki elli altmış yaşlarındaki yaşlı bir adamın, saygıyla karşısındaki on üç yaşındaki çocuğa ‘kıdemli’ demesi biraz garipti.

 

Li Qiye aklı başına gelince konuştu:

 

Büyüğüm, bir yanlışlık var herhalde. Ben sizin kıdemliniz olamam.

 

Yaşlı adam etrafa bakındı ve tekrar Li Qiye’ye döndü:

 

Burası ana öğrencinin tepesi değil mi?

 

Evet!

 

Li Qiye dosdoğru cevaplamıştı. Eğer karşısındaki adamın keyfi yerinde gözükmeseydi, bunu zihinsel sorunlu biriyle karşılaşma olarak değerlendirebilirdi.

 

Sen Temizleyici Tütsü Antik Tarikatının ana öğrencisisin değil mi?

 

Li Qiye tekrar itaatkar bir şekilde cevapladı:

 

Evet, ben Li Qiye.

 

Yaşlı adam gülümseyip resmi bir şekilde başını eğdi ve konuştu:

 

O zaman doğru, Burası senin tepen ve ana öğrencisin, bu da demektir ki benden kıdemlisin.

 

Uh!

 

Li Qiye’ye aniden sessizlik çökmüştü, karşısındaki yaşlı adam yolunu şaşırıp gelmemişti. Ama gene de böyle yaşlı bir adamın kendisine kıdemli demesi garip ve rahatsız ediciydi.

 

Üzgünüm, geciktim!

 

O anda Nan Huairen nefes nefes kalmış şekilde yanlarına geldi ve gülümsedi.

 

Nan Huairen, Li Qiye ve yaşlı adamın hala kapının önünde dikildiğini fark etti. Garip bir şekilde öksürdü ve ikiliyi tanıştırdı:

 

Büyük kardeş, bu ikinci kardeş. İkinci kardeş bu da...

 

Biliyorum, büyük kardeş!

 

Nan Huairen sözünü bitirmeden yaşlı adam atılmıştı.

 

Uh, tanıştığımıza memnun oldum, ikinci genç kardeş!

 

Li Qiye çekinerek de olsa nazik bir şekilde cevapladı.

 

Yaşlı adam da başıyla onayladı ve ağzı kulaklarına varan bir gülümsemeden sonra konuştu:

 

Kıdemli, bu genç kardeşin adı Tu Buyu. Aynı zamanda  tarikat ustasının ikinci öğrencisiyim. Ana öğrenci olduğuna göre, biz üçüncü nesil öğrenciler arasındaki en büyük kardeşimizsin.

 

Karşısındakinin nazik gülümsemesi Li Qiye’nin başını titretmişti. “Dayııı, ben daha on üç yaşındayım, ve sen elli altmış varsın, bunu bilmezden gelip kendine genç kardeş falan deme, Teoman Dede misin sen?!” diye haykırmak istiyordu.

 

Söylemek istediklerini içine atan Li Qiye, Tu Buyu’yu içeri davet etti ve Nan Huairen’i bir kenara çekip sordu:

 

Neler oluyor?

 

Böyle bir ‘genç’ kardeşinin olması, Li Qiye’yi kelimesiz bırakmıştı.

 

Uh!

 

Şimdi nasıl cevap vereceğini bilemeyen kişi Nan Huairen idi. Sakinleşip konuşması biraz vakit aldı ama cevapladı:

 

Kardeş, birkaç gün önce sana ikinci kardeşin geleceğini söylemiştim.

 

Li Qiye tabii ki ikinci kardeşin geleceğini söylediğini hatırlıyordu, ama hiç önem vermemişti. Tarikat ustası Su Yonghuang’ın ikinci öğrencisinin otuz, hadi en fazla kırk yaşında falan olacağını düşünmüştü. Ama karşısındaki genç kardeşi en azından elli yaşında vardı. Böyle bir genç kardeşinin olması onu şaşırtmıştı.

 

Kardeş, kesinlikle bu kişi Tu Buyu, Tarikat Ustasının ikinci öğrencisi.

 

Nan Huairen kendinden emin şekilde cevaplamıştı. İşin aslı, kısa süre önceye kadar tarikat ustasının öğrencisi olarak sadece Tu Buyu vardı. Li Qiye’nin tarikat ustasının kanatları altına girişi çok eski bir tarih değildi.

 

Li Qiye bir süre düşündü. Daha ustasıyla tanışmamıştı.

 

Ancak ana öğrenci sıfatına sahip olduğundan, yaşlarına bakmaksızın tüm üçüncü nesil öğrencilerin ona “büyük kardeş” demesi gerekiyordu.

 

Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı’nda kaç tane yaşlı öğrenci var?

 

Li Qiye, Nan Huairen’e dik dik bakarak sormuştu. Hayalindeki sahnede amcalar Li Qiye’nin etrafına toplanmış kendisine saygıyla “Büyük kardeş” diyordu. Li Qiye buna dayanamazdı.

 

Bunun gibi sadece bir kişi var…

 

Nan Huairen sessizce gülmüştü.

 

Bu cevaptan sonra Li Qiye rahatlamış gibi iç çekti ve Tu Buyu’ya doğru yürüdü:

 

Küçük Tu ne zaman döndü? Usta seninle gelmedi mi?

 

Sevgili büyük kardeş, küçük kardeşin yalnız döndü. Sadece ben…

 

Tu Buyu ciddi bir şekilde konuşuyordu ve nazik bir şekilde gülümsüyordu.

 

Li Qiye hemen sözünü kesti:

 

Genç kardeş, altmış yaşındasın, lütfen böyle nazik olma. Ömrümden ömür gidiyor vallahi.

 

Tu Buyu dostane gülümsemesini korurken, ciddi bir şekilde cevapladı:

 

Sevgili büyük kardeşim, ben sadece bin altı yüz yetmiş beş (1675) yaşındayım.

 

PATIRT!

 

Li Qiye cevabı duyunca sendelendi ve az kalsın yere yuvarlanıyordu. Sadece o değil Nan Huairen de sarsılmıştı.

 

Tekrar, tekrar edebilir misin..?

 

Li Qiye az kalsın tükürüğünü yutamayıp boğulacaktı. Bin yaşındaki bir adam kendisine büyük kardeş diyordu. “Ey cennetler, gerçekten bu yaşta bir küçük kardeşe ihtiyacım var mı?” diye düşündü.

 

Bu genç kardeşin yalnızca bin altı yüz yetmiş beş yaşında.

 

Tu Buyu bu sefer ses tonunu değiştirerek yavaş yavaş tekrar etmişti.

 

Li Qiye, pis pis Nan Huairen’e bakıyordu, ama Nan Huairen yalnızca masum masum gülümsüyordu. O da Tu Buyu’nun bu kadar yaşlı olduğunu bilmiyordu.

 

Büyük kardeş iyi misin? Küçük kardeşin sana su getirsin…

 

Li Qiye’nin ifadesini gören Tu Buyu nazikçe teklif etmişti.

 

Li Qiye kendine gelip tekrar Tu Buyu’nun sözünü kesti:

 

Dede, lütfen kendine küçük kardeş deyip durma, tüylerim diken diken oluyor. İlk olarak ben daha on üç yaşındayım, sen ise bini devirmişsin; cidden bana büyük kardeş diye diye ömrümü kısaltacaksın. İkinci olarak, ki bu daha önemli, neden benim karşımda sevimli görünmeye çalışıyorsun ve kendine küçük kardeş diyorsun? Yaşıma göre yaşlı gösterdiğimi mi ima ediyorsun? O kadar yaşlı mı gözüküyorum? Huairen bir şey desene yaşlı mı gözüküyorum ben?

 

Li Qiye tüm bunları çılgınca tek nefeste söylemişti. Nan Huairen ise köşede gülüyordu. İlk kez kıdemlisinin duygularını kontrol edemediğini görüyordu.

 

Ama Li Qiye’nin öldürücü bakışlarının altında, Nan Huairen başka tarafa bakıp başka bir şeye gülüyormuş gibi davrandı.

 

Eğer büyük kardeş emri buysa, küçük kardeş… Hayır yani ben, saygıyla uyarım.

 

Tu Buyu anlayışla cevap verirken yüzündeki gülümsemesini korudu.

 

Çok müthiş bir karar verdin küçük kardeş Tu.

 

Li Qiye başını onaylarca sallamıştı.

 

Tu Buyu da gülümseyerek cevap verdi:

 

İlahi müthişlikten konu açılırsa, sana denk olamam.

 

Tu Buyu’nun sözleri Nan Huairen’i susturmuştu. Kendisinin sakin ve kurnaz olduğunu düşünüyordu, diğer insanların aklını okuyabiliyordu. Ama bu yaşlı adam yaltaklıkta kendisinden daha hızlıydı. Görünüşe göre Nan Huairen kendine eş biriyle karşılaşmıştı.

 

Li Qiye ise gülümsedi ve buna takılmadı. Tu Buyu’nun ilginç ve kurnaz biri olduğunu söyleyebilirdi. Bin yıldan fazla yaşayıp karşısındaki on üç yaşındaki çocuğa ilk karşılaştığı anda “büyük kardeş” diyebilmişti. Bu adam, sinsi zihniyle bulunduğu koşulları anlayıp, her durumda ne yapacağını bilen biri gibiydi.

 

Tabii ki ne tip biri olursa olsun, Li Qiye’nin gözünden kaçmazdı. Bir çok insan görmüştü, İş insan sarraflığına ve karşısındakilerin düşüncelerini okumaya geldiğinde, çok az insan Li Qiye’nin karşısında niyetini gizleyebilirdi. Böyle olmasa yenilmez Min Ren’i geliştirmeyi başaramazdı.

 

Li Qiye ve Tu Buyu biraz havadan sudan konuştuktan sonra birbirlerine elveda dediler. Li Qiye, Tu Buyu’nun tarikata dönüş amacını pek takmadığından sorma zahmetinde bulunmamıştı. Bu onun için önemli bir mesele değildi. Li Qiye’nin amacı belliydi; kendini güçlendirerek Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı’nı yeniden şahlandırmak ve bu yolda karşısına çıkanları acımadan katletmek!

 

Tu Buyu ile önceki günkü karşılaşması Li Qiye’ye ilginç ve eğlenceli geldiyse, sonraki gün Nan Huairen’den duyacakları beklenmedik olacaktı.

 

Sonraki gün, Nan Huairen ve ustası Koruyucu Mo tepeye geldi. Li Qiye’ye önemli haberleri rapor etmek için gelmişlerdi. Yarın, Li Shuangyan, Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’nın prensesi, Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı’na geliyordu.

 

İki tarikat arasındaki evlilik meselesinde görevli olan Koruyucu Mo, Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’ndan Li Shuangyan’ın gelişini haber vermek için gelen ilk kişiydi.

 

Buyursun gelsin sorun değil, umarım dediklerimi enine boyuna düşünmüştür. Eğer durum farklıysa çok da önemli bir mesele değil.

 

Li Qiye biraz şaşırmıştı. Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’nın Li Shuangyan’ı sekiz on yıl sonra göndereceğini düşünmüştü. Bir yıldan kısa sürede gelmesini beklemiyordu.

 

Tabii eğer Dokuz Aziz Şeytan Kapısı böyle bir hamle yapmak için on yıl bekleseydi, Li Qiye onları huzuruna bile kabul etmezdi. O zamana kadar kanatları tamamen açılmış olacaktı ve Dokuz Aziz Şeytan Kapısına ihtiyacı kalmayacaktı. Şimdi ihtiyacı olan şey vakitli bir müttefikti. Dokuz Aziz Şeytan Kapısı vakit geçtikten sonra müttefik olmaya gelseydi, “Geçti Bor'un pazarı sür eşeğini Niğde'ye” diyip onları kışkışlardı.

 

Koruyucu Mo aklındaki soruyu Li Qiye’ye sormak için çekiniyordu, bu yüzden Nan Huairen’e göz kırptı. Nan Huairen meseleyi anlamıştı, Li Qiye’ye sordu:

 

Kıdemli, eğer Prenses Li gerçekten Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı’nda kalmak isterse, onu gerçekten kılıç hizmetçin mi yapacaksın?

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr