Bölüm 8: Dokuz Aziz Şeytan Kapısı (2)

avatar
13707 51

Emperor’s Domination - Bölüm 8: Dokuz Aziz Şeytan Kapısı (2)


Çeviri+Düzenleme: Tayk0st

 

Savaş alanı kocaman büyüklükteki meteor taşlarından oluşuyordu. Her taş çok sayıda Erdem Örneği kelimeleri ile şifrelenmişti ve onlardan gizemli ve güçlü enerji dalgaları sürekli etrafa yayılıyordu. Bu enerji savaş alanını korumak için kullanılıyor, böylece içeride savaşan kişiler tarafından verilecek herhangi bir hasar engellenmiş oluyordu.

“Erdem Örneği seviyesinde bir savaş alanı!”

Nan Huairen böyle bir yerle ilk defa karşılaşmıyor olsa da, bu savaş alanı yine de onun saygıyla karışık bir korku hissetmesine ve şaşırmasına sebep olmuştu.

Zhang isimli adam ise daha fazla gurur duymuş ve övmeye başlamıştı.

“Bu savaş alanı bizim büyük elderimiz tarafından oluşturuldu, sahip olduğu çok sayıda Erdem Örneği sayesinde yok edici bir güce bile karşı koyabilir.”

“Geçmişte bizim Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı’mız da böyle bir savaş alanına sahipti…”

Nan Huairen kısık sesle mırıldanmadan edemedi.

Aslında gerçek şöyleydi, Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı da eskiden bir savaş alanına sahipti ancak bu alan Erdem Örneği seviyesinde değildi. Bazıları onun nerdeyse Ölümsüz İmparator seviyesinde olduğunu söylüyordu; buna ek olarak, o Göksel Krallar ya da Ölümsüz İmparatorlar arasındaki savaşlara bile dayanabiliyordu.  O Ölümsüz İmparator Min Ren tarafından bilinmeyen boşluğun derinliklerinde bulunmuştu.

Hiç kimsenin bu savaş alanının tamamen mühürlendiğini bilmemesi gerçekten çok yazıktı. O zamandan sonra hiç kimse o alana girmeyi başaramamıştı.

“Dört Büyük Taş Golem!”

Li Qiye de oradaydı ama konuşmayı tamamen kaçırmıştı. Onun gözleri savaş alanının dört köşesine yerleştirilmiş olan kocaman dört heykele odaklanmıştı.

Onların her biri yüz yard yüksekliğindeki kulelere benziyorlardı. Her biri farklı görünümlere sahipti fakat yine de hepsi oldukça gerçekçi gözüküyordu. Kim olduğu bilinmeyen ama bıçak tekniği çok mükemmel ve doğal olan bir ustanın ellerinden oyulmuşlardı.

Bu onun en çok görmek istediği şeydi. Dokuz Aziz Erdem Örneği’nin ölümünden sonra bu tarikatı hiç ziyaret etmemişti. Bu dört heykeli o uzun yıllardan sonra görmek biraz şaşırtıcıydı.

Nan Huairen ve Zhang isimli adam muhabbet ettikleri sırada ikisi de Li Qiye’yi fark etmemişti. Bir an sonrasında, Zhang isimli adam sonunda Li Qiye’nin ne yaptığını gördü. Kaşlarını kaldırdı ve sordu:

“Bu aptal ne yapmaya çalışıyor?”

Nan Huairen, Li Qiye’nin doğudaki heykelin üstüne tırmanmak istediğini gördü, ama Li Qiye düşük yetişim seviyesi yüzünden zirveye kadar ulaşamıyordu.

Şu anda savaş alanını sarmış birçok öğrenci bulunuyordu ve onun başkenti ziyaret etmiş bir köy çocuğu gibi mücadele etmesini izliyorlardı. Kahkahalar ve alaylar alanı doldurmaya başladı.

Nan Huairen bir delik açmak ve sonsuza kadar içinde kalmak isteyecek kadar çok utanmıştı. O heykellerinin Li Qiye’nin böyle davranmasına sebebiyet verecek hangi özelliğe sahip olduğunu bilmiyordu.

Li Qiye, Nan Huairen’e gelmesi için işaret verdi. Nan Huairen tarikatının ana öğrencisine hayır diyemezdi, özellikle de bütün tarikat tarafından sayılan birine. Hayal kırıklığına uğramış bir şekilde, öğrencilerin bakışı altında olan Li Qiye’nin yanına gitti.

“Bu heykel çok yüksek, beni tepesine çıkar.”

Li Qiye sakince emir vermişti.

“Ah?!”

Nan Huairen önce bağırdı ardından sessizleşti. Sessizce Li Qiye’nin delirip delirmediğini sorguluyordu. Bu kadar Dokuz Aziz Şeytan Kapısı öğrencisi önünde bu heykele tırmanmak yüzlerine vurulan bir tokattan farklı olmayacaktı.

“Beni yukarıya kadar çıkaracak mısın, yoksa maymun şovumu izlemeye devam etmek mi istersin?”

Li Qiye sanki hiçbir şey onunla ilgili değilmiş gibi üstünkörü bir yorum yapmıştı.

Başka çaresi olmayan Nan Huairen Li Qiye’yi kavradı ve tek zıplayışta heykelin zirvesine ulaştı.

Li Qiye heykelin omzuna oturdu; acelesiz bir şekilde uzak mesafelere baktı ve gözlerinin önünde duran gökleri içine çekti.

Nan Huairen Li Qiye kadar kalın kafalı değildi. Hemen heykelden aşağıya atladı ve ardından heykelin dibinde beklemeye başladı. Bir şey olma ihtimaline karşı orada duruyordu; basitçe, öğrenci kardeşini bırakamazdı.

Diğer taraftan Zhang isimli adam orada bir saniye daha kalmak istemiyordu; selam bile vermeden olay yerinden anında ayrıldı.

“Heykelin üstünde oturacak kadar büyük biri olduğunu mu düşünüyorsun?”

“Bu ahmak çok kaba!”

Dokuz Aziz Şeytan Kapısı öğrencileri tarafından yapılan yorumları dikkate almayan Li Qiye heykelin omzunda oturmaya devam etti. Sanki onunla iletişime geçiyormuş gibi heykele fısıldıyordu.

Li Qiye’nin bu saçma hareketleri oymacıların onu sorgulamasına ve kendi akıl sağlıklarından şüphe etmelerine sebep olmuştu. O kesinlikle korkusu olmayan bir aptaldı. Hiç kimse onu durdurmaya teşebbüs etmedi.

Sonunda Li Qiye oturmaktan sıkılmış gibi gözüktü. Nan Huairen’e sinyal vermek için elini bir sefer daha salladı. Nan Huairen sanki sırtından bir yük kalkmış gibi hissederken, Li Qiye’nin deliliğinin bittiğini görüp sevinmişti. Ardından onu yere indirdi. 

“Sayın kıdemli, güneş battı. Dinlenmek için geri gidelim mi?”

Nan Huairen tüm kalbiyle ana öğrencinin onu daha fazla utanç yaşamaktan kurtarması için dua ediyordu. Eğer bu yolculuk devam ederse neler yapacağını kim bilebilirdi ki?

Nan Huairen’in ölü köpek yavrusuna benzeyen bakışlarını gören Li Qiye güldü ve başını kabul ettiğini belli eder şekilde salladı.

“Senin annen!”

Li Qiye’nin şeytani sırıtışını gören bir öğrenci haykırmadan edemedi.

“Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı üçüncü derece bir tarikat. Bir karakurbağası kuğunun etini yemek mi istiyor? Pah! Bizim kıdemlimize kur yapmak isteyen siyah bir kurbağadan başka bir şey değilsin.”

Birinin doğrudan ona meydan okuduğunu gören Li Qiye ona döndü ve konuştu:

“Kıdemline kur yapmak? Kendinizi bu kadar yüksek görmeyin. Benimle evlenmek isteyen göksel bir melek veya tanrısal bir peri olsa bile kabul etmem için dua etmek zorundalar. Senin kıdemlin mi? Sırası gelene kadar uzun süre beklemesi gerek.”

“Senin annen, yaşamaktan sıkılmış olmalısın…”

Bu utanmaz sözleri duyan erkek öğrencilerin hepsi kargaşa çıkarmaya başlamıştı.

“Sakin olun, sakin olun… Herkes huzura ve refaha değer vermeli!”

Şu anki durum Nan Huairen’in omurgasına ulaşan bir soğuk hissetmesine sebep olmuştu, hemen Li Qiye’yi aldı ve gitti. Bu deli adamı dışarıda bir saniye daha bırakamazdı.

Misafirhanelerine güvenli bir şekilde ulaştıktan sonra, Nan Huairen ağladı;

“Onurlu Kıdemli, lütfen! Burası istediğim her şeyi yapabileceğimiz bir yer değil. Bir adım geri atın ve yüksek gökyüzünün ve derin denizin farkına varın. Lütfen kendinizi kontrol altında tutun.”

“Geri çekilmek mi?”

Li Qiye sıradan bir şekilde bildirdi:

“Bir general yeni gelen bir orduyu durduracak, baraj ise gelen akımı engelleyecek!” **

**: Çin atasözü. Kullanım amacı ise birine endişelenmemesi gerektiğini söylemek.

Nan Huairen dondu kaldı; Li Qiye gibi birine sahip çıkmanın kendi başına sorun çıkarmaktan herhangi bir farkı yoktu. Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’na gelmek için aldığı bu görevden gerçekten pişmanlık duymaya başlamıştı.

*****

Savaş alanında meydana gelen olaydan sonra, Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’na mensup öğrencilerin çoğu sinirlenmişti. Du Yuanguang da Li Qiye’yi gerçekten öldürmek isteyenlerden biriydi. O bir dış tarikat öğrencisiydi ama doğuştan gelme yetenekleri ortalamanın üstündeydi; bu yüzden, birçok kişi ona ‘Küçük Dahi’ lakabıyla seslenirdi. Tarikata katılalı sadece beş yıl olmuştu fakat o çoktan Geçici Saray’ın zirve aşamasına ulaşmıştı. Bu yılın sınavını başarıyla vermesi halinde bir iç tarikat öğrencisi olabilirdi.

Du Yuanguang, Li Shuangyan’a karşı büyük bir tutkusu vardı. Onun tarikata giriş sınavı sırasında, Li Shuangyan ana organizatörlerden biriydi. Onu ilk defa gördüğünde, ona tamamen vurulmuştu. Ayrıca onu tarikata kabul ettiği için yeteneklerini ve becerileri de fark ettiğini düşünmüştü.

Ayrıca kendi yeteneğine dair büyük bir özgüvene sahipti ve onun Dao eşi olmak için yanıp tutuşuyordu. Li Qiye’nin varlığı ise doğal olarak onun gözlerine batan bir dikeni temsil ediyordu.

“Bu ölümlü kendi sınırlarını bilmiyor. Eğer ona küçük bir ders vermezsem kendisinin gökyüzünün ve yeryüzünün üstünde olduğunu düşünmeye devam edecek.”

Du Yuanguang yüksek sesle bağırırken gözlerinde yoğun bir öldürme niyeti belirmişti.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr