Bölüm 1024: Ruh Dağı

avatar
1673 23

Emperor’s Domination - Bölüm 1024: Ruh Dağı



Bölüm 1024: Ruh Dağı

 

Çevirmen: Useless

Editör: Kinyas


Li Qiye platoda gezindi ve çok sayıda tapınağa girerek yüksek keşişler ile münazara yaptı. Burada çok fazla tapınak olmasına rağmen bir denk bulamadı. Ne kadar büyük keşiş olursa olsun hepsini birkaç sözde eziyordu.

 

Tapınaklara yaptığı ziyaretler ona birçok takipçi kazandırmıştı. Nereye giderse gitsin gelişimci ve ölümlülerden oluşan büyük miktarda takipçi onu hemen arkasından takip ediyordu.

 

Etrafta yürürken uzaktaki kişiler bunu görüp onu işaret etmeden edemediler: “Bu hangi yüksek keşiş? Çok fazla takipçisi var...”

 

“Çok genç olmasına rağmen Budizm de bu kadar yüksek kazanımlara sahip. Bu gerçekten inanılmaz, belki Nalanda'ya katılabilir.” Bir uzman duygulu şekilde yorumladı.

 

Tüm tapınakları dolaştıktan sonra Li Qiye'nin Budist yatkınlığı en yüksek seviyedeydi. O anda her ne kadar herhangi bir kutsal parlaklık yaymasa ve mantra söylemese bile her hareketi tüm platonun ritmini etkiledi. Dediği gibi o Buda idi.

 

“Ruh Dağı'na gideceğiz.” En sonunda Wo Longxuan ile konuştu.

 

Hala siyahlar içindeydi, bu nedenle gerçek görünüşü hala görülmüyordu. Takipçilere bakmadan edemedi ve sordu: “Onlar ne olacak? Onlar da mı geliyor?”

 

Son birkaç günde Budizm'in gücüne şahit olmuştu. Dönüştürüldüklerinde tamamen farklı davranıyorlardı, sanki bir rüyada kaybolmuşlardı.

 

Takipçilere bakmak bunu anlamasını sağlıyordu. Chu Yuntian'ın kim olduğunu bilmiyorlardı ama onun sözlerini dinledikten sonra anında ona katılmış ve dindar kullar haline gelmişlerdi.

 

Farklı ifadeleri vardı; bazıları huzurluydu, bazıları sersemlemişti ve bazılarının ifadesi değişmemişti. İfadelerindeki çeşitliliğe rağmen fanatik bir kesinlik seviyesindeydi.

 

O anda Li Qiye avuçlarını birleştirdi ve bağırdı: “Dharma engindir, tövbe kurtuluştur!” (D.N: Allah Orkun'a da tövbe etmeyi nasip etsin :D) .

 

Bağırışı gök gürültüsü gibiydi. Birinin kafasına dökülen bir kase soğuk su ya da zihninde yankılanan bir gök gürültüsü gibi bir uyanış gerçekleşti.

 

Bir anda bu takipçilerin zihinlerindeki Budist mührü ruhlarını etkileyen birçok dalgalanma başlattı. Hepsi yükseldi ve tekrar kendilerine geldi. Bazıları etrafına baktı ve birisi sordu: “Burası da neresi?”

 

Sanki bir grup yeni ayılmış sarhoş gibilerdi; nerede olduklarını bilemiyorlardı. O anda tamamen afallamış durumdalardı.

 

Wo Longxuan derin nefes aldı ve omurgasında bir ürperti hissetti. Gelişimciler buna bir isim veriyordu... Sahip olma.

 

Budist zihnine girmek başka tür bir sahip olmaydı. Girdiklerinde büyülenirlerdi, her şeyi unutarak zihinlerine huzur ve mahkumiyet getirirlerdi.

 

Kalabalık uyandıktan sonra Li Qiye gülümsedi ve giderek arkasında nereye gideceklerini bilemeyen kafası karışık takipçiler bıraktı.

 

Wo Longxuan sakinleşti ve hızlıca onu yakaladı. Onunla omuz omuza yürüdü ve sormak zorunda kaldı: “Bu dharma mıydı?”

 

“Elbette!” Li Qiye kıkırdadı ve düz şekilde konuştu: “Doktrin diyor ki, dharma engindir, tövbe kurtuluştur! Bu engin duruma girdiklerinde eğer bir yüksek keşiş onlara bir cevap vermezse engin dharmanın içinde sonsuza dek seyahat ederler.”

 

Haykırdı: “Bu şeytani bir sanat!” O kapalı fikirli biri değildi. Bundan önce Budizm'e karşı oldukça olumlu bir görüşe sahipti. Budizm ona göre huzur, barış ve nezaketti. Ancak platoya gelip Li Qiye'nin eşsiz dharmasını gördükten sonra ürpermiş hissetmişti.

 

Bu nedenle ne zaman yüksek keşişler ile münazara yapsa yakınlarda durmaya cüret edemiyordu. Dao kalbini koruyamayacağından ve diğer takipçiler gibi engin dharmaya düşeceğinden korkuyordu.

 

“Buda olmak için tek düşünce, İblis olmak için tek düşünce. Unutma burası Budist Defin Platosu.” Li Qiye rahatça gülümsedi: “Budizm’e inanmıyor olsan bile bu yerde bir süre kaldıktan sonra az ya da çok fark etmeksizin etkilenirsin.”

 

Ona baktı ve sordu: “Peki ya sen? Etkileniyor musun?”

 

Doğal olarak platodaki uzun vade kalmanın nasıl etkileri olduğunu biliyordu. Bu nedenle birçoğu burada bir iki sene kaldıktan sonra gidiyordu.

 

Aslında daha önce büyük bir grup buradan etkilenmişti. Burada uzun süre kalan sıra dışı Tanrı Krallar bile Budist’e dönüşme dürtüsü hissetmişti.

 

“Ben mi?” Li Qiye Budist yatkınlığı yayılmaya devam ederken acelesiz şekilde cevapladı: “Ben Buda'yım. Platoyu etkileyen benim, tersi değil.”

 

Bu sözler onu sessizleştirdi. Bunlar boş veya anlamsız değildi. Biraz sarsıldı ve bu Chu Yuntian'ın bir Budist mümini olup, genç yaştan beri bu ilke ile yetişip yetişmediğini merak etti.

 

“Platodaki Budizm neden farklı? Diğer yerlerdekilere kıyasla çok daha güçlü. Yüksek keşişler burada çok daha büyük etkiye sahip. Bir sır var mı? Nalanda yüzünden mi?” Soru yağmuruna tuttu.

 

Aslında bu sorulara sahip tek kişi o değildi. Birçok kişi neden platoda Budist inancının bu kadar güçlü olduğunu merak etmişti.

 

Dokuz dünyada birçok Budist tapınağı vardı. Ancak etki açısından Budist Defin Platosu gibi bir yer yoktu.

 

“Bu bir sır ve her zaman sır olarak kalacak. Eğer bir sır diğerleri tarafından kolayca bulunabilseydi bir sır olarak kalamazdı.” Li Qiye güldü ve devam etti.

 

“Unut gitsin o zaman.” Homurdandı ve peşinden gitti. Ona göre sadece plato değil, önündeki Chu Yuntian ismindeki bu kişi de bir şey saklıyordu.

 

En sonunda ikisi platodaki en önemli yer ve en kutsal bölge olan Ruh Dağı'na geldi. Bu yer dokuz dünyadaki tüm Budistler için önemliydi.

 

Bir dağın yüksek olması gerekmez; Buda'nın varlığı onu ilahi yapmak için yeterlidir. Bu söz Ruh Dağı'nı tarif etmek için çok uygundu.

 

Platoda çok sayıda yüksek tepe vardı. Bazıları gökyüzüne ulaşıp yıldızlar tarafından çevrelenmişti. Ruh Dağı küçük değildi ama bu büyük tepelere kıyasla kesinlikle ufaktı.

 

Ancak bu makul boyuttaki dağ çok ünlüydü. Milyonlarca inanan önünde diz çökerken çok sayıda yüksek keşiş dağ yamacında ilahiler okuyordu.

 

Ruh Dağı platodaki en kutsal bölgeydi ve Nalanda Tapınağı'nın bulunduğu yerdi.

 

Dağa bakan biri her yerde parlayan Budist parlaklığını görebilirdi. Çok uzaklarda olanlar bile günün hangi saati olursa olsun bunları görürdü. Onlar parlıyordu ve dünyayı aydınlatıyordu.

 

Sanki Ruh Dağı, Budist Defin Platosu için bu alanı koruyordu. Hangi zaman ve yer olursa olsun bu Budist ışığı ebediydi ve en karanlık çağ sırasında bile parlak şekilde yanmıştı.

 

Etraftaki tepelere inşa edilmiş tapınaklar kutsal ve görkemliydi. Yukarıda ilahi okuyan yüksek keşişler ilahi ejderler tarafından korunuyordu. Arhat ve Bodhisattva'lar vaazlar veriyordu. Tüm dağ göksel bir krallık gibiydi ve sıradan dünya ve çıldırtıcı kalabalıktan uzakta gibi görünüyordu.

 

Buranın önünde duran herkes secde etmek isterdi. Her üç adımda bir boyun eğmek veya sonsuza kadar onun ihtişamı önünde secde etme dürtüsü hissederlerdi.

 

Bu nedenle çok sayıda kişi dışarıda diz çöküyordu. Orada ölümlüler, gelişimciler ve hatta yöneticiler vardı. Ünlü Erdemli Örnekler bile burada vardı!

 

Bu yerde bir ölümlü veya bir örnek olunması önemli değildi. Buda'nın önünde tüm varlıklar eşitti!

 

Nalanda dışında dört büyük Boşluk Musibeti olarak anılan on sekiz tapınak da vardı. Onlar platodaki diğer tapınaklardan farklıydı ve Nalanda'ya aitlerdi. Bu geniş platoda sadece bu on sekizi Nalanda tarafından tanınıyordu.

 

Dört Büyük Boşluk Musibeti; Dört Buda Tapınağı, Üç Büyük Tapınak, Altı Musibet Tapınağı ve Sekiz Boşluk Tapınağı idi. (Ç.N: Dört Buda Tapınağı aslında 1 tane. Sırası ile şu şekilde bunların sayıları: 1 + 3 + 6 + 8 = 18)

 

Dört Buda Tapınağı Nalanda dışında en yüksek statüye sahip olandı, en gizemli ve en güçlüsüydü.

 

Üç büyük tapınak doğrudan dört Buda Tapınağı'nın altındaydı. Onlar Büyük Gök Tapınağı, Büyük Yer Tapınağı ve Büyük Ölümlü Tapınağı olarak ayrılmışlardı. Bunlar neredeyse Nalanda ve Dört Buda ile aynı seviyedeydi.

 

Altı Müsibet Tapınağı onların bir seviye altındaydı. Onlar İlah Musibet Tapınağı, Aziz Musibet Tapınağı, Bilge Musibet Tapınağı, Ölümlü Musibet Tapınağı...

 

Ardından Sekiz Boşluk Tapınağı geliyordu. Onlar Zen Boşluk Tapınağı, Anlayış Boşluk Tapınağı, Kapasite Boşluk Tapınağı, Kalp Boşluk Tapınağı.

 

Nalanda'nın altında olan bu on sekiz tapınak altın ışıklar ile doluydu. İçeride büyük Budist varlıkların fenomenleri ve Budist ilahileri vardı. Birisi habersizce kendini bir Budist Krallığı'nda bulurdu.

 

Seçkin Nalanda Tapınağı ise Ruh Dağı'nın zirvesindeydi. Göz kamaştırıcı bir parlaklığa sahipti. Ancak kapıları kapalı olduğundan kimse içeriyi göremiyordu.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44257 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr