Bölüm 1035: Sonsuza Dek Elveda, Genç Efendi.

avatar
1590 22

Emperor’s Domination - Bölüm 1035: Sonsuza Dek Elveda, Genç Efendi.


 

Bölüm 1035: Sonsuza Dek Elveda, Genç Efendi.

 Editör: Kinyas

 

Geçmiş hakkında konuşurken sakin kaldı ve mudralarına devam etti: “Ebedi yaşam için Budizm'e katılıp Ruh Dağı'na girmedim. İstediğim tek şey kalbimde barış.”

 

“Biliyorum.” Li Qiye hafifçe başıyla onayladı. “Savaş her zaman zalim olmuştur. Geceleri iyi uyuyamıyorsan, kendimi hep suçlu hissedeceğim. Platoda huzur bulabildiğiniz için mutluyum.”

 

“Kaçmayı seçtim... Sizi hayal kırıklığına uğrattım.” Bodhisattva usulca cevapladı.

 

Kafasını salladı. “Hayır, normal ve mutlu bir hayatın olmalıydı. Hepsi benim yüzümden oldu, seni öldürme dünyasına ben soktum. Orası kader, karma ve sorunlar ile dolu. Bütün bunlar benim sorumluluğum olmalıydı, ellerim zaten kanla boyanmıştı. Hepsini omuzlamalıydım.”

 

Bodhisattva usulca konuştu: “Bırakalım da geçmişteki sorunlar ve etkiler gitsin.”

 

Li Qiye gülümsedi ve konuştu: “Bırakalım da gitsin. Hepsini bana bırak, cevabımı almak için dünyanın sonuna kadar gideceğim.”

 

Bodhisattva bir şey demedi. Huzurluydu ve dünyevi şeyler ile ilişiğini kesmişti.

 

“Bugün son karşılaşmamız olacak, bu nedenle size bir şey söyleyeceğim.” Sonunda konuştu: “Budist Krallığı yeni bir Budist Lorduna sahip.”

 

Li Qiye hazırlıksız yakalandı: “Bu şaşırtıcı. Yeni Budist Lordu olmak için iki aday olmalı. Birisi Parlak Bodhisattva ve diğeri de sensin. Eğer yeni lord ikiniz de değilse kim?”

 

Cevap verdi: “Krallığa geri dönmedim, bu yüzden yeni Budist lordunu görmedim. Sadece onlardan bir mesaj aldım.”

 

Li Qiye başıyla onayladı ve ardından gitmek için ayağa kalktı. Ciddi bir hava ile çok yavaş şekilde yürüdü. Bodhisattva da adımlarının her birini sessizce izledi.

 

“Sonsuza dek elveda, genç efendi... ” Budist gözlerini kapatmadan önce ona son bir bakış attı.

 

Li Qiye'nin kalbi çırpındı. Sonunda ona bakmak için döndü ve hatıralarındaki görüntüsü beynine işlenirken usulca konuştu: “Sonsuza dek Elveda, Zhan'er.”

 

Ardından odadan çıktı ve nazikçe kapıları kapattı.

 

Farkına varmadan, gözlerinin köşeleri biraz ıslandı. Zaman önemsizdi; milyonlarca yıl bir anda geçmişti. Sanki daha dünmüş gibi hissettiriyordu.

 

Yanında birçok kişi olsa da çok azı Lütuf Bodhisattva'sı kadar uzun süre devam etmişti. Ne olursa olsun onun seçimine saygı duyuyordu. Nesiller boyunca devam eden kanlı savaşlar onun için huzurlu ve kolay değildi.

 

Nesiller boyunca büyük bir bedel ödemişti. Eğer ebedi yaşam isteseydi, Li Qiye onun dileğini yerine getirmek için tüm çabalarını sarf ederdi. Ancak ebediyet onun arzusu değildi, tek istediği huzurdu.

 

“Ölüm en acı şey değildir. Sadece kurtuluş huzur getirir.” Li Qiye usulca iç çekti.

 

Şu anki duygularını tarif edemezdi. Geçmişte birçok dostunu uğurlamıştı. Gözlerinde ölüm en kötü şey değildi. En çekilmez duygu ayrılıktan gelirdi özellikle hala hayatta iken birilerini uğurlamak ve bir daha asla o kişiyi görememek çok acı vericiydi.

 

Chu Yuntain'a dönüştü ve Budist Şehri'nin sokaklarında ilerledi.

 

Geçmişte çok fazla acı ve ayrılık vardı. Geriye bakmak istemiyordu, tek yapabileceği ilerlemekti.

 

Yağmur Çiçeği Terası, Budist Şehri'nde çok ünlü bir handı. Birçok önemli gelişimci geldikten sonra bu yerde kalırdı.

 

Li Qiye terasta oturdu ve sessizce içti. Bulutları izledi. Planları olduğu için Li Shuangyan'ın grubunu beklemek için burada durdu. Eğer kızlar platoya gelmek isterse onları beklemek için Yağmur Çiçeği Terası'nda kalacaktı.

 

Kötücül Buda çok ünlü olduğu için kendi başına içerken uzaktan birçok gelişimci ona bakıyordu. Sessizce onun hakkında fısıldaşıyorlardı. Ancak doğal olarak kimse onu rahatsız etmek istemiyordu.

 

Bu kötü şöhretli bir isimdi. Nantian Klanı'nın yeni genç kralını tek sözü ile intihar ettiren birine karşı kim dikkatsizce konuşabilirdi. Eğer bir ilahiye başlarsa nasıl öldüklerini bile anlamazlardı.

 

“Pop!” Gökyüzünde bir patlama duyuldu ve savaş arzusu ile birlikte biri geldi. Bedeni yoğun ağırlıkla birlikte ışıklar yayıyordu.

 

“Ölümlü Kral burada.” Terastaki birkaç gelişimci boşluğu ezen kişiyi gördü

 

Agresif tavrı ne yapmak için burada olduğunu belli ediyordu.

 

“Rakipsiz Savaş Tanrısı! Asla yenilgi kelimesini kabul etmez!” Destekçileri tezahürat yapmadan edemedi.

 

Destekçisi olmayanlar bile kafasını sallayıp mırıldandı: “Ölümlü kral gerçekten Cennet'in İradesi için rekabet edecek niteliğe sahip. Yenilgiyi umursamıyor ve düştüğü yerden ayağa kalkıyor. Hayatta olduğu sürece galibiyet umudu olacak.”

 

Üstün dahiler oldukça gururluydu. Bu tür gururlu kişiler daha önce neredeyse hiç yenilmemişlerdi. Bu nedenle ilk yenilgileri kolayca iç şeytan oluştururdu. Ardından, yeniden ayağa kalkamazlardı.

 

Çağlar boyunca bunun birçok örneği vardı. Bazı üstün dahiler yenilgiye dayanamayıp intiharı bile seçiyordu.

 

“Ölümlü Kral bu sefer kesinlikle Kötücül Buda'yı bastırmanın bir yolunu bulacak.” Başka yorumladı.

 

Geçmişine bakan birisi anında onun ilk seferde yenildiğini ve ikinci sefer işlerini tersine çevirip kazandığını görebilirdi.

 

Bu sefer Kötücül Buda'ya meydan okuma konusunda kendinden emindi, bu nedenle herkes onu bastıracak bir yolu olduğunu düşündü.

 

Li Qiye ölümlü krala bakmaya tenezzül etmedi. Alkolünü içmeye devam ederken rahat bir tavırı vardı.

 

“Bayım, dışarı çıkıp savaşın.” Terasın dışındaki Ölümlü Kral bağırdı. Sesi muazzamdı. Her bir sözü güç doluydu.

 

(Ç.N: Buradaki bayım tam saygılı bayın seviyesinde değil de sen demenin saygılı hali gibi.)

 

O anda görkemli ve hareket ettirilemez ilahi bir dağa benziyordu. Gözleri aşırı keskindi ve her şeyi kesebilir gibiydi. Bedeninden yayılan aura korku vericiydi.

 

Li Qiye yavaşça şarabını yudumladı. Bugün Ölümlü Kral gibi bir küçük ile oynayacak havada değildi.

 

Buradaki gelişimcilerin çoğu nefesini tutarak bekledi. Ancak Kötücül Buda'nın hala sakin olduğunu ve Ölümlü Kral'a bakmadığını fark ettiler. Birbirlerine baktılar ve bu budanın çok aşağılayıcı davrandığını hissettiler.

 

Ölümlü Kral'ın ifadesi soğudu. Bugün dünyayı caydırmayı başaracak biriydi. Kim olduklarına bakılmaksızın kimse ona bu şekilde bakmaya cesaret edemezdi.

 

Ancak bu Kötücül Buda ona bakmak için çok tembeldi. Bu son yenilgisinden daha aşağılayıcı bir şeydi.

 

“Bayım, savaşmaya cesaretiniz var mı yok mu?” Kralın sesi bir bıçağın kenarı kadar keskin ve soğuktu.

 

Li Qiye onu görmezden geldi. Ona göre kral bir deve karşı bağıran bir böcekti. Dinleyecek havasında değildi.

 

“Eğer Kutsal Öğretmen seni umursamıyorsa, o zaman yan tarafta otlan.” Baygın sesi duyuldu. Birisi gökyüzünde belirdi.

 

“Güney İmparatoru ...” Bu kişinin aniden ortaya çıkması herkesin haykırmasına neden oldu. Terasın içindeki ve dışındaki herkes irkildi.

 

“Gizemli Bambu'nun Çağ Kaçıranı.” Herkes Güney İmparatoru'nun önünde titredi.

 

Ölümlü Kral'ın ifadesi bile onu gördükten sonra battı. Bir Çağ Kaçıran boş bir unvan değildi. Karşısındaki kişi İmparatoriçe ile Cennet'in İradesi için mücadele etmiş biriydi. Tanrı Krallar bile hangi nesilde olurlarsa olsunlar bu varlığın önünde temkinli olurdu.

 

Kral Güney İmparatoru'na baktı. Derin nefes aldı ve büyük bir momentum ile konuştu: “Eğer Çağ Kaçıran bana yol göstermek istiyorsa, ben üstün sanatlarınızı test etmeye hazırım.”

 

Güney İmparatoru ona baktı ve konuştu: “Sen mi? Cennet'in İradesi tarafından tanınana kadar bekle, ardından bana meydan okuyabilirsin. Şu anda buna nitelikli değilsin. Öte yandan arkandaki kişi benimle savaşmak için az da olsa niteliğe sahip.”

 

Sakin ve kaygısız şekilde söylediği sözler kralın ifadesini değiştirdi. Onun gibi bir dahi için bu aşağılayıcı bir şeydi. Ona göre bu kasıtlı bir hakaretti.

 

Kral kararlı ve ciddi şekilde konuştu: “Ben Çağ Kaçıran'ın üstün sanatlarını görmek istiyorum!”

 

“Ötede otlan dedim.” Güney İmparatoru krala bakmaya tenezzül etmedi. Parmağını gelişi güzel uzattı. Ancak bu basit hareketi gökyüzündeki yıldızları ezdi.

 

Kral yaklaşan parmak darbesi karşısında şok oldu. Bağırdı ve onu durdurmak için en güçlü saldırısını kullandı. Ancak bu parmağa göre çok yavaştı.

 

“Bang!” Kalabalık Ölümlü Kral'ın tek parmak tarafından uçurulmasını izledi.

 

“Boom!” Uzaktaki kişiler kralın bir dağa çarptığını gördü. Darbe dağı parçalarken kral ufukta kaybolmadan önce uçmaya devam etti.

 

Bu manzara herkesi şaşırttı. Ölümlü Kral bu nesilde en umut verici dahilerdendi. Son nesilden bir Erdemli Örnek bile ona karşı biraz saygı gösterirdi. Ancak Güney İmparatoru'nun tek parmağı onu binlerce mil uçurmuştu!

 

(Ç.N: Serideki en sevdiğim ve hoşuma giden 5 karakterden birisi bu çocuk he :D Çok mükemmel biri bence :D :D )

 

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr