Bölüm 1014: İsimsiz Küçük Tapınak

avatar
1995 24

Emperor’s Domination - Bölüm 1014: İsimsiz Küçük Tapınak


 

Bölüm 1014: İsimsiz Küçük Tapınak

 Editör: Kinyas

 

“Okul o zamanlardan farklı.” Sikong Toutian açıkladı: “Kimse nasıl olduğunu bilmiyor ama son yıllarda aniden çok güçlü hale geldi. Belki de kral gerçekten yönetici yeteneğine sahiptir. Onların büyük gizli kaynakları ve güçleri vardı. Ölümlü Kral ise Aziz Fiziği ile zamanını harcıyordu ama daha sonraları birden bire bir Ölümsüz Fiziği'ne dönüştürdü.

 

Patron, şu anda sadece varsayımlar yapmıyorum.” Sikong Toutian devam etti: “Okul, Ölümlü Kralın Cehennemi Bastıran Mücevher Kanunu'nu tamamladığını iddia ediyor. Doğruyu söylemek gerekirse, buna hiç inanmıyorum. Heh, aziz çocuğun o zamanki yetenekleri ile eğer bu fizik kanunu düzeltebilir olsaydı hem Jikong Wudi hem de Mei Suyao çoktan Ölümsüz İmparator olmuştu.”

 

Burada biraz durakladı: “Her ne kadar aziz çocuk sakin tavrı ile biraz yetenekli olsa da kesinlikle bir Ölümsüz Fizik Kanunu'nu tamamlayamaz.”

 

Li Qiye gülümseyerek dinledi. Hiçbir şey gözlerinden kaçamazdı. Ölümlü Kral okullarındaki mücevher kanununu çalışamazdı bunu çok iyi biliyordu.

 

“Patron, sana söylemem gereken başka bir şey var.” Sikong Toutian, rahat ifadesiyle Li Qiye'ye baktı ve ortaya çıktı: “Bazı haberler duydum, aziz çocuk hala Hanımefendi Chen ile evlenmek istiyormuş. Ancak endişe ettiği bazı nedenler olduğundan henüz harekete geçmemiş.”

 

“Tek başına mı?” Li Qiye bir şey demeden kıkırdadı.

 

Çocuk hızlıca sırıttı ve konuştu: “Tabii ki, sadece patron Hanımefendi Chen'i hak ediyor.”

 

Li Qiye ona baktı ve yavaşça konuştu: “Ustan buraya çalmaya geldiğini biliyor mu? Ölümlü hükümdara da söyledin mi?”

 

Çocuk bunu duyduktan sonra irkildi. Korkudan boynu küçülürken beceriksizce öksürdü: “Hahha, Patron, sadece yağ çekiyordum... Hayır... Patron gerçekten bilge ve çağların bir numarası. Senin ayak işlerini tüm kalbimle yapıyorum ve bu ustam ile Ölümlü Hükümdarın gurur duyacağı bir şey.”

 

“Peki ya çalman?” Li Qiye ona bakarken sordu.

 

Öksürerek yanıt verdi: “Oh, oh, Patron sen de bunu biliyor olmalısın, herkes bir aziz olamaz. Kimse her zaman doğru ve mükemmel değildir, haksız mıyım? Ben sadece birkaç ufak şeyi çalıyorum, kıdemlilerin bunu umursamayacağına eminim.”

 

“Sikong toutian oh Sikong Toutian, sadece tedavi edilemez küçük bir velet olarak tanımlanabilirsin.” Li Qiye gülümseyerek konuştu.

 

“Patron tarafından övülmekten onur duyuyorum.” Sikong Toutian önemsemedi ve mutluca sırıttı.

 

Li Qiye de gülümsedi ve Sikong Toutian'ın değiştirilemeyeceğini anladı. Dünyanın her yerine koşan savurgan bir çocuktu, dünyayı yöneten ve gelişimde usta olanlardan tamamen farklıydı.

 

Aslında Sikong'un yetenekleri diğer dahilerden düşük değildi. Ancak o bunu umursamıyordu. Tek istediği dünyayı gezmekti ve hırsı dünyayı hükmetmeyi içermiyordu.

 

“Herkesin kendi istekleri vardır, zorlanamaz.” En sonunda bu Li Qiye'nin diyebileceği tek şeydi.

 

Sikong ona baktı ve konuştu: “Patron bir yere gitmek istiyor mu yoksa yapmamı istediğin bir şey var mı?”

 

Li Qiye ona baktı ve konuştu: “Gerek yok. Şu anda herhangi bir hazine avına çıkmak istemiyorum. Ben huzur içinde Budist inancı ile meditasyon yapma ve tüm yazıtları okuyup, üç bin tapınağı ziyaret etmek istiyorum. Eğer bir keşiş olmak istiyorsan seni de dönüştürüp oraya gitmene yardım edebilirim.”

 

“Bir keşiş mi? Hah, patron, bu aşağılık olan alçak gönüllülükle dolu, ben bir keşiş olamam.” Sikong Toutian bunu duyduktan sonra korktu ve hemen reddetti.

 

Doğal olarak bunu garip buldu ve sormak zorunda kaldı: “Neden Patron Budizim de gelişim yapmak istiyor?”

 

Doğal olarak Li Qiye'nin bir keşiş olmak için buraya geldiğine inanmıyordu. Li Qiye'nin kesinlikle onlardan biri olacak biri olmadığını biliyordu!

 

Li Qiye gizemlice gülümsedi ve konuştu: “Bu bir sır.”

 

Sikong Toutian daha fazlasını sormaya cesaret edemedi ve gülümsedi: “Eğer durum buysa o zaman bu aşağılık olan meditasyonunuzu daha fazla rahatsız etmeyecek. Ayak işlerini yapacak birine ihtiyacın olursa, beni çağır. Koşa koşa gelirim.”

 

Gittikten sonra Li Qiye devam etti. Birkaç gün sonra sonunda bir tapınağa geldi.

 

Bu tapınak ıssız bir dağ sırtında bulunuyordu. Çok az kişi bu mütevazi tapınağa gelirdi. Sanki sadece küçük bir kare şeklinde bir avluya sahip gibi görünüyordu.

 

Soyuk kırmızı duvarlara bakılınca çok uzun zaman önce yapıldığı anlaşılıyordu. Üstelik, buraya ziyaret eden hacılar olmadığından popüler bir yer değildi.

 

Platoda çok fazla tapınak vardı. Bazıları çok refah içindeydi bu yüzden doğal olarak diğer aşırı uçta bulunanlar da vardı.

 

Her ne kadar bu tapınağın tütsü sunan bir ziyaretçisi olmasa da hala açıktı ve ziyaretçileri bekliyordu.

 

Li Qiye onun önüne geldi ve bir süre sessiz kaldıktan sonra içeri girdi. Çok basit ama zarif bir tasarıma sahipti ve biraz karanlıktı. Misafir olmamasına rağmen içerideki tütsüler hala yanıyordu. Bu, bu tapınakta hala Buda'ya ibadet eden keşişlerin olduğu anlamına geliyordu.

 

Ana salonda Li Qiye duman taşıyan bir heykel gördü. Daha doğrusu bu bir Bodhisattva'nın heykeliydi.

 

Dumanların içinden hafifçe görülebiliyordu. Sol elinde bir nilüfer mudrası oluşturan ve sağ elinde de tanımlanamayan bir mudra olan bir kadındı. Nilüfere oturuyordu ve kimse yüzünü göremiyordu. Figürüne bakıldığında oldukça güzel olduğu hatta aşkın bir seviyede olduğu anlaşılabiliyordu. Bu kalitede bir heykel bulmak çok nadir olan bir şeydi. Bu bölgedeki tüm tapınaklar arasından belki de sadece bu tapınak Bodhisattva'ya ibadet ediyordu.

 

Li Qiye yavaşça bir futon üzerine meditasyon pozunda oturdu ve bu Bodhisattva'ya baktı.

 

Aniden boğulmuş hissetti ve sanki diğer her şeyi unutmuş gibi zamanda izini kaybetti. Ona bakmayı sürdürdü.

 

Bu hatırlanamayan geçmişten gelen bir kalıntıydı ama Li Qiye bu parçaları hatırlayamadan edemedi.

 

“Tanrıçalar veya büyülü kadınlar... Önemi yok. En sonunda hepsi bir duman haline geliyor.” Li Qiye şaşkınlık içinde mırıldandı: “O zamanlar çok fazla unutulmaz şey vardı. Ben, gerçekten ne diyeceğimi bilmiyorum. Baştan beri dönüşümden hiç hoşlanmadım ama eğer size barış ve özgürlük verdiyse, o zaman bunun için mutluyum.”

 

Bunu dedikten sonra usulca iç çekti ve biraz kaybolmuş hissetti. Yaşamında her türden şekil ve formdan sayısız yolcu vardı. Ölümsüz İmparatorlar, gerçek tanrılar, ölümlüler... Bazıları diğerlerinden çok daha unutulmazdı.

 

Bir zamanlar birçok takipçisi vardı. Onun için her şeyi yapmaya hazırlardı ve hayatlarını bile bu uğurda feda edebilirlerdi. Bu Bodhisattva onlardan biriydi. O zamanlar tehlikeli zamnalar varken önünde duranlardan biri oydu.

 

Yıllar geçmiş ve huzurlu bir çağ sırasında Budizm'e geçmeyi ve dönüşerek huzur içinde burada can  vermeyi seçmişti.

 

Li Qiye'nin kalbi heykeline bakarken titredi ve duygularının hareket içinde olduğunu hissetti. Birçok kez sertleştirdiği taş kalbini sarsmak zordu. Ancak bu bir istisnaydı. Zaman dünyadaki en acımasız şeydi. Ölümsüz bir varlığı ortadan kaldıramasa bile diğer şeyleri yapabilirdi... Yanında duranlar, ailen, arkadaşlar....

 

Yaşlı bir rahibe o hala şaşkınken içeri girdi. O soğuk tavrı vardı ve bir kuyudaki su kadar sakindi. Sordu: “Tütsü mü sunmak istiyorsun yoksa barınak mı arıyorsun?”

 

Li Qiye hemen cevap vermedi. Ayağa kalktı ve biraz tütsü yaktıktan sonra bir kere daha eğildi. Tütsü çubuklarını sunağa koyduktan sonra biraz Bodhisattva'ya derinden baktı ve ardından döndü.

 

Yaşlı rahibeye baktı ve keskin bir dille konuştu: “Sadece bir kişilik barınak istiyorum.”

 

Rahibe kayıtsızdı. Bir anahtar çıkardı ve Li Qiye'ye verdikten sonra soğukça konuştu: “Oda batı tarafında, kendi yemeklerin ile ilgilen.” Ardından dönüp gitti.

 

Li Qiye başka bir şey söylemedi. Anahtarı aldı ve batıdaki odaya girdi. Toz tabakasına bakıldığında çok uzun zamandır burada kimsenin kalmadığı açıktı.

 

Acelesi yoktu ve bu nadir huzur anını kucaklamak istiyormuşcasına sessizce meditasyon yaptı. İzole ve yalnız hissetti. Bu kişinin sıkıntı içinde olmasına izin vermeyen bir huzur türüydü.

 

Belki de o sene buraya geldiğinde o da bu tür bir huzuru arıyordu.

 

Kimse Li Qiye'yi meditasyonu sırasında bu tapınakta rahatsız etmedi. Burada sadece yaşlı bir rahibe vardı. Hem başrahip hem de bekçiydi.

 

Hiçbir şeyi umursamıyordu ve Li Qiye'ye de bir şey sormuyordu. Meditasyon dışında genellikle kutsal yazıtları yazıyordu. Sanki burada zaman, ay ve güneş yokmuş gibi sonsuzluk içinde zamanını burada geçiriyordu. Bu yerde her şey unutuluyordu. Sıradan konular, zaman, şöhret, şan, mal, mülk... Bu yerde kalan tek şey huzurdu.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr