Bölüm 942: Eski Bir Dostla Karşılaşmak

 Editör: Fullbringer

Li Qiye, Ye Chuyun'un merakının sınırlamanın ötesinde olduğunu fark etti. Gülümsedi ve konuştu: “Chuyun, aklında ne olduğunu söyleyebilirsin, kendini tutmana gerek yok.”

“Kardeş Li, Temizleyici Tütsü Antik Tarikatının bir öğrencisi..."

Bu herkesin bildiği bir şeydi ve onu da en çok kafasını karıştıran şeydi. Merakla devam etti: “Kardeş Li gerçekten geçmişini didiklemeye çalışmıyorum, ancak o tarikatta büyümediğini ve daha sonradan katıldığını duydum.”

“Bu bir sır değil. Arka planımı bilen herkes bunu bilir. Evet şans eseri tarikata katıldım ve onların öğrencisi oldum.” Li Qiye hafifçe başıyla onayladı.

Bu onu daha da meraklandırdı: “Kardeş Li, neden Temizleyici Tütsü Antik Tarikatına katılmayı seçti? Bana göre sıra dışı yeteneklere sahip parlak bir dahisin. Yapamayacağın ve bilmediğin bir şey yok.”

“Ve?” Li Qiye bunu duyunca kıkırdadı.

“Benim sığ görüşüme göre eğer sen olsaydım ve eğer Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı ve Göğü Koruyan arasında kalsaydım... Ben insan olduğum için Göğü Koruyanı seçerdim.” Aklında ne olduğunu ortaya çıkardı.

Eğer Li Qiye, Gök İçin'in bu kadar saygılı davranmasını sağlayabiliyorsa geçmişte Göğü Koruyan Tarikata katılması da zor değildi.

Br aptal bile Temizleyici Tütsü ve Göğü Koruyan arasında kolay bir seçim yapabilirdi. Her ne kadar Temizleyici Tütsü bir imparatorluk mirası olsa da üçüncü sınıf bir tarikat sınıfına düşmüştü ve bu bile zar zor düşünülebilir bir şeydi. Göğü Koruyan ise üç imparatora sahip ve dünyanın tepesinde duran bir tarikattı. Böyle bir seçim çok basitti. Herkes gözlerini kapatıp Göğü Koruyanı seçerdi.

Li Qiye, Ye Chuyun'a baktı ve gülümsedi: “Chuyun, arka planlar benim için önemli değil. Göğü Koruyan veya en mütevazı ve düşük seviyeli arka planlar olması önemsiz, ben yine de zirveye yükselip üstünlüğüm ile sonsuz dünyanın ışığını kaybetmesine neden olabilirim!”

Bununla birlikte ciddi ifadesi ile Li Qiye ufka doğru baktı: “Temizleyici Tütsüyü seçmemin çok basit bir nedeni var. Kader ile bağlı olmamız.”

Ye Chuyun sessiz kaldı. Ardından çarpıkça gülümsemeden edemedi. Belki de sadece Li Qiye böyle kendinden emin şeyler söyleyebilirdi.

“Gel, Kutsal Şehir'e gidiyoruz.” Li Qiye sersemlemiş kıza baktı ve gülümseyerek konuştu.

Sakinleşti ve hızlıca Li Qiye'yi takip etti. İkisi Göğü Koruyandan çıktı.

Li Qiye'nin acelesi olmadığından yol boyunca manzaraların tadını çıkardılar.

Güneyin koyu kırmızı toprakları harika bir yerdi. İsmine rağmen her tarafa uzanan nehirler her yerdeydi. Bu bölgede su ile her yere ulaşılabilirdi.

Li Qiye güzel manzaraların tadını çıkarmaya devam ederken geçmişteki kişiler nedeniyle bazı yerlerde duygusallaştı.

Yol boyunca sanki hizmetçici gibi Ye Chuyun onunla ilgilenme konusunda iyi iş çıkardı. O bir ülkenin yöneticisi ve bir Erdemli Örnek'di, ancak Li Qiye'nin önünde gururlu ve onurlu davranmıyordu.

Li Qiye de ondan hoşlandı. Teknede ilerlerken gülümseyerek sordu: “Chuyun, eğer istersen seni yanıma alırım.”

Ye Chuyun bunu duyunca nazikçe gülümsedi: “Hayranlığınızı takdir ediyorum.”

(Ç.N: Kibar bir hayır demek oluyor bu çinde :D )

“Sorun değil, sanırım sen ve ben birlikte olmak zorunda değiliz.” Li Qiye onun imasını anladı ve zorlamadı.

Ye Chuyun nazikçe kafasını salladı ve açıkladı: “Kardeş Li niyetimi yanlış anladı. Gerçekte duygularınızı takdir ediyorum. Bu sözler kalbimden geliyor.” Ona baktı ve nazikçe iç çekti: “Yetenekleriniz eşsiz ve bir gün sonsuz dünya sizin yüzünüzden titreyecek. Ben zayıfım ve yanınızda kalarak çok fazla bir şeye yaramam. Shuangyan ve Baiojiao gibi büyük kişilere zaten sahipsiniz, bu nedenle yanınızda durmam ince ipek üzerine bir çiçek işlemek gibi olur.”

“Varlığım gerekli değil.” Devam etti: “Bu nedenle okulda kalıp sizinle dost olmak daha iyi olur. Gelecekte Koyu Kırmızı Topraklarda olduğunuzda beni ziyarete gelirseniz mutlu olurum.”

Bunu söyledikten sonra açıklanamaz bir melankolik ifadeyle tekrar iç çekti. Bu seçimle birçok şeyden vazgeçtiğini anlayabiliyordu, ancak yine de bunu yapmıştı.

“Herkesin kendi arzuları var. Bu konuda zorlamayacağım.” Li Qiye başını salladı: “Seni  tanımak benim için de onurdur.”

Ye Chuyun sıcak bir şekilde gülümsedi. Baharda eriyen kar gibi kalbi yumuşatıyordu.

Teknede ilerlerken yol boyunca birçok eğlenceli şey oldu. Bu belli günde küçük dalgalar küçük tekneyi salladı. Li Qiye, manzaranın tadını çıkarmak için gemi pruvasında oturuyordu. Bu sırada Ye Chuyun tam da oturup ona çay demlemek için ateşi kontrol ediyordu.

Yüksek dalgalar veya güçlü gelgitlere rağmen ikisi teknede sanki kendi sankin odalarının içindelermiş gibi oturdular.

Aniden Li Qiye gözlerini daraltırken konuştu: “Burada olduğundan kendini göstersen daha iyi olur!”

“Kardeş Li rakipsiz, Suyao'yu affedin.” Çok hoş bir ses duyuldu. Bu ses iyi bir şarap gibiydi; tadı insanlara kendini kaybettirirdi.

Bir kadın küçük tekneye sürüklendi. Güneş ve ay önemsizleşirken çiçekler onun gelişi ile birlikte tüm renklerini kaybetti. O bir ölümsüz kadar aşkındı ve sanki ölümlü dünyada kaybolmuş bir periymiş gibi düşünmelerine neden olurdu.

Ancak üstün stiline rağmen Li Qiye ona önemsemeden baktı.

Tekneye indi ve Ye Chuyun'a doğru hafifçe eğildi: “Bayan Ye, lütfen ani ziyaretimi görmezden gelin.”

Ye Chuyun dünyadaki tüm kadınlara aşağılık hissettirebilecek bu kadına baktı ve konuştu: “Çok kibarsınız Tanrıça Mei. Mütevazı gemimize hoşgeldiniz.”

Yeni gelen dünyaca ünlüydü. Diğerleri tarafından Tanrıça Mei olarak bilinen ve çok sayıda genç erkeğin kalbinde bir Tanrıça olan Mei Suyao'ydu!

Ye Chuyun ev sahibi olarak onu davet etti ve o Li Qiye'nin karşısına oturdu.

Parlayan gözleri akan su gibiydi, dünyayı sakinleştirebilirdi. Rüzgarlar durdu ve gelgitler geriledi. Sanki dünyanın ritmiyle uyumlu eşsiz bir cazibesi vardı.

Bu manzara Mei Suyao'nun korkutucu bir seviyeye ulaştığını gösteriyordu. Her ne kadar aurasını göstermese de dikkatli olanlar bunu gördüğünde şok olurdu!

“Kardeş Li, demin haddimi aştım, lütfen beni affedin.” Mei Suyao bir tanrıçaydı. Sözleri insanların kalplerini kazanabilirdi: “Seni ölçmeye çalışmıyordum ve sadece kaostan kaçınmak için buradayım.”

Li Qiye, Mei Suyao'ya kayıtsız kaldı. Her türlü üstün kadını gördüğünden bundan etkilenmiyordu. Onu sözdü ve sanki her bir kıvrımından zevk alıyor gibiydi.

Bu hareketleri aşırı kaba ve anlamsız bir şekilde sapıkça olduğu düşünülebilirdi. Herhangi bir yabancı Li Qiye'ye bağırırdı.

Ancak Mei Suyao kızmadı. Sakince ona baktı ve böyle sapıkça bakışlarının üzeirnde olmasına izi verdi.

Mei Suyao şu anda çok ünlüydü. Gelişimi akıl almaz bir seviyeye ulaşmıştı. Krallık çökertici bir güzelliği vardı; Ölümlü İmparator Dünyasında sayısız genç dahi ona aşıktı.

Ona üstün saygı ile davranıyorlardı ve böyle uygunsuz hareketlerde bulunmazlardı.

“Görüşmeyeli çok daha güzelleşmişsin. Ben bile senden hoşlanmak zorundayım.” Li Qiye onu yorumladı ve başıyla onayladı.

Ne kadar sakin olursa olsun bu sözleri duyduktan sonra yüzünde hafif bir kırmızılık belirdi, ancak hızlıca kayboldu.

“Beni yanlış anlama, güzelliğini övmüyorum.” Li Qiye ona baktı ve gülümsedi: “Artık bir azize gibi davranmıyorsun gibi görünüyor. Güzel, bu bir gelişme.”

Eskisinden gerçekten farklıydı. O zamanlar nereye giderse gitsin adımlarına eşlik eden sayısız görüş vardı, ancak bu sefer sanki kökenine dönmüş gibi hiçbir şey yoktu.

“Nezaketin için teşekkür ederim.” Mei Suyao yumuşak figürü ile eğildi ve konuştu: “Bu seviyeye ulaşmam senin sayendeydi. Sözlerin beni rüyamdan uyandırdı ve onlardan büyük faydalar sağladım.”

“Aydınlanma güzel şeydir, böylece Alaya Kokusu Daosunu boşa harcamamış olursun..” Li Qiye onayladı ve yavaşça onun eğilişini kabul etti.

Ardından ona baktı ve sordu: “Buraya kadar nedensiz gelmedin, haksız mıyım? Neden Koyu Kırmızı Topraklardasın?”

Ölümlü İmparator Dünyasında Mei Suyao'nun statüsü aşırı asildi. Kimse onu böyle kaba bir şekilde sorgulamaya cesaret edemezdi!