Bölüm 925: Kan ırkının sırrı

 Editör: Fullbringer

Kaba alay dört hatunu bir kez daha kızdırdı. Li Qiye'ye sanki onu parçalara ayırmak istiyormuş gibi baktılar. Yine de kızgınlıklarına katlanmak zorunda kaldılar. Kış Hatunu konuştu: “Gerçekten tek başına onu almak mı istiyorsun? Hiç kimse başaramadı! Hayal kurmayı bırak!”

Li Qiye sakince devam etti: “Mmm, şimdi rahatladım. Demek o kılıç hala orada, çok iyi, onu kesinlikle alacağım o zaman.”

Dört hatun sanki ağızlarında bir yumurta varmış gibi anında sessizleşti. Kızgın mı yoksa çıldırmış mı oldukları bilinmiyordu. Li Qiye basitçe onlarla oynuyordu. Kaşlarını çattılar ve onu görmezden gelmeyi seçtiler. Diğer uzmanlar da bir şey söylemedi. Bu görünüşte deli olan adam onları provoke ederek daha fazla bilgi ediniyordu.

“Aizz, bir sürü kaynakta bir şeyler okurken bir efsaneyi duydum. Sizin Kan İlkel Topraklarınızın öncülünüzün doğrudan kolu olmadığını bile söylüyordu orijinal Kan Irkını zorla almış olduğu söyleniyor...” Li Qiye dört uzman tarafından uzuvlarından tutularak taşınıyordu, ancak bunu umursamazken hatunlar ile konuşuyordu.

Bu tavrı diğerlerinin onun dayak yemke istediğini düşünmesine neden oluyordu Hatunlar derslerini öğrendiğinden umursamamayı seçtiler. Neyin peşinde olduğunu tam olarak biliyorlardı.

Her ne kadar kimse ona dikkat etmese de Li Qiye devam etti: “Sizin ölümsüz kanın bir ruha, Kan Atanıza dönüştüğü hakkında bir efsane uydurduğunuzu bir antik yazıtta görmüştüm. Başka bir iddiaya göre ise gerçek öncülünüz yaşlı bir kadın ceset ile çiftleşen bir iblismiş...”

Bahar Hatunu anında tersledi: “Saçmalık! Diline dikkat et!”

Li Qiye tehdidi önemsemedi ve tembelce devam etti: “Bunu söyleyen ben değilim. Bunun için kanıt var. Efsanelerdeki siz dört hatun da eksi meseleleri biliyor olmalısınız. Ölümlü İmparator Dünyası dışında bazı Kan üyeleri bu teorilere inanıyorlar. Dilimi kesseniz bile dünyanın geri kalanının bunu düşünmesini durdurmazsınız. Bu zaten büyük bir sır değil. Farklı gruplar ana miras olmak için kapıştığında büyük bir kargaşa oluştu ve dokuz dünya bunu öğrendi!”

“Hmph!” Sonbahar Hatunu homurdandı. Her ne kadar kabul etmek istemese de o zamanlar büyük bir karmaşa olmuştu.

“Ölümsüz kan bir ruha dönüşüyor.” Li Qiye konuşmadan önce bir an için düşündü: “Bu teori üzerinde ilerlemeye ne dersiniz? Biliyorsunuz eğer ilkel toprağınız gerçekten soyunuzu kanıtlamak istiyorsa bu zor değil. Öncelikle ölümsüzler bu dünyada olmalı. Eğer bir ölümsüz yoksa her şey yanlış olur ve teorinin de bir temeli olmaz haksız mıyım?”

“Ölümsüzler var!” Bahar Hatunu Li Qiye'ye baktı ve homurdandı: “Bu dünya ne kadar geniş? Senin gibi bir küçük onun genişliğini nasıl hayal edebilir? Görüşün dokuz dünya ile sınırlı!”

“Yani dokuz dünya dışında başka yerler de var.” Li Qiye konuştu: “Milyonlarca cilt okudum, nasıl olur da bu yerleri bilmem?”

“Onları bilmemen var olmadıkları anlamına gelmez!” Canlı Yaz Hatunu ekledi: “Kayıtlarda yazılı olmayan birçok şey ve zamanın başından beri bilinmeyen birçok yer var. Ölümsüzler bu dünyada bilinmeyen bir yerde.”

“Gerçekten mi? Bir sürü kitap okudum, beni kandırmayı düşünme.” Li Qiye kafasını salladı: “Kanıt olmadan konuşmanın bir anlamı yok. Böyle bir yer olup olmadığını bilmiyorsunuz, sadece varsayımlar yapıyorsunuz. Sadece mirasınızın efsanevi ölümsüzlerden geldiği hakkında dedikodu yaparak bunu kanıtlamaya çalışıyorsunuz.”

“Neden bilmediğimizi düşünüyorsun?!” Kış Hatunu homurdandı.

“Yani ilkel topraklarınız bu yerleri daha önce bulmayı denedi mi?” Li Qiye güldü sonra yavaş yavaş devam etti: “Görünüşe göre antik yazıtlar yanlış değilmiş. Irkınızın Ölümsüz imparatorlar ilkel topraklarınız için bazı bulgular bırakmış. Merak ediyorum da bunlar ne tür bulgular. Geleceğe hazırlanacak bir şey var mı?”

Dört hatun anında tekrar kan kusacaktı. Bu velet yarım gündür konuşuyordu ve bunu yapmasının tek nedeni onlara atlayacak başka bir delik kazmaktı. Onları kandırmayı başardı ve daha fazla bilgi edindi. Diğer uzmanlar daha da korktu. Bu çılgın velet çok şeytaniydi, dikkatli olmaları gerekti.

“Gerçekten, Kan Atanız olmak üzereyim bu nedenle benimle konuşabilirsiniz.” Li Qiye devam etti. “Belki gelecekte bana ihtiyacınız olacak.”

Sonbahar Hatunu ona baktı ve konuştu: “Çok şey biliyor gibi görünüyorsun.”

Li Qiye kendinden emin şekilde güldü: “On bin kitap okumak on bin mil yürümekle aynıdır. Kafamda sayısız kayıt var. Yukarıdaki mavi göğü ve aşağıdaki cehennemi biliyorum. Bilmediğim bir şey ve anlamadığım bir şey yok. Her ne kadar gelişimim sınırlı olsa ve çok yakışıklı olmasam da paha biçilemez biriyim. Benim gibi birinin Kan Atanız olacak olması ırkınız için bir onurdur.”

“Hadi ama!” Sonbahar Hatunu homurdandı: “Peki, o zaman seni test edeceğim. Eğer buna cevap verirsen biraz yetenekli olduğunu anlayacağız. Kan Atamız olmasan bile küstahlığını affedeceğim!”

“Hayır, hayır, yanılıyorsun. Benim Kan Atanız olmam zaten kaderde yazılmış olan bir şey. Beni affedemezsiniz, affedebilecek kişi benim. Ancak yine de bunu biraz düşünmem gerek.” Li Qiye gülümsedi ve yavaşça başını salladı.

Kibri dört hatunun ona bakarken öfkelenmesine neden oluyordu. Yine de o bunu önemsemedi ve umursamazca güldü: “Ama eğer beni test etmek istiyorsanız o zaman Kan Atanız hakkında ne kadar bilgili olduğunu söyleyeceğim...”

“... Aizz, ben güzel kızlara haykır diyemeyen biriyim. Eğer genç neslin hatunları olsaydınız hadi neyse de efsanevi neslin hatunları iseniz elimden bir şey gelmez. Böyle tatlı kızlara nasıl hayır diyebilirim?” Li Qiye alaycı şekilde bunu söyledikten sonra onlara göz kırptı.

“Saçmalama küçük!” Bahar Hatunu haykırdı: “Bu dünyada kimse bizim gerçek görünüşümüzü görmedi!”

“Tam olarak öyle değil.” Li Qiye gülümsedi. “Bu dünyada mutlak bir sır yok. Belki de biri yüzünüzü görüp sizi resmetmiştir ve belki de ben tesadüfen bu kayıtları görmüşümdür.”

O anda dört hatunun karanlık ifadeleri vardı. Yaz hatunu haykırdı: “Yeter. Eğer konuşmaya devam edersen dilini keseceğim!”

“Haha, tamam tamam, sadece şaka yapıyordum. Ama tavrınıza bakılırsa gerçekten güzelsiniz.” Li Qiye hızlıca onu sakinleştirdi: “Atanız olduğumda maskenizi çıkarıp biraz yüzünüze bakacağım.”

Dört hatun ona soğukça bakarken diğer uzmanlar bir şey demeye cüret edemedi. Ancak dört hatunun nasıl göründüğünü merak ediyorlardı. İlkel topraklarda çok az kişi onların gerçek görünüşünü görmüştü. Belki de ataları bile bu ayrıcalığa sahip değildi.

“Pekâlâ, madem bende böyle olumsuz bir izlenim bıraktınız eğer yeteneklerimi göstermezsem gerçekten böbürlendiğimi düşünmeye başlarsınız.” Li Qiye yavaşça konuştu: “Devam et ve sorularını sor. Eşsiz yeteneklerimi görmene izin vereceğim.”

Dört hatun bu narsist veledi gerçekten sevmemişlerdi ama biraz yetenekli olup birçok şeyi bildiğini de kabul etmeleri gerekirdi.

Birbirlerine baktılar ve en sonunda Sonbahar Hatunu sessizliği bozdu: “Pekâlâ. Kan Irkımız hakkında antik kayıtlarda birçok teori gördüğünü söyledin, bu nedenle bu konuda seni test edeceğim. O efsane böyle bir kargaşa yarattığından zaten bir sır değil. Hmph, iblis mi? Bu dünyada gerçek iblisler var mı? Bu sadece sahte bir suçlama.”

“Oh küçük kız, beni kandırmaya çalışıyorsun ama umursamıyorum, sadece yeterince bilgili olmadığını söyleyebilirim.” Li Qiye yavaşça ekledi.

Bu Sonbahar Hatununun kızgın bakışını çekti. Neşeyle devam etti: “Bu konuda kesinlikle bir şeyler biliyorsun ama tamamen emin değilsin. Aslında ilkel topraklarınız bile bu konuda emin değil. O zamanlar Kan ırkının kökeni hakkında diğer teoriyi destekleyenler akıl almaz bir eşyaya sahiplerdi, bunun hakkında daha fazla şey söylemeyeceğim...”

Li Qiye devam etmeden önce öksürdü: “Uzak çağdaki antik kayıtlara göre tamamen kanıtlarla dolu bir ceset vardı...”

“Sen!” Dört hatunun ifadesi bunu duyduklarında anında değişti.

Li Qiye kıkırdadı. “Panik olmaya gerek yok. Siz ve bu dünyadaki Kan Irkının geri kalanı onu asla görmedi ama cesedin varlığı hakkında bilgi sahibisiniz. Ancak diğerleri gibi siz de bu cesedin neyi kanıtladığını bilmiyorsunuz.”