Bölüm 517: Kibirli Taş

Xian Fan zirveye ulaştı ve su leğeni boyutunda olan bir taş gördü. Herhangi bir parlaklığı olmayan taş griydi ve tamamen rastgele sokağa atılmış bir çakıl taşı gibiydi. Bu taş eğer farklı bir yerde olsaydı kimse ona ikinci kez bakmazdı.

Sıradan görüntüsü nedeniyle kimse bu taşın çok değerli olduğunu da düşünmezdi.

“Bu taş gerçekten efsanelerde geçtiği kadar büyüleyici ve inanılmaz mı?” Bu taş hakkında birçok efsane olduğundan bunu düşünenler sadece birkaç kişi değildi.

“Evet öyle.” Yaşlı bir kişi konuştu: “Sadece Bay Di Zuo ve Tian Lunhui değil birçok kişi başarısız oldu. İki gün önce Tüm Çağ Antik Krallığı'ndan bir ata gelip onu zorla götürmeyi denedi ama hareket ettiremedi.”

Bunu duyanlar yutkundu ve onaylamak için sordu: “Tüm Çağ atası bile hareket ettiremedi mi?”

Antik kralık iki imparatora sahip olduğundan atası da parlak olmalıydı. Sıradan büyük güçlerin sıradan bir atası onunla kıyaslanamazdı. Ancak böyle biri dahi taşı biraz bile hareket ettirememişti... Bunu düşünmek bile korkutucuydu. Ata kesinlikle Erdemli Örnek'di ama yine de bu sıradan taşı hareket ettirmeyi başaramamıştı.

“Bu taş gerçekten o kadar cennete karşı gelici mi?” Lan Yunzhu çift aziz yeteneğine sahipti ve oldukça hassastı, ama yine de bu taştan yayılan herhangi bir özel aura hissedemiyordu.

Li Qiye taşa baktı ve gülümseyerek yanıtladı: “Eğer onu elde edebilirsen herhangi bir bedel buna değer. Bu eşsiz taş diğer taşlardan tamamen farklı. Geçmişteki refah dönemlerinde bile bu şekilde bir taşın oluşması zordu. Ölümsüz İmparator Ming Du zorla onu almayı denedi ama o da başarılı olamadı.”

“İmparator bile güç kullanmasına rağmen başarısız mı oldu?” Lan Yunzhu'nun kalbi battı. Bir kez daha sordu. “Efsanelere göre imparatorlar kader taşlarını zorla alabilen tek varlıklar... Bu doğru değil mi?”

“Hayır, bu doğru.” Li Qiye başını salladı ve şöyle dedi: “Ancak bunu yapmak kolay bir şey değildir. Eğer bir imparator bunu çok fazla yaparsa bir geri tepme ile karşılaşır. Bu taş eşsiz olabilir ama bir imparator belki de ancak hayatını riske atarsa ona sahip olabilir. Ancak bunun bedeli çok yüksek olur.”

O anda tepedeki Xian Fan bir elini taşa koydu. Kan enerjisi elinin çevresinde dönerken Anka ve Ejder halini aldı. Her ne kadar kan enerjisi yoğun olmasa da kükremeler dinleyenlerin kalbini hızlandırıyordu. Sanki ilahi bir dalga onlara çarpmıştı. Xian Fan'ın kan enerjisi çok güçlüydü.

Bu enerji dalgaları hissedenlerin renginin solmasına neden oldu. Xian Fan'ın Di Zuo'ya karşı başa baş şekilde savaşmasına şaşmamalıydı.

Avucundaki kan enerjisi en sonunda taşa indi ve onunla uyum sağlamayı hedefledi. Ancak taş ona yüz vermedi ve kan enerjisini ona geri attı.

Yine de Xian Fan parlak bir yetenek olduğundan hızlıca pes etmedi. Kan enerjisi yükselirken avucundan bir Gerçek Ejderha çıktı ve bileğini bir Ölümsüz Anka sardı. Anka ve Ejderin aurası oldukça otoriterdi. Bu aura patlarsa gökyüzü bile çökebilir ve yıldızlar düşebilirdi.

Böyle kudretli ve saldırgan bir duruş dağdakilerin ifadelerini değiştirdi. Xian Fan'nin gücü genç nesil üzerinde hâkimiyet kurması için yeterliydi.

Gök gürültüleri yankılanırken tüm dağ sarsıldı. Kan enerjisi elinde dans ederken bir sel gibi taşa çarptı. Xian Fan enerjisi ile taşı uyumlu hale getirmek istiyordu.

Başka bir patlama daha duyulurken sanki dünya parçalanmış gibiydi. Her ne kadar Xian Fan'nın kan enerjisi ezici şekilde kudretli olsa da taştan gelen geri tepme çok daha cennete karşı geliciydi. Xian Fan birkaç adım geri gitmeye zorlanmıştı.

Zırhı nedeniyle kimse onun ifadesini göremiyordu. Ancak herkes şok olmuş ifadesini hayal edebiliyordu. Tıpkı izleyenlerin geri kalanı gibiydi: “Harika, bu taş gerçekten harika. Xian Fan gibi bir cennetin gururlu çocuğu muhtemelen dokuz birikimli kader taşı tarafından kabul edilirdi ama o kaya onu kabul etmedi.”

Bir hayalet kafasını salladı ve yorumladı: “Bay Di Zuo'nun gerçek kader silahı dokuz birikimli kader taşından yapılmış. Duyduğuma göre iki tane dokuz birikimli taş tarafından seçilmiş ve ardından birini seçmiş. Bay Di Zuo gerçekten bu taşı istiyordu, ancak o da ne yazık ki reddedildi.”

“Ne yazık.” Xian Fan'ın başarısızlığını gören insanlar oldukça hayal kırıklığına uüğradı.

Bu sırada hayaletler de Tian Lunhui ve Di Zuo daha önce başarısız olduğundan rahatladı.

Eğer Xian Fan başarılı olsaydı bu tüm hayalet ırkının yüzüne bir tokat atmak gibi olacaktı. Bu hayalet ırkının en güçlü dâhilerinin insan ırkı ile eş değer olmadığı anlamına gelecekti.

Xian Fan taş tarafından kabul edilmedikten sonra üzülmeden edemedi. Daha fazla oyalanmadı ve gitmeden önce başka dokuz birikimli taşlara bakmadı.

“Amca, sıra bizde.” Lan Yunzhu gülümsedi ve Li Qiye ile konuştu:

“Oh? O taşı mı istiyorsun? Ama bir şansın olmadığını düşünüyorum ve bunun nedeni seni küçümsemem değil. O taş çok kibirli.” Li Qiye sakince konuştu.

Lan Yunzhu hafif ve çekici bir gülümseme ile cevapladı: “Amca, o taşı boş ver. Her ne kadar kibirli olsam da Ölümsüz İmparator'dan daha iyi olduğumu düşünmüyorum. Ben daha önceden bahsettiğin diğer taş ile daha fazla ilgileniyorum.” Lan Yunzhu kafasını kaldırdı ve oyunbaz şekilde Li Qiye'ye baktı: “Amca, o taşın onayını alma konusunda bahse girmeye var mısın bari? Güven dolu bir insansın, değil mi? O taşın onayını alarak Tian Lunhui, Di Zuo ve Xian Fan'dan daha iyi olduğunu görmemize izin ver.”

Li Qiye'nin ilgisi canlanırken gözlerini daralttı: “Eğer o taş beni efendisi olarak seçerse ne yapacaksın?”

“Amca, yine böbürleniyorsun.” Lan Yunzhu başka bir zarif duruş gösterdi ve gülümseyerek yanıtladı: “Aksine kaybettiğinde ne yapacağını söylemelisin.”

“Eğer kaybedersem sana layık harika bir şey vereceğim.” Li Qiye sırıttı ve konuştu: “Ancak eğer sen kaybedersen bakmam için bu gece soyunacaksın.”

Lan Yunzhu kıkırdadı ve biraz kızarırken söyledi: “Sapık Amca, kazanana kadar bekle, sonra konuşabiliriz!”

Lan Yunzhu döndü ve tepeye doğru ilerledi. Birkaç adım attıktan sonra onaylamak istedi ve sormak için döndü: “Bahse girmeye var mısın, Amca?”

“Elbette, senden korktuğumu mu düşünüyorsun?” Li Qiye onu takip etti ve ikisi omuz omuza dağa yürüdü. Bu birçok kişinin dikkatini çekti. Li Qiye ve Lan Yunzhu çok uzun süre dağın dibinde kaldığından bu ani tırmanış oldukça dikkat çekmişti.

Bir kişi mırıldandı: “Yoksa Li Qiye ve Peri Lan da tepedeki taşı denemek mi istiyor?” Bu mantıklıydı çünkü buradaki herkes denemek istiyordu. Lan Yunzhu'nun bunu yapmak için daha fazla nedeni vardı. O Nehir Tarikatı'nın varisi ve çift aziz yeteneğe sahip biriydi. Yetenekleri çok uzun zamandır diğerleri tarafından övülür ve tartışılırdı.

Son zamanlarda Li Qiye vahşiliği ile ünlenmiş ve hızlıca Tian Lunhui ile Di Zuo'yu yakalamıştı. O yetenekli bir dâhiydi, bu nedenle onun da denemesi şaşırtıcı değildi.

Bir hayalet gelişimci dudak büküp konuştu: “Hmph! O Li veledinin başarı şansı yok. Nasıl olur da Bay Di Zuo'dan iyi olabilir? Onun dengi olabilse bile Li Qiye'nin onu aşma şansı yok! Bay Di Zuo ve Tian Lunhui başarısız oldu, hatta insan ırkınızdan Xian Fan bile başaramadı. O Li veledi de kesinlikle bunu yapamaz.”

Bu hayalet ırkının kibri değildi. Sadece en harika dahiler bunu denemiş ve başarısız olmuştu ve bu Xian Fan için de geçerliydi. Li Qiye'nin bunu yapacağına inanmıyorlardı ve ne kadar güçlü olursa olsun en fazla Di Zuo ile denk olabileceğini düşünüyorlardı. Bu bile onun için yeterince yüksek bir değerlendirmeydi.

Bu sırada insan gelişimciler ise Li Qiye'nin başarılı olacağını umuyordu. Ancak yine de çok fazla umutları da yoktu. Chan Yang dışında Kutsal Cehennem Dünyası'ndaki en iyi dâhilerin hepsi bu taşın onayını almayı denemişti. Hiçbiri başarılı olamamıştı ve insanlar da Li Qiye'nin onları aştığını düşünmüyordu.

Dağ sırasının yarısını geçince Varlık seviyeli taşların üzerindeki taşlar geliyordu. Li Qiye ve Lan Yunzhu oraya gittiğinde orada dokuz birikimli olanlar bile vardı.

Sınırda duran Lan Yunzhu geniş bir gülümseme ile Li Qiye'ye doğru konuştu: “Amca, hazır mısın? Hangimizin daha popüler olduğunu görelim.”