Bölüm 421: Nekropolis

avatar
7111 17

Emperor’s Domination - Bölüm 421: Nekropolis


Bölüm 421: Nekropolis

 

Li Qiye yüksek bir dağda durup kendi kendine eski günleri hatırlarken göğe yükselen devasa dikili taşa baktı.

 

Asal Uğursuz Mezar'a girmek için bir anahtara ihtiyacı vardı. Mezarın ötesinde yükselen sıradağların ortasında farklı bir konuma bakmak için bakışlarını kaydırdı.

 

Hemen dışarıda birinin harika doğal güzellikler görebileceği iyi bir manzara vardı. Orası geniş bir yerdi ve diğerleri oraya Hayaletler Şehri diyordu.

 

Dağ ve nehirlerin etrafında milyonlarca mil uzunluğunda çökmüş duvarlar görülebiliyordu. Kapısının üzerinde ‘Nekropolis’ yazan, antik olsa da kırık bir şehirdi.

 

Nekropolis Yeraltı Sınırı'nda ve hatta tüm Kutsal Cehennem Dünyası'nda ünlüydü. Ancak birçok kişi oraya bunun yerine Hayaletler Şehri diyordu.

 

O mezarın hemen dışındaki en büyük şehirdi. Bu duvarların tepesinde durup uzaklara bakanlar her yerdeki nehirleri, dağları ve yakın şekilde kurulmuş yapıları görebilirdi. Topraktan bazı köşkler ve tapınaklar bir kasaba oluşturmak için kurulurken diğer binalar sıradağın üzerinde yükseliyordu. Nehir kenarları ve vadilerde yaşayanlar da vardı.

 

Bu yerin yaşam dolu olduğu kolaylıkla görülebilirdi. Bu şehir tamamen aydınlıktı ve sokaklar bağıran satıcılar ile doluydu.

 

Ancak eğer yabancılar Nekropolisi tüm ırkların bir arada bulunduğu huzurlu bir şehir olarak düşünürse tamamen hatalı olurlardı.

 

Gelişimcileri andıran bu şehir sakinleri canlı değillerdi, onlar hayaletti.

 

Kutsal Cehennem Dünyası'nda hayaletlerden bahsetmek saçmaydı, sonuçta bu dünya hayalet kabileleri ile dolu olduğu için onların evleriydi. Yabancı ırklar hayalet kabilelerini hayaletler olarak görüyordu.

 

Ancak aslında hayalet kabileleri gerçek hayalet değillerdi. Onalr insan ırkı gibi kan ve etten varlıklardı. Onlar sadece farklı bir etnik kökendi.

 

Ancak Nekropolis'in halkının ne eti ne de kanı vardı. Onlar yaşamsız duygulardan ibaretti. Eğer bu dünyada gerçek hayaletler varsa şehrin vatandaşları onlar olurdu.

 

Nekropolis bir şehirden ziyade bir ülke gibiydi. Mezarın hemen dışındaki coğrafya vatandaş olarak çok sayıda hayalet ile doluydu.

 

Kimse Nekropolis'in ne zaman kurulduğunu bilmiyordu, tek bildikleri aşırı uzun süredir orada olduğuydu. Hayaletler tıpkı dışarıdakiler gibiydi. İnsan, şeytan, hayalet kabileleri, gelişimci ve vatandaşların şekillerini alabiliyorlardı. Kendi dao mirasları bile vardı.

 

Buradaki vatandaşlar dışarıdakilerden farksızdı, tek farkları yaşama sahip olmamalarıydı. Onlar asla yok olmayan duygulardan ibaretti.

 

Onlar ölü olduğunu ve yabancılar ile benzer şekilde yaşamaya devam ettiklerini bilmiyorlardı.

 

Nekropolis gece gündüz fark etmeksizin her zaman canlıydı. Ölü bir şehir ile alakası yoktu ve bir ölümlü şehri gibiydi.

 

Ancak sokak satıcıları, konuşmayı öğrenmiş küçük çocukların ve dao sisteminde ilerleyen gelişimcilerin ölü olup duygulara dönüşen kişiler olduğunu yeni öğrenenler korkmuş olurlardı.

 

Kimse neden bu kadar fazla duygunun o yerde yaşadığını bilmediği gibi onların başka bir yere gitmeisnin neden aşırı zor olduğunu da bilmiyorlardı.

 

Kısacası Nekropolis gizemli bir ölü bölgeydi. Ölümün eşiğinde olan bazı kişiler bu farklı yaşam tarzı nedeniyle Nekropolis'de ölmeyi seçiyordu. Ancak Nekropolis'te yaşamaya devam eden bu duyguların eski yaşantılardaki hatıraları olmadıkları için gerçek kişiler ile ilgisi yoktu.

 

Nekropolis'de ölen biri duygu parçasına dönerek şehirde yaşamayı sürdürüyordu, ama bu duygu orijinal olana benzemiyordu. Hatırları olmadığından tamamen farklı biri haline geliyordu.

 

Oradakiler asal şehirden ayrılmıyordu. Onlar yok olana kadar orada kalıyorlardı.

 

Herkes şehirdeki yaşanların hayalet değil sadece duygu parçaları olduğunu biliyordu. Buna rağmen birçok gelişimci öldükten sonra yaşamak için buraya geliyordu.

 

Tabii ki buraya gelmeyi seçen farklı nedenlere sahip gelişimciler de vardı. Burada ilahi silahlar, nadir kral ilaçlar ve antik yazıtlar gibi birçok hazine vardı. Ayrıca herkesin arzuladığı Asal Uğursuz Mezarı açacak anahtar da burada gizliydi. Üçüncü olarak da diğerlerinin ölümsüzlük elde edebileceği bir hazine dağına sahipti.

 

Bu nedenlerden dolayı birçok kişi Nekropolis'e geliyordu. Ancak Nekropolis ve Asal Uğursuz Mezar'da bulunan hazineleri görmeyi başaran çok az kişi vardı. Efsanevi hazine dağını ise çok daha az kişi görmüştü.

 

Birçok genç hayatlarını bu hazineler için riske atıyordu, ama çok fazla başarılı olan olmuyordu. Bazıları hazine bulabiliyordu, ama buldukları şeyler efsanevi silah olarak adlandırılmaktan çok uzak oluyordu.

 

Ancak burada Asal Uğursuz Mezar'ın anahtarı bulunuyordu. Bu nedenle de mezar birkçak kez açılmış ve Ölümsüz İmparator Di Yu'nun hikayeleri yüzünden insanlar asla bıkmamıştı.

 

Anahtarın imparator tarafından mı bulunduğu yoksa başka birinin mi mezara anahtar ile girmeyi başardığı bilinmiyordu. Yine de Ölümsüz İmparator Di Yu yaratılışı elde eden kişi olduğundan başka biri ile oraya gidip gitmediği önemli değildi.

 

Gelecek nesiller tarafından onaylanmış tek şey mezarı açacak anahtarın birçok nesilde bulunmuş olduğuydu. Bu nedenle anahtarı bulmak için Nekropolis'de bir av başlamıştı.

 

Li Qiye uzaktaki şehre bakarken nazikçe iç çekti. Anahtarın orada olduğu doğruydu, ancak anahtarı elde etmek kolay değildi. Aksi halde milyonlarca yıldır eli boş dönen bu kadar kişi olmazdı.

 

O anda Li Qiye bir problem ile karşı karşıyaydı. Eğer kayıp gizemli ada mezara girmediyse anahtarı bulması için de bir nedeni yoktu.

 

Bunu biraz düşündükten sonra oradan ayrıldı. Anahtarı bulmadan önce adanın konumu hakkında bilgi edinmesi gerekiyordu. Nekropolis'in on bin mil uzağında Geçiş Şehri isimli antik bir şehir vardı. Bu yer diğer ırkların toplandığı bir yerdi. Ama tabii ki Yer Altı Sınırı'nda olduğu için daha çok hayalet kabilesi bulunuyordu.

 

Bu garip değildi. Uzak Bulut'un dışındaki diğer bölgeler hayalet kabilelerine aitti. Sonuçta bu dünya başlangıçta zaten onların bölgesiydi.

 

Li Qiye insan olduğu için Geçiş Şehri'ne girerken oldukça düşük bir profil takındı. O sadece Asal Uğursuz Mezar hakkındaki haberleri duymak istiyordu.

 

Gelişimcilerin çoğu hayalet ırkının üyesiydi. Hayalet ırkı birçok farklı kola sahipti. Bazıları derin yer altı dünyası aurası taşırken çoğu buna sahip değildi. Güneş Hayalet Kabilesi gibi bazı kollar oldukça parlaktı. Onların üyeleri bir güneş gibi güneş ışınları yayıyordu, dış görünüşe göre yargılandıklarında hayalet ırkının bir parçası olarak adlandırılmaları çok zordu.

 

Tüm farklı hayalet kabilelerinin tek ortak karakteristik özelliği kanlarının mor renkli olmasıydı.

 

Son birkaç günde Li Qiye Asal Uğursuz Mezar hakkında haberleri araştırmış ancak başarılı olamamıştı. Mezar açılmadığı sürece değişmediği için diğer şeyler de değişmeden kalıyordu.

 

Li Qiye bilgi yetersizliği nedeniyle oldukça hayal kırıklığına uğradı. Kayıp gizemli ada Asal Uğursuz Mezar'ın içinde olmayabilir miydi?

 

Li Qiye farklı bir olasılığı düşündü. Eğer ada mezarda değilse o zaman bu iyi bir haber değildi.

 

Hayal kırıklığı nedeniyle tam pes edecekken yemek yiyen birkaç kişinin arasındaki konuşmayı duydu. Onlar belirli bir şeyden bahsediyorlardı.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44335 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr