Bölüm 256: Dokuz Dokuz Seksen-Bir Dönüşüm

avatar
8536 18

Emperor’s Domination - Bölüm 256: Dokuz Dokuz Seksen-Bir Dönüşüm


 

Bölüm 256: Dokuz Dokuz Seksen-Bir Dönüşüm

 

Doğu Nesli Şehri uçsuz bucaksız bir şehirdi, şehri saran duvarların sonu gözükmüyordu. Hisar ise bulutlara kadar uzanıyordu. Antik duvarlarının arasında kılıçlardan ve oklardan hatıra sayısız benekler ve izler vardı. Şu anda bile duvara girmiş ve öylece kalmış kırık oklar bulabilirdiniz.

 

Zamanın çetin şartları ile eskimiş ve parçalanmış yerleri olsa da, duvarlar boylu boyuna hala akıcı ışıklara sahipti. Her tuğla ve aşınmış kaya parçasında dao rünleri vardı. Bunlar insan ırkının sayısız bilgesi tarafından duvarı güçlendirmek için işlenmişti. Bu sayede duvar uzun yıllardır ayakta kalıyordu.

 

Li Qiye kadim şehrin karşısında geçmişi hatırlamaya başlamıştı. Şimdiki modern toplum, geçmişte insan ırkının yaşadığı karanlık ve eziyetli dönemi anlayabiliyor muydu acaba? Ölümlü İmparator Dünyası’nda insan ırkı zamanında kovulmuştu ve gidecek hiçbir yer kalmamıştı. O dönemde, Doğu Nesli Şehri insan ırkının kalan son burçlarından biriydi.

 

Acaba günümüz insanlarından kaçı bu surların önünün kan gölüne döndüğü o vahşi savaşları hatırlıyordu? Düşmanlar bıkmadan usanmadan saldırırken insan ırkı tüm bu saldırılara tekrar tekrar dayanıyordu! Şehir birçok kez harap edilmişti ama insan ırkı her zaman tekrar yükselmiş ve surları yeniden inşa ederek sonuna kadar dayanmıştı!

 

Şehrin hatırlattıklarıyla Li Qiye’nin kalbi kederle dolmuştu. Antik Ming Çağı’nı tekrar düşünmek istemiyordu – O dönem insan ırkının en karanlık dönemiydi! O zamanlar kendi safındaki kaç kişi savaşlarda ölmüştü? O dönemde sancağı altındaki kaç yenilmez varlık ölene kadar çarpışmıştı?!

 

Şehrin dışında sersemlemiş şekilde dururken bu düşünceler kafasında dolaşmaya devam ediyordu. Ne durumda olursa olsun, o en karanlık çağı hatırladığında kalbi kararıyordu.

 

“Kardeş Li, bir sorun mu var?” Sersemlemiş şekilde Doğu Nesli Şehri’ne bakarken, Chi Xiaodao kendisine birkaç kez seslenmişti ama hiç cevap alamamıştı.

 

Chi Xiaodie de yerinde kalakalmış Li Qiye’ye baktı ve sertçe seslendi: “Ne diye bekliyorsun? Yoksa hayatında hiç böyle kocaman, refah içinde bir antik şehir görmedin mi?! Az öncesine kadar kendini yüce göklerde sanıp övünmüyor muydun? Sonunda gerildin bakıyorum.”

 

Li Qiye iyi bir ruh halinde değildi ve bu sözleri duyduktan sonra soğukça kıza döndü ve konuştu: “Sesini çıkarmasaydın bile suskunluğunun asaletinden olmadığını herkes bilir. Nezaketten ve erdemden uzak velet kız, sen ne bilirsin!”

 

Li Qiye’nin ani patlamasında tartışılmaz bir asalet vardı, Chi Xiaodie kısa bir süreliğine donup kalmıştı. Aklını başına topladığında birazcık utanmıştı ve Li Qiye’ye patlamak istercesine “Seni!” diye bağırdı.

 

“İçeri girmeliyiz. Dışarıda bakılacak pek bir şey yok!” Chi Xiaodao iki patlamaya hazır bombayı görünce hemen ortamı yumuşatmak istemişti ve konuyu değiştirmek için lafa girmişti.

 

Chi Xiaodie homurdanarak Li Qiye’yi görmezden geldi ve şehre girdi. Li Qiye de iyi bir ruh hali içinde değildi ve bu yüzden onu umursamıyordu.

 

Doğu Nesli Şehri’ne giren herkes buradaki hareketli atmosferden etkilenirdi. O kadar fazla insan vardı ki neredeyse omuz omuza yürüyorlardı. Havada süzülenler ve suda yürüyenler de vardı, hatta suyun altında bile insanlar gözüküyordu.

 

Şehirde her ırktan canlı vardı ama tabii ki çoğunluğu oluşturan insan ırkıydı. İnsan ırkının kökeni olan burada, insanları saymayı geçin, gelişimcileri saymak bile neredeyse imkansız olurdu.

 

Hatta başını çeviren bu şehirde şeytan ırkından olanları bile görebiliyordu. Tam olarak canavarımsı bedenlerinden kaçamayan şeytanlar bile oldukça fazlaydı; yılan başlı ama insan vücutlu, kuş başlı ama yılan vücutlu, insan başlı ama kaplan vücutlu… Ölümlüler bunlardan fazlasıyla görüyorlardı.

 

Hatta nadir bulunan Hayalet Ölümsüzler ırkından, Taş Golem ırkından ve Kan ırkından olanlara bile rast gelebilirdiniz.

 

Hazine ticareti yapacaksanız, Doğu Nesli Şehri kesinlikle doğu bölgesindeki en iyi tercih olurdu. Burası insan ırkının kökeni olduğundan, büyük güçler tarafından inşa edilmiş fazlasıyla mağaza vardı. Bu yüzden bu şehir için söylenmiş oldukça bilinen bir söz vardı – Doğu Nesli Şehri’nde satın alamayacağınız hiçbir şey yoktur ama paranız yetmez.

 

Ancak şehirdeki en büyük simya dükkanlarını ziyaret ettikten sonra hala Çürümüş Yer altı Fasulyesi bulamamışlardı.

 

“Bu Çürümüş Yer altı Fasulyesi de neymiş böyle, bu şeyi satın almak neden bu kadar zor!?” Chi Xiaodie en büyük dükkanlarda bile aradıklarını bulamayınca Li Qiye’ye sormuştu.

 

Şimdiye kadar Li Qiye’nin ruh hali iyileşmişti ve yavaşça açıkladı: “Bu malzemeyi bulmakta zorluk çekmemiz garip bir durum değil. Olgunlaşmadıktan sonra çok değerli bir şey değildir; bir ölüyle aynı yere gömülerek ve uzun süre orada tıbbi etkilerini kazanarak değerli hale gelir.”

 

Birçok dükkana uğramışlardı ama sonuç aynıydı. Daha fazla dükkan ararken, bir sokağın köşesinde hazinesini satmak isteyen bir sokak satıcısı ile karşılaştılar.

 

“Merhabalar, ölümsüz efendiler bir dakikalığına şuna bir bakın. Bu Yükselen Ölümsüz Tarikat’tan yadigar olan eşsiz bir sutra, bunu bir Erdemli Örnek Yaşam Hazinesi ile takas etmeye ne dersiniz?”

 

Sokak satıcısı ağırbaşlı biri gibi gözüküyordu, sanki büyük ve antik bir tarikattan gelme biriymiş gibi bir izlenim bırakmıştı.

 

Doğu Nesli Şehri’nde sayısız sokak satıcısı vardı, bu yüzden hazinelerini pazarlamaya çalışanlarla karşılaşmak ender bir durum değildi.

 

Ancak, Li Qiye’nin yanında duran Chi Xiaodao sokak satıcısını gördüğü anda heyecanlanmıştı. Bir anda zıpladı ve bağırdı: “Küçük hırsız, benim tıbbi malzemelerimi geri ver!”

 

Chi Xiaodao’yu gördüğü anda sokak satıcısı kedi görmüş fareye dönmüştü. Hızla arkasını döndü ve insan selinin arasına karıştı.

 

Saniyesinde ortadan kaybolmuştu. Chi Xiaodao ve Chi Xiaodie peşinden kovalamak istiyorlardı ama gölgesini bile göremiyorlardı.

 

“Beni takip edin!” O sırada Li Qiye’nin gözleri kısılmıştı ve ikiliye seslenmişti. İnsan denizine doğru yürüdü ve orta yaşlı şişman bir adama ulaştıktan sonra ciddi bir şekilde konuştu: “Aslında kaç kez dönüşüm geçirebileceğini görmek isterim.”

 

Bu sıradan görünüşlü orta yaşlı şişman, sokak satıcısından oldukça farklı bir görünüşe sahipti ama Li Qiye’nin eli yaklaştığı anda beti benzi atmıştı ve geri çekilmişti. Sonrasında tekrar kalabalığa karışmıştı ama artık az önce gördükleri şişman adam değildi.

 

“O zaman koşmaya devam et bakalım!” Ancak Li Qiye hemen kalabalığa dalarak kamburu çıkmış yaşlı bir kadına ulaştı! Şok olmuş yaşlı kadın birden yerini değiştirdi ve insanlarla dolu başka bir caddeye koştu. Bir kez daha sıkı takipteki Li Qiye’nin önünden kaybolmuştu.

 

Tüm bu olanlar, Li Qiye’nin arkasında duran iki kardeşi oldukça afallatmıştı, sanki gözlerinin etrafında yıldızlar gören tiplere benziyorlardı. Kaçan sokak satıcısı tekrar tekrar dönüşüm geçiriyordu; önce yeşim beyazı tenli güzel bir kıza dönüştü, sonra üç adımda bir öksüren hasta bir adama, ondan sonra da yapılı kahramansı bir adama…

 

Sokak satıcısı her seferinde doğal bir şekilde kalabalığın bir parçası oluyordu. Kimse yeni dönüşümlerinden onun az önceki sokak satıcısı olduğunu anlayamazdı. Gözlerinin önünde gerçekleşmesine rağmen, abla kardeş ikilisi önlerindeki kişinin Chi Xiaodao’yu dolandırmış olan hırsız olduğunu söyleyemiyordu!Ancak dönüşümleri ve kalabalığa karışması ne kadar kusursuz olursa olsun, Li Qiye kendisini kolayca açığa çıkarıyordu.

 

Bu olay araksındaki abla kardeşi gerçekten şaşırtmıştı. Sanki bu küçük hırsızın dönüşümleri Li Qiye’nin gözünden kaçamıyordu!

 

Dörtlü bir sokaktan diğerine koşuşturmacaya devam etti. İnsanlar bu olayı garip bulmuyordu çünkü bunlar her gün gördüğü şeylerdi!

 

Nihayet satıcı küçük bir patikaya girdikten sonra dönüşüm geçirmeyi bıraktı ve hiçbir dönüşümünden etkilenmeyen Li Qiye’den kaçmayı bıraktı.

 

“Bu nasıl mümkün olabilir?!” Küçük hırsızın yüzü beyazlamıştı ve Li Qiye’ye bakarak etkilenmiş şekilde konuşmaya devam etti: “Bu mümkün değil, benim Dokuz Dokuz Seksen-Bir Dönüşümüm daha önce hiç başarısız olmadı. Yaşlı bir ölümsüz bile bu dönüşümlerimi ayırt edememişti. Sen, sen nasıl yapıyorsun bunu!?”

 

Küçük hırsız Dokuz Dokuz Seksen-Bir Dönüşüm’ün son derece büyülü olduğuna ve kimsenin dönüşümlerini tahmin edemeyeceğine inanıyordu. Bir kişiden başka bir kişiye dönüştüğünde kimse kendisini önceki haliyle bağdaştıramıyordu. Büyülü bir çift göz bile tekniğinde en ufak bir kusur yakalayamazdı. Sanki dönüşümleri gerçek birer insan gibiydi!

 

Ancak bu test edilmiş Dokuz Dokuz Seksen-Bir Dönüşümü, can düşmanıyla karşılaşmıştı. Neye dönüşürse dönüşsün Li Qiye bunu bir bakışıyla anlayabiliyordu. Bu gerçekten inanılmazdı!

 

Ve böylece bu küçük hırsız Li Qiye’ye şaşkın halde bakakalmıştı, daha fazla kaçmayı düşünmüyordu.

 

Chi Xiaodao ve Chi Xiaodie ikilisi de şaşırmıştı. Büyülü bakışlar kullanmışlardı ama gene de hırsızın dönüşümlerini ayırt edememişlerdi. Onların gözünde, dönüşümü ile gerçek hali tamamen farklı kişilerdi ve hiçbir şekilde benzerlik içermiyorlardı! Dahası, dönüşümü son derece hızlıydı – gözünüzü bir kez açıp kapayınca dönüşmüş oluyordu. Gerçek ile yanlışı açığa çıkarmak için hiçbir yol yoktu.

 

Ancak bu büyülü dönüşüm Li Qiye’nin gözlerine rakip olamamıştı. Bu gerçekten akıl almaz bir şeydi.

 

“Dokuz Dokuz Seksen-Bir Dönüşüm – bunun kökenini biliyor musun?” Li Qiye hırsıza baktıktan sonra hafifçe konuştu.

 

Li Qiye’nin sözleri karşısında hırsız donakalmıştı. Dokuz Dokuz Seksen-Bir Dönüşümü şans eseri elde etmişti. Bunu geliştirmeyi başardıktan sonra oldukça kullanışlı olmuştu. Bu şekilde birçok tehlikeli durumdan burnu bile kanamadan kurtulmuştu ama bunun gerçek kökeni hakkında hiçbir şey bilmiyordu.

 

“Yoksa bunun gerçek kökenini mi biliyorsun?” Kafası karışmış olan hırsız, soruya soruyla karşılık vermişti.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr