Bölüm 250: Doğu’nun Yüz Şehri’ndeki Hatıralar

avatar
9363 21

Emperor’s Domination - Bölüm 250: Doğu’nun Yüz Şehri’ndeki Hatıralar


 

Bölüm 250: Doğu’nun Yüz Şehri’ndeki Hatıralar

 

Bu noktada, hasret dolu duygu bir kez daha Su Yuhe’nin silüeti olarak tabuttan çıktı. Konuşmadan önce Li Qiye’nin önünde eğildi: “Bu, Ekselansları Kara Karga’nın beni ikinci kez gömüşü, çok minnettarım!”

 

“Hayır, bu bağ benim yüzümden oluşmuştu, bu yüzden bunu bitiren de ben olmalıyım!”

 

Li Qiye sonrasında hafifçe iç çekti ve konuştu, “Git, artık bu dünyada oyalanmana değecek hiçbir şey yok. Hasret dolu bir duygu olmaya devam etmemelisin! Hiçbir yükün olmadan dağıl ve tekrar gökler ile yerin bir parçası ol.”

 

Su Yuhe tekrar eğildi ve tabuttan bir kayısı vazosu aldı, sonrasında bunu Li Qiye’ye uzattı: “Umarım bu vazo ileride Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı’nın altındaki uğursuz şey karşısında, Ekselanslarına yardımcı olur.”

 

Li Qiye nazikçe kayısı vazosunu kabul etti ve başıyla onayladı: “İnsanlar tarafından oluşturulmuş tüm karma dağılacak. Huzur içinde yat!”

 

Su Yuhe derinden secde etti. Tabuta uzandığı an, nazik ve aydınlatıcı bir rüzgar esmişti. Su Yuhe’nin şeklini almış olan hasret duygusu nihayet bu göklerden ve yeryüzünden sonsuza dek kaybolmadan önce süzülmüştü.

 

Su Yuhe artık bu dünyada değildi. Günümüzde bu ismi hatırlayan tek kişi Li Qiye olabilirdi.

 

Keder dolu hafif bir iç çekişten sonra, Li Qiye tabutu yaşlı kayısı ağacın altında, derinlere gömdü. Üstünde dururken Li Qiye duygulanıyordu. Küçük Velet Min Ren, burada hevesli ve iyimser bir oğlandı. Ne yazık ki, bunların hepsi cennetin daosu yüzünden değişmişti; basit bir kadın, hem de aptallık derecesinde basit bir kadın yüzünden; General Su yüzünden; ustası Kara Karga yüzünden…

 

Cennetin İradesi ile Dokuz Dünyada yenilmez olmuş olsa da, Ölümsüz İmparator Min Ren gençliğindeki kadar mutlu değildi!

 

Sonunda Li Qiye yaşlı şeftali ağacını hafifçe okşadı. Buraya bir daha asla gelmeyebilirdi. Li Qiye uzaklaştıktan sonra, dağılan ışık yaşlı şeftali ağacının kökleri tarafından özümsenmişti. Aniden yaşlı ağaç, taze dallar çıkarmıştı; sanki kuru ağaç tekrar baharı karşılamış ve canlanmış gibiydi!

 

Doğu’nun Yüz Şehri, Büyük Orta Bölge kadar canlı ve refahlıydı. Kökeni çok basitti. Ölümsüz İmparator Dünyası’nın doğusunda, yüz tane son derece kadim şehirler olduğunu söyleyen bir efsane vardı. Bu yüzden doğu bölgesi insanlar tarafından Doğu’nun Yüz Şehri olarak biliniyordu!

 

Büyük Orta Bölge daha geniş olmasına rağmen, nüfus dağınıktı. Doğu’nun Yüz Şehri’nde ise durum böyle değildi. Burası Ölümlü İmparator Dünyası’nda insan ırkının en büyük yerleşim yeriydi ve hatta birçok başka ırk da burada toplanmıştı.

 

İnsan ırkının başlangıç yeri olarak kabul edilirdi burası. Efsaneye göre,  Issız Çağ döneminde insanlar kökünü buraya salmıştı ve Issız Genişleme Çağı’ndaki ırklar arasındaki kaotik savaş sonrasından, Antik Ming Çağı ve İmparator Çağı’na kadar insan ırkının kökü hala sertçe buradaydı.

 

Söylemeye gerek yok ki, burası İmparator Çağı boyunca insan ırkının alanıydı. Ölümsüz İmparator Dünyası’ndaki tüm insanların kökeninin Yüz İnsan Şehri olduğunu söylemek bu yüzden mantıksız olmazdı.

 

Sayısız güçlü tarikat, ülke ve kutsal alan ile, burada birçok kadim soy vardı! Örneğin, Ebedi Nehir Okulu, Cennetsel Dao Akademisi, Parlak Kadim Krallık, Buz Tüyü Sarayı… Bunların hepsi kadim ve güçlü Ölümsüz İmparator soyuydu!

 

Kadim soylar konusunda, Büyük Orta Bölge gerçekten de Doğu’nun Yüz Şehri ile kıyaslanamazdı.

 

Denilebilir ki, insan ırkından çıkmış Ölümsüz İmparator’ların çok fazlası buradan çıkmıştır! Hatta Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı’nın atası, Ölümsüz İmparator Min Ren bile aslen buradan çıkmıştır.

 

Li Qiye, çok büyük ve çok sayıda şehrin olduğu bir yerden sayısız kadim damarlar boyunda sehayat etti. Adım adım, burada gelişim yaparak ve daoya dalarak buraları geçiyordu.

 

Ölümlü dünyadaki geçmişteki evlerine ulaştığında, Li Qiye hatırlamıştı ki, buralardaki birçok şey, anılarla doluydu. Hatırlanması zor zamanlardan beri birçok kez Doğu’nun Yüz Şehrine gitmişti. İnsan ırkının kökeni olan ve atalardan kalma yerlerde, birçok iyi tohum bulmuştu, sayısız yenilmez varlığı yetiştirmişti ve birçok kalıntıyı bu şehirlere gömmüştü…

 

Kara Karga Li Qiye için, burası çok fazla sevinç ve aynı zamanda çok fazla keder barındırıyordu!

 

Aradan geçen yıllar acımasızdı ve manzaralar değişim geçirmişti. Birçok şehir harabeye dönmüştü, dağlardan kalabalık kasabalar oluşmuştu ve nehirler kurumuştu. Aynı zamanda toprağın çöktüğü yerler de vardı… Li Qiye bir yerden öbürüne yavaşça ve gelişim yaparak ilerliyordu. Bu sadece hatırlamak için değildi, aynı zamanda kendini o destansı yıllara daldırabileceği bir tür motivasyondu.

 

Çok fazla insan bolluğu olan bir şehirde, Li Qiye küçük bir patikaya gitti. Ancak burası terk edilmişti. Burada eskiden canavarımsı bir klan vardı – sayısız yıllar boyunca aktarılmış bir soy. Ne yazık ki zamanın işkencesine dayanamayıp sonunda yıkılmış ve harabeye dönmüştü.

 

Li Qiye bu harabelerin üzerinde dururken hafifçe iç geçirdi. Issız Genişleme Çağı’nda dünyayı fethederken kendisini takip eden bir general vardı. Bunu başardıktan sonra, general geri çekilmişti ve burada son derece güçlü bir soy kurmuştu. Ancak zamanın sonu yoktu ve güçlü soylar bile sonunda dumana dönüşüyordu.

 

Li Qiye, yalnız başına büyük bir nehir boyunca yukarı doğru yürüdü ve kaynağında durdu. Sessizce orada dururken, acelesiz bir şekilde, akan nehri izliyordu.

 

Burasının yenilmez bir varlığın dinlenme yeri olduğunu kim bilebilirdi ki? O zamanlar, Dörtlü-Harp Bronz Savaş Arabası yanındaydı; yanındaki bir hizmetçiydi, çok sayıda kuralını uygulamak için kılıcını çektiği anda Dokuz Dünya titrerdi.

 

Yılların sonu ve kalbi yoktu. En yıkıcı savaş bile sona ermişti, hepsi kaçınılmaz çöküşü tatmıştı ve nazik rüzgar ile savrulan hiçliğe dönüşmüştü. Kendisini tüm savaşlarında takip etmiş bir kılıç hizmetçisiydi… Son nefesinde bile, ödünç alınmış bu hayatta oyalananlar gibi olmak istemedi; bu dünyadan en zarif ve en kaygısız tavrıyla ayrılmaya niyetliydi! Sonunda, ömürlük kılıç hizmetçisini, ilk tanıştıkları yere gömmüştü.

 

O çağda, bir kılıç ile Dokuz Dünyayı titreten tanrıçanın, bir balıkçının kızı olduğunu kim bilebilirdi ki? Kargadan aldığı eğitim ile, nihayetinde Dokuz Dünyanın en muhteşem kılıç tanrıçası olmuştu!

 

“Düşen yapraklar köklerine döner; bu benim için imkansız bir dilek.

[Ç.N: Li Qiye, muhtemelen memleketinden uzak yerlerde öleceğini düşünüyor.]

 

Bu dinlenme yerine son kez baktıktan sonra, Li Qiye devam etti.

 

Dağların üzerindeki yüksek bir tepede, Li Qiye sessizce parçalanmış sütunlara baktı. Burası zamanında kocaman ve zengin bir şehirdi. Ne yazık ki, zamanın kalpsiz işkencesi burayı, yükselen ağaçların olduğu el değmemiş bir yere çevirmişti!

 

‘Büyük Cennet’in görüntüle birbiri ardına zihninde beliriyordu. Burası İmparatoriçe Hong Tian ile ilk kez karşılaştığı yerdi. Bu noktada, kendisi inatçı bir kızdan fazlası değildi! Kim tahmin ederdi ki, o inatçı kız nihayetinde tüm ülkelerin yenilmezi olsun.

 

Kara Karga olarak ebedi bir varlık olan Li Qiye sadece bir Ölümsüz İmparator değil, birçok yenilmez kişi yetiştirmişti. Ancak bunların arasındaki en olağanüstü olanı hala İmparatoriçe Hong Tian’dı!

 

Bin İmparator Kapısı’nın sonunu getiren yenilmez bir imparatoriçe! Bu dört imparatorun bir arada bulunduğu bir kapıydı. O zamanlar, Yükselen Ölümsüz Tarikat bile Bin İmparator Kapısı ile rekabet etmeye cesaret edemezdi!

 

Bu, Dokuz Dünya üzerinde hüküm süren Bin İmparator Kapısı’ydı, ama yine de İmparatoriçe Hong Tian’ın ellerinde son bulmuştu. En yüksek yeteneklere sahip ve Ölümsüz İmparator olabilmek ihtimali çok fazla olan bir dahi bile İmparatoriçe Hong Tian’ın ellerinde ölmüştü!

 

O zamanlar her zaman birlikteydiler ve birçok tecrübeyi birlikte paylaşmışlardı. İşin sonunda, çatışan ideolojileri yüzünden – ayrı yolları hedeflemeleri yüzünden, ayrılmışlardı ve düşman olmuşlardı!

 

Li Qiye dolu kalbiyle oturdu. Görünüşe göre bazı şeylere çare yoktu, başka seçenek yoktu; kendi prensipleri vardı ve o inatçı kızın da kendi prensipleri vardı! Usta ve öğrenci – ömür boyu arkadaşken işin sonunda düşman olup bir daha asla birbirlerine rastlamamıştı!

 

“Neden öyle bir yolu seçmen gerekiyordu ki?” Li Qiye sonunda mırıldanmıştı; “Zaman sonsuz; okyanusların bile kuruduğu, dağların bile eridiği bir gün gelecek, masmavi denizlerin bile dutluğa dönüşeceği zamanlar gelecek. Neden böyle acı çekmek gerekiyor!?”

 

Sonunda Li Qiye üzgün bir şekilde iç geçirdi ve kalktı. İmparatoriçe Hong Tian sonsuza kadar anılacak bir efsane olmuştu. Dünyanın bilemeyeceği çok fazla sırrı da kendisinin arkasından gömülmüştü!

 

Li Qiye biraz daha yürüdü ve yürürken düşünmeye devam etti. Gelişim yaparak doğuya doğru giderken sadece geçmişi düşünmüyordu. Buralarda yalnız başına yürüyerek, diğerkâmlığın gizemli bir durumuna batmıştı. Bu tarif edilemez durum, sağlam bir temel oluşturmasına imkan vermişti.

 

Birkaç gün sonra, Li Qiye’nin Cennetin Temeli büyük tamamlanışa ermişti ve kendisi Ruh Yaratılışı alemine adım atmaya başlamıştı!

 

Ruh Yaratılışı, gelişimciler için diğer bir büyük adımdı. Ruh Yaratılışı gelişimcileri uzman olarak düşünülürdü ve hatta bazı avare gelişimciler, ülkelere katılıp Adlandırılmış Kahraman ünvanını kabul edebiliyordu. Buralarda oldukça hoş karşılanıyor ve hatta kendi bölgeleri bile bahşediliyordu. Bu şekilde kendi topraklarının lordu oluyorlardı!

 

Adlandırılmış Kahramanlar ve Kraliyet Asilleri, geçici ustalar olarak düşünülebilirdi. Zor Dağ Çağı boyunca tüm Aydınlanmış Varlıklar ve Antik Azizler gözlerden uzak yerlerde yaşıyordu. Efsanevi Cennetsel Egemenler ve Cennetsel Krallar ise daha çok Kan Dönemi Taşlarının içinde gizleniyorlardı çünkü Zor Dağ Çağı’nın eziyetine katlanmak istemiyorlardı.

 

Bu yüzden şimdiki dönemde ve özellikle Zor Dağ Çağı’nın sonunda, dünya Adlandırılmış Kahramanlar ve Kraliyet Asilleri için bir savaş alanıydı.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43989 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr