Bölüm-115 Kafa Bantsız Maymun Kral

avatar
370 1

Ejderha İmparator - Bölüm-115 Kafa Bantsız Maymun Kral


Ares görüş açısının beyaz bir ışıkla kaplanmasının ardından aniden vücudundaki bütün hücrelerin deliler gibi yandığını hissetti. Sanki bedeni milyonlarca derecelik bir fırının içine yerleştirilmiş gibiydi. Bu da yetmezmiş gibi kollarını ve bacaklarını da hissetmiyordu. Farkında olduğu tek şey yerde yatıyor olduğuydu.


(Ares)-Ne oldu lan az önce?


Ares’in görüşü yavaşça yerine gelirken hala neler olduğunu sorguluyor ve anlamlandırmaya çalışıyordu. En son Wukong’un kafa bandı kaybolmuştu ve “Yeni Nirvana” diye bir şey duymuştu.


(Ares)-Lan!? Kollarım ve bacaklarıma ne olmuş benim!?


Görüş açısı tamamen yerine gelen neden kol ve bacaklarını hissetmediğini öğrenmek için bedenine baktı ve gördüğü şey kollarının ve bacaklarının yerinde olmadığıydı.


(Ares)-O hareketi ile yapmış olmalı. Neyse.


Ares hızlıca tüm enerjisini kol ve bacaklarına yönlendirerek hepsinin iyileşme hızını artırarak saniyeler içinde uzuvlarına kavuştu ve hızla ayağa kalktı. Olduğu yerde birkaç kez zıpladı ve kollarını çevirdi.


(Ares)-Pekala. Eskisinden bile güzel oldular.


“Ama yine de dikkatli olmalıyım.”


Ayağa kalkıp iyi durumda olduğundan emin olduğunda ise Wukong’un olduğu tarafa doğru döndü ve Wukong’u yerden birkaç santimetre yüksekte süzülürken buldu. Kollarını iki yana açmıştı ve yumruklarını sıkıyordu.


Göz bebekleri kaybolmuş, geriye sadece bembeyaz göz feri kalmıştı. Ayrıca bedeninden yoğun olmayan beyaz bir aura da yayılıyordu.


“Ne olmuş lan buna?”


Ares, Wukong’un bu halini birazcık korkutucu bulsa da fazla etkilenmemişti. Sadece şaşırmıştı. Karşısında görmeyi beklediği rakip bu değildi. Kafa bandı tamamen kaybolduktan sonra Wukong’un görünüşünün değişmeyeceğini düşünüyordu.


(Ares)-Düşündüğümden daha kötü görünüyorsun maymun.


Ares kötü bir gülümsemeyle Wukong’u kışkırtmak istemiş olsa da Wukong bu sözlere karşı en ufak bir tepki bile vermemiş ve öylece süzülmeye devam etmişti.


Derken aniden Ares’in göğsünde bir kesik belirdi ve kanlar dışarı fışkırdı.


O andan sonra ise Wukong ellerini ortada birleştirmek için yavaşça hareketlendirdi. Elleri hareket ederken yaklaşık olarak 5 tane el silueti de gerçek elleri takip etti.


Bu el hareketi yaşanırken Ares’in göğsünde açılan kesik çoktan iyileşmişti bile.


Ardından Wukong duruşunu bozdu ve birdenbire gözden kayboldu. Yarım saniye sonra ise Ares’in arkasında belirdi ve o anda devasa bir patlama meydana gelerek Ares’in arkasında kalan bölgenin üzerinde 391 metre uzunluğunda ve 145 metre derinliğinde bir yarık açtı.


Ares ise ortadan ikiye bölündü ancak az önce hızlandırdığı iyileşme yeteneği sağ olsun bu darbeden anında kurtulmayı başardı. Ancak bu hareketten sonra bedeni hafiften titremeye başlamıştı.


“Hoy! O lanet olası beni korkutuyor olamaz değil mi!?”


Ares bu şekilde düşünüyor olsa da şu anda hissettiği şey ölüm korkusuydu. Algılarını bile aşacak kadar hızlı ve güçlü olan az önceki saldırı kalbinin derinlerinde bir yerlerde unutulmuş bir duygu olan ölüm korkusunu ortaya çıkartmıştı.


“Hayır. Bunun korku olmadığına eminim. Bu sadece heyecan. Evet. Evet heyecandan titriyorum.”


Demiş olsa da bu sadece kendisini avutma şekliydi. Hiçbir doğruluğu yoktu. Korktuğunu itiraf etmek istemiyordu. Eğer korktuğunu itiraf ederse kendisini küçük düşürmüş olacaktı. Ve kendi kendisini küçük düşürürse, hem de rakibinin karşısında, kendine bir daha asla “tanrı” diyemezdi.


Tanrılar asla küçük düşmeyen, korkusuz ve asil varlıklardı.


En ufak bir korku belirtisi bile onların bu asilliğini bozabilirdi. Ve böyle bir durumda kabul edilemezdi. Ares’te bu duruma düşmek istemediği için korktuğunu reddediyor ve titremesinin nedenin heyecan olduğunu dile getiriyordu.


Ares, Wukong’a saldırmak için arkasını döndü ancak Wukong’u arkasında göremedi.


(Ares)-Nerede b…öğhk..!


Bir anda suratı gölgede kaldı ve Wukong’un topuğu kafasına bir çekiç gibi indi. Kafasının üstüne tekmeyi yiyen Ares tıpkı bir çivi gibi yere çakıldı ve bacaklarına kadar toprağın altına girdi. Ancak o anda bir şey fark etti.


Şu anda karşısında dikilen ve gerçek dışı bir güce sahip olan Wukong’un, tekme attığı bacağı çeşitli yerlerden kanıyordu. Ares o anda gülümsemeye başladı. Çünkü Wukong’un bacağının kanamasının tek bir nedeni olabilirdi.


“Hahahahaha! Kafa bandın gidince çok güçleniyor olabilirsin ama bedenin tüm gücünü kaldırmıyor ha? Bu gerçekten harika. Eğer biraz daha dayanırsam kesinlikle güçten düşecek ve benim için bir fırsat doğacak.”


Ares’in düşünceleri suratına da yansımış ve bir gülümseme halini almıştı. Yine de hala korkuyordu çünkü kendi iyileşme faktörü de yavaşlamıştı. Toprağa gömüldüğü için bacakları paramparça olmuştu ve şimdiye kadar iyileşmeleri gerekiyordu. Ancak bacakları sadece yarıya kadar iyileşebilmişlerdi. Yani işler onun için de o kadar kolay olmayacaktı.


“Ama yine de dikkati elden bırakmasam iyi olur. Fırsat beklerken ölürsem verdiğim bütün savaş boşa gitmiş olur.”


Wukong’un bacağından kanlar akmaya devam ederken Wukong yumruğu salladı ve yeri titretti. Titreyen yer parçalandı ve Ares’in bedenini delik deşik etmek adına hareketlendi. Ancak Ares aniden yoğum aurasını serbest bıraktı ve üzerine doğru gelen bütün toprak parçaları aurasının yoğunluğu yüzünden ezilerek toza dönüştüler.


(Ares)-Daha şimdiden saldırılarının gücü bu kadar düştü mü? Bahse varım ki dünyaya fazla zarar vermemek için gücünün büyük bir kısmını da tutuyorsundur. Bu hızla güç kaybedersen kendi kendini öldürmüş olacaksın.


Ares bu sözleri kışkırtmak için söylememişti. Gerçek düşünceleri bunlardı. Ve sanırım Wukong’da bu sözlerin Ares’in gerçek düşünceleri olduğunu anlamış olacak ki başını kaldırdı ve bir anda ortadan kayboldu. Daha doğrusu hem Wukong hem de Ares ortadan kayboldu.


“Diğerlerinin enerjilerinin uzaklığına bakacak olursak neredeyse galaksinin dışındayız. Derdi ne şimdi bun...ah anlıyorum. Bana karşı tüm gücünü kullanmak istiyorsun. Öyle olsun maymun.”


(Ares)-Her şeyinle gel ve ez beni!


Ares kollarını iki yana açarak bağırdı. Şu anda tek isteği Wukong’un tüm gücünü görmekti. Wukogn ona saldırmadan önce etrafta işine yarayabilecek göktaşı ve benzeri şeylere bakarken uzak mesafelerde bir sürü gezegen gördü.


“Galaksinin içindeki farklı bir güneş sistemine kadar gelmişiz demek. Bu herif harbiden sıkıntılı. Gücünün o kadar üst seviyede olduğunu mu söylüyor bu şimdi!? Saçmalık!”


Ares’in dediğini yapmak için hazırda bekleyen Wukong bir anda hareketlendi ve adımını atmasıyla birlikte imkansız gerçekleşti.


Ayağı, yerden ayrılır ayrılmaz devasa bir patlama oldu ve dünyanın 3 katı büyüklüğe sahip olan koca gezegen boydan boya çatlayarak ikiye ayrıldı. Wukong’un sadece yerinden fırlamak için kullandığı güç bile koca bir gezegeni ikiye bölecek kadar güçlüyken yapacağı saldırıların gücünü tahmin etmenin hiçbir yolu yoktu.


Ama az sonra Ares bunu öğrenecekti. Çünkü Wukong’un yerinden fırlamasından sonra Ares’e karşı kullandığı şey bir yumruktu.


Yumruk Ares’e çarptıktan sonra inanılmaz bir güç dalgası yayıldı ve etraftaki 2 gezegeni ve az önce ortadan ikiye ayrılan gezegenin geride kalan parçasını yok etti. Bir an sonra ise Wukong gerilerek bir tekme savurdu. Tekmenin taşıdığı güç yumruğun taşıdığı güçten binlerce kat daha fazlaydı ve o tekme sonrasında ciddi anlamda, bütün evren sallandı.


Evren sallandıktan hemen sonra ise o kadar geniş bir alan büküldü ki sanki bir anlığına içinde bulundukları güneş sistemi tamamen bu bükülmenin içinde kalmıştı. Ares ise şu anda dünyada olduğundan çok daha kötü bir şekilde titriyordu.


“Siktir siktir siktir! Az önceki saldırı uzayı bükmedi. Direkt olarak boyuta etki etti. Bedeni bu güce dayanabilecek seviyede olsaydı eğer boyutu bükmekle kalmaz, parçalayabilirdi bile!


Kendi kendine Wukong’un boyutu büktüğünü düşünen Ares’in korkmaktan başka çaresi yoktu. Ancak Wukong’un da fazla zamanı kalmamıştı. Bütün enerjisini rahatça dışarı salıyor ve evrensel seviyede hasar veriyor olsa bile enerjisini yüzünden kendi bedeninde açılan yaralar, iyileşme yeteneğini aşıyordu.


Şu anda hala ayakta olmasının tek nedeni vücudunda salgılanan inanılmaz miktardaki adrenalindi. O kadar çok adrenalin salgılıyordu ki iyileşme yeteneği hiç olmadığı kadar aktif bir şekilde iş yapıyordu. Ayrıca kan akış hızı normal bir insandan 1200 kat daha hızlı hale gelmişti.


Ares ise sınırlarını çoktan aşmıştı. Onun bedenide Wukong’un bedeniyle aynı durumda olduğu için hala hayattaydı. Yoksa bu seviyede bir yıkıma karşı gelebilecek kadar güçlü bir iyileşme faktörü olamazdı.


Muhtemelen bu seviyede bir iyileşme yeteneğine sahip iki kişi vardı. Doğduğu ilk andan itibaren gerçek bir cavanar olan Ejder Soykıran. Ve yaratılan ilk tanrı olan Gaia.


Bu ikisinden başka kimsenin bu kadar aşırı bir iyileşme yeteneği yoktu.


Olamazdı da.


Wukong daha geniş bir çapta bir saldırı yapmaya hazırlanmaya başladı ve her şeyini tek bir saldırıda harcamaya karar verdi.


Yumruklarını sıktı ve kollarını gerdi. Derin bir nefes aldı. Tüm enerjisini ellerinde toplamaya başladı. Enerjisi toplanırken arkasında bir “Yin-Yang” silueti belirdi. Siluet belirdikten sonra da gözlerini kapattı.


Kol damarları patlamaya başladı ancak buna rağmen gözlerini açmadı.


“Ne oluyor? Bir şeyler yanlış hissettiriyor. Sanki çevremdeki enerji azalıyor. Dur bir dakika! Sakın bana evrenin enerjisini de emdiği söyleme!”


Wukong evrenin enerjisini toplarken arkasındaki “Yin-Yang” silueti büyüyerek kendisinin 3 katı büyüklüğe ulaştı ve büyümeyi bıraktı.


Önce siyah kısmın içindeki beyaz nokta dağıldı ve siyah kısmı tamamen beyaza boyadı. Beyaz kısımda bulunan siyah nokta bile bu değişiklikten nasibini aldı ve siluet tamamen beyaza döndü. Hemen ardından hızlı bir şekilde karanlık nokta yeniden belirdi ve bütün beyazlığı karanlığa gömdü.


Sonra da siluet ortadan ikiye ayrıldı ve Wukong’un ellerinde biriken bütün enerji serbest kaldı.


***


(Wukong)-Haa. Haa. Haa. Ben kazandım.


Wukong’un tüm bedeni yaralarla kaplanmış haldeydi ve nefes nefese bir şekilde karnını tutarak havada süzülüyordu. Göz bebekleri yerine gelmişti ancak kafa bandı hala yoktu.


Wukong’un topladığı bütün enerjinin serbest kalmasından sonra yaşanan bütün yıkımı kısaca anlatacak olursak eğer, söyleyebileceğimiz tek şey; içinde milyarlarca gezegen, yıldız, nebula ve göktaşı barındıran koca bir güneş sisteminin tamamen yok olduğu olurdu.


Az önceki saldırı bütün güneş sistemini silip atmıştı ve geriye en ufak bir şey bile kalmamıştı.


(Ares)-Gerçekten de kazandığını mı düşünüyorsun!?


Wukong kazandığını düşünüp rahatlamaya hazırlanırken duyduğu sesle birlikte irkildi.


(Wukong)-Sen nasıl…


(Ares)-Nasıl hala hayatta olduğumu soracaksın değil mi?


Wukong bu soruyu soracak olmakta oldukça haklıydı çünkü az önceki saldırıdan sonra Ares tamamen silinip gitmiş olmalıydı.


(Ares)-Yanlış anlama. İyileşme yeteneğim o kadarda güçlü değil. Saldırın yüzünden bedenimden geriye sadece kalbimin yarısı kaldı. Neyse ki sen saldırını yapmadan önce evrenin enerjisini emmeye başladım ve kalbimin yarısından tüm bedenimi geri iyileştirdim. Ancak tüm yapabildiğim bu oldu. Yani şu anda dövüşmek için fazla enerjim yok. Kısacası şu anda yapabileceğimiz tek şey basit bir it dalaşı olacak. Sadece güçsüz yumruklar ve tekmeler.


Açıklamasını yapan Ares keskin bir gülümsemeyle birlikte Wukong’a bakmaya başladı ve…


(Ares)-Bu savaş daha bitmedi. 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr