Bölüm-99 Fujin Gelir

avatar
440 2

Ejderha İmparator - Bölüm-99 Fujin Gelir


-Beelzebub'un Savaşı Bölünmeden 7 Dakika Önce- 


(Set)-Yeteneğimi bildiğin sürece istediğin gibi kullanabilir misin? Oldukça işlevsel bir yeteneğin var ha?


(Leviathan)-Beni hafife alıyor gibi görünüyorsun.


Set konuşurken yüzünde anlamsız bir gülümseme vardı ve Leviathan bu gülümsemeyi küçümseme olarak kabul etmişti. Haksız da değildi. Set, Leviathan’ın kendisine ait olmayan bir yeteneği ne derecede kullanabileceğini merak ediyordu. Merakının yanında da onu küçümsüyordu tabii. Basit bir şeytanın, yüce bir tanrının yeteneğini kullandığı görülmemiş bir şeydi.


(Set)-Ha? Elbette ki seni hafife alıyorum. Basit bir şeytan olarak kim olduğunu zannediyorsun sen?


(Leviathan)-Düşündüğümden daha açık sözlüsün ha? Her neyse…


Leviathan yeniden gülümsemeye başladı.


(Leviathan)-Boş sözlerin zerre kadar sikimde değil. İstediğini söylemekte özgürsün. Nasıl olsa birazdan acı içinde geberip gideceksin!


Diyen Leviathan küçük boyutlu bir hortum oluşturdu ve hortumu eliyle sıkıştırarak iyice küçülttü. Küçülttükçe hızını da artırıyordu ve daha etkili bir hale getiriyordu. Leviathan bu hortumla uğraşırken Set’te ses çıkarmadan onu izliyordu.


“Onu küçümsediğimi biliyorum ama hakkını vermeliyim. Sadece bir defa gördüğü bir tekniği oldukça profesyonel bir şekilde kontrol edebiliyor. İlginçsin şeytan. Fazlasıyla ilginçsin.”


(Set)-Ee, daha bekleyecek misin?


Set bekliyor olsa da artık savaşmanın zamanı gelmişti. Leviathan’la bir an önce kapışmak istiyordu ve tüm bedenide bu isteğini destekliyorcasına titriyordu. İnanılmaz bir heyecana sahipti.


(Leviathan)-Merak etme, bitirdim. Ye bunu köpek!


Diye bağıran Leviathan elinde tuttuğu sıkıştırılmış hortumu hızla fırlattı. Set ise bu saldırı karşısında yerinden bir milim kıpırdamadı ve saldırının kendisine iyice yaklaşmasını bekledi. Hortum ile arasında 5 santimetre kadar bir mesafe kalınca ise bir anda bir fırtına koptu ve Leviathan’ın hortumu gökyüzüne savruldu.


Set yerinden bile kıpırdamadan Leviathan’ın saldırısını savuşturmuştu. Hem de oldukça basit bir şekilde. Ama Leviathan şaşırmış gibi görünmüyordu. Aksine yüzündeki gülümsemede en ufak bir değişiklik bile yoktu.


Tam o anda ise sıkıştırılmış hortum Set’in arkasında belirdi ancak az öncekiyle birebir aynı şekilde yeniden gökyüzüne fırlatıldı. Set savunma yapmak için sadece anlık fırtınalar oluşturuyordu. Bir anda beliren ve belirdikleri kadar hızlı bir şekilde kaybolan fırtınalar.


(Set)-Gerçekten de böyle bir saldırının bana karşı işe yarayacağını mı düşündün?


(Leviathan)-Ne haddime! Ben sadece kendini biraz daha yüceltmeni istemiştim.


Aniden Set’in ayakları altındaki toprak parçalandı ve içinden deminki hortumdan daha küçük bir hortum bir çıkarak Set’in kafasını hedefledi. Ancak Set ani bir refleksle kafasını geri çekti ve saldırının boşa gitmesini sağladı.


Ancak yine de, saldırı tamamen boşa gitmemişti. Set’in suratına, çok küçükte olsa bir kesik atabilmişti. Burnunun hemen ucunda ince bir kesik açılan Set’in bakışları değişmişti. Öfkelenmişti. Ufacık bile olsa Leviathan’ın kendisine zarar verebilmesini beklemiyordu.


(Leviathan)-Ne oldu Set. Küçük savunma oyunun bozuldu diye sinirlendin mi yoksa? Kıyamam sana ya. Burnun çizildi diye ağlarsın birde sen şimdi.


(Set)-Kes tatavayı lan!


Set aniden bağırdı ve ellerini birbirine kavuşturarak sertçe ayırdı. Avuçları arasında kalan boşlukta ise bir hortum belirdi ve hızla büyümeye başladı. Saniyeler içinde 3 metre boyutuna ulaştı ve Leviathan’a doğru ilerlemeye başladı.


Ancak Leviathan’da bundan geri kalmadı ve birebir aynı boyutta bir hortum oluşturarak saldırıya geçti.


Zıt yönlere dönen iki hortum birbiriyle kavuştu ve zıtlıklarından doğan fırtına çevreyi parçalamaya başladı. Ağaçlar bir bir dallarından ayrılırken topraklar parçalanarak hortumların içine çekiliyor ve saldırıya katılıyorlardı.


Toprak parçalandıkça ağaçların kökleri de dayanaklarını kaybetmeye başlamıştı ve teker teker yerlerinden ayrılmaya başlamışlardı. Tıpkı toprak parçaları gibi hortumların içine çekilerek bu devasa saldırının etkisinin artmasına yardımcı oluyorlardı.


(Leviathan)-Tüm gücün bu kadar mı lan!? Bende seni bir şey zannetmiştim!


Diye bağıran Leviathan’ın saldırısı birdenbire Set’in hortumuna üstün gelmeye ve dalgalanmaya başladı. Sağa sola deliler gibi dalgalanıyor ve bariz bir şekilde büyüyordu. Set’in hortumu, Leviathan’ın dalgalanan hortumu karşısında zayıf kalıyordu.


(Set)-Dalga geçmeyi bırak lan!!!


Set bu şekilde bağırdı ve onun hortumu da aniden dalgalanmaya başladı. Ancak Set’in hortumu dalgalandıkça büyümekle kalmıyor aynı zamanda hızlanıyordu da. Hem de o kadar hızlanmıştı ki menzilleri içinde bulunmayan ağaçlar bile ona doğru çekilmeye başlamıştı.


Set’in hortumunun aniden hızlanmaya başlamış olmasının yaptığı şey bu da değildi. Öyle efsanevi bir hızda dönüyordu ki Leviathan’ın hortumunu kesmeye ve yavaşça içine girmeye başlamıştı. İki hortum birbiri karşısında yıkılmamak için elinden geleni yaparken Set’in hortumu Leviathan’ın hortumunu yiyerek gücüne güç katmak istiyordu.


(Leviathan)-Lanet olasıcaaaaaaa!!!!!!!!!!!


Leviathan tüm gücüyle bağırdı ve kesilmeye başlayan hortumu hızla kapanmaya başladı. Tabii hızlanmaya da. Set’in hortumundan geri kalmayan Leviathan artık gülümsemiyordu. Tamamen ciddi bir ifadesi vardı. Tek isteği de önünde duran rakibini yok etmekti.


Tabii bu, o kadar da kolay olmayacaktı. Çünkü Leviathan’ın hortumu hızlanmaya başladıktan sonra Set’in hortumu yeniden hızlanmaya başlamıştı. Boyları şu anda yaklaşık olarak 7 metreydi.


(Set)-Vazgeç artık Leviathan! Beni yenmenin hiçbir yolu yok!


(Leviathan)-Konuşma lan! Sike sike öldüreceğim seni!


İki tarafında hortumları hızlanmaya devam ediyordu. Çoktan 3000 kilometre hızı aşmışlardı ve absürt bir artışla 4000 kilometre hıza doğru yaklaşıyorlardı. Hortumların boyu 8 metreyi aşarken aniden beklenmedik bir şey oldu ve...


…üçüncü bir hortum olaya dahil oldu.


Aniden ortaya çıkan bu üçüncü hortumda diğerleriyle aynı boya ve hıza sahipti. Ve ne yazık ki Set’e yardım ediyor gibi görünüyordu. Çünkü direkt olarak Leviathan’ın hortumuna çarpmıştı.


Ve bu çarpışma yaşandığında önceki seferlerin toplamından 3 kat daha büyük bir fırtına patlak vererek yakın çevreyi tamamen ağaçlardan arındırarak inanılmaz bir yıkıma sebep olmuştu. Hem de birkaç saniye içinde.


(Leviathan)-Ne oluyor lan!?


(??)-Küçük oyununuza benim de katılmama izin verin lütfen Leviathan-san.


Tam üst taraflarından sakin bir ses duyuldu. Hem Set hem de Leviathan aynı anda yukarı baktılar ve tamamen beyaz giyinmiş birisini gördüler. Bu kişinin gözleri ve saçları açık griydi. Görünüşü yirmili yaşlarında bir genci andırıyordu ancak bu kişi…


(Set)-Fujin! Burada ne işin var!?


…bir tanrıydı.


(Leviathan)-Ne o? Bir kişi beni yenmeye gücünüz yetmiyor mu!?


(Set)-Konuşma lan sen! Cevap ver Fujin! Ne işin var burada!


(Fujin)-Sana yardım etmeye geldim Set-kun.


(Set)-Yardımına ihtiyacım yok!


(Fujin)-Buradan bakınca öyle görünm…


(Leviathan)-Hahahahahahaha!!! Boş yapmayı kesin lan! İkiniz birden saldırın bana! İkiniz birden saldırın ki ikinizi birden silip atayım!


Diyen Leviathan’ın hortumu daha da hızlanmaya başladı. Şu anda tam olarak 5700 kilometre hızla dönüyordu ve bu manyakça hız giderek daha da üst bir seviyeye çıkıyordu.


(Set)-Pekala! Madem ölmeye bu kadar niyetlisin…sana istediğini verelim.


Diyen Set’inde hortumu hızlanmaya başladı. Fujin’de bundan geri kalmadı tabii.


İkiye karşı bir bile olsa Leviathan geri adım atmıyordu ve atmayacaktı da! Hortumlar 9 metreye yaklaşırken Fujin yavaşça Set’in yanına inmişti.


Leviathan’ın hortumu hafiften incelmeye başlamış gibi görünüyordu ancak Leviathan bunu sorun ediyor gibi görünmüyordu. Daha doğrusu rakiplerini yok etmeye öyle bir odaklanmıştı ki hortumunun inceldiğini görmemişti bile.


(Leviathan)-Geberip gidin sizi lanet olasıca tanrı müsveddeleri!!! Hiçbiriniz bana denk olamazsınız!


Leviathan’ın hortumu birdenbire 10 metreye ulaştı ve hemen ardından Set ile Fujin’in hortumları da bu büyümeyi takip etti. Leviathan kendisini hiç tutmuyordu ancak bir türlü ikisine üstünlük kuramıyordu. Elinden gelenin fazlasını bile kullanıyordu ancak işe yaramıyordu.


(Fujin)-Yanlış hatırlamıyorsam az önce ikimizi birden öldüreceğini söylemiştin öyle değil mi Leviathan-san?


(Leviathan)-Kes sesini be!


Fujin’in sakin konuşması Leviathan’ı deli ediyordu.


(Set)-Ee, bundan sonra ne yapmayı planlıyorsun Leviathan? Sakın bana kaçmayı planladığını söyleme.


Normal şartlar altında olsa Leviathan bu kışkırtmaya kesinlikle kanmazdı ancak şu anda sahip olduğu öfke seviyesi onu resmen körleştiriyordu ve bu sözlerin birer kışkırtma ürünü olduğu göremiyordu.


(Leviathan)-ARRGGGGGRRRRRRRRRAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA!!!!!!!


Leviathan boğazını parçalamak istercesine bağırdı ve 3 hortum birden şu anki boyutlarının 2 katına ulaşarak 20 metreye çıktılar ve 8000 kilometre hız yaklaştılar. Bir an sonra ise Leviathan rüzgarı kullanarak gökyüzüne yükselmeye başladı. Saniyeler içinde de hortumların tepesine kadar yükseldi.


(Leviathan)-İkiniz değil beşiniz gelin amına koyduğumun dalyarakları sizi!!!


(??)-Leviathan!?


Tam o anda ise Leviathan kendi adını duyarak sesin geldiği yere döndü ve Beelzebub’u gördü. Aralarında yaklaşık olarak 20 metre olmasına rağmen onu hemen tanımıştı.


Tam o anda ise Beelzebub’un bulunduğu noktanın birkaç metre gerisinde devasa bir aura salınımı oldu ve bir fırtına daha patlak verdi.


***


Tüm bunlar yaşanırken arka planda öylece bekleyen birisi vardı.


Raijin.


Hortumlar yaklaşık olarak 10 metre boyundayken Raijin üstünde durduğu daldan yere atlamış ve yavaşça ilerlemeye başlamıştı.


(Raijin)-Sonuçta Fulgora’nın Belphegor’u öldürmemesini istedi. Benim değil.


Raijin’in ağır adımlarının gittiği nokta tam olarak Belphegor’un olduğu yerdi. Aralarındaki mesafe çok fazla olmadığı için hemencecik yanına varmıştı.


Belphegor hala yarını yokmuşcasına uyuyordu ve uyanacak gibi de görünmüyordu.


(Raijin)-Bu düşündüğümden de kolay olacak gibi görünüyor. 


Diyen Raijin sağ elini elektriklendirdi ve Belphegor’un kalbine saplamak için yere çöktü.


(Raijin)-Bir daha görüşmemek dileği…


Fakat o anda beklenmedik iki şey oldu. Bu şeylerden birincisi 3 tane 20 metrelik hortumun ortaya çıkmasıydı. İkincisi ve en önemlisi ise…


…aniden Raijin’in bileğini kavrayan güçlü eldi.


Güçlü bir el bir anda Raijin’in bileğini kavramıştı ve kolayca ezmişti. Ardından ise…


(Belphegor)-Ahhhhhhh. Çok güzel bir uykuydu bu.


Diyen Belphegor yavaşça ayağa kalktı ve kendisiyle birlikte Raijin’i de ayağa kaldırmış bulundu. Bileğinden tutarak ayağa kaldırmış olduğu Raijin’i yavaşça havaya kaldırdı. Ve Raijin bir şey fark etti.


“Gözleri, hala kapalılar.”


Belphegor’un gözleri hala kapalıydı. Ancak bu durum sonsuza kadar bu şekilde devam etmeyecekti. Şayet Raijin’in bu düşüncelerinden hemen sonra Belphegor’un gözleri açılmaya başlamıştı.


Gözleri yarısına kadar yavaşça açıldıktan sonra bir anda kocaman açıldı ve o anda devasa bir aura salınımı yaşandı. Bu ezici aura salınımını güçlü bir fırtına takip etti.


***


(Leviathan)-Beelzebub! Kaç oradan!


Beelzebub’un bulunduğu noktanın arka tarafından da bir fırtınan patlak verdiğini gören Leviathan, Beelzebub’a kaçması için bağırmıştı. Ancak Beelzebub kaçmak yerine hala orada duruyordu. Salınan bu aurayı tanıyor gibi hissediyordu. Hayır. Bu aurayı tanıyordu. Salınan bu ağır auranın sahibi ise…


(Beelzebub)-Belphegor!?


***


Dünya üzerinde bulunan canavar ve ışık formlarının anlık sayısı: 2 milyar 395 bin. 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr