Bölüm-96 Şanssız Şeytan Leviathan

avatar
415 1

Ejderha İmparator - Bölüm-96 Şanssız Şeytan Leviathan


Lucifer elinde tuttuğu canavar kafasını ateşe vererek küle çevirdikten sonra arkasına baktı ve devasa bir hortum gördü.


(Lucifer)-Ne yapıyor lan o maym…oa-woah…o ne lan öyle!?


Lucifer, Wukong’un ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışırken gördüğü hortum bir anda kayboldu ve yerini devasa bir sopa aldı. Devasa sopayı gören Lucifer şaşkınlıktan neredeyse küçük dilini yutacaktı.


(Lucifer)-Maymunda fazlasıyla iş var sanırım. Kendi işime dönsem iyi olacak.


Lucifer hemen önüne döndü ve kendisine doğru gelen ışık formlarına baktı. Kanatları olan ışık formlarının elinde mızrak benzeri ışıktan sopalar vardı ve Lucifer’e fırlatmaya hazır bir şekilde bekliyorlardı.


Derken 20 kişilik bir takım aniden gerildi ve ellerindeki tüm mızrakları fırlattılar. Lucifer suratının dibine kadar giren ilk mızraktan sıyrılmak için eğildi ancak eğilir eğilmez ikinci mızrak dibinde belirdi. Ancak Lucifer ani bir refleksle bundan da sıyrıldı ve birdenbire zıplayarak yerden yükseldi. Lucifer zıpladıktan hemen sonra ise bir mızrak yere saplandı. 3 mızraktan kaçınmayı başarmış olsa bile havaya yükseldiğinde 5 mızrağın arasında kaldı. Sağdan soldan, çaprazlardan ve üstten. Kısacası 5 taraftan birden kapana kısılmıştı.


Bu mızraklardan kaçamayacağı belliydi. O da bu durum karşısında anlık bir plan yaptı ve elini uzatıp kendisine en yakında olan mızrağı tutarak kendisine üstten yaklaşan mızrağa fırlattı ve üstten gelen darbeden kaçınmış oldu. Kafasının üstü temize çıkınca da yeryüzüne doğru güçlü bir yumruk savurdu ve yumruğun oluşturduğu hava basıncıyla birlikte biraz daha yükselerek mızraklardan kurtuldu.


Ardından da yavaşça yere indi.


(Lucifer)-Tch. Beklediğim gibi. Bu şeyler dokunmak için fazla saf.


Lucifer’in burada bahsettiği şey aptal anlamındaki saf değildi. Kutsal anlamındaki saftı. Çünkü üzerine doğru gelen mızrağı tuttuktan sonra elinde bir yanma hissetmişti. Yere indiğinde ise eline bakmış ve avcunun içinin paramparça olduğunu görmüştü. Normalde olsaydı yarası çoktan iyileşmiş olurdu ama şu anda yarası fazlasıyla yavaş bir şekilde iyileşiyordu.


Bunun anlamı da “kutsallığın”, şeytanları zayıflattığıydı.


(Lucifer)-Pekala. İşleri biraz hızlandıralım mı?


Lucifer’in sırt derisi hızla gerildi ve bir anda sırtından kanatlar çıktı.


Kanatlarını çırparak gökyüzüne yükselen Lucifer’in gözleri kırmızı bir şekilde parlamaya başladı ve o anda Lucifer olduğu yerden kayboldu. Tekrar belirdiğinde ise çoktan canavar ve ışık formlarının arkasına geçmişti.


Lucifer’in aurasının arkalarından geldiğini hisseden canavalar ve ışık formları hemen arkalarına döndüler ancak…


(Lucifer)-Çok geç çocuklar.


Arkasına dönen bütün canavar ve ışık formlarının tam ortasında kırmızı bir çizgi belirdi ve hepsi aynı anda ortadan ikiye ayrılarak yok oldular.


Yere inerken yavaşça boynunu kütleten Lucifer…


(Lucifer)-Neyse, gücümü tanrılara saklasam iyi olur.


Bu kadar kolay bir şekilde ölen varlıklara çok fazla güç ve enerji harcamak mantıklı bir hareket değildi. Sonuçta henüz hepsi ortaya çıkmamış olsalar da ortaya çıktıkları zaman, herkes onlarla, yani tanrılarla savaşmak zorunda kalacaktı. O yüzden şimdiden fazla enerji harcamaya gerek yoktu. Zaten, her ne kadar çok tuhaf olsa da ışık formları fazlasıyla zayıftılar ve kolayca öldürülebiliyorlardı.


Bu durum Lucifer’in aklını kurcalıyordu. Ellerindeki silahlar biraz güçlü olsa da kendileri çok zayıftılar. Hatta neredeyse bir…gibi hissettiriyorlardı.


(Lucifer)-Eğer şüphelerim doğruysa…hayır. Öyle olmadıklarına eminim.


Pekala canavarlarda o kadar güçlü sayılmazlardı ancak ışık formlarından daha güçlü oldukları kesindi. Hem güç hem de akıl yönünden ışık formlarından çok ama çok daha üst bir seviyedeydiler. Tabii, sakin oldukları zaman öyleydiler. Sinirlendikleri zaman akıllarını kaybediyorlardı ve vahşi bir hayvan gibi davranarak ecellerine koşuyorlardı.


Tıpkı şu anda Lucifer’in üzerine koşan ama öleceklerinden haberdar olmayan 3 canavar gibi.


Üzerine doğru deli danalar gibi koşan 3 canavarı gören Lucifer sakinliğini hiç bozmadı ve sadece yumruğunu sıktı. Yavaşça gerildi ve enerjisini yumruğuna biriktirerek havayı yumrukladı. Ezilen hava bir bomba gibi patladı ve toprağı yararak ilerlemeye başladı. Hem toprağı parçalıyordu hem de bir bıçak gibi ilerliyordu.


Ve sonunda beklenen kavuşma gerçekleşti. Keskin rüzgar canavarlara çarptı ve direkt olarak onları parçalayıp geçti. Canavarların parçaları yere dökülürken rüzgar durmadı ve yoluna çıkan birkaç ağacı parçalayarak etrafta duran canavar ve ışık formlarının üzerine düşmesini sağladı.


(Lucifer)-Şey, bu düşündüğümden daha etkili oldu. Ben sadece üçünü öldürmeyi amaçlamıştım.


Ortaya çıkardığı yıkımı kendisi bile beklemeyen Lucifer biraz şaşırmıştı. Saldırıyı yaparken kendisini neredeyse tamamen tutmuştu ama yine de bu ölçekte bir hasara neden olmuştu.


(Lucifer)-Ejder’le kala kala ayarlarım bozuldu herhalde. Neyse bakal…Neden Rose’nin yanında 2 tanrı hissediyorum ben? İkisinden birisi kesinlikle Medusa. Ama diğeri…kesinlikle tanıdık birisi değil. Pekala. Eğlence zamanı.


Lucifer ani his değişikliğiyle birlikte hemen arkasını döndü ve koşmaya başladı.


***


Sanırım günün şanssız kişisi Kıskançlığı temsil eden Leviathan’dı çünkü diğer herkes canavarlar ve ışık formlarıyla uğraşırken kendisi bir tanrıyla karşılaşmıştı. Hem de gerçek bir tanrıyla.


Karşılaştığı tanrı ise…


(Leviathan)-Kötülüğün Tanrısı Set, ha?


Evet, karşılaştığı tanrı Kötülüğün Tanrısı Set’ti. Set, eşeği andıran bir surata, kırmızı saçlara ve büyük kulaklara sahipti. Kısaca Mısır Tanrılarından biriydi işte.


(Set)-Ve, sen kimsin?


(Leviathan)-Ah, kendimi tanıtmadığım için özür dilerim. Ben Şeytan Leviathan, Kıskançlığın Leviathan’ı olarakta bilinirim.


(Set)-Kıskançlığın Leviathan’ı ha? Yani rakibim sensin.


(Leviathan)-Şey, bütün hücrelerimle istemiyor olsam da evet. Rakibin benim.


(Set)-Heee. Benimle savaşmaktan korkuyorsun yani.


(Leviathan)-Tam tersine. Sana acıyorum aslında.


(Set)-Hooo. Nedenmiş o?


Leviathan’ın yüzündeki sakin ifade aniden silindi ve yerini psikopat bir gülümsemeye bıraktı.


(Leviathan)-Nefret ettiğin şeytan ırkından birisinin ellerinde acı çekerek gebereceksin çünkü!


Bu sözleri haykıran Leviathan aniden saldırıya geçti ve ölümcül bir tekmeyle açılışı yaptı. Ancak tekmesi daha Set’e ulaşmadan, daha doğrusu ulaşamadan engellendi. Ve bu tekme engellenirken Set yerinden bile kıpırdamamıştı.


Leviathan saldırısını neyin engellediğini görememişti. Ama kendisini engelleyen şey her neyse, oldukça güçlü bir şeydi. Yine de böyle bir durum Leviathan’ın moralini bozamazdı. Sonuçta Leviathan, en başından beri rakibinin bir tanrı olduğunun ve onun hafife alınmaması gerektiğinin bilincindeydi.


(Leviathan)-Yine de söylemeliyim ki, düşündüğümden daha uğraştırıcı olacak. Ama, bu sadece eğlencemi daha lezzetli hale getirir.


Yeniden gülümseyen Leviathan bir kez daha saldırıya geçti ancak bu kez doğrudan saldırmadı. Set’in üzerine doğru giderken aniden yer değiştirdi ve yukarıda belirdi. Set yukarıya bakar bakmaz da kendisini görmesine izin bile vermeden yeniden yer değiştirdi ve tam arkasında belirdi.


Ancak Set aniden eğildi ve Leviathan’dan gelen yumruktan büyük bir kolaylıkla kaçındı. Ancak Leviathan’ın amacı zaten bu yumruk değildi. Set eğildikten hemen sonra ayağını yere sertçe vurdu ve toprağı parçalayarak Set’in dengesini kaybetmesini sağladı.


Set dengesini kaybettikten hemen sonra da Leviathan sağlam bir tekme savurdu ve Set’in suratını paramparça etti. En azından Leviathan’ın planladığı şey buydu. Ancak planları işe yaramamıştı ve tekmesi Set’e ulaşmamıştı. Sanki aralarında görünmez bir panel vardı ve bu panel her türlü saldırıyı engelliyordu.


(Set)-Benim hakkımda adım dışında hiçbir şey bilmiyorsun gibi görünüyor Leviathan. Benim adım Set ve evet, ben kötülük tanrısıyım. Ama çölleri ve fırtınaları da kontrol edebiliyorum. Ayrıca benim fırtınalarımı aşmanın hiçbir yolu yok.


(Leviathan)-Hahahahaha! Hihihihihi! AH-HAHAHAHAHA!!!!!!! Sen gerçekten de aptalsın. Öyle böyle değil fena halde aptalsın.


(Set)-Ha? Kafayı falan mı yedin? Buradaki tek aptal sensin. Ve zaten birazdan öleceksin.


Set, Leviathan’ın bu tepkisine bir anlam verememiş ve şaşırmıştı ancak şaşkınlığını belli etmemiş ve ciddi bir ifade takınmaya devam etmişti.


(Leviathan)-Ölmek mi? Sanki yapabilirsin de. Şu anda yaptığın tek şey koca bir hata.


(Set)-Ben hata yapmam.


(Leviathan)-Evet evet. Siz tanrılar kusursuz varlıklarsınız falan filan işte. Siktir lan oradan! Yapmaman gereken tek şey yaptın ve bana yeteneğini söyledin!


(Set)-Ölmek üzere birine göre çok konuşuyorsun.


Leviathan’ın kibirle gülümseyen suratına karşılık olarak Set fazlasıyla sakindi. Yavaşça ayağa kalktı ve elini açtı. Elini açar açmaz da avucunun içinde küçük çapta bir hortum oluştu. Gerçi boyutu küçük olsa da fazlasıyla güçlü olduğu ilk bakışta anlaşılıyordu.


(Set)-Bir daha görüşmemek dileğiyle.


Set sakince elindeki hortuma üfledi ve hortum yavaşça hareketlenerek Leviathan’a doğru ilerlemeye başladı. Ancak bir anda tam hortumun bulunduğu noktada devasa bir patlama oldu ve inanılmaz derecede kuvvetli rüzgarlar esmeye başladı.


(Set)-Neler oluyor!?


Rüzgarlar o kadar kalındı ki resmen ortama yoğun bir sis tabakası çökmüş gibiydi.


(Leviathan)-Sana hata yaptığını söylemiştim değil mi? bana yeteneğini söyleyerek büyük bir hata yaptığını. Temsil ettiğimiz şeyler, aslında birer otorite. Yani ben Kıskançlık Otoritesi’ne sahibim. Ve kıskandığım her şey benim olur.


Set o anda bir şeyin farkına vardı.


(Set)-Dur biraz…sakın bana…


Set onu göremiyor olsa da Leviathan kollarını iki yana açtı ve o anda tüm rüzgarlar duruldu. Rüzgarların durulmasıyla birlikte de yeniden göz gözü görebilir hale geldi.


Set hemen etrafına bakındı ve çevrenin ne derece hasar görmüş olduğunu gözden geçirdi. Sonuç inanılmazdı. Daha az önceye kadar etrafları ağaçlarla kaplıydı ancak şimdi devasa bir alan tamamen düzlük haline gelmişti.


Etrafa bakmayı kesen Set yeniden Leviathan’a döndü. Leviathan kollarını iki yana açmıştı ve kibir dolu bir ifadeyle ona bakıyordu.


(Leviathan)-Aynen öyle sürtük herif! Lanet olası yeteneğini bildiğim sürece onu istediğim gibi kullanabilirim!


***


Dünya üzerinde bulunan canavar ve ışık formlarının anlık sayısı: 581 milyon 924 bin 143. 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr