Bölüm 6: Zincirlenmiş Prens (3)

avatar
359 0

Düşüş - Bölüm 6: Zincirlenmiş Prens (3)


 

Eski Kral Sakhar birkaç dakika önce Salamas’ın “uçuşu” sırasında duvardan bir şimşek gibi doğumhaneye girdi. Ömrü boyunca bir çok savaşa katılmıştı ve bu savaşların herbirinde karşısında yüzlerce düşman olurdu. Bu yüzden gözlem gücü çok yüksek seviyedeydi. Odaya girer girmez durumu analiz etti. Cansız bedenlerin hiçbirinde dış yaralanma yoktu ama Salamas’ın bir darbe alıp meydana fırladığı kesindi. Yani kesinlikle birisi tarafından saldırıya uğramıştı.

 Cansız bedenlere bir bakış daha attığında en ufak bir öz kalıntısı olmadığını fark etti. Uzun hayatı boyunca böyle bir şey yapabilecek bir Uyanmış görmemişti ama yine hayatı boyunca saraya koşarken hissettiği gibi bir baskı da hissetmemişti. Tüm bunlar birleştiğinde muhtemelem kıtanın en güçlülerinden olan birinin saraya saldırdığına emin oldu. 

Ancak anlamadığı bir şey vardı. Açıkça gözüküyordu ki sarayın başka yerlerinde çarpışma izi yoktu. Sarayda bir çok güçlü uyanmış vardı ve birkaç dakika önceki baskının sahibi kesinlikle güçlüydü. Saraydaki Altı Duvar ve diğer güçlü Uyanmışlar eğer bu “bilinmeyen” düşmanla savaşsaydı kesinlikle saray harabeye dönmüş olurdu. 

Daha ilginci birinin Kızıl Dağ Sarayına saldırmak gibi bir amacı varsa hedef kesinlikle  kral olmalıydı. Ancak kralın kılına zarar gelmemişti. Onun yerine birkaç hizmetçi ve kraliçe ölmüştü.

Tabi kraliçe de çok önemli bir hedefti ama bu kadar güçlü bir saldırgan kraliçeyi öldürmüşken kralı neden es geçmişti ki. 

Sakhar, tüm bunları düşünmenin bir faydası olmayacağını fark etti. Rex’e döndü ve neler olduğunu sordu. Rex, Salames’in durumunun iyi olduğunu, sadece bir iki ay iyileşmesi gerektiğini öğrendikten sonra son beş-altı dakikada olanları olabildiğince detaylı anlattı. 

Rex çatlaktan çıkan adamı anlattığında Eski Kral hemen hemen her şeyi anlamıştı. Sarayın saldırıya uğramadığına emindi artık keza çatlaktan çıkan adamın nerden geldiğini hatta kim olduğunu bile tahmin etmişti. Birkaç on saniye sonra Rex, çatlaktan çıkan adamın yine çatlağa girip kaybolmadan önce söylediği sözleri bire bir aktardı. 

“Kızıma yaraşır bir cenaze töreni düzenle. Cenazeden sonra torunumla birlikte geri döneceğim. Geldiğimde toparlanmış ol çocuk.”

Artık tamamen emindi. Gelen adam Tiamat Kabilesi’nin Şefi Alagar Tiamat olmalıydı. Ne de olsa Flora’nın babasının Tiamat Kabilesi’nin şefi olduğunu biliyordu. Sakhar, Alagar ile tanışmamıştı. Tüm evlilik işlemleri Eski Kral’ın kız kardeşi ve Alagar’ın eşi tarafından halledilmişti.

 Kızıl Dağ her ne kadar cinsiyetler arasında ayrım gözetmese de evlilik işlemlerinin kadınlar tarafından gerçekleştilmesi gerekirdi. Bu Kızıl Dağ Krallığının en eski geleneklerinden biriydi.

Saniyeler geçtikçe doğumhanenin çevresinde daha çok insan toplanıyordu. İlk başta gelenlerin çoğu Öz dalgalanmasındaki garipliği fark eden Uyanmışlardı. Çok geçmeden kraliyet ailesini korumaktan sorumlu olan Kızıl Dağ Elitleri de geldi. 

Sakhar emir verdi. Odada olanları gören kimse gereksiz konuşmalar yapmayacak, doğumhanede gördüklerini anlatmayacaklardı. Sakhar her ne kadar “eski” kral olsa da sözleri hala kanundu.

Çok geçmeden kalabalık dağıldı. Kızıl Dağ Elitleri doğumhanenin bulunduğu bölümü tamamen mühürlemişti. Sakhar doğumhanede olanları duyulmaması için çokça emir verdi ama herkesin ağzını kapalı tutmasını sağlayamayacağını biliyordu. Bu yüzden Bilge Kral’ın hızla toparlanması ve halka bir açıklama yapması gerekiyordu.

Altı Duvar’ın odada bulunan üyelerine döndü ve “Corvusu odasına götürün!” dedi. Altı Duvar her ne kadar denediyse de Corvus kalkmayı red ediyordu. 

“Hayır! Flora uyanana kadar burda kalacağım! O en az benim kadar güçlüdür! Bırak kolumu Rex! Uyanacak biliyorum! Bırakın lan! Sende biliyorsun!”

Bilge Kral uzun süre kalkmamak için debelendi. Emirler vermek için odadan çıkmış olan Sakhar odaya girdi ve çocuk gibi debelenip ağlayan oğluna doğru yürüdü.

“Kalk ve kendine gel! Sen Kızıl Dağ’ın Kralısın! Kalk da karının cenaze törenini hazırla!”

“…”

“Kalk dedim sana! Kalk da Florayı huzura kavuşturalım! Biliyorsun, toprak üstünde kaldığı her saniye ruhu azap çekiyor.”

“Hayır! Uyanma ihtimali var! Ben bir yolu…”

Daha fazla sinirlerini tutamayan Sakhar, Corvusa sert bir tokat attı. Ardından zorla Corvus’un kafasını eğdi, ölü eşinin açık gözlerine iyice yaklaştırdı.

“İyi bak Corvus! Bunlar ölü birinin gözleri! Bunlara benzer binlerce göz gördüm ve hiç biri uyanmadı! Kendine gel!” 

Belki yediği sert tokat yüzünden belki de babasının bir balyoz gibi kalbine düşen sözleri yüzünden ağlamayı kesti. Son bir umutla eşinin güzel gözlerine baktı Bilge Kral. Birkaç on saniye sonra derin bir nefes aldı. Yüzünde göz yaşlarının bıraktığı izi sildikten sonra ayağa kalktı. Ayakta kalmakta zorlanıyordu bu yüzden babasının omzuna tutunup nefeslendi. Tökezleyerek de olsa Rex’e doğru yürüdü. Rex’e biraz yaklaştıktan sonra konuşmak için ağzını açtı ama durdu ve Rex’in kulağına iyice yaklaştı. Rex’in onu duyup duymayacağından emin değildi. Sanki bağırsa bile herhangi biri tarafından duyulmayacaktı. 

“Bana… bana birkaç saat verin. Vaz geçtim on dakika olsun. Kızıl Dağda olacağım. Sizde o arada gidin Flo… Kraliçenin tanrılara kavuştuğunu duyurun. Cenaze töreni yarın olacak.”

Kral’ın sesi bir yükselip bir kısılıyordu. Arada garip garip durup düşünüyordu. Bu durum Rex’i huzursuzlandırmıştı ama hiç araya girmeden Bilge Kral’ın birkaç emrini daha dinledi. 

“Ha unutmadan. Salames’i de kontrol edin. Kalıcı yaraları olmadığından emin ol… eğer on dakika içinde dönmezsem gel beni zorla geri getir.”

Rex, Corvus’a son bir bakış attı ve bir şey söyleme gereği duymadan aldığı emirleri yerine getirmek için harekete geçti. Bilge Kral Kızıl Dağ’a doğru ilerlerken Kızıl Dağ’ın doruklarındaki tüm taşlar titriyordu. 

Montis, birkaç dakika önce çatlaktan çıkıp karşısına dikilen iri adama ve kucağındaki bebeğe bakıyordu. Bir an sonra bebeğe yakından bakmak için iri adama yaklaştı. Çocuktan gözlerini ayırmadan konuştu. 

 

“Çocuğa ne yapacaksın?”

“Tanrıların emirlerine uyacağım. Şeytanı mühürleyip gerisini çocuğa bırakacağım.”

“Emin…”

İri adamın sert bakışları Montis’in sözlerini kesti.

“Emirler açık Montis! Torunum… yani Taşıyıcı, özgürce yaşayacak özgürce ölecek! Bize düşen tek şey yetişkinliğe ulaşana kadar onu korumaktır. Kaos’u önlemenin tek yolu bu!”

“Çok riskli.” 

İri adam boşta olan sol elini Montis’in boğazına yapıştırdı.

“Tanrıların istediği olacak dedim ve bitti. Aksi yönde hareket eden her kes benim, Alagar Tiamat’ın gazabını yaşayacak! Buna sen de dahilsin Montis! Kaos’u mühürledikten sonra çocuğu geri getireceğim! Sende çocuğu, içindeki gücü kontrol etmesi için eğiteceksin! Yüzlerce yıldır bunun için bekliyorsun şimdi de korkak bir piç gibi davranmayı bırak ve işini yap!”

Montis’in her bir hücresi korku içinde titriyordu ama yüzünde en ufak bir kıpırdama yoktu. 

“Olacaklardan ben sorumlu değilim Alagar.”

Alagar, Montis’i birkaç adım geriye itti. Elini sallamasıyla önünde bir çatlak belirdi ve çatlağın içine bir adım atıp konuştu.

“İşini yap! Gerisi beni ve tanrıları ilgilendirir.”

Alagar gittikten birkaç dakika sonra nefes nefese olan Corvus belirdi. Merakla çevresine bakınıyordu. Her zamanki yerinde oturan Montis’i fark etti sonunda.

“Nerde o? Buradaydı değil mi?! Hissettim buradaydı! Usta tanıyor musun onu? Çocuğumu getirecek mi?”

“Sakin ol Corvus! Bir iki gün içinde oğlun burada olacak. Sakin ol dedim! Dinlenmen gerekiyor.”

Montis son kelimelerini söylerken Corvusun önünde belirmişti. Son kelimesini söyledikten sonra uzun süredir ilk defa birine sarıldı. Corvus hala titriyordu. Bir an sonra gözleri karardı ve derin bir uykuya daldı. 

Montis, Corvus’un özünü zorla baskılayarak uyumasına neden olmuştu. Çok geçmeden Rex geldi ve Corvus’un uyuduğunu gördü. Montis basitçe bir el hareketi yaptı. Rex başka bir şey demeden kalan işleri halletmek için saraya döndü.

Corvus birkaç saat sonra uyandı ve ustasıyla gece boyunca sohbet etti. Aklı karışık, ruhundan ise bir parça hala kayıptı ama daha iyi durumdaydı artık. 

Güneş doğmadan saraya döndü. Kraliçenin ölümü ve prensin doğum haberi duyulmuştu. 

Kraliçe Fiora uzun süredir Kızıl Dağ Şehrinde yaşıyor olmasa da halk tarafından yakından tanınır ve sevilirdi. 

Fiora sarayda ve yönetimde çok aktif rol almasının yanı sıra sarayla halk arasında bir köprü görevi de oynuyordu. 

Özellikle yoksul halk için gerçek bir tanrıçaydı Flora. Kızıl Dağ Krallığı büyürken her kes istihdam edilememişti doğal olarak. Bilge Kral yoksulluk sorununu çok önceleri duymuştu ama kendisi için önemli olan başka konular vardı. Kraliçeden de bu konuyla ilgilenmesini istememişti zaten. Kraliçe bir gün çat kapı gelip Bilge Kraldan para istemişti. Birkaç kere daha bunu yaptı. Sonunda tüm ihtiyaçları karşılanan Kraliçenin bu kadar parayla ne yaptığını merak eden Bilge Kral olayı biraz kurcaladı. Sonunda Kraliçe’nin altın paraları -ki her bir altın para ortalama bir insanın bir aylık maaşı demekti- halka şeker gibi dağıttığını öğrendi. 

Kraliçe’nin yardımlarını hem biraz daha ekonomik hale getirmek hem de sitematize etmek için bir ekip kurup Kraliçeye kullanması için bir fon hazırladı. 

Kraliçe binlerce insana, tabiri caiz ise sadece balık vermekle kalmadı, balık tutmayı da öğretti. Böylece halkın gözünde bir tanrıça oldu.

Kraliçenin cenazesine on binlerce insan krala saygısını göstermek için gelmişti. Yüzbinler ise Kraliçeye olan sevgisini göstermek için gelmişti. Tabi bir çok krallıktan ve şehir devletinden isimler de gelmişti ama cenaze töreni ölümden sadece bir gün sonra olduğu için çoğu krallığın haberi bile olmamıştı henüz. 

Cenazeden sonra geleneklere göre yedi gün yedi gece çocuklar dışında halkın yarısından fazlası oruç tuttu. Bu gelenek uzun zamandır Kızıl Dağ Krallığında vardı. Normal şartlarda merhumun yakınları ve sevenleri oruç tutmalıydı. Yani oruç tutan herkes gönüllü bir şekilde bunu yapıyordu. 

Cenazenin üstünden sekiz gün geçmişti. Bilge Kral her gece olduğu gibi bu gece de doğumhanenin bir köşesine oturmuş “iri adamın” oğlunu getirmesini bekliyordu. Diğer gecelerin aksine bu gün yanında birkaç şişe içki de getirmişti. Vücudundaki yüksek miktardaki öz nedeniyle sarhoş olamasa da gece boyunca içmeye devam etti kral. 

Güneş Kızıl Dağ’ın arkasında belirirken odanın ortasında çatlak belirdi ve geçen seferin aksine çatlaktan yaşlı bir kadın kucağında bir bebekle ortaya çıktı.

 

Not: Bilgisayarım hala bozuk ama eski taslaklarımdan bazılarını yedeklemiştim. Mobil cihazımdan bu dosyaları açmayı başardım ama taslakların çok fazla eksiği var. Bu yüzden bölümler geç gelecek.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr